Browsing articles tagged with " tasavvuf"

Bireysel Farkındalık Programı

Şub 10, 2014   //   by admin   //   Bireysel Farkındalık Programı, Eğitimler  //  No Comments

Bana, bende demen,

Ben, bende değilem.

Bir ben vardır; bende,

Benden içeru.

YUNUS EMRE

Hemen, şimdi yazının devamını okumadan, kalkın ve bulabildiğiniz bir “AYNA”nın karşısına geçin lütfen. Evet, 2-3 dakika kendinizi seyredin ve gözlerinizle, gözünüzün ta içine odaklanın ve yazıyı okumak  üzere  geri dönün! Haydi, lütfen gidin.

Ne gördünüz? Kaşı, gözü olan, bedene sahip bir insan mı? Ya da ne…? Lütfen yüksek sesle ne gördüğünüzü kendinize söyleyin. Kulaklarınız da duysun!!

Peki, siz gerçekten de  aynada  gördüğünüzün  yalnız “kemikleri, deri kokusuyla kaplanmış” bir beden olduğunu mu  zannediyorsunuz?

Bu alem, her tarafı aynadan yapılmış bir eve benzer.  Nereye dönerseniz dönün, sadece kendinizi görebilirsiniz. Aynanın arkasındaki “sır” dökülmüşse, kendini  göremezsiniz,  kendinizi  bilemezsiniz. O, ayna değil camdır. Her cam ayna değil, ama her ayna camdır. Camı ayna yapan ise “sır”la kaplanmasıdır.

Sen,  sadece basit bir insan değil, bu ayna aleminin “sırrı”sın. Yüce Yaradanın halifesi zat, sıfat ve fiillerinin en mükemmel şekliyle tecelli ettiği varlıksın. Onun için Yaradan, “Alemi, kendi suretimde yarattım” demiştir. Allah’ın isim ve sıfatları, diğer varlıklarda, alemde ayrıntılı ve dağınık bir şekilde bulunduğu halde, İNSAN’da öz, bütün ve tam olarak toplanmıştır.  Bu sebeple  “alem’de olan herşey insanda da vardır. Sen görünüşün bakımından “küçük alem”, iç dünyan “gönül bakımından” ise “büyük alem”, Alem-i  Ekber’sin.

Hz. Ali şöyle buyurur; “Sen kendini küçük bir varlık zannedersin, halbuki en büyük alem sende gizlidir.”

Alemin özüm Adem (insan); gönüldür, ruhtur, candır.

İnsan, istiridyenin içindeki “inci” gibi ezelde yaradan ile beraber, iç içe iken ondan ayrılıp dünyaya gelerek, Yaradana ayna olmuş bir “dürrü-yekta”dır. (Benzeri olmayan, tek bir inci tanesidir)

Bu çokluk âlemine gelen insan, gönül ayinesini parlatmaz, sırlamaz ise kendini, dolayısıyla Yaradanın kendine  verdiği  isim ve sıfatlarını göremez, fark edemez, bilemez.  Ancak ve ancak gönül aynası saf olursa, Yaradanın görüntüsü, sîreti,  ismi ve sıfatları ona aksedebilir.

İbn-i  Arabi’nin dediği gibi; “Yaradan sizin aynanızdır, yani sizin kendi özünüzü seyrettiğiniz bir ayna. Ve siz Onun aynasında, yani, Onun kendi ilahi sıfatlarını seyrettiği bir ayna.”

O halde, 4 boyutlu holografik düzende yaratılmış bu madde aleminde insan, kendi gönül aynasını nasıl sırlayacak ve parlatacak? “Noksan sıfatlardan münezzehim” diyen Rabbine nasıl ayna olacak? Hiç bir yere sığmam, mümin kulumun gönlüne sığarım diyen Yüce Yaradan, insanı  eşref-i mahluk, varlıkların en şereflisi olarak şereflendirilmiştir. O zaman, insan bu şerefe nasıl vasıl olacak?

Plena Human Danışmanlık, Kadim Sufi bilgeliğinin binlerce yıl ötesinden getirdiği bilginin günümüze yansıyan “Kendini bilme sanatını”, Enneagram ile yaşamımıza ayna tutarak bizi, bize döndürüyor.

Enneagram, kişilikten bilgeliğe bir yolculuk olup, kişiliğimizi meydana getiren isim ve sıfatları anlayıp çözmenize, eksik yönlerinizi fark edip gönül aynasını parlatıp Yüce Yaradana ayna olabilme haline ulaşmada “kalb” kilidinizi açmanıza yardımcı olabilecek bir anahtardır. Enneagram ile kendi kendimize, zanlarımız ile oluşturduğumuz hapishaneden çıkabilir, yaşamın gerçeğini algılayabileceğimiz bilinç düzeyine ulaşmamızda bir adım atabiliriz.

Benliğimizin kısıtlı işleyişinden silkinip uyanabilir, gerçekliğimizle yüzleşebiliriz. Korku ve çatışmalarımızdan, anlamsız istek ve arzularımızdan, bilinçsiz tutku ve takıntılarımızdan kurtulacak anlayışa sahip olabiliriz.

Kendini bilme gerçeği,  özünde İnsan benliği haritası diyebileceğimiz  Enneagram, kişilik çözümlemesi olup, Sevgili Yunus  Emre’nin “Bir ben vardır, benden içeru” diyerek işaret ettiği gerçek sır olan, “Kendini  bilen, Rabbini bilir” kutsi  hadisinin anlamını açığa çıkarmamıza, yardımcı olan bir sistemdir.

Enneagram, kişiliğimizin yapısında var olan tıkanıklıkları aşmamıza yardımcı olabilecek bir harita sunuyor.  Ana düşüncesi, insan doğasındaki dokuz temel kişilik yapısının açıklamasıdır. Bu tarzların ortak yönleri çoktur, ama her biri kendine özgü tutum ve davranış, tepki ve savunma, güdülenme ve alışkanlık yöntemleri sergiler. Her birinin gelişme reçeteleri değişiktir.

Yüce Allah kuran-ı kerimde “Her an ayrı bir şandayım” diyerek,  her  an  değişik ve ayrı bir varoluştan bahseder. Parmak izi bile aynı olmayan, milyonlarca insanın ruhsal ve tinsel konularının aynı olması beklenemez.  İnsanlar duygusal, fiziksel ve zihinsel olarak farklıdır. Enneagram, bireylerin her birini eşsiz ve benzersiz olarak kabul edip, kuşbakışı ile kişiye özel bir program oluşturarak  bireysel  gelişimimizin nerede tıkandığını, neden kapandığını ve durduğunu tespit eder.

Enneagram, kişiliğimizin bilinçdışı emirlerini otomatik olarak yerine getirmekten vazgeçmemiz için kendimizi gözlemlemeye, benlik nefsinden özümüze bilinçli yönelmeye fırsat tanır.

Kişiliğimiz, benliğimizin bir parçasıdır. Bireysel evrimimizde önemli bir rol oynamaktadır. Kişilik olarak adlandırdığımız yapı, bütün bedensel niteliklerimiz, içgüdülerimiz, güdülerimiz, tutumlarımız, eğilimlerimiz, davranışlarımız ve kazanılmış deneyimlerimizin bir bütünü olarak, kalıtsal özelliklerin ve çevrenin ürünüdür. Bu unsurlar her insanın kendine özgüdür.

Kazanılmış deneyim ise, hayatın ta kendisidir. Bu deneyimler kişiyi güçlü kılar ve bütünlük kazanılır. Aile, iş, okul, sosyal çevre içinde gelişmeye, biçimlenmeye başlayan kişiliğimiz, bilinçaltı seviyede artısı ve eksisi ile kalıplaşır kalır. İnsan bu dünyada olma sebebi ile daima bir arayışta ve tarif edemediği bir şeylere özlem halindedir. Yaradanı anlar ve yaşar duruma gelebilmesi için, sahip olduğu kötü ve zararlı huylarla, davranışlarını kendi kendisini tanıyarak, kendi isteği ve çabasıyla terk etmesi, sahip olması gereken erdemleri de yine tanıyarak ve bilerek, belirli çalışma ve çabalarla, kendi isteği ile elde etmeye çalışması gerekmektedir.

Kendini tanımak;  kendimizi nasıl gördüğümüzle, başkalarının bizi nasıl gördüğü arasında açı farkı olmamasıdır.

Halil Cibran’ın Gezgin eserinde bahsettiği bir masal vardır.  Bu, iki istiridyenin sohbetidir. İstiridyenin biri, diğerine dert yanar; “İçimde yuvarlak ve ağır bir şey var, bana acı veriyor.” Diğeri, kibirli bir memnuniyet içinde, “Şükürler olsun ki, içimde bir sıkıntı yok. Hem içimde hem dışımda mutlu ve bütünüm.” O sırada oradan geçen bir yengeç şöyle der; “Evet mutlusun, halinden de memnunsun ve bütünsün.  Ama şunu söyleyeyim ki diğer istiridyenin çektiği acının sebebi içindeki eşsiz güzellikteki ‘inci’dir.” Ve şöyle söylenir, “Kim, bu masalı dinler ve dinledikten sonra, içinde bir ağırlık hissederse, bir ışık ruhuna konar. İçindeki inciyi, görmek ister.”

Şimdi lütfen, bir daha kalkın, aynaya gidip bakın. Gözlerinizin içine odaklanın. Şimdi ne görüyorsunuz? Siz, kimsiniz? Niçin bu alemdesiniz? Bu aleme yemek, içmek, üremek ve ölmek için mi geldiniz?

Dünya kendi ekseni etrafında dönüp, gerçekliğini tamamlarken biz yerimizde sayamayız. Kendi eksenimizde dönüp, merkezimizi bulmalıyız. Olmamız gereken şeyi,  olduğumuz gibi kalarak olamayız. Yeni bir “sen” yaratmanın ilk adımı, değişimin gerektiğine inanmaktır.  Bu inancı destekleyen en büyük güç ise, kendini tanıma ve dolayısıyla alemi tanıma istek ve arzusudur.

Yapacağımız sıradan bir çalışma değildir. Bir sorunumuzu halletmek için değil, bu aleme geliş sebebimizi gerçekleştirme yolunda, evimizin altında gizli kalmış o hazineyi  (yani beden evimizde saklanmış, kör nokta ardındaki ebedi ışığı, zaten var olan ama bizim fark edemediğimiz gerçek hazineyi) ortaya çıkarma yolunda adım atmaktır.

Bu süreçte hedeflenen, kişinin içinin dışına çıkması, eğrisiyle doğrusuyla ters-yüz edilerek kendini tanıması, kişilikten bireyselliğe köprü kurup, bu köprüde Tasavvuf, Gestalt, NLP, EFT, Koçluk, Nefes, Meditasyon teknikleri ile seyrederek, çokluktan tekliğe, kendinden kendine, yine kendisiyle bir yolculuğa başlaybilmektedir.

 Bu kendini seyretme sürecine kimler katılmalı?

–          Hayata dair soruları olanlar. Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum?

–          İçinde inci tanesi gizleyen istiridye gibi, sebebini bilmediği bir acı ve hüzün barındırıp hep bir özlem içinde olanlar.

–          Kendimi tanıyamıyorum, tepkilerime anlam veremiyorum, bu ben miyim? diyenler.

–          İlişkilerinde, karşısındakini anlayamayan, bu sebeple sorunlar yaşayanlar.

–          Olumsuz duygu ve düşüncelerin (endişe, kaygı, stres, kin, nefret, korku, hırs..) etkisi altında olup kendi cehennemini yaşayanlar.

–          Yüce Yaradanın, kendisini hangi isim ve sıfat terkibi ile yarattığını anlamak isteyenler.

–          Eksik isimlerini (karakter özelliklerini) geliştirmek, zaten gelişmiş olanları muhafaza etmek ve daha da pekiştirmek isteyenler.

–          Düşüncelerin  rengi  ile boyanmış  hayatını saflaştırmak, duygu ve düşüncelerini fark edip geliştirerek cennetini yaşamak isteyenler.

–          Her şeyden önce derdi, kendi gerçek yüzünü görüp, onu tanımak için büyük bir istek duyanlar.

–          Kendi kendinin ebesi olup, kendinden kendini (öz’ünü) doğurmak isteyenler.

Bu sürecin kazanımları neler olacak?

Bu süreçte;

–          Doğduğu zaman özüyle bağlantı içinde olan, devamında ise yavaş yavaş mizacının ve çevrenin etkisiyle egosunu oluşturarak, bir kişilik tarzını meydana getiren insan sıfır noktasından uzaklaşır. Alemi bir daire gibi düşünürsek merkezinden çevreye doğru ilerledikçe kişinin özbenliğinden uzaklaşıp egosunun denetimine girmesi söz konusu olur. Fizik, duygu, zihin merkezli kişilik özelliklerini tanıyarak hangi özelliklere sahip olduğunuzu görecek, hangi isim ve sıfatlarla terkib edildiğinizi öğreneceksiniz.

–          Temel tutkuları

–          Temel değerleri

–          Zihinsel fotoğrafları

–          Güvenlik noktalarınızı

–          Bütünlenme yönlerinizi

–          Gelişme yönlerinizi

–          Güçlü yanlarınızı

–          Temel korkularınızı

–          Esas dileğinizi

–          Arayışınızı

–          Gerilim yönünüz

–          Çocukluk örüntüsü (ya da aile öyküsü)

–          Bilişsel yanlışlarınızı

–          İçsel şikayetlerinizi fark edecek, eksik yönlerinizi geliştireceksiniz.

–          Karanlık noktalarınızı göreceksiniz.

 SUFİ NEFES TEKNİKLERİ:

Sûfizmin  kapısı  içsel olana ve derinliğe açılır. Bu yol bize kabuktan ve şekilsellikten çok daha fazlasını vadeder. Bu kapıyı açıp girebilene ve yürümeye başlayana da bu derinlikte sonsuz güzellikler sunar. Hem de hiç bir ayırım gözetmeden. İslâmın bâtınını  (iç, gizli) yüzünü ifade eder. Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli ve daha niceleri bu ekolün temsilcileridir. “Sufi nefes” ile sufizmin kapısını aralamış bir kişinin neler yaşadığına, onların hayat anlayışına projeksiyon tutabileceksiniz.

Sufilere  göre varlıklar Rahman’ın nefes vermesi ile ortaya çıkmıştır. Her ilahi sıfat ve isim tek varlık sahasına inmek istedi ve bu da onlara Rahman’ın nefes vermesi ile gerçekleşti.  Her şeyin başlangıcı ve sonu gibi Kuran-ı Kerimde “Adem,  çamurdan suretlenmiş balçıktan yaratılmıştır.” (Hicr 15/27, Rahman 55/4) “Sonra onu (Adem’i) düzeltip tamamladı, içine ruhundan ruh üfürdü, sizin için kulaklar, gözler, gönüller yarattı.” (Secde, 39/9) diye buyurdu  ve  nefesin başlangıcımız olduğuna işaret etmiştir.

Her ne yaşarsak yaşayalım, sonunda derin bir nefes alıyoruz. Yaradan, o üfürdüğü nefesi ile her an içimizde ve bizimle. “Her an sendeyim. Her nefesinde ben varım, sıkıntında sevincinde ben varım. Seni bana getiren sana verdiğim nefestir.” diyor ve bilsek de bilmesek de içimizde olduğunu aşikar kılıyor.

Sufi nefes teknikleri ile bir ucu sende, bir ucu Yaradanda olan “nefes köprüsü” kurabileceksiniz. O köprü ile Yaradanın nefesine bağlanabileceksiniz.

Nefesimizi doğru kullanmayı öğrenerek,  fiziksel rahatsızlıklarda (kalp hastalıkları, migren, kan basıncı, sinir sistemi) pozitif iyileşme sağlayarak enerjik ve sağlıklı dinamik bir hayat yaşayabilirsiniz..

Nefes alıp vermek sembolik olarak bireysel niyetimizin, evrensel bütünlüğe ulaşmayı  arzulamak olduğu anlamını taşır. Sevgili Yunus Emre’nin de dediği gibi;

Suyum alçaktan çekerim (derin diyafram nefesi ile (karından) aşağıdan derin nefes alırım).

Dönüp yüksekten dökerim (nefesi en yükseğe başın üstüne taşırım, oradan nefesi aşağı veririm).

Görün ben neler çekerim (görün ki, on nefes köprüsünde (öz-eşiğinde) beklemek zordur, dertlidir).

Derdim vardır inilerim (tek derdim, bir ucu Rahmanda olan nefes ile Yaradana bağlantımı gerçekleştirip özümü hatırlamaktır).

İşte sufi nefes,  özündeki cevher ile bütünleşmeyi  hedefleyenlere, kapıları mutlaka açacaktır. Geriye sadece “gir ya ey sevgili” nidası kalacaktır.

SUFİ MEDİTASYON TEKNİKLERİ:

Varlık birdir, hareketi aşk  ve  ifadesi  SEN’ sin.

Meditasyon kişinin iç huzuru, sükunet ve değişik şuur hallerini elde etmesi ve öz- varlığına  ulaşmasına olanak veren, zihni denetleme teknikleri ve deneyimleridir. Zihnin hayatımıza müdahele etmesine izin vermemek, zihnin sınırlarını aşmak, zincirlerimizi kırmaktır.

Meditasyon uygulamasının çok çeşitli nedenleri olsa da çoğunun iki amacı vardır. Birincisi, içsel büyümeyi sağlama, ikincisi de yaşamdaki gerilimleri bedensel anlamda rahatlama, kontrollü düşünme ve nefes almayı sağlamaktır.

Meditasyona yeni başlayanlar, bir süre sonra yaşamlarındaki ruhsal  boyutun  farkına vararak bundan heyecan duyacaklardır. Sunacağı aydınlık yaşam, size yeni gözlerle görmeyi, yeni kulaklarla duymayı, tinsel anlamda yeni ruhsal uyanışlar sağlayacaktır.

Sufi meditasyon teknikleri doğru ve sürekli uygulandğı takdirde ruhsal gelişim kendiliğinden oluşacaktır. Şöyle ki, bir ürünün yetişmesi için önce, toprağı ekip biçmek için düzenli çalışıyor, yabani otlardan temizliyor, gerekli ışığı ve suyu sağlayarak bakımını yapıyorsak ve sonra ister yaz ister kış mevsimi olsun, bitkiler bizim isteğimizle büyümüyor. Onlar kendiliğinden büyüyüp gelişiyorlar. Sufi meditasyon ile içsel gelişim ve değişim de böyle kendiliğinden oluşan bir süreç olacaktır.

Ruhun beden toprağında yeşerip kendi kendiliğinden çiçek açması ile oluşan yüksek şuur hali ancak düzenli ve sürekli sufi meditasyon ile gerçekleşecektir. Sufi meditasyon sadece sessizce oturup, bir süre içe dönme hali değildir. Meditasyon sayesinde kazanılan ruhsal boyut ile gözlerinizi açtıktan sonra da var olacak bir gerçektir. Ruhsal boyut deneyimi günlük yaşamınızın bütününde etkisini sürdürecek ve fark edemediklerinizi fark edecek, göremediklerinizi görecek, üretemediklerinizi üretebileceksiniz.

Meditasyon ile bilinçaltına ulaşan bu  derin  süreçte, yaşamın kaynağı ile iletişime geçerek, bedensel, zihinsel ve ruhsal anlamda yeniden yapılanabilirsiniz.

Zihnin, bedenin ve ruhun gerçekleri nelerdir? Gerçek olan ne? Gerçek olmayan ne? Bu soruların cevaplarını ben vermeyeceğim.  Bilinçaltınızdaki gerçekleri algılayıp, nefes ve meditasyon teknikleri ile kendiniz bulacaksınız.

Hiçbir varsayım ve beklentide bulunmadan ruhunuza nefes ve meditasyon tekniklerini kullanarak ektiğiniz tohum, zihninizi hiçbir şey beklemeden, açık tuttuğunuz ve geçmişin karanlığından, geleceğin endişesinden kurtulduğunuz takdirde şimdiye açılan kapıyı aralamış olacak, “An”ı yaşayabileceksiniz.

Bu muhteşem yolculuk ve görkemli çalışma sonunda bilincinizin dar ve karanlık alemine nasıl girebileceğinizi, içinizdeki bilgini tanıyarak kendi cevaplarınızı nasıl ürettiğinizi fark ettiğinizde ne kadar şaşıracak, “yeni bir ben” in doğuşuna  tanık olabileceksiniz.

Eğitmenler : Hicran İpekbağlar, Özlem Aktaş, İnci Aktaş

Programın Süresi : 25 saat (Haftada 1 gün, toplamda 10 hafta)

Detaylı bilgi ve ön kayıt için lütfen bize ulaşabilirsiniz.

Tel : (224) 243 43 14

Email : info@akademiplena.com

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Ara

Kategoriler