Browsing articles tagged with " KİŞİSEL GELİŞİM"

Koçluk Eğitimi Neden Almalıyım? – Özlem Aktaş

Haz 27, 2014   //   by admin   //   Kariyer, Kişisel Gelişim, Koçluk Eğitimi Neden Almalıyım?, Makaleler  //  No Comments

Çağımızın yeni gelişen, popüler mesleği; Koçluk. Türkiye’de belki son on yılda hiç olmadığı kadar önemli olmaya başladı. Popülerliliğini farklı birşeyler yapma arzusu içerisindeki insanların sayısının her geçen gün artmasından kaynaklanmakta. Farklı bir şeyler yapma  ve yardım etme, hizmet etme arzusu; kişileri “Ne yapabilirim, kariyerimde hangi değişikliği yaparsam mutlu olurum?” sorusunu sormaya yöneltiyor. Tabiki soru varsa cevap da vardır. İnsanlara hizmet ederken aslında kendi hayatını değiştirebilme gücünü kazanabileceğini öğrenmek, kişilerin koçluk eğitimlerini talep etmelerine sebep olmaya başladı. Koçluk, yüreğinizi ortaya koyarak, insanlara farklı bakış açıları kazandıracak, yollarına ışık olarak yapmak istedikleri değişiklikleri yapma konusunda farkındalık kazandırma sürecidir. Koçluğun ve koçluk eğitimlerinin cazibesi, insanın kendini arayışında bir araç olabilme ümididir. Olabileceğimizin en iyisi olma yolculuğunda bir koç sizin yanınızdadır. Koçluk, çağın kabul gören bir mesleği, bir o kadar heyecanlı ve bir o kadar kirletilmeye açık maalesef. Kirletilmeye açık çünkü yeterince eğitim almadan  ve emek olmadan piyasanın cazibesine kapılan çok sayıda koçlar piyasada yer almakta. Her meslekte olduğu gibi bu meslekte de bir haftada koç olunamaz. Eğitim bir süreçtir, her geçen  gün eğitimde aldıklarınız ile gelişir, önce kendi hayatınızın dönüşüm yolculuğunda ilerlersiniz; sonra başkalarının hayatında bir katalizör olursunuz. Çünkü kendi hayatının dümenini yönetemeyen kişi kimseye farkındalık kazandıramaz. Toplumumuzun genel sorunu kıra süreli çözümler arayışı ve kısa sürede birşeyler olma arzusu. Kısa sürede elde ettiğimiz herşeyi çok kısa sürede tüketiyoruz ve kısa sürede aslında hiçbir şey olamadığımızı fark ediyoruz. Uzmanlık, profesyonellik; emek, zaman, çaba harcamayı, çalışmayı gerektirir. Bir hevesle çıkılan yolculuklar hüsranla sonuçlanır. Eğer gerçekten bu işe yüreğinizi koyup, emek, zaman, çaba harcarım diyorsanız bu zorlu ve bir o kadar keyifli yolculuğa başlayın derim. Bu yolculuk, sizin önce kendi farkındalığınızı geliştirip yaşam denge ve doyumunuzu ve tatmininizi arttıracak, hem de başka insanlara nasıl katkı sağlayacağınızı keşfedecekseniz. Ömür boyu gelişmenin, öğrenmenin, insanlığa hizmet etmenin keyfini, tatminini yaşayabileceğiniz keyifli bir meslek koçluk. Ancak söylediğim gibi yüreğinizi işinize koyup, kendinizi bu sürece adamanız koşuluyla. Hayatta hiç bir başarıya tesadüfen, çalışmadan  ve bir anda ulaşılamaz. Koçlukta da bir haftada uzman olur ve çok paralar kazanırım ümidi içinde olanlar yanılacaktır. Eğitim, öğrenme, ömür boyu süren bir süreçtir. Koçluk eğitimleri size, yolu ve araçları gösterir; gerisini sizin çabanız, pratikleriniz ve adanmışlığınız belirleyecektir. Dünyaca ünlü yaşam koçu Anthony Robins; “Ustalaşmanın süresi size bağlıdır, ne kadar çok pratik yaparsanız  o kadar ustalaşırsınız” der. Çalışmak, pratik, emek sizi hayatınızın en keyifli mesleğini yaşamanızı sağlayacaktır.  Eğer ben de yaşamımda bir dönüşüm aşamasındayım, önce kendime, çevreme katkı sağlayıp, farkındalık kazandırmak istiyorum; sonra da yeni bir meslek edinip, insanlığa hizmet etmek

istiyorum  diyorsanız koçluk işi size göredir diyebiliriz.

Sevgiler,

Özlem Aktaş – Profesyonel Yaşam Koçu&Eğitmen&Yazar

(224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Yaşamda Denge Kurabilmeyi Başarmak – Özlem Aktaş

Şub 3, 2014   //   by admin   //   Kişisel Gelişim, Makaleler, Yaşamda Denge Kurabilmeyi Başarmak  //  No Comments

Hayat, birçok uyaranın hayatımızı etkilemesi ile hızlı bir şekilde akmakta. Bu talepkar dünyanın taleplerini karşılamaya çalışırken her şeyi aynı anda yapmaya çalışmak zorunda hissedebiliyoruz kendimizi. Oysaki  her şeye yetişemeyeceğimiz malüm. Televizyon, reklamlar, en son sunulan teknolojik ürünler her şeyin daha iyisini  sunuyor bize. Yeni, daha iyi arabalar, daha iyi, konforlu evler, daha lüks eşyalar, daha teknolojik akıllı ürünler içerisinde ne yapacağına karar veremeyen bir çok kişi… Hayat yeni şeyler sunarken sürekli daha iyisine sahip olma beklentisi, her şeye yetişebilme çabası günümüz sendromu olan tükenmişlik sendromuna bizi iten bir neden haline gelmekte. Günümüz kadın ve erkekleri her şeye yetişebilmek istiyor. Evime,  aileme, kariyerime, hobilerime, sosyal aktivitelerime, sağlığıma  zaman ayırabilmeliyim diyor. Yaşamımızda  bir denge istiyorsak her şeye yeteri kadar zaman ayırabilmenin yollarını bulmak düşüyor bize. Bir yandan kariyer yapmaya çalışırken; ailemize, sağlığımıza, hobilerimize zaman ayırma zorunluluğunu hissediyoruz. Hatta bazen öncelikler değişiyor. Bir bakıyoruz zamanımızın çoğunu işimiz almış, neredeyse ailemize hiç vakit ayıramaz, eşimizi göremez olmuşuz. İşte tam bu noktada neyin yanlış gittiğini sorgulamaya başlamamız gerekiyor. Zaman geçerken, hiçbir şeye yetişemezken, hayatın avuçlarımızın içerisinden akıp gittiğini fark etmek acı vermeye başlıyor çoğumuz için.  Kariyer yapmaya çalışırken o çok sevdiğimiz yavrumuzun büyümesine bile tanık olamamak iyice yoruyor ruhumuzu. Tükenmeye başladığımızı hissederken hayatın dengesini iyice kaybettiğimizi fark ediyoruz birdenbire. Birşeyler ters gitmeye, ya da biz yeterince keyif almamaya başlıyoruz birşeylerden . Artık ruhumuz, bedenimiz dengesizliğin sinyallerini vermeye başlıyor adeta. Sürekli kronikleşen baş ağrılarımız, nefes almakta güçlük çekişimiz, artık bedenimizin hiçbir şey yapmaya takaatinin kalmaması bize biraz olsun yavaşlamamız gerektiğinin işaretlerini veriyor, durup bir hayatımıza bakmamız gerektiğinin işaretini. Her şeye yetişmeye çalışırken hiçbir şey yapamaz hale gelmek istemezsiniz değil mi? Hayatta doyum, dengesizliğin içerisinde olabildiğince dengede yaşama becerisidir. Peki bunu nasıl başaracağız? Öncelikle durup, sessizce içinize dönüp hayatınıza şöyle bir dışarıdan  bakın. Yaptıklarınızın ne kadarı gerekli veya ne sizi doyuma ve mutluluğa ulaştırıyor ? Belki de bazılarından vazgeçme zamanı gelmiştir, ne dersiniz? Belki hayatınızda şöyle güzel bir sadeleştirme yapmanız, hayatınızın tekrar denge ve doyuma ulaşmasına ve kendinizi daha dingin ve huzurlu hissetmenize yardım edecektir. Öyleyse hemen bugün birşeylere “hayır” demeye başlayarak yaşamınızı sadeleştirmeye başlamaya ne dersiniz? Yaptığınız her şeyi yapmak zorunda mısınız? Nelere hayır derseniz yaşamınızda hareket imkanı elde edersiniz? Hayatınızdan hemen çıkarmanız halinde hafifleyeceğinizi düşündüğünüz neler var? Örneğin gereksiz eşyalar, kıyafetler, aktiviteler, gereksiz, geliştirmeyen olumsuz düşünceler, ilerletmeyen alışkanlıklar, sizi yoran duygular , hatta enerjinizi emen insanlar ? Hangilerini çıkarırsanız kendinize yeniden doyum ve mutluluk , neşe ve şansı vereceksiniz ? Hiç düşündünüz mü? Gereksiz olduğunu düşündüğünüz, enerjinizi tüketen her şeyden ama her şeyden bir an evvel kurtulun . Eğer yeniden dengeye kavuşmak, daha doyumlu, huzurlu olmak istiyorsanız bunu kendiniz için yapın. Gerekli olmadığını düşündüğünüz şeyleri yapmaktan vazgeçebilirsiniz. İstemediğiniz şeylere hayır diyebilirsiniz. Evet, isterseniz yapabilirsiniz. Gereksiz insanları hayatınızdan çıkarabilir, yapmak istemediğiniz şeylere hayır diyebilirsiniz.  İşte o zaman hayatınızın kontrolünü ele almanın özgürlüğünü yeni baştan hissedebilirsiniz. Bu özgürlüğü ve hafiflemeyi yaşamayı istiyorsanız hemen kendinize bir söz verin ve başlayın. Özgürlüğü ve mutluluğu kısa süre içerinde fark edeceksiniz.

Sevgi ve ışıkla kalmanız dileğiyle.

Kişisel Gelişim Uzmanı

Özlem AKTAŞ

(224) 2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Çekici Doğru Yere Vurun Yaşam Koçu – İnci AKTAŞ

Oca 3, 2012   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Bazen hayatımız öyle bir noktaya gelir ki, küçük bir yerde meydana gelen tıkanıklık tüm sistemi sekteye uğratmaya yetmiştir. Ve bu tıkanıklık nerededir bilemeyiz. İşte o zaman belki de küçücük bir sıkıntımız varken aşılamayacak dağlara dönüşür problemlerimiz. Olmadık yanlış meteforlarla betimlemeye başlarız hayatımızı. Üstümüzden koca bir kamyon geçmiştir. Büyük bir çukura düşmüşüzdür, aşılamayacak dağlar karşımıza dikilir.

Dedik ya, bunları bize hissettiren belki de başımıza gelen küçücük bir olaydı. Ve muhtemelen başmıza gelen en büyük felaket değildi. Ama biz genelde olayları dar bir çerçeve içinde değerlendirmek üzere programlanmışızdır. Hep aynı yöne bakarız. Motivasyonun gücü de bizi bulunduğumuz tıkanmışlıktan çıkarmaya yetmez o zaman. Çünkü dünyanın bütün motivasyonları bir araya da gelse, bir sineği kapalı bir camın arkasına taşıyamaz. Sinek aynı cama vurup durur. Yönünü değiştirip açık bir kapı bulması gerekir.

Kendimizi bir tıkanmışlığın ortasında bulduğumuz zaman dövünmek yerine dönüp bir süre içimize bakmalıyız.  Yaşam koçluğunda doğru soru: Kendimize şunu sormalıyız. Benim şuan yaptığım şey ne? Bu problemin harika yanı ne, beni nasıl mükemmelleştirecek? Durumu istediğim hale getirmek için ne yapmam gerekiyor? Hissettiğim duygu bana tam olarak ne anlatmaya çalışıyor? Bir sene sonra bir anlamı olacak mı? Gerçekten kamyon çarpmasıyla aynı şeyi mi ifade ediyor? Eminim öyle değildir. Yani size daha önce gerçekten hiç kamyon çarptı mı?

Sonuçta bizim nasıl hissettiğimizi saptayan ve hayatımızı biçimlendiren yaşadığımız olaylar değil bizim onları nasıl yorumladığımızdır. Böyle anlarda kendimize sorduğumuz doğru sorular bir anda bakışaçımızı değiştirecek, doğru yere odaklanmamızı sağlayacak sorunun üzerini örtmek ve daha sonra tekrar aynı çukura düşmek yerine (tabir-i caizse) anlamını değiştirerek bir daha karşımıza çıkmasını engelleyecektir.

İyi çalışmayan dev bir buhar kazanı sistemini çalıştırması için çağrılan bir kazancıyla ilgili eski bir hikaye anlatılır. Kazancı, mühendisin anlattığı problemleri dinledikten ve bir kaç soru sorduktan sonra kazanın bulunduğu odaya girer. Sesleri dinler ve boruları elleriyle yoklar. Alet çantasına uzanıp küçük bir çekiç çıkarır ve parlak kırmızı kapağa bir kere vurur. Bu hareketi yapar yapmaz bütün sistem tıkır tıkır işlemeye başlar. İşletme sahibi ertesi gün, bin dolarlık faturayla karşılaşınca kazancının kazan dairesinde sadece on beş dakika kaldığını ve fiyatın çok fahiş olduğundan yakınır. Kazancının ona gönderdiği fatura şöyledir;

Çekiçle vurmak; 50

Nereye vurulacağını bilmek; 999,50

Toplam 1.000,00

Her zaman çekici doğru yere vurabilmeniz dileğiyle,

Sevgiyle kalın…

İnci AKTAŞ – Yaşam Koçu ve NLP Uzmanı

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

İyi Cevaplar İyi Sorulara Gelir

Kas 23, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Kendini nasıl hissettiğini sordum. “Berbat” dedi. ‘ Hayatında iyi giden şeyler neler?’ dedim. Yüzüme baktı. ‘Ne? Şey… ’ dedi. Soruyu beklemiyordu. Hayatında ters giden şey ne? “Neden berbat hissediyorsun?” gibi sorular sormamı bekliyordu galiba. Sormadım. Ona neyin kendini berbat hissettirdiğini zaten biliyordum. Ne gerek vardı tekrar tekrar anlattırmaya, hayatındaki her şeyin ters gittiğine dair beynine referanslar aratmaya. Duygusal durumu zaten üzerinde büyük harflerle BERBAT yazan masanın ayaklarını oluşturmaya çalışıyordu. Sorduğum her olumsuzu hatırlatan soru masaya bir ayak daha ekleyecek, berbat durumu sabitleyecekti. Neyse ki biliyordum. Doğru cevaplar doğru sorulara gelirdi. Az önce berbat durumda olan yakınım şimdi bana iyi giden şeylerden bahsetmeye başlamıştı bile. ‘Allah’ a çok şükür ailem sağ ve sağlıklı. Mükemmel çocuklar yetiştirdim. Ama bu farklı.’ Yine de duygusal durumu değişmişti. Omuzları dikleşti. Yüzüne bir gülümseme yayıldı. Sürekli kendine neden işlerin birden kötüye gittiğini, bir daha aynı başarıyı yakalayamayacağına dair sorular soruyordu. Dükkanını kapamak üzereydi. Dükkanının sahibi kendi işini yapacaktı. O gün çok aramıştı ama çevrede başka boş dükkan yoktu. O gün, ona “Bunun iyi yanı ne olabilir?” diye sordum. Bir düşününce yeni bir dükkan bulabilirse her şeye yeniden başlayabileceğini, mekan değişikliğinde ferahlık olabileceğini, daha büyük bir dükkan bulursa daha çok müşteri kazanabileceğinden bahsetti. Sonra durup kendine sorular sormaya başladı. ‘Peki dükkanı nasıl bulabilirim? Ne gibi değişiklikler yapabilirim?’ Tahmin edersiniz ki cevaplar kendiliğinden geldi. Ertesi gün birkaç sokak ötede daha büyük ve ferah yeni bir dükkan buldu. Ve işine şuanda eskisinden daha iyi şekilde devam ediyor.

İnsanları bir şey yapmaya özendirmenin yolları vardır. Ancak içlerinde bulundukları durumu tamamen becerikli duruma getirmezseniz dünyanın bütün motivasyonları bir araya gelse bile başaramaz.

İşte soruların gücü buradadır. Bizi becerikli duruma sokmaya yarar. Sürekli öğrenmeye açız. Bilgileri nasıl ki sorarak elde ediyorsak, sormadığımız sorular da hayatımızı bambaşka şekilde biçimlendirir. Kaliteli sorular hayatımızı daima kaliteli bir seviyede tutmaya yarar.

Bir düşünün. “Nasılsın” diye sorulduğunda eğer nezaket göstermek zorunda değilsek gerçeği söyleriz. “Eh, iyi sayılır, iyiyim, Allah’ a şükür, berbat….” Ya iyisin değil mi? Diye olumlu yönlendirme yapan bir soruya cevap olarak, “hayır berbat” gelme olasılığı nedir? Gelse bile hadi ama hayatında iyi giden çok şey var değil mi dediğimizde bambaşka cevaplar gelmeye başlar.

Gerçekten değişmeyi arzulayan, bunun için zaman ayıran kişilere soru sormayı öğretebiliriz. Eğer bu yazıyı okuyorsanız siz de öğrenmeye isteklisiniz demektir. Doğru sorular sorarak aldığınız cevabın kalitesi hayat kalitenizi de yükseltecektir.

Sorular ciddiye aldığımız alanı değiştirirler. Hayatımızda her şeyin kötüye gittiğini düşündüğümüz zamanlarda sık sık neden ben diye sorarız kendimize. Bunlar benim başıma neden geliyor? Oysa farkında olmadığımız şey tek bir olumsuz duruma odaklandığımızdır. Oysa bu olumsuz durumu nasıl değiştirebilirim? Bu durumdan ne öğrenebilirim ki bir daha olmasın? diye sorular sorduğumuzda odaklandığımız alan genişler ve farklı şeyler düşünmeye başlarız.

Sorular her zaman insanı düşünmeye sevk eder, önceki hayat tecrübelerimize bağlı olarak oluştuulan kabloları sarsmaya yeni referanslar aramaya başlarız. Yalnızca biz yetişkinler için değil çocuklar için de soru sormanın önemi büyüktür.

Çocuklar her şeyi soru sorarak öğrenirler. Tüm referanslarını sordukları sorulara aldıkları cevaplara göre oluşturur ve sağlamlaştırırlar. Biz de hep olumlu çağrışımlar yapan cevaplar vermeye çalışmaz mıyız? Oturup sordukları sorulara anlamlı ve olumlu cevaplar vermek için zaman ayırmaz mıyız? Öte yandan çocuklar soru sormaya o kadar alışkındırlar ki kendilerine sorulan soruları da yadırgamazlar.

Bir gün parkta komşumuzun kızını oyuncaklara bindiriyordum. Gözüm 6 – 7 yaşlarında, yanında bir büyüğü olmadan oynayan bir çocuk gördüm. Oyuncakların üst kısmına çıkıp, amacı dışında kullanarak tehlikeli hareketler yapıyordu. O anki refleksle yapma düşeceksin demek geldi içimden. Sonra tuttum kendimi. Düz cümle ne kadar işe yarayabilirdi ki. Yanına gittim. Oyuncağın boşlukları arasından geçti ve karşıma dikildi. ‘Geçebilir miyim?’ dedi. ‘Ne kadar yakışıklı bir genç adamsın sen, bunu biliyor muydun?’ dedim. Utandı. Bir şey demedi. “Az önce çıktığın yerde ayağı kaysaydı ne olurdu? ” dedim. “Düşerdim. ” dedi. “Düşersen ne olur peki ?” dedim. “Bir yerimi kırabilirdim.” dedi. Eğilip elinden tuttum ve onu sevdim. “İyi eğlenceler!” deyip yanından ayrıldım. Orada kaldığım süre boyunca onu izledim. Hiçbir tehlikeli harekette bulunmadı. Bu olumluya sevk eden bir soru muydu? Belki hayır. Ama önemli olan doğru soruların doğru yolu buldurduğuydu.

Eğer değişime istekliyseniz değişimin ucundan kıyısından tutup iyi olmaya başlamak zorundasınız. Kendinize her gün yaratıcılığınızı ve becerikli durumunuzu arttıran sorular sormayı alışkanlık haline getirin.

– Hayatımdaki en mükemmel şeyler neler?

– Neleri daha mükemmel hale getirebilirim ?

– Bugün yeni ne öğrendim ?

– Bugün yaşadığım tecrübe hayatıma ne kattı?

– Yaşadığım olumsuzlukların hayatıma kattığı güzellikler neler?

Zihninizin istediğiniz her şeyi verebilecek gücü var ve sınırsız. Beyninize ne istediğinize ve nasıl bir yol açabileceğinize dair açık sinyaller gönderin yeter.

Sevgiler…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

İyi Bir İş Görüşmesi Hakkında Herşey

Kas 23, 2011   //   by inciaktas   //   Kariyer, Kişisel Gelişim, Satış-Pazarlama  //  No Comments

Kişisel gelişim dediğimiz şey, komple bir gelişimdir. Ruhumuzun derinliklerinden başlar, kalbimize, dış görünüşümüze, duygularımıza, kelimelerimize, davranışlarımıza, hedeflerimize yeni bir bakış açısıyla bakmamazı sağlayarak bizi komple bir insan olarak yaşamaya götürür. Bu nedenle bazı yazılarımda iş hayatı, kariyer, insan yönetme, iletişim ve insan ilişkileri konularından da bahsetmek istedim.

Yazının başlığından yanlış anlaşılmasın. Aslında hayatımız bir satıştır. Bu yüzden eğer çalışmıyorsak ve iş arıyorsak ya da yaptığımız işi satmaya çalışıyorsak veya bir mal ve hizmeti pazarlamaya çalışıyorsak yapacağımız görüşmenin kuralları bellidir.

Bir insana ne kadar değer verdiğimiz dış görünüşlümüze ne kadar önem verdiğimize bağlıdır ilk bakışta. İlk iş olarak çok güzel koyu renk bir takım elbise, çok şık bir çanta ve çok şık ve temiz siyah ayakkabılar almalısınız. Akıllarda kalacak bir obje bulmalısınız. Herkesin siyah kravat taktığı bir ortamda yeşil kravat takmak gibi.

Çok küçük ama parlak gümüş küpeler gibi. Görüşme yaptığınız kişi daha sonra sizden bahsederken kim olduğunuzu gözünde canlandırabilmelidir. Ayrıca karşınızdaki rahatsız etmeyecek yada sizi şekilden şekle sokmayacak bir kıyafet giymelisiniz. Tabi görüşmeyi yaptığınız kişinin konuşmanıza değil de elbisenize odaklanmasını istemiyorsanız. Unutmayın insanlar sizi gözleriyle satın alır. Bu yüzden görüşmenizi planlamaya başlarken bırakacağınız ilk izlenimden başlayın. Bir de unutmadan; elbiseniz, dış görünüşünüz, çalışmanız, ulaşım aracınız, kullandığınız ekipmanlar ile ilgili harcamalarınız da, şimdi daha fazla öderseniz ileride daha fazlasını kazanırsınız. Bu işin en iyisi olduğunuza o kadar yürekten inanın ki adeta iman edin. Bu gözlerinize yansır. Zaten insanlarında duygu satın aldığını belirtmiştik. Artık görüşme için hazırız. Acaba hazır mıyız?

Diyelim ki takım elbisemizi giydik. Yüzde yüz şansınız olduğuna inanın. İnanmak çoğu zaman işe yarar.

Görüşmeye gitmeden önce karşımızdaki kişiyi iyi tanımalıyız. Eğer yapabiliyorsak şahsen kendisini araştırmalıyız. İlgi alanlarını, ailesini, okuduğu okulu, firmasını, ürünlerini, hizmetlerini vs, kısacası karşı tarafın ne iş yaptığını iyi bilmeliyiz. Onu tanımalıyız.

Görüşmeye gitmek için ayrıca çaba sarf etmeliyiz. Çünkü eğer görüşmeye erken gidemediysek geç kalmışız demektir. Ve bu güven sarsar. Bir satışta güven en önemli unsurlardan biridir. İnsanlar güvenilir olanı seçerler. Ayrıca aynı İnsanlar mantıklı varlıklar gibi gözükseler de çoğu zaman küçük bir ayrıntıyı büyük unsurlara tercih ederler. Bu yüzden ortak zemin bulmaya çalışın. Basketbol maçı, okuduğunuz üniversiteden ya da sattığınız üründen daha önemli olabilir. Ortak zemin ararken de din ve politika konuşmaktan da kaçının. Son zamanlarda bu ikisine futbol takımları da eklenmiş bulunuyor. Burada anlatmak istediğim tarafsız olmak. Bahsettiğiniz her ne ise taraf belirtmeyin. Unutmayın canla başla satış yapmaya ya da ikna etmeye çalıştığınız kişi sizin belirttiğiniz tarafta olmayabilir.

Görüşmeye gitmeden önce zaten hazırlanmıştık, mesajımızı belirlemiştik, hikayemizi yazmıştık. Artık önemli olan kısa tutmak ve etkileyici olmaktır. Onları heyecanlandırmak doğru kişinin biz olduğumuzu düşünmelerini sağlayacaktır. Bu iş için hevesleneceklerdir. Göz temasını asla kaybetmeyin. Etkilemeye çalıştığınız birden fazla kişi ise tek tek göz teması kurmaya özen gösterin. Karşı tarafın konuşması bittikten sonra hemen konuşmaya başlamak, kendisini dinlemediğimizin göstergesidir. Konuşmaya başlamadan önce iki saniye bekleyin. Dinlerken ya da konuşurken dikkatinizi yalnızca görüşmecilere verin, kollarınızı bağlamayın, başka şeylerle uğraşmayın. Elinizde bir dosya, ürün ya da kalem yoksa ellerinizi sabit bir yere koyun. Ve anlattıklarınızın gidişatına göre el hareketleri ve yüz mimikleri kullanabilirsiniz.

Başarılı görüşmelerin bir sırrı da, karşıdakine kendini önemli hissettirmektir. Karşınızdaki sizin kendinizi öveceğinizi düşünürken övgü alması size bakış açısını değiştirir.

Övgünüzde cömert ama samimi olun. Kesinlikle abartmayın.

Son olarak teşekkürü de unutmayalım. Satışınızı yaptığınız ya da yapamadığınız anda yapılan teşekkür iyidir. Ve olması gerekendir. Ama akılda kalmak, diğerlerinden bir adım öne geçmek istiyorsanız elinizden geldiğince kendi el yazınızla teşekkür mektubu göndermek, bu olasılıksızsa mail ya da telefonla teşekkürünüzü ayrıca iletmelisiniz.

Bol satışlı başarılı görüşmeler dileğiyle…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

İstisnalar Kaideyi Bozar

Kas 23, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Bazen öyle tıkandığını hisseder ki insan, sanki imkansızlığı bir kanunmuş gibi gelir. Başarısız olmak kaderiymiş ya da mutsuz olmak, sürekli yenilgiye uğramak, terk edilmek, aldatılmak, haksızlığa uğramak, borç ve parasızlık…

Bu düşünce zamanla inanca ve en sonunda da bozulmaz bir kaideye dönüşür. Hatta bazen bu kesinliği kanıtlanmış bir kural gibi telaffuz eder ve bundan rahatsız da olmaz. Hatta bir şarkı var şuanda hatırımda; ‘Ben hep yenilmeye mahkum muyum? Ben hep ezilmeye mecbur muyum?’ diyor şarkıda. Ben de diyorum ki; hayır hep yenilmeye mahkum değilsiniz.

Vahim olan insanın hayatını değiştirememesinin nedeni, bunu başaramayacağına kesin inanmış olması. Oysa hayatlarımızın senaryosunu inançlarımız yazar.

Başarısızlığını, kaderi gibi anlatan insan, bir silkelenip şöyle bir geçmişine yolculuk yaptığında görür ki hiç de o kadar başarısız değilmiş. Yaşamak bile bir başarıdır. Ayağa kalkıp aşağıya bakmanız yeter aslında. Yerden yukarıda olduğunuz her gün harika bir gündür.

Herkes hayatında mutlaka başarıyı bir çok kez yakalamış ve önemsememiş olabilir. Ama bu başarılar en umutsuz anımızda kaideyi bozan istisnalar olurlar. Çünkü bir kere başarmışızdır. İşe girmişizdir, bir yerde ayın elemanı seçilmişizdir, şiir yarışmasında ödül almışızdır, resim dersinden aldığımız not beştir, müdür olmuşuzdur, evlenmişizdir, çocuğumuz vardır vs…

Kendimizi başarılı saymak için o kadar çok nedenimiz var ki. Tıkandığımızda başarılı olduğumuz zamanları hatırlayıp aynı gücü içimizde bulabiliriz. Bunu biz başardık. Bir kez daha başarabiliriz. Çünkü istisnalar bile kaideyi bozar. Üstelik dünyada bir kez için mümkün olan bir durum ya da başarı hepimiz için mümkündür.

Biri yapabiliyorsa siz daha iyisini yapabilirsiniz.

Sevgiler..

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Bir Hayalim Var…

Kas 22, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Her şey bir hayalle başlar. Tek bir düşünce ile… Gerçekleşmiş hiçbir şey yoktur ki önceden hayali kurulmamış olsun.  O hayatımızı değiştirecek fikirler bizi en olmadık zamanlarda bulur. Ve hayali kurulur. Sonra birileri bizi engellemeye başlar.  ‘Hayal dünyasında yaşama, burası gerçek hayat.’ Gerçek hayat nedir ki? Oysa gerçek hayatta hayallerimizle kurulmadı mı? Şu an olduğumuz biz geçmişteki düşündüklerimiz ya da düşünmediklerimizin bir sonucu değil mi? Kendimiz için yarattığımız bu dünyadan nasıl şikayetçi olabiliriz, bunu biz yaratmadık mı, mimarı biz değil miyiz? Başka suçlu var mı? İstediğimiz zaman bu yaşadığımız hayatı bizden başka kim değiştirebilir? Akıllı insanlar yaşamak istedikleri tecrübeleri kendileri seçerler. Hayal kurmak para ile mi? Bir şeyin hayalini kurmak için bile para mı istiyorlar sizden? ‘Olmayacak duaya amin denmez’ deriz. Hani hayalini bile kuramıyorum dediğiniz istekleriniz var ya işte onlar olmayacak dua sınıfına girerler. Çünkü hayalini kurabildiğiniz her şeyi elinizle de tutabilirsiniz, yaşayabilirsiniz de. Oysa gerçekleşmeyecek dileği dileyemezsiniz bile. Bu yüzden kendiniz için bir şey istemeden önce hayatınızın ne yöne gitmesini istediğinize bir karar verin. Ne olmak istiyorsunuz? İnsanlara kim olmak istiyorsun dediğinizde genelde bir cevap alamazsınız. Çünkü üzerinde hiç düşünmemişlerdir. Yine aynı ben olmak isterdim derler. Peki yaşadığın hayattan ve sahip olduklarından memnun musun dediğinizde ise hayır cevabını alırsınız. Öyleyse kim olmak istediğinize karar vermenin zamanı gelmedi mi?

Küçükken, “Büyüyünce ne olacaksın?” dendiğinde hepimizin bir cevabı vardı. Doktor, avukat, mühendis, öğretmen, çikolatacı, baba, anne vb. Hepimiz bir şeyler olacaktık. Onun üzerine hayaller kurardık. Oyunlar oynardık. Başlangıçta hepimizin hayalleri vardı. Sonra büyüdük. Hayat karmaşıklaştı. Çocukken yaşadığımız hayat gerçek değildi. Gerçek hayata hoş geldin yazılı pankartla karşılandık. Şimdi ise, ne hayalin varsa unutmalısın. Gerçekçi olmalısın yoksa hayal kırıklığına uğrarsın. Sonra yanlışlıkla bir hayal kurduk ve anlattık. Çevremiz bize güldü. “Hadi canım böyle boş işlerle uğraşma, başaramazsın!” dedi. İçimize bir kurt düştü. Yine de bir denedik. Gerçekten yapmak istemedik. Çünkü güvenimiz zedelenmişti bir kere. Ama ben ne zaman birinin en azından bir denedim dediğini duysam o işi başaramadığını anlarım. Yani başaramadık. Hayalimiz bir kere yıkılınca bir daha toparlayamadık. Hayal kurmayı unuttuk. Ne verdilerse onları aldık.

Oysa siz kendiniz için bir hayal kurmazsanız başkaları bunu sizin için yapar. Öyleyse neden kaderimizi hayatın akışına bırakıyoruz.

Kader hayatımızın önceden  olması demek değildir. Bu sebeple ne yapalım kaderimiz böyle deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil yalnızca yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse, ne hayatının hakimisin ne de hayat karşısında çaresizsin.

Şems-i Tebrizi

Beyin gerçekler hayal arasındaki farkı ayırt edemez. Sizin düzenli olarak düşündüğünüz şeyleri sanki yaşamış gibi algılar ve kaydeder. Sonuçta bunun gerçek olduğunu kanıtlamak için de elinden gelen her şeyi yapar. Düşündüğünüz inandığınız ve güvenle beklediğiniz her şey gerçekleşir. Bu yüzden hayallerin gücünü küçümsemeyin. Bir davranışın alışkanlığa dönüşme süresi 21 gündür. Bir şeye sahip olmak istiyorsanız beyninizin ona sahip olduğunuzu sanmasını sağlayın. Ne istiyorsunuz? Ev mi, araba mı, yeni bir iş mi, eş mi, yoksa benim bilmediğim başka bir şey mi? Her gece uyumadan önce bunun hayalini kurun, tüm ayrıntılarıyla. Yeterince güçlü inanırsanız nasıl gerçekleşeceğiniz göreceksiniz.

Bunu başaracağınıza inanın. Tereddüt etmeyin. Kendinizi bitkin ve korkmuş hissettiğiniz zaman ayağa kalkın ve gökyüzüne bakın. Sonra da bağırın. ‘Tanrıya Şükür bugün de yaşıyorum…’ İnandığınız ve düşlediğiniz gibi olacaksınız. Her gün kendinize tekrarlayın.

‘Benim bir hayalim var ve sadece başaracağımı biliyorum!’

Sevgilerimle…

İnci AKTAŞ

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Hayat Bir Oyundur

Eki 25, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  1 Comment

“Kamyon çarpmış gibiyim. Çukurda hissediyorum. Duvarları aşamıyorum. Kafam patlayacak gibi…” Günlük hayatımızda kullandığımız bu tür benzetmelere hiç dikkat ettiniz mi? Uzun süredir aynı duvarın karşınızda dikildiğini, ya da kamyon üstümüzden geçtikten sonra doğal olarak kalkamadığınızı hissettiniz mi? Çoğumuz çoğu zaman kullandığımız kelimelere bile dikkat etmezken eminim benzetmelerimize hiç dikkat etmemişizdir.

Oysa beyin gerçekle hayali ayırt edemez. Siz bir şeyi olmuş gibi düşünürseniz beyniniz için o, gerçekten olmuştur. Size kamyon mu çarptı? Geçmiş olsun. Başınız mı patlıyor? İyi öyleyse sizin için yapacak bir şey yok demektir. Duvarları aşamıyor musunuz? Neden aynı duvara çarpıp duruyorsunuz? En azından etrafından dolaşın.

Algıladığınız tüm gerçek, bir benzetmeden ibarettir aslında. Öyleyse güzel benzetmeler yapalım. Kamyon çarpmasın, çukura düşmeyelim. Gecede olalım, kışta olalım onun yerine. Çünkü her geceden sonra sabah olur, her kıştan sonra bahar gelir. İnsanların hayatlarında acı da olur. Kaçınılmazdır ve olması gerekendir. Ve biz mecazlarımızı buna göre belirlersek duygularımız da buna göre yönlendirmiş oluruz. Duygularımızın kaynağı bizleriz. Yaptığımız benzetmeler, kullandığımız kelimeler ve sorduğumuz sorularla kaderimizi biçimlendiririz.

Bir düşünün, basit bir örnek. Arkadaşınız size bir kadından bahsediyor. “Melek gibi” dedi. Ne hissettiniz? Kadını görmediniz bile. Gördüğünüzde nasıl davranacaksınız? Durun vazgeçtim. Arkadaşınız kadının tam bir şeytan olduğunu söyledi. Şimdi kadın hakkında ne düşünüyorsunuz? Aman sizden uzak olsun değil mi? İşte benzetmeler duygularınızı bu kadar çabuk yönlendirebilir.

Öyleyse önce hayatla ilgili benzetmelerinizi bir gözden geçirin. Hayat nedir? Yarış mı? Enkaz mı? Zorlu bir mücadele mi? Yaşam kavgası dediğimiz şey ne? Yaşam bir kavga mıdır? Hayır. Eğer sizin için böyleyse bol şanslar, çünkü ihtiyacınız olacak. Hayat bir oyundur. Kazanmak veya kaybetmek yoktur. Eğlenmek vardır. Hayat bir danstır. Hayat bir şarkıdır. Hayat bir mücadele değildir, hayat bir armağandır başlı başına.

Bu yüzden oturup düşünmemiz gereken şey hayata, ilişkilere, işimize, evliliğe, erkeklere ya da kadınlara bağladığımız benzetmelerdir. Yeni benzetmeler bulup onlara bağlanmalıyız. Nasıl ki hayatımızdan olumsuz anlam içeren kelimeleri çıkarmaya çalışıyoruz olumsuz anlam yükleyen benzetmeler yerine olumlu anlamları olan mecazlar kullanmak daha doğru olacaktır.

Ve hayatı Super Mario oyununa benzetseydim, Mario’nun  ‘game over’ olması yani oyunun bitmesi için dört can hakkı oluyor. Bizimse sadece bir hakkımız var. Bu nedenle yaşayacak bin yılımız varmış gibi davranmayalım ve yaşamayı ertelemeyelim. Hemen başlayalım… Bize sunulan bu armağanı en iyi şekilde değerlendirelim.

Siz kelimelerinize, benzetmelerinize, sorularınıza dikkat edin yeter. Belki hemen sonuç alamayabilirsiniz ama hemen sonuç alamadınız diye bir şey olmamış demek de değildir. Hayatı bir oyun gibi yaşamanız dileğiyle…

Sevgiler…

İnci AKTAŞ

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Falcının Sırrı

Eki 25, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Üzerinde en çok düşündüğümüz şeyin başımıza geldiğinin farkında mısınız? Ama ne yazık ki genelde korkularımız üzerine düşündüğümüz ve odaklandığımız için ‘korktuğumuz başımıza gelir.’ Aslında istediklerimiz de başımıza gelir istemediklerimiz de.

“Sakınan göze çöp batar.” da ne kadar çok korkularımıza odaklanırsak o kadar başımıza geleceğini gösteren bir atasözüdür. Öyleyse artık odağımızı değiştirmenin zamanının geldiğini düşünmüyor musunuz?

Dualarınıza dikkat edin, her an gerçekleşebilirler, ki gerçekleşecekler. İnandığınız çaba sarf ettiğiniz ve güvenle beklediğiniz her şey gerçekleşir. Biz her şeyi düşüncelerimizle yapıyorsak neden dualarımızı da ona göre şekillendiremiyoruz?

Aslında süreç hep aynı işler. Tanrı dualarımızı kabul eder, ya da evren dileklerimize yanıt verir veya nörolojik şartlanma yoluyla elde ederiz isteklerimizi. Bir insan bir dua eder ya da bir niyet belirtir, yeni bir karar verir. Sonra bu duanın kabul edildiğine, niyetin duyulduğuna ve kararına uyacağına inanır. Çünkü bu karar onu sonuca götürecektir. Şüphe duymaz, olumsuz düşüncelere kapılmaz. Emindir. Bu isteği gerçekleşecektir. Mutludur, çünkü emindir. Tüm planlamalarını, çalışmalarını ve günlük yaşamını buna göre düzenler ve sanki istediğini şimdiden elde etmiş gibi mutlu olur. Ne de olsa beyin gerçekle hayal arasındaki farkı ayırt edemez. Ve bilin bakalım ne olur? Mucize…

Daha önce mucizeler, onu bekleyene gelir demiştim. Sonuçta korkularımızla, parayla, ilişkilerimizle, işimizle olan kavgalarımız sürdükçe mucize beklemediğimiz kesindir. Bize gelmeyeceği de…

Siz bir şeyi istediğiniz zaman yeryüzünde bir istek oluşur ve tüm evren bu isteğinizi gerçekleştirmek için işbirliği yapar. Ne de olsa Yüce Yaratıcı tüm dünya insanının dualarını duyuyor. Neticede şuanda çevrenizde gördüğünüz her şey yalnızca bir düşünceden ibaretti. Ve biri o düşünceyi hayal etti, daha hayal ederken mutlu oldu, zihninde ve kalbinde varmış gibi yaşadı, hayata geçirebileceğine inandı ve en büyük mucitler en büyük icatlarını bu şekilde yaptı.

Süreç basit. Duanızı edin, bir dilekte bulunun ya da ne istediğinize dair bir karar verin. Zihninizde bunu yaşıyormuş gibi canlandırın. Sıkılmadan her gün. Şüphe duymayın. Duanızın kabul edildiğinden şüpheniz olmasın. Nasıl olabilir ki? Dileğiniz kabul olacak, istediğiniz elde edeceksiniz. Sanki elde etmiş gibi mutlu olun. Lütfen olun. Yalandan da olsa mutlu olmanın kime zarı dokunur ki… Ve bekleyin en doğru zamanda isteğinizi elde edeceksiniz…

Anlatmayı sevdiğim bir hikaye var:

Bir gün bir genç kadına; ‘Kısmetin açık, ruh eşinle bu ayın sonuna kadar tanışacaksın.’ dedi falcı. Genç kadın bu falcının adını çok duymuştu. Gelecek hakkında yorumlar yapabiliyordu. Bu öngörü onu çok heyecanlandırmıştı. Sonunda duaları kabul olmuştu. Bir ay içinde hayalindeki ruh eşiyle tanışacaktı. Bütün bu ayı, bu mutluluk ve inanç duygusuyla geçirdi. Emindi, ne de olsa falcı çok ünlüydü. Hiç şüphe duymadı. Bilin bakalım ne oldu? O ayın sonunda ruh eşiyle tanıştı. Mutlu son…

Peki bu falcının sırrı neydi? Gerçekten geleceğini biliyor muydu, yoksa bilerek genç kadının geleceğini mi yazıyordu?

Cevap ne olursa olsun, süreç daima işe yarar, siz inanır ve sebat ederseniz. Kimsenin bize geleceğimizi söylemesine ihtiyacımız yok. Çünkü biz düşüncelerimizle kaderimizi yaratırız. Unutmayın herkes kendi falını kendi yazar…

Sevgiler…

İnci AKTAŞ

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Değer Mi? Hiç Düşündünüz Mü?

Eki 25, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim, Makaleler  //  3 Comments

 

Hayatta hiçbir şey istediğiniz gibi gitmiyor mu? Bu cümleyi o kadar çok duydum ki çevremdeki insanlardan. Ben de kullanırdım bazen ama başlıbaşına sorgulayacağım bu yazımda. Hiç düşünmüş müydüm peki, neden hiçbir şey İSTEDİĞİM gibi gitmiyordu o cümleyi kullandığım sıralar?

Üzerinde biraz düşününce her şeyin tam da istediğim gibi gittiğini fark ettim. Herşey önem verdiğim değerlere göre işliyordu hayatımda.

Değerlerim arasında en üst düzeyde yer alanı bağımsızlıkken, nasıl sürekli ailemle birlikte olmayı arzulayabilirdim? Ya da en yüksek değeri başarı olan bir kişi aynı zamanda nasıl rahatlık, evde oturmak ve dinlenmek isteyebilirdi?

Sonunda anladım. Eğer hayatımızda yolunda gitmeyen bir şeyler varsa artık daha az üzülebilirdik. Nasıl mı? Değerlerimizi doğru saptayarak!

Değerlerimizi bizi bir kolumuzdan çeken küçük sevimli yaratıklar gibi düşünün. Onlar bizi başarıya, mutluluğa, dürüstlüğe ya da minnete doğru çekerken, korkularımızı temsil eden küçük sevimsiz yaratıklar ise diğer kolumuzdan çeker.

Örneğin, ilk değeri başarı, hayatında en önemli şey başarı olan bir kişinin en büyük korkusu reddedilme veya aşağılanma, küçük düşme ve başarısızlıksa, hem değerini gerçekleştiremediği gibi bu çatışma beyinde bir karmaşaya, dolayısıyla da strese yol açacaktır.

Bu durumda ilk yapılacak şey, önce bir değerler listesi yapmaktır. Hayatta en çok neyi önemsiyorsunuz? Bunlar para yada araba gibi araçlar değil gerçek değerler olmalıdır.

Örneğin; sevgi, aşk, mutluluk, neşe, eğlence, zeka, yaratıcılık, sağlık, aile, alçakgönüllülük, yardımseverlik, başarı, özgürlük, bağımsızlık vb.

Bunları kendinize göre en önemli olandan başlayarak sıralayın. Benim eklemediğim değerler varsa onları da kullanın. Daha sonra korkularınızı bir kenara yazın ve karşılaştırın.

En önemli değeriniz bağımsızlıksa ve en büyük korkunuz başka şehre taşınıp orada yaşamaksa nasıl işler yolundaymış gibi gözükebilir?

Ben burada korkuların olumlu düşüncelere dönüşmesinden şuanda bahsetmeyeceğim. İlk aşama değerler hiyerarşisinde bazı değerlerin yerini değiştirmek olacaktır. Daha bunu yaptığınızda bile rahatlayacak, mutlu olacaksınız.

Bir arkadaşım vardı. Ailesine hiç vakit ayıramadığı için işten ayrılmayı düşünüyordu. Ama işini ve dolayısıyla para kaybetme korkusu inanılmaz canını acıtıyordu. ‘Neden?’ diye sorduğumda başarının en üst düzeyde öneme sahip değeri olduğunu fark ettim. Bu durumda tabî ki işten ayrılıyor olmak ona acı verecekti.

Sonra oturup değerler hiyerarşisine baktık. En üst sırada olan başarı yerine aileyi koyduk ve arkadaşım işten ayrıldığında çok mutluydu. Çünkü en önemli değeri için bir şeyler yapmıştı. Kendisiyle çelişmiyordu ve her şey istediği gibi gidiyordu artık.

Hadi hemen şimdi oturup değerlerinizi gözden geçirin. Sizinle çelişen, strese sokan ve sınırlayan değerleriniz neler? Yer değiştirin. Örneğin sıralamanız; özgürlük, başarı, sağlık vs. gibi sıralanıyor ama sağlığınızdan endişe ettiğiniz için dünya turuna yalnız çıkamıyorsanız, değerler listenizin başına sağlığı koyun. Bakın nasıl durumunuz bir anda değişecek.

Elbette değerler sıralamanızı değiştirmenin yanı sıra sizinle çelişen korkularınızdan da arınmanızın vakti geldi. En kötü ve sınırlayıcı inançlarınızı tespit edip onları büyük acılara bağlarsanız ve yerine olumlu ve güçlendirici inançları koyarsanız, değerler listeniz amacına ulaşmış olacaktır.

Kullanmanız dileğiyle…

Sevgiler

İnci AKTAŞ

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Sayfalar:12»

Ara

Kategoriler