Browsing articles tagged with " yaşam koçu"

Ölünmüyor Mutsuzluktan! – İnci Aktaş

Eyl 17, 2014   //   by admin   //   Kişisel Gelişim, Makaleler, Ölünmüyor Mutsuzluktan!  //  No Comments

Siz hiç mutsuzluktan ölmeyi denediniz mi?

“Kah aradım kendimi, kah kayboldum boşlukta

Sen yokken denedim kaç kere ölünmüyor mutsuzluktan.”

Sabah ofisime gelirken dinlediğim şarkılar, yazı yazmam için ilham veriyor. Kolpa’nın “Ölünmüyor Mutsuzluktan” isimli şarkısı hafif doz depresyonu çağrıştırdığından yazmak istedim.

Ben çok eminim ki, yaşamının bir döneminde her insan mutsuzluğun en uç noktasını yaşamıştır. Bu bir ayrılıkla, bir ölümle veya herhangi bir şeyle ilgili de olabilir. O zaman acı bedenimizi ele geçirir.

İnsan eceliyle ölmek ister, ama olmaz. Depresyonun kötü bir şey olduğunu sanıyoruz çoğu zaman. Ama depresyon insanın kendi içine dönüp kendisiyle tekrar barışması ve bir olması için bir fırsattır.

“Kah vezgeçtim, kah gülümsedim doğan güne, böyledir yaşamak….” diye devam ediyor kolpa grubu şarkısına. Bu tercihinizdir. Vazgeçmek ya da yeniden başlamak ve gülümsemek tercihinizdir. Yaşam bize her zaman yeniden başlamak için bir fırsat sunar, tekrar gülümsemek için.

Şimdi, mutsuz musunuz? O zaman mutsuzluktan ölünmediğini de anlamışsınızdır. Öyleyse neden şimdi, zamanın şu anında yeniden başlamıyorsunuz?

Mutsuz musunuz? Şarkı söyleyin, dans edin, kahkahalar atın. Sır nedir biliyor musunuz? Her şeyi kutlamak! Bir kez bu anahtarı bulduktan sonra artık hiç birşey eskisi gibi olmaz. Onunla her kapıyı açabilir ve içinde bulunduğunuz her durumdan çıkabilirsiniz.

Yazımı Üç Çinli Azizin hikayesiyle noktalamak istiyorum. Her şeyi kutlarsanız, hayat güzeldir!

“Üç Gülen Aziz” olarak tanınırlarmış çünkü bundan başka hiçbir şey yapmaz, yalnızca gülerlermiş. Böyle gülerek bir kasabadan diğerine gezerek, her kasabanın Pazar yerinde durup, şöyle göbeklerini tuta tuta bir güzel kahkahalarla gülerlermiş. Tüm pazardakiler onların etrafını saramış. Herkes gelir, dükkalar kapanır, insanlar pazara almak için gittikleri şeyleri unuturmuş.

Bu üç insan gerçekten güzellermiş, gülüp dururken göbekleri de sallanırmış. Sonra bu bir hastalık gibi yayılır, diğerleri de gülmeye başlarmış. En sonunda tüm Pazar yeri kahkahalara boğulur, ortamın havası bir anda değişiverirmiş.

Birisi onlara, “Bizlere bir şeyler söyleyin” dediğinde, “Bizim söyleyecek bir şeyimiz yok. Biz yalnızca gülerek buraların havasını değiştiriyoruz” diyorlarmış. Az önce insanların hırsla paradan başka bir şey düşünmediği çirkin bir yerden, bu üç deli adam gelip, gülmeye başlayınca tüm Pazar yerinin havası gerçekten değişiverirmiş. Artık herkes satıcı ya da müşteri olmaktan çıkar, oraya alış-veriş yapmaya geldiklerini unuturlarmış. Kimsenin para hırsıyla da ilgisi kalmaz, herkes kahkahalar atıp, dans ederek bu üç delinin etrafında dönmeye başlarmış. Böyle anlarda birkaç saniyeliğine de olsa yeni bir dünyanın kapıları açılırmış.

Çin’de üç aziz yaşarmış. Bu üç adam Çin’in her tarafını, bir yerden diğerine, bir köyden ötekine dolaşıp insaların gülmesine yardımcı olmuşlar. Üzgün insanlar, kızgın insanlar, paragöz insanlar, kıskanç insanlar, hepsi onlarla birlikte kahkahalar atmış. Ve bir çok insan bu anahtarı, bir dönüşümün mümkün olduğunu hissetmiş.

Sonra köylerden birinde bu üç adamdan birisi ölüvermiş. Köylüler toplanıp, “Şimdi sorun çıkacak. Bakalım şimdi nasıl gülecekler? Bir arkadaşları öldüğüne göre artık ağlamaları gerek” demişler. Fakat yanlarına vardıklarında görmüşler ki geriye kalan iki kişi dans ediyor, kahkahalarla ölümü kutluyorlarmış. Köylüler, “Artık bu kadarı da fazla. Bu kadarı da ayıp. Biri öldüğü zaman dans edip gülmek saygısızlıktır” demişler.

Ama onlar şöyle yanıt vermiş, “Siz neler olup bittiğini bilmiyorsunuz. Üçümüz hep önce kimin öleceğini düşünüyorduk. O kazandı, biz kaybettik. Tüm yaşamımız boyunca onunla beraber güldük. Şimdi onu başka bir şekilde nasıl uğurlayabiliriz? Kahkahalar atmalı, neşelenmeli ve kutlamalıyız. Tüm yaşamı boyunca gülmüş birine başka türlü elveda denemez. Biz gülmezsek o bize gülecek ve “Sizi sersemler. Siz de bu tuzağa düştünüz ha?” diye düşünecektir. Biz onun öldüğünü kabul etmiyoruz. Kahkaha nasıl ölür, yaşam nasıl ölür?”

Kahkaha sonsuzdur, yaşam sonsuzdur, kutlama devam eder. Oyuncular değişir ama oyun devam eder. Dalgalar değişir ama okyanus varolmaya devam eder. Siz güler sonra başkasıyla yer değiştirirsiniz ve o güler, kahkaha böylece sürüp gider. Siz bir şeyleri kutlarısnız, sonra başkaları kutlar, kutlama da sürer. Varoluş içinde bir anlık bir boşluk bile bulunmaz. Fakat o köyün insanları bunların farkında olmadıkları için o günkü kahkalara katılamamışlar.

Sonra ölen adamın yakılma zamanı gelmiş ve köylüler toplanıp, “Adetlere göre ölüyü yıkamamız gerekiyor” demişler. Ama diğer iki adam buna karşı çıkıp, “Arkadaşımız herhangi bir adetin uygulanmamasını vasiyet etmişti; ne yıkanacak, ne de üzerindekiler değiştirilecek. Olduğu gibi yakılacak, onun isteklerine uymak zorundayız” demişler.

Ve o zaman olanlar olmuş! Bedeni ateşe verildiği anda, yaşlı adamın son bir oyun oynadığı ortaya çıkmış. Meğer giysilerinin altında havai fişekler saklıymış ve patlamalarla birlikte bir anda büyük bir ışık festivali başlayıvermiş. Bunun üzerine bütün köy halkı gülmeye başlamış. İki deli arkadaş zaten dans ediyormuş, köylüler de onlara katılmış. Bu bir ölüm değil, yepyeni bir yaşamın başlangıcıymış.

Mutlu günler dilerim,

İnci Aktaş

Profesyonel Yaşam Koçu & NLP Uzmanı & Yazar

(224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Terfi Mi Etmek İstiyorsunuz? İşte Yolu! – İnci Aktaş

Ağu 19, 2014   //   by admin   //   Kariyer, Makaleler, Terfi Mi Etmek İstiyorsunuz? İşte Yolu!  //  No Comments

Son yazımda Amerika’da yapılan klasik bir çalışanın işini algılayışı araştırmasından çıkan sonucu belirtmiştim. İstisnasız tüm çalışanlar bir robot olduklarını düşünüyorlardı. Sabah işe geldiklerinde açılan ve işten çıkarken kapama düğmesine basılarak kapatılan bir robot. Böylece iş, tatil ayrımı başladı. İş mutsuzluk, iş çıkışı mutluluk oldu. Aslında bu ikilem okulda başlamıştı. Ders- boş ders ayrımını hatırlar mısınız?

Uzun yıllardır çalışanların işteki tatminsizliği özel yaşamlarına yansıyarak iş-özel yaşam dengesini altüst etmektedir. Kendisini bir robot olarak algılayan insan gitgide gerçek bir robot olmaya başlamıştır. Her şey otomatiktir, artık seçim yoktur. Maaş zammı ya da terfi almayalı uzun zaman olmuştur. Ve her zaman suçlanacak birileri vardır…

Bugünkü yazımda, bu monotonluktan kurtulup mutlu dengeli bir hayat sürmenin ve aynı zamanda terfi ve maaş zammı alabilmenin yollarından bahsetmek istiyorum.

Karşınızdaki kim olursa olsun insan yapısı aynıdır. Sizi motive eden maaş zammı ise onu da karı arttırmak motive edecektir. Patronlar da sizi terfi ettirip maaşınızı arttırmak isterler elbet ama siz önce buna değdiğinizi gösterirseniz. Bu anlamda bir kazan kazan söz konusu diyebiliriz. Eğer siz onun hedeflerine ulaşmasına yardım edebilirseniz o da sizin hedeflerinize ulaşmanıza yardım edecektir.  Eğer her şeye rağmen yardım etmiyorsa çalışmanız gereken doğru yer ve doğru kişi, o kurum ve o yönetici değildir.

Başarılı olmanın en kesin yolu sizden beklenenden daha fazlasını vermektir. Ne kadar ekmek o kadar köfte mantığıyla her şeyi iş verenden bekleyerek çalışmak maaş almanızı sağlayabilir, ancak zam veya terfi beklemeniz doğru olmaz. Her zaman için sizden beklenenden daha fazlasını vermeye daha fazla sorumluluk üstlenip insiyatifi elinize almaya istekli olun. Eğer yalnızca saatinizi doldurursanız, işyerinizin ilerlemesi için hiçbir ekstra çaba sarf etmezseniz yalnızca sizden isteneni yerine getirirseniz zam veya terfi de bekleyemezsiniz.

Şimdi hemen düşüncenizi değiştirin. Kimse sizi terfi ettirmeyecek, siz kendiniz terfi edeceksiniz. Bu nedenle çalıştığınız işin istediğiniz iş olduğundan emin olun. Sonra da bu işte kendinizi eğitin. Yönetici olmak için her sabah iki saat erken uyanıp yöneticilik kitapları okuyan müdür yardımcısının çabası takdire şayandır. Eğitimlere katılın veya patronunuza bir üst göreve gelmek için yardıma ihtiyacınız olduğunu söyleyin.

Başlangıç noktanız bulunduğunuz noktadır. Hemen şimdi elinizdeki işle başlayın. Nasıl daha ucuza mal edebiliriz, maliyetleri nasıl kısabiliriz, geliri nasıl arttırabiliriz, ekstra külfet getiren hangi işlerden kurtulabilir ya da hangilerini birleştirebiliriz?

Hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın; Hiçbir zaman ilerleyemeyen ya da dikiş tutturamayan iki tür insan vardır. Birincisi kendisine söyleneni yapmayan, ikincisi kendisine söylenenden başka bir şey yapmayandır.

Mutlu ve dengeli bir yaşam dilerim.

Sevgilerimle,

İnci AKTAŞ

Kurumsal Koç & Eğitmen

(224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Mucizeleri Yaratmak – İnci Aktaş

Ağu 6, 2014   //   by admin   //   Kişisel Gelişim, Makaleler, Mucizeleri Yaratmak  //  No Comments

Kuantum alanında her şey bilgi ve enerjiden oluşur. Einstein’ın ünlü denklemi “E= mc2 ; enerji = kütle x ışık hızının karesidir” der. Yani enerji ve kütle farklı formlarda ama aynı şeydir. Enerji = kütledir.

Evrendeki herşey enerjidir. Ve herşey farklı frekanslarda titreşen kollektif enerjinin bir parçasıdır. Bunu çok net hissettiğiniz zamanlar olur. Bir yere girersiniz ve gergin havayı anında hissedersiniz; bazen de sizin için kutsal yerlere girer ve içinizin huzur dolmasını izlersiniz. Bu çevrenizdeki kollektif enerjinin sizin alanınızla temas etmesindendir.

Varoluşun üçüncü seviyesi olan sınırsızlık evrenizidr. Evren hem katı parçacıklardan hem de enerji dalgalarından oluşur. Dalga parçacıkları bizim “gözlemimize” göre dalga veya parçacıktan oluşur.

Ünlü fizikçi Erwin Schödinger’in ünlü düşünce deneyi, kuantum fiziği çerçevesinde mümkün olabilecek oluşumları bize gösteriyor.

Şimdi bir kutu içinde bir dalga parçacığı bir kaldıraç, bir kedi ve üzeri yarı kapalı bir kedi maması hayal edin. Biz kutuyu açıp gözlem yaptığımız anda, dalga parçacığı ya parçaya ya da dalgaya dönüşecek. Eğer parçacığa dönüşürse kaldıraç mamanın üzerindeki kapağı kaldıracak, kedi doyacak ve biz kutunun içinde mutlu bir kedi göreceğiz. Ya da gözlemimiz dalga yönünde olacak ve tam tersi bir olayla karşılaşacağız. Mama kabı dolu ve kedi mutsuz.

Evrende herşey aynı anda vardır ve yoktur. Aynı anda enerjidir veya parçacıktır. Çevremizdeki bu evreni göremeyişimizin ebebi çok hızlı hareket etmesi; duyu organlarımızın ise çok yavaş çalışması, olanı biteni öbek öbek algılamasıdır.

Burada olasılığı gerçeğe dönüştüren, yapılan gözlemdir. Gözlem, olasılıkları geri çeker ve tek seçenek bırakır.

Gözlem yapan bir bilinç olmasaydı, herşey saf potansiyel olarak kalırdı. Saf potansiyel tüketilemez, sonsuzdur. Bu potansiyel musluğunu açmak mucizeler yaratmamızı sağlar.

Geçen haftasonu bir alışveriş merkezinde, kasada ödeme yapıyordum. Birden o ana kadar orada olmayan bir görevli belirdi ve işlemimi o tamamladı. Paketimi bana uzatırken, klasik “İyi günlerde kullanılsın” cümleri yerine, “Bütün dilekleriniz gerçek olsun” dedi. Şaşırmıştım. Beklemiyordum. Gülümseyerek teşekkür ettim. Mağazadan çıktığımda kardeşime “Bugün doğum günüm olduğunu nerden biliyordu?” diye sordum. Bilmiyordu… sadece mucizenin “ben” olduğunu hatırlatmak için oradaydı.

Bugün yaratmak istediğiniz mucizelerin farkında olarak başlayın işe. Küçükken, Alaaddinin sihirli lambasını bulma hayaliyle yaşamış olabilirsiniz. ve büyüdüğünüzde böyle bir lambanın olmadığını öğrenerek, isteklerinizden vazgeçmiş olabilirsiniz. peki ya tüm dilekleriniz gerçekleşebilseydi, kendiniz için ne dilerdiniz?

Bugün bütün dilekleriniz gerçek olsun!

Sevgilerimle…

İnci AKTAŞ

Profesyonel yaşam Koçu & Yazar

(224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

DİKKAT! Konsantrasyonum Bozuk – İnci Aktaş

Tem 31, 2014   //   by admin   //   DİKKAT! Konsantrasyonum Bozuk, Kişisel Gelişim, Makaleler  //  No Comments

Dikkat, konsantrasyonum bozuk! Her şeyi yapabilirim… Kaza yapabilirim, sınavda kaydırma yapabilirim, derslerimde başarısız olup sınıfta kalabilirim… Daha da önemlisi, mutsuz, moralsiz, elini kolunu kaldırmak istemeyen, kararsız, halsiz, sinirli ve şüpheci ve bunu belli etmemeye çalışan bir insan olabilirim.

Eğer konsantre olamadığınızı düşünüyorsanız sadece herhangi bir konuda başarısız olmazsınız, aynı zamanda mutsuz da olursunuz.

Konsantre olmamızı sağlayan zihnimiz sürekli bir odak arar. Beynimiz Richar Bandler’in dediği gibi kapalı düğmesi olmayan bir makineye benzer; eğer siz ona yapacak bir iş vermezseniz, elektrik kesilinceye kadar başıboş çalışmaya devam eder. Elektrik kesildiğinde ne olacağını da siz düşünebilirsiniz.

Günlük hayatımızda Dikkat ve Konsantrasyon kelimelerini çok fazla kullanıyoruz. Dikkat Köpek var, Dikkat etsene oğlum kıracaksın, dikkatsizlikten kaydırma yaptım, dikkat dağınıklığım var vs… Öyleyse nedir dikkat? Dikkat duygu ve düşüncelerimizi belirli bir yere yönlendirme, odaklamadır. Aslında gün içerisinde beynimizi odaklamadığımız bir an yoktur. Ancak bilinçli bir şekilde odaklanmazsak, beynimiz bizim için ya da en azından o an için gerekli olmayan yerlere odaklanır. Biz bu odaklanma işlemini bilinçli şekilde iptal etmezsek, doğal olarak orda takılı kalırız.

Dikkatimiz, bizim için gerekli olmayan yerlerde takılı kaldığında ise dikkat ve konsantrasyon sorunları ortaya çıkar. Ancak bu durum bilinçli bir çabayla aşılabilir.

Dikkat hayattır. İnsanların genellikle takılı kaldığı konular geçmiş, gelecek ya da bitirilmemiş işlerdir. Bugünün işini yarına bırakmayın. Dilenmemiş bir özürünüz, aranmamış bir sevdiğiniz ya da okumadığınız bir kitabınız varsa okuyun. Bunları yapamıyorsanız basitçe ‘boş ver’ deyin. Boş ver diyebiliyorsanız beyninizi takılı kalmaktan kurtarırsınız. Diyemiyorsanız o işi yapın ve bitirin. Bazen o kadar kolay olmayabilir. Bir profesyonelden yardım almaktan çekinmeyin. Dikkat ve Konsantrasyon Geliştirme çok önemli bir konudur. Bir dikkat ve konsantrasyon eğitimine katılabilir ya da bir yaşam koçu/danışmandan destek alabilirsiniz…

Dikkatli günler dilerim.

İnci AKTAŞ

Pofesyonel Yaşam Koçu & Eğitmen & Yazar

(224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Kilolu Olmak Kaderim Değil Diyorsanız – Özlem Aktaş

Tem 4, 2014   //   by admin   //   Makaleler  //  No Comments

“Kilolarımdan kurtulmak istiyorum, artık öyle bıktım ki kendimi sevmiyorum, yorgunum, birçok şeyi denedim ama olmuyor. Sanki içimde her şeyi tüketmek isteyen bir canavar var ve yemek görünce kendimi tutamıyorum ve yiyiyorum, çok yiyiyorum. Bu içimdeki illet öyle bir şey ki ona  söz geçiremiyorum. Bir gün karar veriyorum, bu sefer kesin olacak diyorum ancak aklımı çelen yiyecekleri gördüğüm an irademe hakim olamıyorum. Birçok diyet denedim kilo verdim ama sonra fazlasıyla geri aldım. Sanırım yeme alışkanlığımı kalıcı bir şekilde değiştirmem çok zor. Artık başarısızlığa uğramaktan bıktım.”  Bu sözler bir danışanıma ait, aslında bu konuda çalıştığımız danışanlarımızın ortak problemi umutsuzluk. Kendilerine ve yapabileceklerine olan inançlarını kaybetmiş olmaları. Çünkü o kadar çok yöntem denemiş ancak defalarca başarısızlığa uğramış olmanın verdiği hayal kırıklığı. Yeniden mücadeleye olan isteksizlikleri onları farklı arayışlara itmekte. Biz Koçlara göre uyguladığımız en etkili yöntemler bütünü olan  Nlp’nin en etkili varsayımlarından birine göre başarısızlık diye bir şeyin olmamasıdır. Eğer vazgeçerseniz işte başarısızlık budur. Danışanlarımıza şunu söyleriz, sadece bu zamana kadar nasıl zayıflayamayacağınızı öğrendiniz. Ancak daha henüz nasıl başaracağınızı deneyimlemediniz henüz. Nlp der ki,  biri başardıysa herkes başarır. Kalıcı bir şekilde zayıflayanları modelleyerek ortaya çıkardığımız yöntemler bütününü kendilerine anlatırız.  Kilolu olmak bir kader değildir sadece yanlış davranışlar ve alışkanlıklar bütünüdür. Kalıcı bir şekilde kilo vermek mümkün, ancak kalıcı bir zihinsel tutum ve davranışlar bütününü geliştirmek koşuluyla. Kilo problemi sadece yemeklerle  ilgili bir durum değildir, duygularla ilgilidir sıklıkla. Duygularımızı bastırmayı düstur edinmiş bir toplum olarak yaşanmamış, hissedilmemiş duygular bilinçaltımızda baskı yaratmaya devam eder ve kişi yönetemediği duygusunu açlık sanar ve tüm duygular neredeyse midemizde hissedilir ve kişi bu durumla baş edebilmenin yolunu yemek yemekte bulur ancak bu gerçek doyumu sağlamaz çünkü tatmin olmamış, birikmiş duygular yoğun bir şekilde kişiye baskı yaratmaya devam eder. Bu sebeple kilo verme süreci sadece yemek yeme düzenini değiştirerek gerçekleştirilemeyebilr çünkü bazılarımızın duyguları ve bu konudaki sınırlayıcı inançları çok güçlüdür. Kilo verme sürecinde Duygular kadar, düşünce yapımız ve tutumlarımız da önemlidir. Sınırlayıcı bir yaklaşımın içerisindeyken başarılı sonuclar almamız güçleşir. Kilo vereceğimize dair olan inancımız bizi başarıya götürecek olan kutup yıldızı gibidir. Eğer yapabileceğimize olan inancımız eksilse başarısızlık kaçınılmazdır. Kişilere zayıflama sürecinde kalıcı başarıyı yakalamalarının yollarını öğretmekle beraber hayatın genel yapısında bir doyum, denge ve farkındalık kazandırılmak amaçlanmaktadır.

 

Duygularınızı, düşüncelerinizi, tutumlarınızı yönetmeyi öğrenip başarıyı ve sağlıklı yaşamı kalıcı hale getirip kilo verebilirsiniz. Kilolu olmak kimsenin kaderi değildir, sadece bir seçimle ve kararlılıkla başarı elde edilir ve hayatta yaptığımız seçimler ile yol alır ya da geri kalırız. Sağlıklı yaşamak hepimizin hakkı bunu hatırlayın. Ne istediğinize karar verin artık kilolu olmak canınızı acıtıyorsa değişim yolculuğunun zamanı gelmiştir. Bu yolculuk hem keyifli, hem güçlü farkındalığın kapısını açan kendini tanıma ve sağlıklı yaşama merhaba deme süreci. Bu keyifli farkındalık sürecinde biz Koçların görevi, sizi başarı yolunda tutmak ve hedefinize ulaşmanıza yardım etmektir. Hatırlayın; biri başardıysa siz de yapabilirsiniz. Biz her zaman yanınızdayız. Sevgiyle kalın..

 

Özlem Aktaş – Nlp Koçu, Yazar

(224)2434314

Çocuklar Evden Ayrılırken

Haz 28, 2014   //   by admin   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Bireylerin gelişim evrelerinde evlenme, çocuk sahibi olma, çocuğu yetiştirme ve çocuğun sonunda evden ayrılması büyük öneme sahiptir.

Bu evrede, çocuklarınıza tavsiyelerde bulunabilirsiniz, çocuk kendi kararını verirken duygu sömürüsü yapmak yerine güçlü ve neşeli olmalısınız. Bir çok anne baba, çocuklarının sonsuza kadar yanlarında kalacağı yanılgısına düşerler. Ancak çocuğun verdiği karar ailenin isteğine uymasa da ebeveynler çocuğun erdiği karara saygılı olmalı, bu kararı ısrarla kendi kusurlarını gösteren bir unsur olarak görmemelidirler.

Çocuklar, onları suçlu buldukları ya da onlardan kaçmak istedikleri için evden ayrılmıyor olabilir. Çocukla arkadaşça yüzleşmeli, çocuğun kendi problemlerini çözmesi ve bağımsız davranışlar sergilemesi konusunda destek olmalıdırlar.

Bireyin gelişim evrelerini konu alan yazılarıma yarın da, evliliğin yenilenmesi konusu ile devam edeceğim.

Şimdilik sevgiyle kalın,

İnci Aktaş – Profesyonel Yaşam Koçu, NLP Uzmanı, Eğitmen, Yazar

(224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Evlilik Ve Parasal Durum ‘Dar boğaz ‘ ve ‘Bolluk’ – İnci Aktaş

Haz 27, 2014   //   by inciaktas   //   Makaleler  //  No Comments

Bireyin gelişim evrelerini anlattığım yazılarıma bugün de evlilikte parasal durum ile devam etmek istiyorum.  Milton Ericson’un tanımladığı gelişim evrelerinde bu evre geniş bir yer tutar.

Evliliklerde her şey her zaman istendiği gibi gitmeyebilir. Hayal edilen pembe panjurlu evler satın alınamayabilindiği gibi, eşler maddi açıdan dar boğaza da girebilirler.

Bu evrede maddi açıdan dar boğazda olan çiftler, birbirlerinin mükemmel olması gerekmediğine dair bir tutum geliştirmelidirler. Asla içinde bulunduğunuz durum için birbirinizi suçlamayın. Bu işlerin daha fazla ters gitmesine sebep olur. Birbirinizi destekleyin. Elinizde olanları değerlendirmek ve fırsata çevirmek için çaba harcayın.

Bu durumda çiftler istedikleri takdirde bir evlilik danışmanı, yaşam koçu ya da psikolojik danışmandan yardım alabilirler. Ayrıca bu durum sayesinde maddi veya duygusal geçici tersliklerin, kişisel başarısızlık göstergesi olmadığını anlayabilirler.

Herkes zor zamanlardan geçer.  Eşler bu zor zamanların onları daha iyiye taşıyacak basamaklar olduğunu bilmelidir. Karşılarına çıkan engelleri düşman olarak görmek yerine dost ve yardımcı olarak görün.  Böyle zamanlarda canlı tutulması gereken en önemli şey umuttur. Eğer biraz sabredebilirseniz ileride mutlaka ışıltılı bir şeyler belirecektir. Bu durumda tek yapmanız gereken şey çözüm odaklı olup beklemektir.

Eşler çözüm bulma konusnda azimli olmalıdır. Karşılaşılabilecek zor zamanlarda gururu elden bırakıp dışarıdan yardım isteyebilirler ya da farklı işler öğrenebilirler. Terzilik gibi. Zor zamanlar için özellikle önemli olan ikinci şey gururu elden bırakmaktır. Çiftler karşılaştıklarını düşündükleri haksızlıklara, azimle karşı durabilmelidirler.

Zor zamanlarda umudu canlı tutun, birbirinizi destekleyin, gururu elden bırakın ve çözüm odaklı olun. ‘Bunu nasıl çözebiliriz?’ gibi doğru soruları sorun. İçinde bulunduğunuz durumu yazın. Olası çözümleri listeleyin. İçlerinden birini seçin ve ilk adım için karar verin.

Yarın çocukların evden ayrılması konulu yazımla devam edeceğim. Şimdilik sevgiyle kalın.

İnci Aktaş

Profesyonel Yaşam Koçu & Nlp Uzmanı & Eğiten & Yazar & Psiklojik Danışman

(224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Doğru Nefes ve Beyin İlişkisi – Hicran İpekbağlar

Haz 18, 2014   //   by admin   //   Doğru Nefes ve Beyin İlişkisi, Kişisel Gelişim, Makaleler  //  No Comments

İnsan beyni evrenin en bilinmeyen, en karmaşık ve en mucizevi öğesidir. İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliği de beynini kullanabilme özelliğidir.

Beynimizin sağlıklı olarak işlevini sürdürebilmesi için, kalbimizin beyne bir günde ortalama 57 damacana kan pompalaması gerekir.
Çünkü su ve oksijene ihtiyacı var…

Beynimiz toplam ağırlığımızın %2 si kadar olmasına rağmen
gıdaların %25 i, alınan oksijenin %2O si beyin için harcanır ve beynin %80 i sudan oluşur.

Su ve oksijen kullanımının ne kadar önemli olduğunu söylemeye bile gerek duymuyorum. Aklı olan herkesin bunu anlayabileceğini düşünüyorum.

Fiziksel sağlığımız yani, beyin ve diğer organların yeterli derecede oksijen alıp sağlıklı hücreler üretmesi için bol oksijen ve su bakımından zengin kana ihtiyaç var. Son yıllarda yapılan araştırmalar her iki kişiden birinin ciddi hastalıklarla boğuştuğunu ortaya çıkardı. Bunun en büyük sebebi insanların %30 oksijen alan akciğerin sadece ortasını kullanarak yaptığı göğüs nefesini kullanıyor olması…

Sorsanız herkes doğru nefes aldığını iddia eder. Ama gerekli testi yaptıktan sonra göğüs, hatta “köprücük” dediğimiz en kısıtlı oksijen sağlayan üst akciğer solunumu yaptığını görüyoruz.

ÖYLEYSE BİLİNÇLİ NEFESLE BEYİN KİMYASINI OLUMLU YÖNDE NASIL DEĞİŞTİREBİLİRİZ?

Düzenli şekilde ve bilinçle alınan nefes direk beyin zarı üzerinde etkisini göstermektedir, beyin zarının daha fazla kan ve dolayısı ile daha fazla oksijenle beslenmesini sağlamaktadır.
Bilinçli olarak nefes almak sinirsel gerginliklerimizi kaldırır, bedenimizin gevşemesine yardımcı olur, pozitif enerjimizi yükseltir, hastalıklara karşı vücudumuzun direncini artırır. Buna karşılık yeterli oksijenin alınmadığı zamanlarda en basitinden baş ağrısı, bitkinlik, yorgunluk ve negatif enerjinin yükselmesi ile her şeye karşı isteksizlik meydana gelir. Bunu, kapalı bir odada uzun müddet kaldığımızda kendi üzerimizde test etmemiz her zaman mümkündür.

En faydalı ve doğru nefes, her iki burun kanalından birden eşit oranda, farkındalıkla ve kontrollü olarak yavaş yavaş alınan nefestir. Ağızdan nefes alındığında oksijenden yeteri kadar istifade edilemez. Bunun nedeni nefesin vücuda girişini sağlayan kanallarının burun deliklerinden başlıyor olmasıdır.

Dikkatli bir gözlem yaparsak, insanın normal yaşamı içinde iki burun deliğinden birden eşit nefes alamadığını fark ederiz. Burun kanallarımızdan bir tanesi açık ve kullanılabilir olduğunda diğeri faaliyetini yavaşlatmaktadır, bu 60 ila 90 dakikalık aralıklarla değişme eğilimindedir. Bu değişimde bir burun deliği baskın olduğunda, o burnun boşluğundaki damarlar daralırken, burun boşluğu genişler. Bu esnada, diğer burun boşluğundaki damarlar genişlerken, burun boşluğu daralır. Oysa, ideal olan her iki burun deliğinden de yukarıda söylediğimiz gibi eşit nefes alabilmektir.

Burun mukozası altında bulunan sinir uçları, beyinle irtibatlı olduğundan, solunumdaki bu değişim, beynin normal çalışmasına ve fonksiyonlarına tesir etmektedir. Eğer sağ burundan nefes alınırsa, ki bu diğer burun tıkanarak da uygulanabilir, sol beyinde elektrikî aktivite artar ve bu beyinden elektroensefalogram (EEG) ile izlenebilir. Tersine, eğer sol burundan nefes alınırsa, sağ beyinde elektrikî aktivite artar.

Bilindiği üzere, insan beyni sağ ve sol olmak üzere iki yarım küreden yaratılmıştır. Diğer taraftan irade dışı çalışan iç organ faaliyetlerini düzenleyen otonom sinir sisteminin iki ana dalı vardır: 1- Sempatik sinir sistemi, 2- Parasempatik sinir sistemi. Sol beyin yarım küresi sempatik sinir sistemi faaliyetlerini düzenler, sağ beyin yarım küresi parasempatik sinir sisteminin fonksiyonlarını düzenler. Yani sağ burundan nefes alırken farkında olmadan sempatik sinir sisteminin, sol burundan nefes alırken de parasempatik sinir sisteminin faaliyetlerini artırmış oluyoruz.

Beyin konusunda yapılan araştırmalarda, her yarı kürenin kendine özgü karakteristik davranış kalıpları olduğu, bunların da ancak elektrik o yarı kürede merkezlenirse ortaya çıktığı anlaşılmıştır.

Enerji sol yarı kürede yoğunlaştığında kişi daha aktif, sözel, entellektüel, dışa dönük, yaratıcı olur. Bunun karşısında sağ yarı kürenin baskın olması, pasiflik, görsellik ve işitsellik, duygusal tepkiler, içe dönüklük ile kendini gösterir.

Sağ burun deliği nefes alırken sol yarı küre hüküm sürer, sol burun deliği nefes alırken sağ yarı küre. Her iki burun deliği bir anda çalıştığında beyin yarı kürelerinin her ikisi hüküm sürer. Nefes alınan burun deliğini değiştirmekle beyin yarı küresinin hakimiyeti de tersine döner, organizmadaki kimyasal reaksiyonlar değişir. Nefes almanın bilinçli kontrolü beden kimyasının da bilinçli olarak kontrol edilmesini sağlar.

İnsanın duyguları beden kimyasının bir ürünüdür. Nefes alma biçimini beden kimyasını değiştirecek ve bu da duygusal durumumuzda bir değişiklik yaratacaktır. Hastalık durumu da beden kimyasının bir sonucudur.

Düzenli burun nefesi egzersizleriyle, SEMPATİK VE PARASEMPATİK sinir sistemini bilinçli olarak dengelediğimizde sağlığımızı da dengeleyebileceğimizi fark edeceğiz.

Hicran İPEKBAĞLAR – Nefes Koçu

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Konuşmanızla Hipnoz Edin – Topluluk Önünde Hipnoz Edici Bir Konuşma Nasıl Yapılır?

Yapılan araştırmalar insanların en büyük korkusunun ölüm, ikinci korkusunun ise topluluk önünde konuşma korkusu olduğunu kanıtladı. Topluluk Önünde Konuşma ve Hitabet konusunda yıllardır yaptığımız çalışmalar bir de kitabın ortaya çıkmasını sağladı.

Bizi bu kitabı yazmaya iten şey, topluluk önünde konuşmanın yalnızca doğuştan hatip olan kişilere özgü olmaması, yeteneğin NLP ile modellenebilmesidir.

Bu kitap değişim için fırsat yaratacak, topu yuvarlamaya başlayacak ve siz ilerlerken, size adım adım rehberlik edecektir. Fakat fırsatı değerlendirecek, kendi iyiliği için gereken eforu sarf edecek ve sonunda golü atması  gerekecek olan kişiler sizsiniz.

Bir gün karşılaşmak ümidiyle…

İnci AKTAŞ & Özlem AKTAŞ

İnci ve Özlem Aktaş, Bursa’da yoğun ilgi gören Topluluk Önünde Konuşma Eğitimi’nin eğitmenleridir.

NLP Uzmanı Bursa, Profesyonel Yaşam Koçu Bursa, Eğitmen

 

Kişisel Gelişim Uzmanlarımız İnci AKTAŞ ve Özlem AKTAŞ’ ın ‘Konuşmanızla Hipnoz Edin ‘ isimli kitabı çıktı ! Şimdilik D&R Kitapyurdu ve tüm internet kitapçılarında..Kısa bir süre sonra tüm kitapçılarda..
Aşağıdaki linklerden satın alabilirsiniz…

http://www.dr.com.tr/Kitap/Konusmanizla-Hipnoz-Edin//Egitim-Basvuru/Kisisel-Gelisim/urunno=0000000590049

http://www.kitapyurdu.com/arama/default.asp?anahtar=konu%FEman%FDzla+hipnoz+edin&ara.x=0&ara.y=0&stype=4&type=list&populer=0&aramasekli=1&exactly=ON&satis=2&x2=0

Topluluk Önünde Konuşma Eğitmi Bursa

Plena Human Bütünsel İnsan Gelişim Akademisi

(224)2434314

Çok Önemli Bir Karar Çocuk Sahibi Olmak – İnci Aktaş

Nis 2, 2014   //   by admin   //   Çok Önemli Bir Karar Çocuk Sahibi Olmak, Kişisel Gelişim, Makaleler  //  No Comments

Büyük bir şirketin pazarlama müdürü olan bir adam vardı. Günde 16 saat çalışıyor ve sürekli dünyanın her yerine iş seyahatlerine gidiyordu. Karısı onu bu yüzden terkettiğinde ülsere yakalandı. Bir süre sonra da kalp krizi geçirdi. Doktoru artık dağcılık yapamayacağını söylediğinde çok üzüldü, zira bu onun tek zevkiydi. Yine de çalışmaya devam etti. Genel müdür yardımcılığına terfi ettiği gün 17 yaşındaki oğlunun kansere yakalandığını öğrendi. Ama hırslıydı. Amacı genel müdür olmaktı. Artık bazen 18 saat çalışıyor ve oğlunu ancak haftada bir ziyaret edebiliyordu. Genel müdür olduktan 1 hafta sonra oğlu vefat etti. Cenazeden sonra işe döndüğünde sekreterine şöyle dedi; “Biliyor musun, hayatta en çok istediğim şey bir oğlum olmasıydı ve en çok değer verdiğim şey de oydu.” Ama gerçekten öyle miydi? Bir çocuk sahibi olduğumuzda çocukla birlikte bir annenin ve bir babanın doğduğunu bilmiyor muydu?

Bireylerin gelişim evrelerini Ericksoncu yaklaşımla aktardığım yazılarıma bugün çocuk sahibi olma evresiyle devam ediyorum.

Öncelikle potansiyel ebeveynler üçüncü bir kişiyi aralarına alma ve onu büyütme isteklerini ailelerinin baskısından ayırmalıdır. Özellikle “ben anne ya da baba olduğumda, daha kendim çocuktum,” diyecek çok genç yaşta çocuk sahibi olmak isteyen bireylerin, bunun iyice ayrımına varabilmesi gerekir.

Üvey çocuklara sahip olmak ise ebeveynlere çocukların muhtemel kırgınlıklarını bertaraf etmek gibi daha farklı sorumluluklar yükleyebilir. Ayrıca eşler sevgilerini genişletebilmeli, sadece biyolojik olanak onlara ait olan bir çocuğu sevme gibi narşist bir tutum içine girmemelidirler.

Ailenin kendi çocuğu olsa da olmasa da, çocuklar eve girdiği andan itibaren anne babanın şahsi zevk ve isteklerini erteleyebilmesi ihtiyacını yaratır. Buna hazır mısınız? Sırf iki küçük çocuğunuz var diye, onlar en az 3 yaşına gelene kadar tüm zevklerinizi bir kenara bırakabilir misiniz? Cevabınız “evet” olmadan bu karara varmamanızı öneririm.

Eşler çocuğa bakabilmeli, yönlendirebilmeli ve baskın ama arkadaşça bir tavırla onları idare edebilmelidirler. Kurallar olmalı ve çocuğu bu kurallara uyma sorumluluğu verilmelidir. Bir kez sorumluluk verildiğinde ise sorumluluğu yerine getireceğine güvenmelisiniz.

Bağlılık gösteren davranışlar kadar sözlü ve sözsüz sevgi ifadeleri kullanılmalıdır. Ebeveynler, çocuğun ihtiyaçlarını karşılayabilmek için almaları gereken sorumluluklara dayanabilmeli, çocuğun sözsüz davranışlarıyla ilgili hemen hüküm vermekten kaçınmalıdırlar.

Ayrıca eşler çocuklarının istekleriyle, kendilerinin giderilmemiş ihtiyaçlarının getirdiği istekleri birbirinden ayırmalıdır. Kendisi doktor olamadı diye, bunun için çocuğunu zorlamamalıdır.

Çocuğu yetiştirme evresine yarınki yanımda değineceğim, şimdilik sevgiyle kalın.

 

İnci Aktaş

Evlilik Danışmanı, NLP Uzmanı & Profesyonel Yaşam Koçu, Eğitmen

(224)2434314

Sayfalar:«1234567»

Makaleler Categories

Ara

Kategoriler