Browsing articles from "Kasım, 2011"

Düşünce Virüsleri 2

Kas 27, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Dünkü yazımda, zihnimize geçmiş deneyimlerimizle ya da başkalarının yaşanmışlıklarından edinilen olumsuz inanç ve düşüncelerin sızarak asıl büyük isteklerimize ulaşmamızı engellediklerinden bahsetmiştim. Düşünce virüslerinin olumlu düşüncelerimize bazen çok benzediklerine ve bunları ayırt edemeden kabul ettiğimize de değinmiştim. Peki eğer böyleyse olumsuz düşünce ve inançlarımızla, henüz bunların hayatımızı olumsuz etkilediğini bile fark etmeden nasıl başedebiliriz?

Öncelikle bunu şimdi yapmaya karar vermeniz gerekiyor. Hazır mısınız? Bu olumsuz düşünce, inanç ve varsayımlar geçmişte bize bir yarar sağlamışlardı ama artık bize zarar veriyorlar. Ve belki de bunu hemen değiştirmek istiyorsunuz değil mi? Şimdi…

Ve bir kere yeni inancınızı kabul ettikten sonra ‘bizi leylekler getirdi’ inancı ne kadar komik geliyorsa eski inancınız da anlamını o kadar yitirecektir.

Beynin sinir hücrelerinin yapısı değişebildiği ve yeni bağlantılar kurulabildiği gibi, kullanılmayan mesela korku endişe gibi kısımları da zamanla işlevini yitirebiliyor. Yani biz bu yöntemle, düşüncelerimizi belli bir süre belli bir yöne odaklayarak olumsuz düşünce ve inançlarımızı değiştirebilir ve hayatımıza yepyeni bir yön verebiliriz.

İlk adım asıl neyi istediğinize karar verin. Size zarar veren olumsuz inançları değiştirmek istiyorsunuz. Peki sizi tutan ne? Çoğu zaman insanın potansiyeliyle şimdiki durumu arasında kendisi durmaktadır. Öyleyse kendinizi yoldan çekin. Değiştirmek istediğiniz inançları yazın.

İkinci adım ise, bu inançları değiştirmemeyi inanılmaz acılara bağlamaktır. Bu inançlar artık sizin işinize yaramadığı gibi size zarar veriyor. Bunu görün ve değiştirmemeyi acıya bağlayın. Afrika köylerinden birinde suçlular kara bir büyü ile öldürülerek cezalandırılırmış. Bu büyü yapılırken büyüyü yapan kişi yalnızca birkaç dua niyetine kelime mırıldanırmış. Ve kısa bir süre sonra büyü yapılan kişi kıvranarak ölürmüş. Bunu araştırmaya giden psikoloji profesörünün tespiti ise daha ilginç. ‘Kişiler büyüden ölmüyor, büyünün kendilerini öldüreceğine inandıkları için ölüyorlar.’

Üçüncü adım ise bu inancı değiştirmeyi hayallerinizi elde etmeye yani büyük zevklere bağlamanızdır. İnançlarınız kendi kendini gerçekleştiren kehanetler gibidirler. Siz kendi güzelliğinize inanırsanız çevrenizdekiler de sizi, sizin kendinizi gördüğünüz gözlerden görmeye başlar. Neye inanıyorsanız o oluyorsunuz bunu daima hatırlayın.

Dördüncü adım ise düşünce virüsünün yerine olumlu inançlar, düşünceler yerleştirmektir. Her inancınız için ayrı olumlu inanç geliştirin. Ben başarısızım diyorsanız bunu ‘ben başarılıyım’ olarak değiştirebilirsiniz. Ancak yeni inançlarınız size sımsıcak güven verici duygular hissettirmelidir. Yeni inançlarınızı belirlerken içinize korku ve tereddüt dolduğunu hissederseniz inancınızı içinize sinene kadar değiştirin. Örneğin, ben başarılıyım demek birçok insan için normal gelirken bazıları için kendini kötü hissettirebilir ve bu yeni inancına inanmayabilir. Öyleyse ‘her gün her bakımdan daha başarılı oluyorum’ gibi bir inanç belirlemelidir. Belirlediğiniz bu inançları yazın.

Beşinci adım ise tekrardır. Yazdığınız bu yeni inançlarınızı sabah akşam içinize sinene kadar okuyun. Ta ki artık ondan şüphe etmediğiniz zaman kadar. Bir inancın benimsenme süresi 21 gün tekrardan geçer. Yeni inançlarınızı 21 gün duygu yoğunluğuyla okuyun. Hatta sizin için en önemli olduğunu düşündüğünüz inançlarınıza iman edin. Biz sadece kesinliğinden emin olduğumuz şeylere iman ederiz değil mi? Tanrı gibi… Bugün neye inanıyorsanız yarın tam olarak o olacaksınız.

Ve evet, hayat her zaman güllük gülistanlık olmayabilir. Öyle olaylar olacaktır ki, sizin kontrolünüz dışında gelişecektir. O zaman eski inançlarınız ve eski düşünce virüsleriniz tekrar zihninizin içinde dönmeye başlayacaklar. Ama lütfen onlardan kaçınmaya çalışmayın çünkü kaçınmaya çalışmak kötü bir stratejidir. Düşünceler gelip geçer. Biz onları kurmaya başlarsak bize zarar verirler. Bırakın geldiği gibi gitsin. Bir düşünce virüsünün etkisinde uzunca süre kaldığınızı fark ettiğiniz an ayağa fırlayıp; ‘Bugün harika bir gün’ diye bağırın. Bu hem düşünce yoğunluğunu bölecek hem de çevrenizi de neşelendirecektir.

Hepiniz harika ve tatmin düzeyi yüksek bir yaşamı hak ediyorsunuz. Ben buna inanıyorum. Siz de inanın…

Sevgilerimle…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

İlişki Bittiğinde Acı Devredilmeli

Kas 27, 2011   //   by inciaktas   //   İlişkiler, Kişisel Gelişim  //  No Comments

Her zaman şimdide yaşamayı becerebilirsen mutlu bir insan olursun…

Ayrılık… Çoğu zaman zordur. Hele ki hiç beklemediği anda terk edildiyse insan daha da kötü hisseder kendini. Belki aldatılmıştır, belki başka birisi kendisine tercih edilmiştir, belki de kendisi severken karşısındakinin sevgisi bitmiştir. Ayrılık nedensiz de olabilir. Bazen senaryolar üretmeye hiç gerek yoktur.

Böyle bir ayrılık her insanın başından geçmiştir. Herkesin farklı başetme yöntemleri olur. Kimisi çok çabuk atlatır kimisi ise bitmiş ve geri dönüşü olmayan bu ilişkiye saplanıp kalır. Kendini çukurda hisseder hatta bazen ölüm kolay gelir. Bazı ayrılıklar kişinin kabul edebilme gücüne göre çeşitli sonuçlara yol açabiliyor. Çok acı ki kişi intihara bile sürüklenebilir.  Kimisi aşırı alkol kullanımı, kimisi aşırı yeme, kimisi kendini dünyadan soyutlama yolunu seçebilir.

Aşırı olsada doğal tepkilerdir bunlar. Uzun yıllar sürmüş ya da kısa zamana çok anı ve aşk sığdırılmış ilişkiler bittiğinde kişi geçmişinde asılı kalabiliyor. Acının sebebi anılar…

Oysa o anılar o zamanki en büyük aşkınıza ait anılardı. Hepsi güzeldi, hepsi sizindi. Onları atmanıza ya da inkar etmenize gerek yok. Demek ki bittiğine göre biz birbirimizi hiç sevmemişiz her şey yalanmış demenize de gerek yok.

Sadece yasınızı yeteri kadar tutun. En iyisi düşüncelere izin vermek, onları için için değerlendirmemektir. Geçmişi ya da anılarınızı düşünmemek mümkün değildir. Gittiğiniz yerler, görüştüğünüz insanlar, evi veya arabası, çalıştığı yer, birlikte severek yaptığınız bir aktivite elbetteki onunla ilgili anıları ve düşünceleri beraberinde getirecektir. Bunlara sırtınız dönüp düşünmemeyi denemek tam aksine konuyu düşündürtür. Yani kaçınmak kötü bir stratejidir. Düşüncelerinizi serbest bırakın. İlişkiniz her ne şekilde bitmiş olursa olsun siz karşınızdakinin bundan ne gibi bir fayda sağladığını bilemezsiniz. Çünkü her davranışın arkasında kişi için olumlu bir niyet yatar. Aldatılmış, reddedilmiş, başkası için terk edilmiş bile olsanız emin olun ki başınıza gelen en kötü şey başınıza gelebilecek en kötü şey değildir.

Bazen böyle bir şey yaşadığımızda başımıza daha kötüsünün gelemeyeceğini düşünürüz. İşte bu yüzden kimileri intihara yönelir. Oysa bir gün bir bayan arkadaşlarının yanında çok mutsuzum, mutlu olmak için hiç bir nedenim yok demiş. Arkadaşları bu duruma çok içerlemişler ama bu lafı eden çocuk değilmiş neticede. Ve ne acı ki ertesi gün aynı bayan trafik kazasında annesini ve iki kardeşini kaybetmiş. Yani mutlu olmak ve şükretmek için her zaman bir nedenimiz vardır.

Şuandan itibaren nefreti bırakın, sevgisiz hiç bir şey başarılamaz. Herşeyi sevmeli, çünkü hepsini sevmek için mutlaka bir neden vardır…

Çoğunlukla ayrılık geri dönüşü olmayan bir ayrılıktır. İki kişi konuşarak karar vermiş, bir ihanet ya da geri dönüşü olmayan cümlelerin sarf edilmesi, şiddet vs yaşanmış olabilir. Ayrıca ayrıldığımız kişinin artık başka bir partneri de olabilir.

‘Unutamamak’ diye bir şey yoktur. ‘Unutmamak’ diye bir şey vardır. Doğru kararı almadan önce tüm yanlışları yapmak zorunda değiliz.  Unutmamak bize bir fayda sağlar. İçimizdeki boşluğu doldurur ya da bir gün elbet geri döneceğini sanırız. Peki asıl soru şu; geri dönse bile her şey eskisi gibi olacak mı? Belki olur belki olmaz bunu bilemeyiz. Belki döner belki dönmez bunu da bilemeyiz. Ancak bir ilişki bittiyse doğru olan bunu kabullenmektir. Tam bu noktada çok sevdiğim bir duayı paylaşmak istiyorum;

‘Tanrım,

Bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenme gücü,

Değiştirebileceğim şeyleri değiştirme cesareti,

Ve bu ikisi arasındaki farkı kavrayabilme bilgeliği ver…’

Bu duayla ruhumuz tekrar can bulabilir ve herşeyi kabul edip affettiğimizde serbest kalırız.

Unutmamalıdır  ki negatif olarak hissettiğiniz her şey sonradan  iyiliğinize yarar. Belki de bu ilişkinin bitmesi sizi doğru eşinizi bulmak için özgürleştirmiştir.

Mutluluk haline dönüşmeyecek felaket, felakete dönüşemeyecek mutluluk yoktur. Kendi yazgımız tamamen bizim elimizdedir.

Belki Tanrı senin doğru insanlarla karşılaşmadan önce yanlışlarla karşılaşmanı istiyor ki, bu olduğunda şükredeceksin…

Hayatın her anından zevk alın, tadını çıkarın. Keyfinizi muhafaza edin. Ve en iyi çözümü dileyin. Acıyı ve unutturma görevini, o büyük güce devredin. Hep mutlu olduğunuzda çevrenize yaydığınız ışıkla ne kadar çok kişinin gözünü alacağınıza siz bile şaşıracaksınız.

Sevgilerimle…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Alışkanlıklarınızı Değiştirin Hayatınız Değişsin – Yaşam Koçu ve NLP Uzmanı Özlem Aktaş

Kas 25, 2011   //   by admin   //   Kişisel Gelişim, Makaleler  //  No Comments

Alışkanlıklarınızı Değiştirin Hayatınız Değişsin 

Yaşam Koçu ve NLP Uzmanı Özlem Aktaş

Hayatınıza bir bakın. Günlük yaşadıklarınıza, olaylara verdiğiniz olağan  tepkilerinize bir bakın. Verdiğimiz tüm tepkiler alışkanlıklarımızın sonucudur. Günlük hayatımızı, yaşadıklarımızı, yaşattıklarımızı; düşüncelerimizle ve alışkanlık kalıplarımızla biz yaratıyoruz.  Eğer olaylara verdiğiniz tepkiden, yaşadıklarınızdan ve sonuçlarından memnun değilseniz, bir şeylerin değişme zamanı gelmiş demektir. Önce hayatınızda sizi tatmin olmaktan alıkoyan, mutluluğunuzu engelleyen düşünce kalıplarınızı belirlemeniz gerekmektedir. Örneğin, bir yanınız harika bir ilişkiye sahip olmayı isterken, düşüncelerinizin ve inanç sisteminizin temelinde karşı cinsin güvenilmez olduğu inancı yatıyorsa ne yazık ki o istediğiniz harika sadakat ve güven dolu ilişkiye sahip olamazsınız. Çünkü kendinize güvensizliklerle dolu öyle bir dünya yaratırsınız ki karşınıza gelen kişiye mutlaka bunu hareketlerinizle, davranışlarınızla yansıtırsınız. Güvensizlikle ve güvensizliğin sonucu oluşan kıskançlıkla  dolu bir ilişkinin de ne kadar sağlıklı olmasını beklersiniz?  Bu durum artık sizi yoruyor, yıpratıyor ve artık daha sağlıklı ve dengeli bir ilişki kurmak istiyorum diyorsanız önce düşünce şekliniz üzerinde düşünmekle işe başlamalısınız. Olayları nasıl algılıyor ve değerlendiriyorsunuz? Değiştirmek istediğiniz size artık yarar sağlamayan alışkanlığınızı ve düşünce şeklini bulun. Bunu tespit edebilmek  yapılacak ilk ve önemli bir adımdır. Sorunun ne olduğunu bulursanız çözüm yolları da birer birer belirmeye başlayacaktır. Şimdi sorun belli olduysa çözüm için değişikliği istemek ve adım atmak gerekir. Kötü ve artık size fayda sağlamayan alışkanlıklarınızı değiştirmek için 21 gün yeterlidir. Eski sizi sınırlayan, mutluluğunuzu ve ilerleme şansınızı elinizden alan düşünce yapınızı değiştirip, yerine yepyeni sizi yaratacak harika alışkanlıkları edinmek için sadece 21 gün gerekli.

Örneğin, yeme alışkanlığınızdan memnun değilsiniz ve değiştirip sağlıklı beslenmeye başlayıp, istediğiniz hayal ettiğiniz kiloya ulaşmak istiyorsunuz. Bunun için yapmanız gereken öncelikle, niyetinizden emin olun. Sağlıklı yaşamayı ve arzuladığınız kiloya ulaşmayı gerçekten istiyor musunuz ? Eğer gerçekten kararlıysanız, hedefinizi kağıda döküp gözünüzün önünde bulundurmak işe yarayacaktır. Ayrıca hedefinizi gerçekten istemenizin gerekçelerini yazın. Eğer bir şeyi tutkuyla istiyorsanız ona ulaşırsınız ve bir şeyleri gerçekleştirmek için en az 20 tane geçerli neden bulmalısınız. Yeterince neden varsa, değişim kaçınılmazdır. Sizi hedefinize ulaşma yolculuğunda desteklemeyen, olumsuz insanları çevrenizden uzaklaştırın.  Her başardığınız küçücük bir ilerlemede kendinizi ve başarınızı taktir edin. Son olarak da olumlamalarla, yani olumlu cümlelerle her gün başarabileceğinizi kendinize hatırlatın.  Bütün bu uygulamaları 21 gün boyunca tekrar ettiğinizde alışkanlığınız haline gelecektir. Bir şeyin değişmesi için 21 gün yeterli. Bilinçaltı yeni düşünce ve davranış şeklinizi yeni sizin gerçekliğiniz olarak algılamaya ve davranışlarınıza yansıtmaya başlayacaktır.  Alışkanlıklarınızı değiştirdiğinizde davranışlarınız hayatınız ve kaderiniz değişecektir. Bunu daima hatırlayın.

Sevgiyle kalın.

Yaşam Koçu ve NLP Uzmanı Özlem Aktaş

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Kelimelerin Hayatımıza Etkisi

Kas 25, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

‘Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum.’

İşte Çanakkale’yi geçilmez kılan sözler. Atatürk bu emri 57. Piyade Alayına vermiştir. Çanakkale savunulurken alayın tamamı şehit olmuştur. Büyük Önderimiz Atatürk, kuşkusuz kelimelerin inanılmazı başarabileceğini çok iyi biliyordu. O zaten muhteşem bir konuşmacıydı. Düşman yeniden saldırmışken tam da kritik bir anda söyledi bu cümleyi. Askerler için ölmek kelimesi o anda vatanın kurtuluşunu ifade etmiş olmalı ki o cümle pimi çekti, atalarımız kendilerini savaşı kazanmaya adadılar.

Hareketlerimizi biçimlendiren sözcükleri seçmek, bir ulusun bile kaderini belirleyebilirken, neden kendi kaderimizi kendimiz biçimlendiremeyelim. Bunun için kelimelerimizi seçerek kullanmalıyız.

Kelimeler insanı hayata bağlayabilir ya da öldürebilir. Bir araştırmaya göre tehlikeli bir hastalığı olan kişiye bu teşhis söylendiğinde bu hastalık daha hızlı ilerlerken, söylenmediğinde daha yavaş ilerliyor hatta iyileşme olabiliyormuş.

Kullandığımız kelimelerin hayatımızdaki yerini hiç düşündünüz mü? “Çok kızgınım, öfkeliyim, üzgünüm, berbatım, moralim bozuk, depresyondayım, canım sıkkın, bitkinim, hayal kırıklığına uğradım, hastayım, korkunç bir şey oldu…” gibi birçok kelime kullanıyoruz günlük hayatımızda. Duygularımızda haliyle buna göre biçimleniyor. Olumsuz kelimelerin kaderimizi istemediğimiz şekilde biçimlendirmesini istemiyorsak hemen harekete geçmeliyiz.

Kelimelerinizi değiştirmeye istekli olduğunuzu görüyorum. Peki öyleyse… Öncelikle olumsuz kelimeleri hayatımızdan çıkarmakla işe başlayalım. En azından bize hiçbir fayda sağlayamayacağı zamanlarda. Çünkü örneğin, öfke faydalı bir kaldıraçtır bazen. Hırs yaptırır insana. Ama gereksiz öfke mükemmel olan durumunuzu mükemmel olmayana iter. O halde yapmamız gereken bize aşırı negatif duygular yükleyen kelimeler yerine daha az etkileyici kelimeler seçmektir. Örneğin, şu kişiye çok kızdım demek yerine, ona biraz bozuldum deyin. Çok kırıldım yerine, ilişkimiz için biraz kaygılıyım deyin.

Nasıl ki insanlara kötü bir haber vermeden önce olumsuz haberin etkisini güzel kelimelerle azaltmaya çalışırız öyleyse her durumda sinirlerimize hakim olup olumsuz duyguların yükünü hafifletebilmeliyiz.

Zor durumlarda olumsuz kelimeler yerine daha az duygu yoğunluğuna sahip kelimeleri özenle seçip kullanmak ortamın havasını yumuşatır. Düşünsenize iş arkadaşınız önemli bir hata yapmış ve ucu size de dokunuyor. Öfkeden kudurur musunuz? Biran durup ‘ Bu olaya biraz içerledim!’ dediniz. Karşınızdakinin yüz ifadesini hayal edebiliyor musunuz? Hemen iki tarafında olumsuz duygu yoğunluğu azalacak ve çözüm arayışına gidilecektir. Basit kelimeler durumun ağırlığını hafifletebilir.

Bir gün iki arkadaşımla birlikte yemek yapıyorduk. Sohbete daldığımız bir anda ocaktaki yemeğin dibinin tuttuğunun ve yandığının farkında bile olmamışız. Yanık kokusunu fark ettiğimizde artık çok geçti. Mutfağa koşup ocağı kapadığımızda ortalığa çok ağır bir yanık yağ kokusu sinmişti ve nefes dahi zor alıyorduk. Normal şartlarda bu olay karşısında öfkeden köpürecek olan ben birden durup ‘ Bu olaya açıkçası biraz bozuldum ’ dedim. Şok halinde mutfakta öylece duran arkadaşlarım kahkahalara boğuldular. Olumsuz durumun etkisi anında dağılmıştı.

Bazen bir kelimenin hiç kullanılmaması bile o duyguyu yaşatmaz insana. Mesela ben, hiç depresyona girmem. Bu kelimenin neden ve nasıl kullanıldığı kelime hazinemde yer almıyor. Benim hiç canım sıkılmaz. Çünkü bu kelimeyi hiç kullanmıyorum.

Kelimeyi kullanış biçimlerini değiştirmekteki ikinci aşama ise zaten bize olumlu çağrışımlar yapan kelimelerin kuvvetlendirilmesidir. “Nasılsınız?” diye sorulduğunda yalnızca “iyiyim” demek ile “harikayım” demek arasında fark var mı sizce? Elbette var! Bir güzel tecrübe yaşadığınızda eve geldiğinizde nasıl anlatırsınız? Bugün inanılmaz bir şey oldu. Neden inanmayalım canım? Siz bu tecrübeyi yaşamaktan aciz veya men edilmiş misiniz? Ya eve gelip ‘Bugün muhteşem bir şey oldu, büyük bir ihtirasla yaptığım iş mükemmel övgüler aldı. Sevinçten göklerde uçuyorum.’ Bu tarz güçlendirici kelimeler ile kendinizi hiç olmadığınız kadar iyi hissedecek, siz bile şaşıracaksınız.

Hadi şimdi başlayın. Elinize bir kağıt kalem alın ve bugün içinde kullandığınız, size olumsuz duygular hissettiren kelimeleri yazın. Yerine, yeni ve daha hafif duygular veren kelimeleri yazın ve hemen yer değiştirin. Bundan sonra nasılsın diye sorulduğunda harikayım deyin. Muhteşem bir şey oldu deyin.

Kendinizi hep olumlu cümlelerle ödüllendirin. Çünkü siz bunu hak ediyorsunuz!

Sevgiyle Kalın…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Düşünce Virüsleri

Kas 25, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Şuanda bütün sorunlarını elindeki sihirli değnekle ortadan kaldırabilseydiniz, kendinizi ne kadar güçlü ve mutlu hissederdiniz hayal edebiliyor musunuz? Edemiyor musunuz? Evet edemeyebilirsiniz… Buna sebep olanda düşünce virüsleridir. Çünkü, elimizde bir sihirli değnek olmadığını bilirsiniz ya da olsa bile sorunlarınızın çözülemeyeceğine inanıyorsunuzdur. İşte tam da bu nedenle sorunlarınız çözülemez.

Düşünce virüsleri… Onlar yıkıcıdır, üzerinde durup kurgulamaya başladığımızda daha da yerleşirler ve tüm hücrelerimizi etkileri altına alırlar..

İnsan doğuştan mükemmelliğe programlıdır. Zaman içinde kazandığımız olumsuz tecrübelerle önce varsayımlar yaratırız, sonra genellemeye başlarız, en son da ona kesin inanırız. Böylece zaman içinde zihnimiz düşünce virüsleriyle dolar. Ve farkına varılıp temizlenmezse sistemimizi çökertirler ve insanoğlu yok olup gider…

Bunu bilgisayar programlarına da benzetebiliriz. Bilgisayarımız ilk aldığımızda mükemmel çalışır, sonra yavaşlamaya başlar ve en sonunda da sistemimiz çöker. Sistemi çökertenin virüs olduğu tespit edilir. Ve virüslerde bir programdır, ancak kötü programlardır.

Zaten sorun da buradadır. Zihnimiz bu kötü programları kendi programına yapısal olarak çok benzediği için çabuk kabullenir. Kendi programı sanır ve onu yavaş yavaş çökerttiğini anlamaz.

Evet, sizi sınırlayan ve gerçek büyük amacınıza ulaşmanızı engelleyen inançlarınızdan bahsediyorum. Onlar düşünce virüsleridir.

Ne yazık ki insanların hayatlarını değiştirmemelerinin asıl sebebi bunu yapamayacaklarına kesin inanmış olmalarıdır. Oysa hayatlarımızın senaryolarını inançlarımız yazıyor. Biz inançlarımızla bir dağı yerinden oynatabiliriz ya da kendimizi bile öldürebiliriz.

Bizi kısıtlayan ve hedeflerimize ulaşmamamızı engelleyen bu inançların kodlaması aynen bize yarar sağlayan inançlarımız gibidir. Bilinçaltımızca çok kolay kabul edilen ve bize zarar verdiğini anlamadığımız bu inancı aidse benzetebiliriz. Çünkü bu virüs bağışıklık sisteminin kodlarına çok benzer ve sistemimizin kafası karışır ve kendisi için faydalı sanır. Onu tanıyamaz, zamanla bağışıklık sistemi çöker ve bir grip bu kişinin ölümüne sebep olabilir.

Bazı ölümcül inançlarda olumlu inançlarımıza da çok benzerler, fark etmeyiz bile… Bağışıklık sistemimizi çökertirler ve en küçük, sıkıntılı bir anımızda bizi yakalayıp yok ederler…

Bir örnek vermek gerekirse; bir doktor ciddi bir hastalığa yakalandığınızı ve tedavisinin mümkün olmadığını söyleyebilir. Sizde alternatif tıpla ya da beyin gücüyle iyileşebileceğinizi söyleyebilirsiniz. O da size bunların saçmalıktan ibaret olduğunu söyleyebilir. İşte tam da o anda olumlu düşünce ile o hastalığı yenen birçok insan olduğuna inanmak yine aynı kodlardaki ve bir otorite tarafından söylenen sözlere, yani bunun saçmalık olduğuna ve yakında bu hastalığın sizi öldüreceğine inanabilirsiniz…

Hayatlarımızın yönünü inançlarımız belirler. En derin inancımızı bulduğumuz anda tüm kapıları açacak bir anahtarı elimize almış oluruz. Hayatımızı daha da mükemmelleştirmek için zihnimizdeki düşünce virüslerini tespit etmeliyiz. Sizi kısıtlayan bu inançlara dönüp baktığınızda, sizi bugüne kadar ne kadar geri planda bırakıp acı verdiğinin farkına varacaksınız.

Beyin sinir hücrelerinin yapısı değişip yeni bağlantılar kurabildiği gibi kullanılmayan olumsuz düşünce gibi kısımları da zamanla işlevini yitirebiliyor. Yapmamız gereken bu düşünce virüslerini bulup çıkarmak, sistemimizden atmak ve olumlu düşüncelerle bağışıklık sistemimizi takviye etmektir.

İlaçlar her zaman gerekli değildir ama inançlar her zaman gereklidir…

Belki sizi sınırlayan inançlarınız olduğunu bugün kabul edip şimdi değiştireceksiniz. Belki de bu çalışmayı hiç vakit geçirmeden yapmak istiyorsunuz. Şimdi!

Şimdi yapın. Hemen oturun ve sizi sınırladığınızı düşündünüz inançları tespit etmekle işe başlayın. Daha tespit ederken bazılarının ne kadar gereksiz olduklarının farkına varacaksınız.

Yarın ki yazımda bu düşünce virüslerinden nasıl kurtulacağımızdan bahsedeceğim.

Sevgiyle kalın…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Her Şey Bizim İyiliğimiz İçin Olur

Kas 23, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

İlişkilerde başarısız sayılmazdı aslında. Ancak duygusal ilişkisi süresince kurup düşündüğü ayrılıkla ilgili büyük korkusu başına gelmişti. Ne de olsa insanların korktuğu başına gelir. Korku ve tereddüt en büyük dilektir hatta emirdir. Ayrılık her zaman kolay atlatılan bir durum değildir. Ancak ayrılığı bile ve beraberindeki sebep her neyse biz onu kendimize çekeriz. En çok düşündüğümüz şeyi kendimize çekeriz. Bahsettiğim kişi biz ona Ayşe diyelim, bu yıpratıcı ayrılık sonunda biten ilişkisini değerlendirip ondan ders almaya karar vermişti. Yaptığı hataları yapmayacaktı ancak fark etmediği bir şey vardı ki o da bir sınırlayıcı inanca takılıp kalmaktı. Bütün erkekler aldatır.

O esnada aynı zamanda ruh eşinin hayatına girmesini diliyordu. Kendisi bunu net bir şekilde ifade ettiğini ve artık aramasına gerek kalmadığını çünkü ruh eşinin kendisini bulacağını düşünüyordu. Strateji kısmen doğruydu. Çünkü, kendinize bir eş dilediğinizde aramamanız gerekir. Çünkü aramak bulamamaktır. O doğru zamanda doğru yerde bulacaktır sizi.

Aylar sonra karşısına gerçekten dilediği gibi birisi çıkmıştı. Ayşe ruh eşine rastladığını düşünüp duygusal bir ilişkiye başladı ancak unuttuğu bir şey vardı. Sınırlayıcı inancı ‘Bütün erkekler aldatır.’ dı. Bu net dilek, yüreğiyle inandığı hayatının aşkını bulacağı dileğinin önüne geçmişti. Korku ve tereddüt en net dilektir. Ve Ayşe bir süre sonra öğrendi ki, erkek arkadaşının kendisinden başka yürüttüğü bir ilişkisi daha vardı.

İşte dilek dilerken yaşadığımız en büyük ikilem budur. Bir şeyi isteriz ama aslında gerçekten ne istediğimizi, yüreğimizde neye inandığımızı bilmeyiz. Oysa ki bir şeyi doğru istersek olur. Çünkü dilekler gerçekleşir hem de tam istediğiniz gibi. Ayşe ruh eşini içten içe adeta iman ederek inandığı bütün erkekler aldatır inancını kırmadan dilemişti. Ama dileği beraberinde inancını da haklı çıkaracak şekilde bir bonusla gönderilmişti.

Bu nedenle dualarınıza dikkat edin, her an gerçekleşebilirler, ki gerçekleşecekler diyoruz. Kişi mutlu bir ilişki arzusundayken aynı zamanda içten içe böyle bir aşkın olmadığını düşünürse bu dileği tam da istediği gibi, ağır ağdalı dramlara sahne olan bir ilişki ile gerçeğe dönüşür.

Peki Ayşe’ye ne mi oldu? O bu olaydan sonra içten içe iman ettiği inancını inanılmaz acılara bağlayarak değiştirdi ve yerine mutlu bir ilişkinin her zaman mümkün olacağı inancını yerleştirdi. Daha sonra mutlu ve sonsuza kadar sürecek birlikteliğini diledi ve hayalini kurdu. Buna bütün kalbiyle inandı ve mutlu oldu. Şuan o birlikteliği yaşıyor ve çok mutlu. Kendisine sorlduğunda o yaşadığı iki deneyim olmasaydı şuan ki eşini bulamayacağını söylüyor.

Yani her şey bizim iyiliğimiz için olur. Bu nedenle siz geçmişi bırakın, her ne yaşadıysanız fark etmez. Öğrendikleriniz için şükredin ve onlarla yolunuza devam edin. Ve dileyin. Mutlu olun. Mutluluk masalsı bir enerji yayar ve bütün dilekleriniz gerçek olur.

Sevgiyle kalın…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Karaların Gücü, Haydi Karar Verelim!

Kas 23, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Haydi karar verelim! Uzun zamandır yapmadığınız, ertelediğiniz bir eylemin kararını… En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir derler. Çünkü eğer siz kendiniz için bir karar vermezseniz emin olun bir başkası bunu sizin için yapacaktır.

Çoğumuz yıllarımızı hazırlıkla geçiririz. Yaşama hazırlanmakla. Oysa insan yaşamak için doğmamış mıdır? Fazla kilolarımız olduğunu bildiğimiz halde rejim yapmayız. Ama her gün bu rejim için hazırlanırız. Pazartesi başlamak için. Oysa o Pazartesi hiç gelmez.

Kaderimizin karar anlarında biçimlendiğini bilseydik davranışımız yine böyle mi olurdu? Bir düşünün şuan ki hayatınız on yıl önceki kararlarınızın bir sonucu değil mi? Öyleyse buna yaşamamız gereken bizim elimizde olmayan kaderimiz demek ne kadar doğru olur? Peki bugün alacağımız kararların geleceğimizi belirlediğinden kuşkusu olan var mı? Hepimizin hayatımızın dönüm noktaları dediğimiz kararları olmuştur. Belki de yanlış kararlardır bunlar hayatımızı daha iyiye götürememiştir. Ama bilmemiz gereken bu yanlış kararları lehimize çevirmektir. Doğru düşünmek başarıyı getirir kuşkusuz. Doğru düşünmek de yaşadığımız deneyimlerden geldiğine göre, bu deneyimler kötü düşünmenin sonucu yanlış kararlar değil midir?

Karar vermekten korkmayın. Her cesur tecrübenin arkasında sağlam bir karar vardır. Herhangi bir alanda başarılı oluşmuş insanların davranış ve düşünce biçimlerini incelerseniz, hızlı kararlar alıp bu sonuçlara ulaşmak için yaklaşımlarını değiştiren kişiler olduklarını görürsünüz.

Bir şeyi yapmaya karar verdiğinizde sinir sisteminiz harekete geçer ve o karara ilişkin tüm referansları algılamaya hazır duruma geçersiniz. Ben Allah’ın kimseyi kayırmadığını düşünüyorum. O Tanrının kayırdığını düşündüğümüz insanların karşılarına çıkan fırsatlar işte bu kesin kararlardan sonra meydana gelir. Ve çoğumuzun fark edemediği o fırsatları algılama gücüne sahip olurlar.

Bunu yapabilirsiniz. Hayatınızın kontrolünü bugün şuanda elinize alabilirsiniz. Tek bir kararla. Çünkü kaderimiz bize ait olmazsa bir hiç oluruz. Karar vermeniz gerektiğinde günlerce düşünmeyin. Sadece karar verin. Çünkü doğru ya da yanlış yoktur. Yalnızca seçimler vardır. Endişelerinizi bir kenara bırakın artık. Endişelerinizi düşünürseniz başarısız olursunuz. Yalnızca karar verin.

Her başarı kararların ürünüdür. Koşullar ne olursa olsun verilen kararların. Bazı iş yerlerine gittiğimde yüzü hiç gülmeyen ve hayatından memnun olmayan çalışanlarla karşılaşırım. Eğer mutlu değillerse neden hala çalışmaya devam ettiklerini sorarım. Genellikle gelecekten korkarlar. İşlerini kaybetmenin getireceği belirsizlikten. Yirmi sene sonra muhtemelen aynı asık suratla, aynı işyerinden aynı görevi otuz yılın üzerinde sürdürerek emekli olduklarını öğreneceğim. Dikkat ederseniz bir işi mutsuz olunan halde sürdürmekten bahsediyorum. Çünkü hepimiz mutlu olmak istiyoruz. Ne yazıkki hayat kendisi için en iyisinden başkasını kabul etmeyenlere en iyisini verir. Kimileri için en iyi ya da mutluluk yaptığı iş olabilir. Her ne yapıyorsanız. Mutlu değilseniz hemen değişikliğe karar verin. Mutluysanız kanıtlayın. Gülümseyin. Ama şu anda bulunduğunuz nokta sizi ileri taşımıyor mutsuz ediyorsa hemen şimdi kararınızı verin. Her şeyi büyük bir kararlılıkla yapın. Gerekiyorsa istifa edin, gerekiyorsa farklı bir şey yapın, gerekiyorsa zam isteyin ama lütfen karar verin.

Yaşamımızın kontrolünü elimize almak kararlardan geçiyor. Kararların gücünü unutmayın. Hemen şimdi uzun zamandır yapmak isteyip yapamadığınız bir eylem kararını alın. Resim yapmak, uzun zamandır aramadığınız birini aramak, işe girmek, işten ayrılmak. Karar verin. Hemen şimdi. Eğer bu gerçek bir kararsa bunu gerçekleştirmek için ilk adımı atarak, kararınızın gerçekliğini test edin. Kararınıza adanın.

Karar verme gücünüzü geliştirmek için her konuda bir çok karar vermelisiniz. Sonuçlar iyi veya kötüdür. Asıl sorun bu değil asıl sorun ders almamızdır. Hayatımızın kontrolünü eline aldığımız için verdiğimiz karardan zevk alın ve onlara bağlı kalın, yalnızca yaklaşımlarınızı değiştirin. Kendinizi diğer tüm ihtimallerden koparın. Kararlarınıza adanın. Çünkü kısa dönemde çok imkansız gibi görünen bir şey uzun dönemde gerçekten mümkün olabiliyor. Asla bırakmayı denemeyin.

Bizi karar vermeye ya da vermemeye iten güç, bu kararın sonucunun bize üzüntü mü yoksa sevinç mi vereceğidir. Sonuçtaki üzüntü ve ya sevinç kavramı ise çoğunlukla değerlerimiz, çevreden aldığımız referans deneyimlerimiz, kurallarımız, duygusal durumumuz veya inançlarımızdır. Kimisine keder verecek bir karar size sevinç ve mutluluk verebilir. Tabi ki kişiliğiniz, tutumunuz ve yukarıda belirttiklerimdir bunu belirleyen. Ama bazı şeyler vardır ki sonucunda herkese acı ve keder getirir. Örneğin, aşırı hız. Aşırı hız yapmanın, motoru denemenin o anki hazzı kişilere o anlık zevk verebilir. Ancak acı ve zevk kavramını da uzun vadeli düşünmek gerekiyor. Aşırı hızın getireceği olası bir kaza herkese acı getirir. Sonunda acı getirecek zevklerden kaçınma kararı hayatımızı kurtarabilir.

Bu nedenle kararlarımızı geçici zevklere değil uzun vadeli zevklere göre vermeliyiz. Fazla kilolarımızdan kurtulmak gibi. Bana söyler misiniz, hangi yiyecek zayıf olmaktan, giydiğimizin yakışması ve özgüvenimizin verdiği zevkten daha fazla zevk verebilir insana?

Koca bir dilim pastayı mideye indirme kararını genelde onu yemenin on dakikalık zevkine bağlayarak alırız. Ancak kararımızı onu yememenin ömür boyu vereceği zevke istinaden verirsek, onu elimizle itmekten bile kısa vadeli zevki zaten hissederiz.

Ancak ne yazık ki biz insanoğlu kararlarımızı acıdan kaçınmaya göre alıyoruz. Son değinmek istediğim konu da bu. Herkes karşımızda bir buçuk porsiyon İskender kebabı yerken bizim yalnızca üzüm şırası içmemize engel olan, kebabı yeme kararını verdiren, yemediğimiz takdirde o gün ve o an çekeceğimiz acıdır. Yemenin zevki değil aslında. Yine de ben sonunda zevk getirecek acılara dayanılabileceğini düşünenlerdenim.

Herhangi bir konuda karar verdiğinizde ve başarılı sonuçlar arzuladığınızda aklınızdan çıkarmayın; Rahatlığın yolu rahatsızlıktan, zevkin yolu acıdan geçer. Sabredenler, azmedenler ve kararlarına adananlar meyvesini yerler. Ve katlandıkları tüm acıya değer. Unutmayın karar vermeyen insan hiçbir yerde yol kat edemez!

Sevgiler…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

İyi Cevaplar İyi Sorulara Gelir

Kas 23, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Kendini nasıl hissettiğini sordum. “Berbat” dedi. ‘ Hayatında iyi giden şeyler neler?’ dedim. Yüzüme baktı. ‘Ne? Şey… ’ dedi. Soruyu beklemiyordu. Hayatında ters giden şey ne? “Neden berbat hissediyorsun?” gibi sorular sormamı bekliyordu galiba. Sormadım. Ona neyin kendini berbat hissettirdiğini zaten biliyordum. Ne gerek vardı tekrar tekrar anlattırmaya, hayatındaki her şeyin ters gittiğine dair beynine referanslar aratmaya. Duygusal durumu zaten üzerinde büyük harflerle BERBAT yazan masanın ayaklarını oluşturmaya çalışıyordu. Sorduğum her olumsuzu hatırlatan soru masaya bir ayak daha ekleyecek, berbat durumu sabitleyecekti. Neyse ki biliyordum. Doğru cevaplar doğru sorulara gelirdi. Az önce berbat durumda olan yakınım şimdi bana iyi giden şeylerden bahsetmeye başlamıştı bile. ‘Allah’ a çok şükür ailem sağ ve sağlıklı. Mükemmel çocuklar yetiştirdim. Ama bu farklı.’ Yine de duygusal durumu değişmişti. Omuzları dikleşti. Yüzüne bir gülümseme yayıldı. Sürekli kendine neden işlerin birden kötüye gittiğini, bir daha aynı başarıyı yakalayamayacağına dair sorular soruyordu. Dükkanını kapamak üzereydi. Dükkanının sahibi kendi işini yapacaktı. O gün çok aramıştı ama çevrede başka boş dükkan yoktu. O gün, ona “Bunun iyi yanı ne olabilir?” diye sordum. Bir düşününce yeni bir dükkan bulabilirse her şeye yeniden başlayabileceğini, mekan değişikliğinde ferahlık olabileceğini, daha büyük bir dükkan bulursa daha çok müşteri kazanabileceğinden bahsetti. Sonra durup kendine sorular sormaya başladı. ‘Peki dükkanı nasıl bulabilirim? Ne gibi değişiklikler yapabilirim?’ Tahmin edersiniz ki cevaplar kendiliğinden geldi. Ertesi gün birkaç sokak ötede daha büyük ve ferah yeni bir dükkan buldu. Ve işine şuanda eskisinden daha iyi şekilde devam ediyor.

İnsanları bir şey yapmaya özendirmenin yolları vardır. Ancak içlerinde bulundukları durumu tamamen becerikli duruma getirmezseniz dünyanın bütün motivasyonları bir araya gelse bile başaramaz.

İşte soruların gücü buradadır. Bizi becerikli duruma sokmaya yarar. Sürekli öğrenmeye açız. Bilgileri nasıl ki sorarak elde ediyorsak, sormadığımız sorular da hayatımızı bambaşka şekilde biçimlendirir. Kaliteli sorular hayatımızı daima kaliteli bir seviyede tutmaya yarar.

Bir düşünün. “Nasılsın” diye sorulduğunda eğer nezaket göstermek zorunda değilsek gerçeği söyleriz. “Eh, iyi sayılır, iyiyim, Allah’ a şükür, berbat….” Ya iyisin değil mi? Diye olumlu yönlendirme yapan bir soruya cevap olarak, “hayır berbat” gelme olasılığı nedir? Gelse bile hadi ama hayatında iyi giden çok şey var değil mi dediğimizde bambaşka cevaplar gelmeye başlar.

Gerçekten değişmeyi arzulayan, bunun için zaman ayıran kişilere soru sormayı öğretebiliriz. Eğer bu yazıyı okuyorsanız siz de öğrenmeye isteklisiniz demektir. Doğru sorular sorarak aldığınız cevabın kalitesi hayat kalitenizi de yükseltecektir.

Sorular ciddiye aldığımız alanı değiştirirler. Hayatımızda her şeyin kötüye gittiğini düşündüğümüz zamanlarda sık sık neden ben diye sorarız kendimize. Bunlar benim başıma neden geliyor? Oysa farkında olmadığımız şey tek bir olumsuz duruma odaklandığımızdır. Oysa bu olumsuz durumu nasıl değiştirebilirim? Bu durumdan ne öğrenebilirim ki bir daha olmasın? diye sorular sorduğumuzda odaklandığımız alan genişler ve farklı şeyler düşünmeye başlarız.

Sorular her zaman insanı düşünmeye sevk eder, önceki hayat tecrübelerimize bağlı olarak oluştuulan kabloları sarsmaya yeni referanslar aramaya başlarız. Yalnızca biz yetişkinler için değil çocuklar için de soru sormanın önemi büyüktür.

Çocuklar her şeyi soru sorarak öğrenirler. Tüm referanslarını sordukları sorulara aldıkları cevaplara göre oluşturur ve sağlamlaştırırlar. Biz de hep olumlu çağrışımlar yapan cevaplar vermeye çalışmaz mıyız? Oturup sordukları sorulara anlamlı ve olumlu cevaplar vermek için zaman ayırmaz mıyız? Öte yandan çocuklar soru sormaya o kadar alışkındırlar ki kendilerine sorulan soruları da yadırgamazlar.

Bir gün parkta komşumuzun kızını oyuncaklara bindiriyordum. Gözüm 6 – 7 yaşlarında, yanında bir büyüğü olmadan oynayan bir çocuk gördüm. Oyuncakların üst kısmına çıkıp, amacı dışında kullanarak tehlikeli hareketler yapıyordu. O anki refleksle yapma düşeceksin demek geldi içimden. Sonra tuttum kendimi. Düz cümle ne kadar işe yarayabilirdi ki. Yanına gittim. Oyuncağın boşlukları arasından geçti ve karşıma dikildi. ‘Geçebilir miyim?’ dedi. ‘Ne kadar yakışıklı bir genç adamsın sen, bunu biliyor muydun?’ dedim. Utandı. Bir şey demedi. “Az önce çıktığın yerde ayağı kaysaydı ne olurdu? ” dedim. “Düşerdim. ” dedi. “Düşersen ne olur peki ?” dedim. “Bir yerimi kırabilirdim.” dedi. Eğilip elinden tuttum ve onu sevdim. “İyi eğlenceler!” deyip yanından ayrıldım. Orada kaldığım süre boyunca onu izledim. Hiçbir tehlikeli harekette bulunmadı. Bu olumluya sevk eden bir soru muydu? Belki hayır. Ama önemli olan doğru soruların doğru yolu buldurduğuydu.

Eğer değişime istekliyseniz değişimin ucundan kıyısından tutup iyi olmaya başlamak zorundasınız. Kendinize her gün yaratıcılığınızı ve becerikli durumunuzu arttıran sorular sormayı alışkanlık haline getirin.

– Hayatımdaki en mükemmel şeyler neler?

– Neleri daha mükemmel hale getirebilirim ?

– Bugün yeni ne öğrendim ?

– Bugün yaşadığım tecrübe hayatıma ne kattı?

– Yaşadığım olumsuzlukların hayatıma kattığı güzellikler neler?

Zihninizin istediğiniz her şeyi verebilecek gücü var ve sınırsız. Beyninize ne istediğinize ve nasıl bir yol açabileceğinize dair açık sinyaller gönderin yeter.

Sevgiler…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

İyi Bir İş Görüşmesi Hakkında Herşey

Kas 23, 2011   //   by inciaktas   //   Kariyer, Kişisel Gelişim, Satış-Pazarlama  //  No Comments

Kişisel gelişim dediğimiz şey, komple bir gelişimdir. Ruhumuzun derinliklerinden başlar, kalbimize, dış görünüşümüze, duygularımıza, kelimelerimize, davranışlarımıza, hedeflerimize yeni bir bakış açısıyla bakmamazı sağlayarak bizi komple bir insan olarak yaşamaya götürür. Bu nedenle bazı yazılarımda iş hayatı, kariyer, insan yönetme, iletişim ve insan ilişkileri konularından da bahsetmek istedim.

Yazının başlığından yanlış anlaşılmasın. Aslında hayatımız bir satıştır. Bu yüzden eğer çalışmıyorsak ve iş arıyorsak ya da yaptığımız işi satmaya çalışıyorsak veya bir mal ve hizmeti pazarlamaya çalışıyorsak yapacağımız görüşmenin kuralları bellidir.

Bir insana ne kadar değer verdiğimiz dış görünüşlümüze ne kadar önem verdiğimize bağlıdır ilk bakışta. İlk iş olarak çok güzel koyu renk bir takım elbise, çok şık bir çanta ve çok şık ve temiz siyah ayakkabılar almalısınız. Akıllarda kalacak bir obje bulmalısınız. Herkesin siyah kravat taktığı bir ortamda yeşil kravat takmak gibi.

Çok küçük ama parlak gümüş küpeler gibi. Görüşme yaptığınız kişi daha sonra sizden bahsederken kim olduğunuzu gözünde canlandırabilmelidir. Ayrıca karşınızdaki rahatsız etmeyecek yada sizi şekilden şekle sokmayacak bir kıyafet giymelisiniz. Tabi görüşmeyi yaptığınız kişinin konuşmanıza değil de elbisenize odaklanmasını istemiyorsanız. Unutmayın insanlar sizi gözleriyle satın alır. Bu yüzden görüşmenizi planlamaya başlarken bırakacağınız ilk izlenimden başlayın. Bir de unutmadan; elbiseniz, dış görünüşünüz, çalışmanız, ulaşım aracınız, kullandığınız ekipmanlar ile ilgili harcamalarınız da, şimdi daha fazla öderseniz ileride daha fazlasını kazanırsınız. Bu işin en iyisi olduğunuza o kadar yürekten inanın ki adeta iman edin. Bu gözlerinize yansır. Zaten insanlarında duygu satın aldığını belirtmiştik. Artık görüşme için hazırız. Acaba hazır mıyız?

Diyelim ki takım elbisemizi giydik. Yüzde yüz şansınız olduğuna inanın. İnanmak çoğu zaman işe yarar.

Görüşmeye gitmeden önce karşımızdaki kişiyi iyi tanımalıyız. Eğer yapabiliyorsak şahsen kendisini araştırmalıyız. İlgi alanlarını, ailesini, okuduğu okulu, firmasını, ürünlerini, hizmetlerini vs, kısacası karşı tarafın ne iş yaptığını iyi bilmeliyiz. Onu tanımalıyız.

Görüşmeye gitmek için ayrıca çaba sarf etmeliyiz. Çünkü eğer görüşmeye erken gidemediysek geç kalmışız demektir. Ve bu güven sarsar. Bir satışta güven en önemli unsurlardan biridir. İnsanlar güvenilir olanı seçerler. Ayrıca aynı İnsanlar mantıklı varlıklar gibi gözükseler de çoğu zaman küçük bir ayrıntıyı büyük unsurlara tercih ederler. Bu yüzden ortak zemin bulmaya çalışın. Basketbol maçı, okuduğunuz üniversiteden ya da sattığınız üründen daha önemli olabilir. Ortak zemin ararken de din ve politika konuşmaktan da kaçının. Son zamanlarda bu ikisine futbol takımları da eklenmiş bulunuyor. Burada anlatmak istediğim tarafsız olmak. Bahsettiğiniz her ne ise taraf belirtmeyin. Unutmayın canla başla satış yapmaya ya da ikna etmeye çalıştığınız kişi sizin belirttiğiniz tarafta olmayabilir.

Görüşmeye gitmeden önce zaten hazırlanmıştık, mesajımızı belirlemiştik, hikayemizi yazmıştık. Artık önemli olan kısa tutmak ve etkileyici olmaktır. Onları heyecanlandırmak doğru kişinin biz olduğumuzu düşünmelerini sağlayacaktır. Bu iş için hevesleneceklerdir. Göz temasını asla kaybetmeyin. Etkilemeye çalıştığınız birden fazla kişi ise tek tek göz teması kurmaya özen gösterin. Karşı tarafın konuşması bittikten sonra hemen konuşmaya başlamak, kendisini dinlemediğimizin göstergesidir. Konuşmaya başlamadan önce iki saniye bekleyin. Dinlerken ya da konuşurken dikkatinizi yalnızca görüşmecilere verin, kollarınızı bağlamayın, başka şeylerle uğraşmayın. Elinizde bir dosya, ürün ya da kalem yoksa ellerinizi sabit bir yere koyun. Ve anlattıklarınızın gidişatına göre el hareketleri ve yüz mimikleri kullanabilirsiniz.

Başarılı görüşmelerin bir sırrı da, karşıdakine kendini önemli hissettirmektir. Karşınızdaki sizin kendinizi öveceğinizi düşünürken övgü alması size bakış açısını değiştirir.

Övgünüzde cömert ama samimi olun. Kesinlikle abartmayın.

Son olarak teşekkürü de unutmayalım. Satışınızı yaptığınız ya da yapamadığınız anda yapılan teşekkür iyidir. Ve olması gerekendir. Ama akılda kalmak, diğerlerinden bir adım öne geçmek istiyorsanız elinizden geldiğince kendi el yazınızla teşekkür mektubu göndermek, bu olasılıksızsa mail ya da telefonla teşekkürünüzü ayrıca iletmelisiniz.

Bol satışlı başarılı görüşmeler dileğiyle…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

İstisnalar Kaideyi Bozar

Kas 23, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Bazen öyle tıkandığını hisseder ki insan, sanki imkansızlığı bir kanunmuş gibi gelir. Başarısız olmak kaderiymiş ya da mutsuz olmak, sürekli yenilgiye uğramak, terk edilmek, aldatılmak, haksızlığa uğramak, borç ve parasızlık…

Bu düşünce zamanla inanca ve en sonunda da bozulmaz bir kaideye dönüşür. Hatta bazen bu kesinliği kanıtlanmış bir kural gibi telaffuz eder ve bundan rahatsız da olmaz. Hatta bir şarkı var şuanda hatırımda; ‘Ben hep yenilmeye mahkum muyum? Ben hep ezilmeye mecbur muyum?’ diyor şarkıda. Ben de diyorum ki; hayır hep yenilmeye mahkum değilsiniz.

Vahim olan insanın hayatını değiştirememesinin nedeni, bunu başaramayacağına kesin inanmış olması. Oysa hayatlarımızın senaryosunu inançlarımız yazar.

Başarısızlığını, kaderi gibi anlatan insan, bir silkelenip şöyle bir geçmişine yolculuk yaptığında görür ki hiç de o kadar başarısız değilmiş. Yaşamak bile bir başarıdır. Ayağa kalkıp aşağıya bakmanız yeter aslında. Yerden yukarıda olduğunuz her gün harika bir gündür.

Herkes hayatında mutlaka başarıyı bir çok kez yakalamış ve önemsememiş olabilir. Ama bu başarılar en umutsuz anımızda kaideyi bozan istisnalar olurlar. Çünkü bir kere başarmışızdır. İşe girmişizdir, bir yerde ayın elemanı seçilmişizdir, şiir yarışmasında ödül almışızdır, resim dersinden aldığımız not beştir, müdür olmuşuzdur, evlenmişizdir, çocuğumuz vardır vs…

Kendimizi başarılı saymak için o kadar çok nedenimiz var ki. Tıkandığımızda başarılı olduğumuz zamanları hatırlayıp aynı gücü içimizde bulabiliriz. Bunu biz başardık. Bir kez daha başarabiliriz. Çünkü istisnalar bile kaideyi bozar. Üstelik dünyada bir kez için mümkün olan bir durum ya da başarı hepimiz için mümkündür.

Biri yapabiliyorsa siz daha iyisini yapabilirsiniz.

Sevgiler..

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Sayfalar:12»

Ara

Kategoriler