Browsing articles from "Kasım, 2011"

Hayallerinizi Kim Öldürdü?

Kas 23, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Hepimizin rüyaları vardı… Küçükken, “Büyüyünce ne olacaksın?” diye sorulduğunda, türlü cevaplar verirdik. Kimimiz doktor olacaktık, kimimiz öğretmen. Kimimiz ise belki de bir çikolata fabrikası kuracaktık. Prenses olacaktık, kral olacaktık, zengin olacaktık, astronot olacaktık. Yapabileceğimize inandığımız şeyler, hayal gücümüz ile sınırlıydı. O zamanlar bilmiyorduk. Gerçekleşmiş hiçbir şey yoktur ki, önceden hayali kurulmamış olsun. Gerçekleşecekti o hayaller, gerçekleşebilirdi. Çünkü onlar bizim rüyamızdı. Ta ki birisi çıkıp, “Hayal aleminde yaşıyorsun, büyüdün artık!” diyene kadar.

Ve bir gün büyüdük. Günlük hayatın koşuşturmacasına daldık. Gerçek hayatla tanıştık. Önce hedefimiz yıldızlardı, sonra günü kurtarmaya çalışır olduk. Peki hayallerimizi kim öldürdü?

Çok vahimdir ki insanların hayallerini gerçekleştirememelerinin en önemli nedeni,  başaramayacaklarına kesin olarak inanmış olmalarıdır. Birisi gelip o hayali yıkana kadar o bizim rüyamızdı. Yıkmalarına izin verdik ve onu kaybettik. Şimdi, yaşadığınız hayat sizi mutlu etmiyorsa, rüyalarınıza sahip çıkmanızın tam zamanı değil mi? Yapmak istediğiniz şeyin büyüklüğü ve şu an için olabilirliği ne olursa olsun, istedikten sonra küçük adımlar büyük mesafeler kat edebilir. Ve kimsenin hayallerinizi küçümsemesine izin vermeyin. Küçük insanlar bunu daima yapar. Büyük olanlar ise sizinde büyük olabileceğinizi hissettirirler. Bazen imkansız gibi gözükse de siz inanmaya ve düşlemeye devam edin.

Yabanarıları aerodinamik yasaları gereği uçamazlar. Oysa onlar uçuyorlar. Eğer biri onlara kanundan bahsetmiş olsaydı, muhtemelen uçamazlardı. Şimdi dönüp bakın, yapmak istediklerinizi kimin engellemesine izin verdiniz veya hala veriyorsunuz? Eğer bu kişi kendinizseniz, kendinize bir iyilik yapın ve kendinizi yoldan çekin. Çünkü tüm sınırlar beynimizdedir.

Geçenlerde kuzenimin dört yaşındaki kızı, seyrettiği bir çizgi filmdeki uçabilen bir kıza özenmiş ve kendisinin de “süper kız” olacağını söyledi. Süper kız ne yapar dediğimde; ‘Uçar’ dedi ve devam etti; “Uçmak zordur. Ama ben uçacağım… Bunu bir gün yapacağım…”

O gerçek bir süper kız ve uçacağına inanıyor.  Ve inanmaya da devam edecek. Ta ki biri ona GERÇEK olanı söyleyip gerçek hayata çekene kadar. Rüyalarımızı bulmak ve sahip çıkmak dileğiyle…

Sevgiyle kalın…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Dört Ayak Üstüne Düşemeyen Şanssız Kediye Ne Olur?

Kas 22, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

‘Ben şansızım’ önermesinin arkasına saklanmak ne kadar işe yarıyor? Hayatınızı kolaylaştırıyor mu? Üzgünüm ama bir yarar sağladığı kesin. Çünkü her insan davranışının altında kendi için faydalı olumlu bir niyet yatar. Şanssızlık yakamı bırakmıyor dendiğini duyarım çoğu zaman. Neden bu metaforu kullanıyoruz, bize ne yararı var?

Önce bir şey isteriz. Ve aslında tüm benliğimizle gerçekleşmeyeceğinden korkar ve bilinçaltımızda ‘hadi ama, o sana gelir mi?’ diye inançlar geliştiririz. Ve dileğimiz olmadığında ‘ben bunun olmayacağını zaten biliyordum.’ deriz. Peki ama siz neyi biliyordunuz? Dileğinizin kesin olması gerektiğini mi, bunu hak ettiğinizi mi yoksa hak etmediğinizi mi?

Sonra olmasını istediğimiz şeyler olmadığı gibi, olmasını istemediğimiz şeyler de olmaya başlar. İşte, bir taşta iki kuş vurdunuz (!) Tebrik ederim. Hem dileğiniz gerçekleşmedi, hem de siz artık şanssız birisiniz.

Bu sizin gerçekleştirmekten korktuğunuz ve bu yüzden herhangi bir adım atmadığınız, sonuçta yapamadığınız, bu yüzden de size bumerang gibi geri dönen şanssızlığınız olmasın.

32. kattan düşmek kedi için bir şanssızlık olabilir ama o gövdesini bir paraşüt gibi kullanarak dört ayak üstüne düşmeyi becerebilir. Bu nedenle dilimizde ‘dört ayak üstüne düşmek’ deyimi, zor bir durumu hasarsız atlatmak anlamına gelir. Yüksek bir yerden düşüp ölen kediler yok mudur? Elbette vardır. İşte bunlar sözüm ona ‘şanssız kediler’ dir.

Şansımızı da şanssızlığımızı da kendimiz yaratırız. Sürekli şanssız hissetmek derinden gelen yoğun bir duygu oluşturduğu için hayat akışımızı bu yöne yönlendirir. Oysa hayatımızda iyi giden şeylere odaklanıp günde bir kere kendimi şanslı hissediyorum egzersizi yapabiliriz. Bunun yanında Herhangi bir olumsuz durumla karşılaştığımızda tüm korkularımızı kenara atıp çözüme odaklanırsak ve elbette yürekten dört ayak üstüne düşeceğimize inanırsak attığımız top bize geri dönmeyecektir.

Evet ben kendimi şanslı hissediyorum, ya siz?

Sevgilerimle…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Bunu Mu Demek İstediniz?

Kas 22, 2011   //   by inciaktas   //   İlişkiler, Kişisel Gelişim  //  2 Comments

BUNU MU DEMEK İSTEDİNİZ?

Ne kadar çok şey bilirsen bil, anlatabildiğin, karşıdakinin anlayabildiği kadardır.

Hz. Mevlana

Şöyle bir düşündüğümüzde bir gün içinde dahi ne kadar çok iletişim kazası yaşıyoruz değil mi? İşin kötüsü bu kazalar öyle büyük çapta oluyor ki yüreğimizden midemize doğru ince bir sızı halinde yayılıyor ve en sonunda tarifi mümkün olmayan kalp kırıklıklarına yol açıyor. Bazen ne söylediğimizi bilmediğimiz gibi bazen de ne söylediğimizi çok iyi bilip karşımızdakinin de bizim anlatmak istediğimizi tam anlamıyla anlamasını bekliyoruz. Anlamadığında ise karşıdakini suçluyor, beklentilerimiz karşılanmadığı için karşımızdakini düşman görüyor, ona kırılıyor, inciniyor hatta ilişkimizi zedeliyoruz. Bununla birlikte karşı tarafta bize öyle şeyler söylüyor ve tam anlamıyla anlatmak istediğini anlamamızı bekliyor ki olay iletişim durumu karmaşık haline dönüşüyor. Çünkü Mevlana’nın da dediği gibi anlatabildiğin karşıdakinin anlayabildiği kadardır.

İletişim kazalarının çoğu karşımızdakinin bizim söylediklerimizi tam anlatmak istediğimiz gibi anladığından emin olmamızdan kaynaklanır. O kadar eminiz ki karşı tarafa söylenilenler karşısında beklenilen cevabı vermediğinde ya da beklenilen davranışta bulunmadığında ise inciniriz ve belki de bu kaçınılmaz bir kavgaya dönüşür. Oysa herkesin bir kelimeden ne anladığı geçmiş deneyimlerine bağlıdır. Ve eğer biz yeterince açık olmaz ve karşımızdakinden de yeterince açık olmasını istemezsek sarf edilen her cümleyi o öyle demek istemese bile kendi deneyimlerimize göre yorumlarız. Örneğin, ‘rahat’ kelimesi size ne ifade ediyor? Benim için ‘iç huzuru’ ifade ediyor ama karşımdaki için plajda palmiyeler altında güneşlenmeyi ifade edebilir. Ve ben ‘Rahat mısın?’ diye sorduğumda ‘Hayır değilim.’ derse sizce kırılmalı mıyım? Oysa ben, “Benim yanımda huzurlu musun?” diye sormak istemiştim o ise palmiyeler altında olmadığı için, “Hayır!” dedi… Ne dersiniz, sık sık iletişim kazası yaşayıp birbirimizi bu şekilde kırmıyor muyuz?

Böyle durumlarda en iyi yöntem ‘Bunu mu demek istedin? ’ veya  ‘Ne demek istediğini biraz açabilir misin?’ sorusunu sormaktır. Çoğunlukla eşimizle kavga eder ve arkadaşlarımıza ‘Bana bunu dedi.’ diye dert yanarız hatta arkadaşımız bizi uyardığında o kadar eminizdir ki ‘Hayır kesin böyle demek istedi eminim.’ deriz. Oysa belki de bambaşka bir şey demek istemiştir.

Anlatılmak istenen bir şeyde kelimelerin fonksiyonu %7 iken beden dili %55 ses tonu ve söyleyiş biçimi %38’lik bir öneme sahiptir. Yani karşıdakinin ne söylediği değil nasıl ve hangi davranışla bunu söylediği daha önemlidir.

Bu durumda karşınızdakinin “size seviyorum” demesine de inanmamalısınız “sevmiyorum” demesine de… Bu sizi biraz paronoyak yapabilir. Sakın korkmayın davranışları ve söyleyiş biçimi elbette kendini ele verecektir.

Bundan böyle değer verdiğiniz biriyle sertleşmeye başlayan bir tartışmaya girdiğinizde bu tatsız sohbeti “Bunu yapmayalım.” diyerek sona erdirin. Karşınızdaki kişi kırıcı bir söz söylediğinde ya da sizin bunu yanlış anlamış olabileceğinizi varsaydığınızda ise “Bunu demek istemediğini biliyorum.” diyerek yolu kesin. Ve ne demek istediğini açmasını isteyin.

Doğru yerlerde ve doğru zamanlarda kullanmaya başlayarak olası kavgaları önleyeceğiniz, ‘Bunu mu demek istedin?’ sorusu, kavgaya dönüşmeyen bir sohbetle ‘Kendimi şanslı hissediyorum.’ cümlesine dönüşecektir.

Sevgiyle kalın…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Bir Hayalim Var…

Kas 22, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Her şey bir hayalle başlar. Tek bir düşünce ile… Gerçekleşmiş hiçbir şey yoktur ki önceden hayali kurulmamış olsun.  O hayatımızı değiştirecek fikirler bizi en olmadık zamanlarda bulur. Ve hayali kurulur. Sonra birileri bizi engellemeye başlar.  ‘Hayal dünyasında yaşama, burası gerçek hayat.’ Gerçek hayat nedir ki? Oysa gerçek hayatta hayallerimizle kurulmadı mı? Şu an olduğumuz biz geçmişteki düşündüklerimiz ya da düşünmediklerimizin bir sonucu değil mi? Kendimiz için yarattığımız bu dünyadan nasıl şikayetçi olabiliriz, bunu biz yaratmadık mı, mimarı biz değil miyiz? Başka suçlu var mı? İstediğimiz zaman bu yaşadığımız hayatı bizden başka kim değiştirebilir? Akıllı insanlar yaşamak istedikleri tecrübeleri kendileri seçerler. Hayal kurmak para ile mi? Bir şeyin hayalini kurmak için bile para mı istiyorlar sizden? ‘Olmayacak duaya amin denmez’ deriz. Hani hayalini bile kuramıyorum dediğiniz istekleriniz var ya işte onlar olmayacak dua sınıfına girerler. Çünkü hayalini kurabildiğiniz her şeyi elinizle de tutabilirsiniz, yaşayabilirsiniz de. Oysa gerçekleşmeyecek dileği dileyemezsiniz bile. Bu yüzden kendiniz için bir şey istemeden önce hayatınızın ne yöne gitmesini istediğinize bir karar verin. Ne olmak istiyorsunuz? İnsanlara kim olmak istiyorsun dediğinizde genelde bir cevap alamazsınız. Çünkü üzerinde hiç düşünmemişlerdir. Yine aynı ben olmak isterdim derler. Peki yaşadığın hayattan ve sahip olduklarından memnun musun dediğinizde ise hayır cevabını alırsınız. Öyleyse kim olmak istediğinize karar vermenin zamanı gelmedi mi?

Küçükken, “Büyüyünce ne olacaksın?” dendiğinde hepimizin bir cevabı vardı. Doktor, avukat, mühendis, öğretmen, çikolatacı, baba, anne vb. Hepimiz bir şeyler olacaktık. Onun üzerine hayaller kurardık. Oyunlar oynardık. Başlangıçta hepimizin hayalleri vardı. Sonra büyüdük. Hayat karmaşıklaştı. Çocukken yaşadığımız hayat gerçek değildi. Gerçek hayata hoş geldin yazılı pankartla karşılandık. Şimdi ise, ne hayalin varsa unutmalısın. Gerçekçi olmalısın yoksa hayal kırıklığına uğrarsın. Sonra yanlışlıkla bir hayal kurduk ve anlattık. Çevremiz bize güldü. “Hadi canım böyle boş işlerle uğraşma, başaramazsın!” dedi. İçimize bir kurt düştü. Yine de bir denedik. Gerçekten yapmak istemedik. Çünkü güvenimiz zedelenmişti bir kere. Ama ben ne zaman birinin en azından bir denedim dediğini duysam o işi başaramadığını anlarım. Yani başaramadık. Hayalimiz bir kere yıkılınca bir daha toparlayamadık. Hayal kurmayı unuttuk. Ne verdilerse onları aldık.

Oysa siz kendiniz için bir hayal kurmazsanız başkaları bunu sizin için yapar. Öyleyse neden kaderimizi hayatın akışına bırakıyoruz.

Kader hayatımızın önceden  olması demek değildir. Bu sebeple ne yapalım kaderimiz böyle deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil yalnızca yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse, ne hayatının hakimisin ne de hayat karşısında çaresizsin.

Şems-i Tebrizi

Beyin gerçekler hayal arasındaki farkı ayırt edemez. Sizin düzenli olarak düşündüğünüz şeyleri sanki yaşamış gibi algılar ve kaydeder. Sonuçta bunun gerçek olduğunu kanıtlamak için de elinden gelen her şeyi yapar. Düşündüğünüz inandığınız ve güvenle beklediğiniz her şey gerçekleşir. Bu yüzden hayallerin gücünü küçümsemeyin. Bir davranışın alışkanlığa dönüşme süresi 21 gündür. Bir şeye sahip olmak istiyorsanız beyninizin ona sahip olduğunuzu sanmasını sağlayın. Ne istiyorsunuz? Ev mi, araba mı, yeni bir iş mi, eş mi, yoksa benim bilmediğim başka bir şey mi? Her gece uyumadan önce bunun hayalini kurun, tüm ayrıntılarıyla. Yeterince güçlü inanırsanız nasıl gerçekleşeceğiniz göreceksiniz.

Bunu başaracağınıza inanın. Tereddüt etmeyin. Kendinizi bitkin ve korkmuş hissettiğiniz zaman ayağa kalkın ve gökyüzüne bakın. Sonra da bağırın. ‘Tanrıya Şükür bugün de yaşıyorum…’ İnandığınız ve düşlediğiniz gibi olacaksınız. Her gün kendinize tekrarlayın.

‘Benim bir hayalim var ve sadece başaracağımı biliyorum!’

Sevgilerimle…

İnci AKTAŞ

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Yalnız Yiyen Yalnız Ölür mü?

Kas 14, 2011   //   by inciaktas   //   Satış-Pazarlama  //  No Comments

 

İş hayatında ilişkinin gücü denildiğinde fazla söze gerek kalmaz. Eğer gerçekten doğru insanları tanıyor ve aranızdaki ilişkinin gücünü doğru şekilde değerlendirebiliyorsanız başarıya ulaşacaksınız demektir.

Çok da yanlış anlaşılmaya açık bir konudur. İlişkinin önemi çoğu zaman dalkavukluk etmekle karıştırılır. Ancak benim bahsettiğim ilişki bir sosyal gücü temsil eder.

Keith Ferrazzi’nin, ‘Asla Yalnız Yeme’ isimli kitabından bundan şöyle söz ediyor; Tanıdık demek, sosyal bir güç demektir. Ne kadar çok tanıdığınız varsa o kadar da çok gücünüz vardır.

Siz ilişkileri zayıf ama başarılı olma yolunda azmettiyseniz iyi şanslar. Ancak başarıya giden daha kısa yollar vardır. İlişkilerinizi güçlendirmek.

Öncelikle sevgi. Bilirsiniz insanlar tanıdıkları ve sevdikleri insanlarla iş yapmayı tercih ederler. Sevin ve sevilin. İnsanları içtenlikle övün. Ne istiyorlar? Sizden ne istiyorlar bilin. Bir kişiyle temasa geçmeden önce onu iyice araştırmak gerekir. Kimdir, ne iş yapar, ilgi alanları nelerdir vs. Çünkü onları etkilemek istiyorsak, onlar ne söylememizi istiyorsa onu söylemeliyiz. Dediğim gibi dürüstlükle… Bu şekilde hayran kazanısınız, hayran da pazarlamanın itici gücüdür.

Kimseden yardımınızı esirgemeyin. Siz başkasına yardım ederseniz onlar da size yardım eder. İnsanlara gülümseyin. Onlarla, sağlıklarıyla ve diğer sevdiği şeylerle ilgilenin. Herkese sevgiyle ve arkadaşça yaklaşın. Güzel şeyler söyleyin, kızdığınızda bile. Çünkü bir damla bal bir galon zehirden daha çok sinek avlar. Böylece insanları incitmemiş olursunuz. Övgünüzü kimseden esirgemeyin. Onlara cesaret verin. Hiçbir hata kimseyi kırmayı gerektirmez.

İnsanların ilgi alanlarına girin. İlişki içinde olmak istediğiniz kişinin ilgi alanlarına sizde ilgi duyarsanız sizi hayatlarının içine alabilirler.

Unutmayın doğru kişiler olduklarına inandığınız kişilere ulaşmak istiyorsanız yardımcılarını küçümsemeyin. Onlarla da ilişki kurabilmelisiniz. Reddedildiğinizde direncinizi kaybetmeyin. Takip edin. Başarının anahtarı nedir ki? Takip…

Çevre edinmek, insanlarla ilişki kurmak, kişinin hem sosyal hem de iş hayatında en önemli unsurdur. Çoğu zaman kişilerin kendilerini yönlendirecek tanıdıkları olmadığından şikayet ettiklerini duyarız. Çoğu da gerçekten çok iyi niteliklere sahiptir ancak doğru zamanda, doğru yerde, doğru kişiyle tanışmamışlardır.

Yalnızlık sadece ruhunuzu karartmaz, istediğiniz olanaklara ulaşmanızı da zorlaştırır. Yalnızlığı tercih etmeyin. Yapabildiğinizin en iyisini yapın, olabildiğinizin en iyisi olun. Ve çevre edinin.

Nasıl mı? Arkadaşlarınızla daha sık görüşebilirsiniz örneğin. Sonra arkadaşlarınızın arkadaşlarıyla. Sosyal kulüplere üye olabilirsiniz. Dağcılık mı yoksa fotoğrafçılık kulübüne mi üye olmak istersiniz? Ya iş adamları derneği ya da iş kadınları derneği…? Diğer derneklere ne dersiniz? Konferans ve seminerlere…

Ben bunları zaten biliyorum. Bir çok kişiyle sosyal ve iş hayatımda bir çok kişiyle temasa geçiyorum ya da geçebiliyorum da diyebilirsiniz. İşte bu çok güzel.

Ben yine de herkes için geçerli, tanışmak istediğiniz kişiyle tanışmak için birkaç görüşme kuralını burada toparlamaya çalışayım.

-Bir kişinin yanına gitmeden önce onu tanımalısınız. İlgi alanlarını, yaptığı işi vs… Sadece ikinizde basketbolla ilgileniyorsunuz diye hemen arkadaş olabilirsiniz.

-Ortak tanıdığınız birinin adını kullanabilirsiniz.

-Onun şartlarında görüşmeye hazır olmalısınız.

-Mutlaka içten bir gülümsemeyle görüşmeye başlayın.

-Beden dilinizi doğru kullanın. Dengeli bir göz teması, baş sallama ve öne eğme hareketi gibi. Kollarınızı asla hiçbir yerde bağlamayın.

-Ve mutlaka tekrar görüşme dileğinizi belirtin. Belki sonra bir e-mail atıp yeni transfer olan basketbolcuyu konuşabilirsiniz.

Unutmayalım ki en büyük zenginliğimiz dostlarımız ve arkadaşlarımızdır.

Saygılar, sevgiler..

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Sayfalar:«12

Ara

Kategoriler