Browsing articles in "İlişkiler"

Mutlu Evlilik ve Sevgi – İnci Aktaş

Mar 31, 2014   //   by admin   //   İlişkiler, Makaleler, Mutlu Evlilik ve Sevgi  //  No Comments

 

Bir gün bir kadın, bir din adamına gider ve ona şöyle der; “Ben kocamdan ayrılmak istiyorum, onu hiç sevmiyorum, ama öyle bir terk etmek istiyorum ki bunu hiç unutmasın.” Din adamı dinler ve cevap verir: “Çok iyi, öyleyse bugün eve git ve kocana onu ne kadar sevdiğini söyle, onun sevdiğini bildiği her şeyi yap. Her sabah, her öğlen, her akşam günün her saati ona sevildiğini hissettir ve o bundan en mutlu olduğu anda ondan ayrılmak istediğini söyle. Bu, onu çok yaralayacaktır.” Kadın bu fikre bayılır. Her gün her dakika kocasına onu sevdiğini hissettirir ve bir süre sonra bakar ki, kocasını çok seviyor, kocası da kendisi de çok mutludur. Din adamına gider ve artık kocasını sevdiğini ayrılmak istemediğini söyler . Sevmek bir eylemdir. Sevgi de bu eylem sonucu oluşan bir duygu…

Bugünkü yazımda yetişkin bireyin evliliğe adım atma evrelerinden bahsedeceğim.

Evliliğe adım atma evresinde, kişinin önceki evrelerde kazandığı becerileri ilişkisine yansıtabilmesi gerekir, ancak bunu yaptıktan sonra evliliğe karar vermelidir. Bekar kalmayı tercih etmekte aynı şekilde bir “karar”dır. Bu karar uygun da olabilir, bu anlamda ortaya konan kararları gayri resmi bir evliliğe (eşcinsellik, evlenmeden beraber yaşama gibi) de işaret edebilir. Günümüzde bu vakalarla birlikte, boşanıp tekrar evlenme vakaları da sıkça görülmektedir. Fakat böyle bir durumda daha önce yapılan hatalardan arınmak ve ders almak özellikle gereklidir. Bu yalnızca 2. evliliklerde değil, ilk evliliklerde de görülür. Kişi eski “acılı” ilişkisinin travmatik izlerinden arınmadan özgüvenini kazanmadan, hatalarının farkına varmadan yeni bir ilişkiye sonra da evliliğe gider. Ne yazıkki bu hatalar, sonraki evlilikte de kendini tekrarlar.

Evliliğe adım atma aşamasında eşler kendi ailelerinden (anne-baba ve kardeşlerin oluşturduğu) sağlıklı bir şekilde ayrılmalı; kendi aileleriyle ve birbirlerinin ailesiyle yeni etkileşim şekilleri kurmalıdırlar.

Ailelerden sağlıklı kopamamak mutlu bir evliliğin önünde duran en önemli engellerden biridir. Bu aşamada seçimler, eşlerin ailelerinden gelen baskılar bertaraf edilerek, çok fazla seçeneğin arasından her bireyin değerini ifade etmesiyle yapılmalı.

Eşler, evlilik içinde birbirine bakabilmeli, biri diğerinden “ilgi isteyebilmeli” veya diğerine ilgi gösterebilmelidir. Ayrıca eşler problemlerini bağımsız ve birlikte çözebilmeli, birbiriyle oynamalı, eğlenmeli, beraber hareket edebilmeli ve birbirlerinin davranışlarını eğitmek için eğlenmeyi bırakabilmeli, suç ve sebep arasındaki farkı görebilmelidirler. Problemlerin ciddiyetini gerçekçi olarak değerlendirilebilmeli, problemleri aciliyetine göre çözebilmelidirler.

Her şeyin ötesinde evlilikte duygusal açıklık olmalı, eşler duygularını içine atmamalı, sorun çıktığı anda konuşulmalı ve özür dilenmiş ya da çözümlenmiş bir konu tekrar tekrar gündeme getirilmemelidir.

Eşler birbirlerine sözler vererek iletişimlerini daha iyi hale getirebilirler. Başkaları içinde tartışmamaya, birbirlerine sıfatlar takmamaya ve sevgilerini ifade etmeye söz verebilirler. Ne de olsa güven eylemle kazanılır.

Bir dahaki yazımda çocuk sahibi olmayla devam edeceğim.

Şimdilik sevgiyle kalın.

İnci AKTAŞ – Evlilik Danışmanı, Koç, NLP Uzmanı

(224)2434314

Erkekle Kadının Hayata Bakış Açıları ve İletişim Nasıl Olmalı? – İletişim Koçu Özlem Aktaş

İletişim hayatın belki de en zor işi, özelikle duygusal bir ilişki ise yaşadığımız. Sağlıklı ve kalıcı sevgiler kurmak, yaşatabilmek için; farklılıkları anlamak ve farklılıklarla aslında hayatın güzel olduğunu ve daha yaşanılır olduğunu anlamaktan geçer.  İlişkilerimizde birbirimizi anlayabilmek, sevgimizi olması gerektiği gibi yaşayabilmek için aslında;  farklı cinsler olarak öncelikle hayata bakış açılarımızın farklı olabileceğini anlamamız gerekiyor. Karşımdaki insanın her konuda benim gibi düşünmesini beklemem, düşünmediği ve  beklentilerimi karşılamadığı için aslında anlaşamadığımıza karar verip, ilişkimizde sorunlar olduğuna inanıp bunu ilan etmek, çabuk karar vermek olabilir mi? Ya da karşımdakinin de kendine ait bir karakterinin olduğunu, deneyimlerinin ve dünyayı algılayış şeklinin farklı olabileceğini niye görmek istemeyiz ki? Bilimsel olarak kanıtlanmış bazı gerçekler var. Kadın ve erkek beyni farklı çalışıyor. Bunu artık herkes biliyor, peki bu durumda hala niçin karşımızdakinin bizi yeterince anlamadığını düşünüyoruz? Aslında anlamadığımız şey; farklı iletişimler kuruyor olmamız olamaz mı? Ya da aslında karşımızdaki kişinin anlatmak istediği başka bir şey olabilir mi? Aslında yanlış anlamalara sebep olmamak için iletişim ve ilişki  koçluğunda bizim sıkça sorduğumuz şu soru sorulmalıdır; Bana bunu mu demek istedin? Tam olarak nasıl? Ya da benim anladığım şu gibi yaklaşımlar ve soru şekilleri duruma daha çok netlik kazandıracaktır. Çünkü genellikle birbirimizi yanlış anlamaya eğilimliyizdir. Durumları, anlamak istediğimiz şekilde anlamayı, aldığımız bilgiyi kendimize göre çarpıtıp, genelleyerek farklı yorumlamalar yapıp kendi dünya modelimize göre anlamlandırmayı tercih ederiz.

İletişimin % 7 ‘sinin sözcükler, %38 ‘in sözcükleri söyleyiş şeklimiz, geri kalanının ise beden dilinin oluşturduğunu düşünürsek aslında doğru iletişim kurabilmek için, sözcüklerden ziyade sözcükleri nasıl söylediğimiz ve beden dilimizle bunu nasıl ifade ettiğimiz önemlidir. İkili ilişkilerimizde şöyle  düşünürüz; “Eşim bana artık sevdiğini söylemiyor” ya da, “Benden nefret ettiğini söyledi, beni kesin sevmiyor” diyerek aslında sevginin sadece sözel olarak ifade edilebileceğini düşünerek kendimizi hem üzüyor, hem de kısıtlı düşünüyoruz.  Aslında karşınızdaki kişi belki de bambaşka şeyler söylemek ve anlatmak istiyor olamaz mı? Nasıl söylediğine bakın, sevdiğiniz insan, “seni sevmiyorum artık” derken gözlerinin içi deli gibi sizi sevdiğini anlatmaya çalışıp, bedeni sizi sevdiğini her şekilde gösteriyor mu? Belki de kızgınlığından canınızı açıtmaya çalışıyordur, olamaz mı? Dikkate almanız gereken şeyler öncelikle bunlar, beden dili ve kelimeleri nasıl söylediğimiz.

İletişim kurabilmek, empatik olup birbirimizi gerçekten anlamaya çalışmak evet  zor iş. Ne yazık ki sorunlar genellikle birbirimizi yeterince dinlemeyip, anlamaya çalışmamaktan, birbirimizin isteklerini, beklentilerini görmezden  gelmekten, birbirimize yeterince dikkat etmemekten kaynaklanıyor. Karşınızdaki kişi sizin birçok kişi arasından sevmek için seçtiğiniz kişi ve o kişi sizin sevgi dolu , ilgili yaklaşımımızı hak ediyor. Hep bekleriz, daha fazla ilgili, sevgi, şefkat, oysa ki ne verdik ki bekliyoruz? Unutmayın, daha fazla sevgi, saygı ve anlaşılmayı bekliyorsanız, önce bunları siz vermelisiniz. Diğer yandan, eğer ben sevgi, saygı, ilgi, alaka gösterebiliyorken; daima yaşama neşe, sevinç mutluluk dolu gözlerle bakabiliyorken, sevgili eşim daima şikayet ediyorsa işte o zaman da  ortada sorun var  demektir. Zihinlerimiz farklı çalışıyor olabilir ancak ilişkilerde ortak bakış açısı ilişkilerin olmazsa olmazıdır. Yaşama hangi gözlerle bakıyorsunuz? Biriniz olumlu tarafından görürürken hayatı, diğeriniz herşeyin olmazını, olumsuzunu mu görüyor? Hayata hangi gözlerle baktığınız önemli, farklılıkları fark edip, kabul edip ve aynı zamanda dünyaya aynı gözlerle bakabilmektir önemli olan. En azından eşimiz olumlu tarafından bakmayı istiyorsa sizde olumlu olun, bundan kimseye zarar gelmez. Aksine siz de hayatın güzelliklerini görüp, daha çok gelişirsiniz. Son olarak; karşımızdaki insan bizim gerçekten hayatımızı sürdürmek istediğimiz kişi ise, empatik yaklaşmak, anlatmak istediği şeyin aslında gerçekte ne olduğunu anlamak için gayret etmek, onun dünyayı algılayış şeklinin farklı olabileceğini kabul etmek ve iletişimin bir bütün olduğunu hatırlayarak değerlendirme yaparken, bir  bütün olarak bakmak; ve en önemlisi de hayata aynı gözlerle bakmak, kalıcı ve sağlıklı ilişkinin anahtarıdır. Bu dünyada hepimiz birbirimizin aynasıyız aslında. Belki de karşımızdakinde sorun olarak gördüklerimiz kendimizdedir, hiç düşündünüz mü bu şekilde? Öyleyse gerçek bir empati, her iki tarafında birbirini anlamasının yoludur.

Empati ve Sevgiyle kalın.

İletişim Koçu, Özlem AKTAŞ

(224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Yetişkin Bireylerin İlişki Kurma, Bağlanma ve Yakınlaşma Gelişimsel Evreleri

 Doğumdan ölüme, gelişimsel evreleri ve davranışlarımızı tanımladığım yazılarıma bugün de devam ediyorum.

Yetişkin bireyin gelişimsel evrelerinde kur yapma dönemi vardır. Yetişkin birey bu safhada kendine değer verme hissini ve hayal kurma, risk alma, süre isteme, başkalarına süre vermeyi reddetme becerilerini kazanmak ister. Kişi bu evrede kendini dürüstçe ifade edebilmeli ve gerçeği hayalden ayırt edebilmelidir. Bu evrede özellikle güzel bir ilişkinin sürdürülebileceğine dair bir düşünce içerisinde olmak önemlidir. Bu düşüncenin oluşması ileride evlilik ve ilişkilerde sorun yaşamasına yol açar.

Ayrıca bu dönemde bireyin önemsiz konuşmalara katılabilmesi, belirsiz konuşup zaman kazanabilmesi, kahkaha atabilmesi, gülümseyebilmesi, dans edebilmesi… vb gerekir. Beraberlik boyunca kişinin hataları doğal ve gerekli karşılamaya ihtiyacı vardır.

Yetişkin birey bağlanma ve yakınlaşma evresini de yaşar. Bu safhada birey, kendi değerinin farkında olmalı ve insanların birbirlerinin hayatlarını güzelleştirdiği anlayışını kazanmalıdır. Birbirlerine olumsuz davranışlar sergileyen ebeveynlerin çocukları bu anlayışı tam tersi olarak geliştirebilirler. Birey ayrıca başka biriyle zaman geçirmek için gerekli davranışlar geliştirmelidir. Kişi, ilişkinin gelecekte devam ettiğini hayal edebilmelidir.

Ne yazık ki ilişkinin gelecekte devam ettiğini hayal edebilen kişiler azalmaktadır. Birey sevdiği kişiyle arasında fikir uyuşmazlıklarının, geçici küslüklerin olabileceğini ve sevdiği kişinin kendisinde hayal kırıklıkları yaratabileceğini kabullenmeli, bunların doğal olduğu ve ilişkiye zarar vermeyeceği yönünde bir tutum içinde olmalıdır. Bunun aksi, böyle giderse bir gün ayrılacakları/boşanacakları tutumudur. Bu tutum ise gelecekte kendini gerçekleştiren bir kehanete dönüşür.

Milton Ericksoncu gelişimsel evreleri tanımlamaya, yarınki yazımda evlilik ve çocuk sahibi olmayla devam edeceğim.

Şimdilik sevgiyle kalın.

İnci AKTAŞ – Profesyonel Koç & Eğitmen

(224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Aşk, Sensiz Bir Gelecek Düşünemiyorum! – İnci Aktaş

Oca 8, 2014   //   by admin   //   İlişkiler, Makaleler, Sensiz Bir Gelecek Düşünemiyorum!  //  No Comments

Bir gün, bir çift terapiste gelir. Kadın, adamın hiç tanımadığı bu terapistin yanında “Biz artık anlaşamıyoruz, ayrılacağız” der. Adam eve gittiğinde kendini asar ve ölür. Karısına bir not bırakmıştır: “Sensiz bir gelecek düşünemiyorum.”

Bizi en çok şaşırtan şey, yıpranmış, yürümeyen bir ilişkiye tutunmaya çalışan insanlardır. Bu insanlar bazen dayak yerler, bazen maddi manevi şiddete maruz kalırlar. Sevilmezler, aşağılanırlar, hor görülürler. Sorduğunuzda ise “Ama ben onu seviyorum” derler.

Artık bildik alana tutunmaktan vazgeçmenin zamanı geldi. Eğer bir ilişki iki insanı daha mutlu, daha huzurlu ve sağlıklı hale getirmiyorsa, bu iki insan artık güzel anılarını ortaya koyamıyorsa, bir taraf diğerinin enerjisini alır tüketir. Diğer taraf, buna rağmen saplantılı bir şekilde aşık olmaya devam eder.

Bence bu sigara, alkol ve aşırı yemekle aynı şey. Sana acı veriyor, seni öldürüyor ama kabul et bağımlısın, kabul etmeden bu bağımlılıktan kurtulamazsın.

Ayrıldığınızda ya da artık ayrılma zamanınız geldiğinde ondan vazgeçmezseniz hayatınızı yeniden yönlendirmekten ve doğru kişiyle yeniden mutlu olmaktan kendinizi mahrum bırakırsınız. dünyada altı milyardan fazla insan var ve yalnızların sayısı astronomik boyutta. Ama yine de insanlar bize geliyorlar ve “Sevebileceğim birini bulabilecek miyim?” diye soruyorlar.

Oysa tek yapmanız gereken bu kişiyi geçmişte bırakıp kendiniz için harika bir gelecek tasarlamaktır. Onsuz bir gelecek düşünemediğiniz tek şey: Aşk olsun!

 

İnci Aktaş

Kişisel Gelişim Uzmanı ve Yaşam Koçu

(224) 2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

İlişkilerde Nefes Almanın Önemi – İlişki Koçu ve NLP Uzmanı Özlem Aktaş

Kas 20, 2013   //   by admin   //   İlişkiler, İlişklerde Nefes Almanın Önemi, Makaleler  //  No Comments

İkili ilişkilerdeki mutluluk ve doyum herkesin istediği bir gerçeklik.  Kimse bir ilişkiye mutsuz olmak için başlamaz.  Ancak  ilişkiler ve evliliklerde yaşanan belki de en önemli sorun, kişilerin birbirlerine nefes alacak boşluklar bırakmaması. Birini sevmeye başladığımızda yaşanılan şey genellikle, sahiplenme dürtüsüdür. Sahiplendiğimiz kişinin her an bizimle birlikte olmasını, bizimle paylaştığı anlardan başka anlarının olmamasını bekleriz içten içe.  Örneğin, eşi dışarıda arkadaşları ile bir şeyler yapmak isteyen biri bunu kendisine yansıtıp, benimle olmak yerine başka birini tercih ediyor diyerek üzülebilir. Oysa ki bu durum nasıl eşimizin başkasını tercih ettiği anlamına gelir ki? Ya da o gün eşlerden biri yalnız kalmayı istiyor olabilir. İlişkilerde yalnız kalmayı istemek reddedildiğimiz anlamına gelmez. Aksine kişilerin karşıdakine gerçek anlamda yenilenmiş olarak kendisini verebilmesi için zaman zaman yalnız kalıp içine dönmeyi istemesi en doğal şeydir. Gerçek  doyumlu bereberlikler; Her iki kişinin de birey olduğunu ve kendine ait bir alanının olduğunu bildiği ve bu şekilde yaşadığı bereberliklerdir. Yaşanılan bereberliğin en güzel yanı, aşk ve sevgi duygularıdır. Bu duygular, yaşamı güzelleştiren, anlam veren duygulardır. Sevgi ihtiyacı hepimizin en temel ihtiyaçlarındandır. Ancak sevgi,  karşımızdakini tutsak etmek, bizden başka bir yaşamı olabileceğini düşünmemek değildir. Sevgi dolu bir beraberlik, karşılıklı özverinin olduğu, kişilerin kendilerini ifade edebildikleri, kendilerine ait yaşam alanlarının, ilgi alanlarının olduğu coşkun bir ilişkidir. Bu ilişkide kişiler bir takım ilgi alanları olduğu için, arkadaşları ile görüştükleri için kendilerini suçlu hissetmez , aksine ilişkinin dışında bir şeyler yaptıkları için yenilenerek sevdiği insanın yanında varolabilmektedirler. Kişinin kendi kalabildiği bereberliklerde Aşk, varlığımızda açan bir gül olur  ve mükemmeldir. Kendimizi tuttuğumuz, sınırlar koyduğumuz, duvarlarımızı ördüğümüz , karşımızdakini kafeslere sıkıştırdığımız zaman aşkı yaşamak ne yazık ki mümkün olmamaktadır. Gerçek aşk,  sevgi özgürlük verir, karşıdaki kişiyi koşulsuz kabul eder.  Sevgi dolu bir beraberlikte kişi karşısındaki kişiyi herşeyi ile olduğu gibi kabul eder.  Karşıdaki insanın kendisini yaşamasına izin verir. Karşımızdakini  kendimize tutsak etme isteğimiz tamamen egomuzdan kaynaklanır ve kişi gerçek aşk ve sevgiye ulaştığında ego devre dışı kalır. Kişi kendi gibi olur. Ta ki egomuz konuşup, kendimizden, özümüzden uzaklaştığımızda karşımızdakini de kendimizi de kalıplara sokmaya başlarız. İşte o zaman deli gibi sevdiğiniz insan, birden bire sizin için bir yük olmaya, sizi sıkmaya başlar. O güzel duyguları yaşamak için başladığınız o güzelim ilişkideki, yapılan baskıcı tutumlar sonucunda , aşkın sizi terketmesine ve ilişkinizin çıkmaz bir yola girmesine sebep olur. Baskının olduğu, anlayışın olmadığı ilişkilerde ilişki nefessiz kalır, nefessiz kalan ilişki, aşk, sevgi ölmeye mahkumdur.  Kişi kendisi olabildiği ölçüde mutlu olur. En doyumlu ilişkiler kişilerin kendilerini, hobilerini, alışkanlıklarını keyifle ifade edebildikleri beraberliklerdir.

Sevgi dolu beraberlikler dileğiyle…

İlişki Koçu ve NLP Uzmanı Özlem Aktaş

(224) 2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Hatalarımı Seviyorum-Yaşam ve İlişki Koçu Özlem Aktaş

Eyl 27, 2012   //   by ozlemaktas   //   İlişkiler, Kişisel Gelişim, Makaleler  //  No Comments

Hata yapmaktan korkmayın , aslında hayatı yaşamaktan korkmayın. Hata yapma endişelerimiz  yüzünden çoğunlukla yaşamı kaçırdığımızın farkında mısınız? Yargılanma, eleştirilme ve başarısız, mutsuz olma korkularımız yüzünden hata yapmamaya ve her zaman mükemmel olmaya çalışıyoruz. Bu da bizim hayatı ıskalamamıza ve doyumsuz, birbirinin tekrarı ve sıradan bir yaşam yaşamamıza sebep oluyor. Gerçekten yaşıyorum bu hayatta diyebiliyor musunuz? Hata yapabilme ve pes etmemek cesaret ister. Yoksa yaşamdan, hata yapmaktan korktuğunuz için adım atmayıp birbirinin tekrarı ilişkiler, başarılar ya da başarısızlıklar kısacası birbirinin tekrarı bir yaşamı mı sürdürüyorsunuz? Yaşamınız  içinde ne kadar hata yaptınız? Yaptığınız hatalar sizin ne kadar cesur,  ısrar eden, pes etmeyen bir insan olduğunuzu gösterir. Yoksa mükemmel olma kaygısı yüzünden adım atmaktan çekinenlerden misiniz? Sonra da ben bunu niye yapmadım, keşke yapsaydım deyip pişmanlıklar yaşadığınız oldu mu? Hepimiz hayatta bir takım fırsatlarla karşılaşırız ancak genellikle korkularımız, ön yargılarımız , fazla mükemmelliyetçiliğimiz, bizi sınırlayan inançlarımız neticesinde çoğu zaman  adım atmaktan çekiniriz. Oysa ki hayat cesur olduğumuz ölçüde bize karşılık verecektir. İsteklerimizi yerimizde oturarak önümüze gelmesini bekleyerek elde edemeyiz.  Hata yapma  korkusuyla yaşamı kaçıranlardansanız, lütfen hata yapın. Hata yapmak öğretir, aslında neyi istemediğinizi ve hangi yoldan gitmemeniz gerektiğini gösterir. Hayat cesur bir tecrübedir ve yaşam cesurları sever.  Öğrenerek gelişiriz bunun yolu da adım atmak ve gerekiyorsa hata yapmaktan geçer. Her konuda hata yapabilme lüksünü, esnekliğini kendinize tanıyın. Hatalarınıza birer hediye, birer öğrenme fırsatı olarak bakın.  İlişkilerimizde de hata diye gördüğümüz durumlar vardır, kendinizi yargılayıp suçlamak yerine bırakın geçmişi geriye ve kendinize ben bu deneyimden ne öğrendim diye sorun. Öğrendikleriniz sizin kazançlarınızdır, bir sonraki ilişkinizde daha doğru adımlar atabilmenizi sağlayacaktır. Hatalar, olgunlaştırır hataya bir ders olarak bakabiliyorsanız eğer. Olgunluk ve gelişmişlik hatadan ders çıkarıp, bunu fırsata çevirmekle kazanılır. Siz siz olun hata yapın, adım atın, deneyin tekrar tekrar… Bırakın insanlar sonra ne der diye düşünmeyi, ya eskisi gibi olmazsa hiçbir şey demeyi, ya başarısız olursam ya mutsuz olursam diye sormayı. Ne olur ? En kötü ne olur? En kötüsü cesurca adım atmış ve sonucu istediğiniz gibi olmadıysa bile bir şey öğrenmiş olursunuz . Bol bol hata yapın ve öğrenin. Yaşam,  adım attığımız cesurca davranışlarımıza karşılık verecektir, korkaklığımıza değil. Hatalarımı seviyorum , çünkü onlar benim öğretmenlerim diyebilin ve yaşamın her anını cesurca ve keyifle yaşayın.

Daima sevgiyle kalın..

Yaşam ve İlişki Koçu

Özlem Aktaş

(0224) 2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

İlişkilerde Sağlıklı İletişim Nasıl Olmalı? – İletişim ve Yaşam Koçu Özlem Aktaş

Ağu 15, 2012   //   by ozlemaktas   //   İlişkiler, Kişisel Gelişim, Makaleler  //  No Comments

İlişkilerde  sağlıklı iletişim nasıl olmalı?

İletişim hayatın belki de en zor işi. Özelikle duygusal bir ilişki ise yaşadığımız. Sağlıklı ve kalıcı sevgiler kurmak, yaşatabilmek;  farklılıkları anlamak ve farklılıklarla aslında hayatın güzel olduğunu ve daha yaşanılır olduğunu anlamaktan geçer.  İlişkilerimizde birbirimizi anlayabilmek, sevgimizi olması gerektiği gibi yaşayabilmek için aslında;  farklı cinsler  olarak öncelikle hayata bakış açılarımızın farklı olabileceğini  anlamamız gerekiyor. Karşımdaki insanın her konuda benim gibi  düşünmesini beklemem, düşünmediği ve  beklentilerimi karşılamadığı için aslında anlaşamadığımıza karar verip , ilişkimizde sorunlar olduğuna inanıp bunu ilan etmek, çabuk karar vermek olabilir mi? Ya da karşımdakinin de kendisine ait bir karakterinin olduğunu, deneyimlerinin ve dünyayı algılayış şeklinin farklı olabileceğini niye görmek istemeyiz ki? Bilimsel olarak kanıtlanmış bazı gerçekler var. Kadın ve erkek beyni farklı çalışıyor. Bunu artık herkes biliyor. Peki, bu durumda hala niçin karşımızdakinin bizi yeterince anlamadığını düşünüyoruz ? Aslında anlamadığımız farklı iletişimler kurabileceğimiz olamaz mı? Ya da aslında karşımızdaki kişinin anlatmak istediği başka bir şey olabilir mi? Aslında yanlış anlamalara sebep olmamak için iletişim ve ilişki  koçluğunda bizim sıkça sorduğumuz şu soru sorulmalıdır? Bana bunu mu demek istedin ? Bu soru duruma daha çok netlik kazandıracaktır. Çünkü genellikle birbirimizi yanlış anlamaya eğilimine sahibiz. Durumları, anlamak istediğimiz şekilde anlamayı, aldığımız bilgiyi kendimize göre çarpıtıp, genelleyerek farklı yorumlamalar yapıp kendi dünya modelimize göre anlamlandırmayı tercih ederiz.

İletişimin % 7 ‘sinin sözcükler, %38 ‘in sözcükleri söyleyiş şeklimiz,  geri kalanının ise beden dilinin oluşturduğunu düşünürsek aslında doğru iletişim kurabilmek için, sözcüklerden ziyade sözcükleri nasıl söylediğimiz ve beden dilimizle bunu nasıl ifade ettiğimiz önemlidir. İkili ilişkilerimizde şöyle  düşünürüz ;  “Eşim bana artık sevdiğini söylemiyor ya da benden nefret ettiğini söyledi, beni kesin sevmiyor.” diyerek aslında sevginin sadece sözel olarak ifade edilebileceğini düşünerek kendimizi hem üzüyor, hem de kısıtlı düşünüyoruz.  Aslında karşınızdaki kişi belki de bambaşka şeyler söylemek ve anlatmak istiyor olamaz mı? Nasıl söylediğine bakın, sevdiğiniz insan  seni sevmiyorum artık derken, gözlerinin içi deli gibi sizi sevdiğini anlatmaya çalışıp bedeni sizi sevdiğini  her şekilde gösteriyor mu? Belki de kızgınlığından canınızı acıtmaya çalışıyordur, olamaz mı? Dikkate almanız gereken şeyler öncelikle bunlar, beden dili ve kelimeleri nasıl söylediğimiz.

İletişim kurabilmek, empatik olup birbirimizi gerçekten anlamaya çalışmak evet  zor iş. Ne yazık ki sorunlar genellikle birbirimizi yeterince dinlemeyip, anlamaya çalışmamaktan, birbirimizin isteklerini, beklentilerini görmezden  gelmekten, birbirimize yeterince dikkat etmemekten kaynaklanıyor. Karşınızdaki kişi sizin birçok kişi arasından sevmek için seçtiğiniz kişi ve o kişi sizin  sevgi dolu, ilgili yaklaşımımızı hak ediyor. Hep bekleriz, daha fazla ilgili, sevgi, şefkat, oysa ki ne verdik ki bekliyorsunuz? Unutmayın, daha fazla sevgi, saygı, anlaşılmak bekliyorsanız, önce bunları siz vermelisiniz. Diğer yandan, eğer ben sevgi, saygı, ilgi, alaka gösterebiliyorken, daima yaşama neşe, sevinç mutluluk dolu gözlerle bakabiliyorken sevgili eşim daima şikayet ediyorsa işte o zaman da  ortada sorun var  demektir. Zihinlerimiz farklı çalışıyor olabilir ancak ilişkilerde ortak bakış açısı ilişkilerin olmazsa olmazıdır. Yaşama hangi gözlerle bakıyorsunuz? Biriniz olumlu tarafından görürken hayatı, diğeriniz her şeyin olmazını, olumsuzunu mu görüyor? Hayata hangi gözlerle baktığınız önemli, farklılıkları fark edip , kabul edip ve aynı zamanda dünyaya aynı gözlerle bakabilmek. En azından eşimiz olumlu tarafından bakmayı istiyorsa sizde olumlu olun, bundan kimseye zarar gelmez . Aksine siz de hayatın güzelliklerini görüp, daha çok gelişirsiniz. Son olarak; karşımızdaki insan bizim hayatımızı sürdürmek istediğimiz kişi ise gerçekten empatik yaklaşmak, anlatmak istediği şeyin aslında gerçekte ne olduğunu anlamak için gayret etmek, onun dünyayı algılayış şeklinin farklı olabileceğini kabul etmek ve iletişimin bir bütün olduğunu hatırlayarak değerlendirme yaparken bir  bütün olarak bakmak ve en önemlisi de hayata aynı gözlerle bakmak kalıcı ve sağlıklı ilişkinin anahtarıdır.

Her zaman sevgiyle kalın..

İletişim ve Yaşam Koçu Özlem Aktaş

(0224) 2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

İlişki Bittiğinde Acı Devredilmeli

Kas 27, 2011   //   by inciaktas   //   İlişkiler, Kişisel Gelişim  //  No Comments

Her zaman şimdide yaşamayı becerebilirsen mutlu bir insan olursun…

Ayrılık… Çoğu zaman zordur. Hele ki hiç beklemediği anda terk edildiyse insan daha da kötü hisseder kendini. Belki aldatılmıştır, belki başka birisi kendisine tercih edilmiştir, belki de kendisi severken karşısındakinin sevgisi bitmiştir. Ayrılık nedensiz de olabilir. Bazen senaryolar üretmeye hiç gerek yoktur.

Böyle bir ayrılık her insanın başından geçmiştir. Herkesin farklı başetme yöntemleri olur. Kimisi çok çabuk atlatır kimisi ise bitmiş ve geri dönüşü olmayan bu ilişkiye saplanıp kalır. Kendini çukurda hisseder hatta bazen ölüm kolay gelir. Bazı ayrılıklar kişinin kabul edebilme gücüne göre çeşitli sonuçlara yol açabiliyor. Çok acı ki kişi intihara bile sürüklenebilir.  Kimisi aşırı alkol kullanımı, kimisi aşırı yeme, kimisi kendini dünyadan soyutlama yolunu seçebilir.

Aşırı olsada doğal tepkilerdir bunlar. Uzun yıllar sürmüş ya da kısa zamana çok anı ve aşk sığdırılmış ilişkiler bittiğinde kişi geçmişinde asılı kalabiliyor. Acının sebebi anılar…

Oysa o anılar o zamanki en büyük aşkınıza ait anılardı. Hepsi güzeldi, hepsi sizindi. Onları atmanıza ya da inkar etmenize gerek yok. Demek ki bittiğine göre biz birbirimizi hiç sevmemişiz her şey yalanmış demenize de gerek yok.

Sadece yasınızı yeteri kadar tutun. En iyisi düşüncelere izin vermek, onları için için değerlendirmemektir. Geçmişi ya da anılarınızı düşünmemek mümkün değildir. Gittiğiniz yerler, görüştüğünüz insanlar, evi veya arabası, çalıştığı yer, birlikte severek yaptığınız bir aktivite elbetteki onunla ilgili anıları ve düşünceleri beraberinde getirecektir. Bunlara sırtınız dönüp düşünmemeyi denemek tam aksine konuyu düşündürtür. Yani kaçınmak kötü bir stratejidir. Düşüncelerinizi serbest bırakın. İlişkiniz her ne şekilde bitmiş olursa olsun siz karşınızdakinin bundan ne gibi bir fayda sağladığını bilemezsiniz. Çünkü her davranışın arkasında kişi için olumlu bir niyet yatar. Aldatılmış, reddedilmiş, başkası için terk edilmiş bile olsanız emin olun ki başınıza gelen en kötü şey başınıza gelebilecek en kötü şey değildir.

Bazen böyle bir şey yaşadığımızda başımıza daha kötüsünün gelemeyeceğini düşünürüz. İşte bu yüzden kimileri intihara yönelir. Oysa bir gün bir bayan arkadaşlarının yanında çok mutsuzum, mutlu olmak için hiç bir nedenim yok demiş. Arkadaşları bu duruma çok içerlemişler ama bu lafı eden çocuk değilmiş neticede. Ve ne acı ki ertesi gün aynı bayan trafik kazasında annesini ve iki kardeşini kaybetmiş. Yani mutlu olmak ve şükretmek için her zaman bir nedenimiz vardır.

Şuandan itibaren nefreti bırakın, sevgisiz hiç bir şey başarılamaz. Herşeyi sevmeli, çünkü hepsini sevmek için mutlaka bir neden vardır…

Çoğunlukla ayrılık geri dönüşü olmayan bir ayrılıktır. İki kişi konuşarak karar vermiş, bir ihanet ya da geri dönüşü olmayan cümlelerin sarf edilmesi, şiddet vs yaşanmış olabilir. Ayrıca ayrıldığımız kişinin artık başka bir partneri de olabilir.

‘Unutamamak’ diye bir şey yoktur. ‘Unutmamak’ diye bir şey vardır. Doğru kararı almadan önce tüm yanlışları yapmak zorunda değiliz.  Unutmamak bize bir fayda sağlar. İçimizdeki boşluğu doldurur ya da bir gün elbet geri döneceğini sanırız. Peki asıl soru şu; geri dönse bile her şey eskisi gibi olacak mı? Belki olur belki olmaz bunu bilemeyiz. Belki döner belki dönmez bunu da bilemeyiz. Ancak bir ilişki bittiyse doğru olan bunu kabullenmektir. Tam bu noktada çok sevdiğim bir duayı paylaşmak istiyorum;

‘Tanrım,

Bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenme gücü,

Değiştirebileceğim şeyleri değiştirme cesareti,

Ve bu ikisi arasındaki farkı kavrayabilme bilgeliği ver…’

Bu duayla ruhumuz tekrar can bulabilir ve herşeyi kabul edip affettiğimizde serbest kalırız.

Unutmamalıdır  ki negatif olarak hissettiğiniz her şey sonradan  iyiliğinize yarar. Belki de bu ilişkinin bitmesi sizi doğru eşinizi bulmak için özgürleştirmiştir.

Mutluluk haline dönüşmeyecek felaket, felakete dönüşemeyecek mutluluk yoktur. Kendi yazgımız tamamen bizim elimizdedir.

Belki Tanrı senin doğru insanlarla karşılaşmadan önce yanlışlarla karşılaşmanı istiyor ki, bu olduğunda şükredeceksin…

Hayatın her anından zevk alın, tadını çıkarın. Keyfinizi muhafaza edin. Ve en iyi çözümü dileyin. Acıyı ve unutturma görevini, o büyük güce devredin. Hep mutlu olduğunuzda çevrenize yaydığınız ışıkla ne kadar çok kişinin gözünü alacağınıza siz bile şaşıracaksınız.

Sevgilerimle…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Bunu Mu Demek İstediniz?

Kas 22, 2011   //   by inciaktas   //   İlişkiler, Kişisel Gelişim  //  2 Comments

BUNU MU DEMEK İSTEDİNİZ?

Ne kadar çok şey bilirsen bil, anlatabildiğin, karşıdakinin anlayabildiği kadardır.

Hz. Mevlana

Şöyle bir düşündüğümüzde bir gün içinde dahi ne kadar çok iletişim kazası yaşıyoruz değil mi? İşin kötüsü bu kazalar öyle büyük çapta oluyor ki yüreğimizden midemize doğru ince bir sızı halinde yayılıyor ve en sonunda tarifi mümkün olmayan kalp kırıklıklarına yol açıyor. Bazen ne söylediğimizi bilmediğimiz gibi bazen de ne söylediğimizi çok iyi bilip karşımızdakinin de bizim anlatmak istediğimizi tam anlamıyla anlamasını bekliyoruz. Anlamadığında ise karşıdakini suçluyor, beklentilerimiz karşılanmadığı için karşımızdakini düşman görüyor, ona kırılıyor, inciniyor hatta ilişkimizi zedeliyoruz. Bununla birlikte karşı tarafta bize öyle şeyler söylüyor ve tam anlamıyla anlatmak istediğini anlamamızı bekliyor ki olay iletişim durumu karmaşık haline dönüşüyor. Çünkü Mevlana’nın da dediği gibi anlatabildiğin karşıdakinin anlayabildiği kadardır.

İletişim kazalarının çoğu karşımızdakinin bizim söylediklerimizi tam anlatmak istediğimiz gibi anladığından emin olmamızdan kaynaklanır. O kadar eminiz ki karşı tarafa söylenilenler karşısında beklenilen cevabı vermediğinde ya da beklenilen davranışta bulunmadığında ise inciniriz ve belki de bu kaçınılmaz bir kavgaya dönüşür. Oysa herkesin bir kelimeden ne anladığı geçmiş deneyimlerine bağlıdır. Ve eğer biz yeterince açık olmaz ve karşımızdakinden de yeterince açık olmasını istemezsek sarf edilen her cümleyi o öyle demek istemese bile kendi deneyimlerimize göre yorumlarız. Örneğin, ‘rahat’ kelimesi size ne ifade ediyor? Benim için ‘iç huzuru’ ifade ediyor ama karşımdaki için plajda palmiyeler altında güneşlenmeyi ifade edebilir. Ve ben ‘Rahat mısın?’ diye sorduğumda ‘Hayır değilim.’ derse sizce kırılmalı mıyım? Oysa ben, “Benim yanımda huzurlu musun?” diye sormak istemiştim o ise palmiyeler altında olmadığı için, “Hayır!” dedi… Ne dersiniz, sık sık iletişim kazası yaşayıp birbirimizi bu şekilde kırmıyor muyuz?

Böyle durumlarda en iyi yöntem ‘Bunu mu demek istedin? ’ veya  ‘Ne demek istediğini biraz açabilir misin?’ sorusunu sormaktır. Çoğunlukla eşimizle kavga eder ve arkadaşlarımıza ‘Bana bunu dedi.’ diye dert yanarız hatta arkadaşımız bizi uyardığında o kadar eminizdir ki ‘Hayır kesin böyle demek istedi eminim.’ deriz. Oysa belki de bambaşka bir şey demek istemiştir.

Anlatılmak istenen bir şeyde kelimelerin fonksiyonu %7 iken beden dili %55 ses tonu ve söyleyiş biçimi %38’lik bir öneme sahiptir. Yani karşıdakinin ne söylediği değil nasıl ve hangi davranışla bunu söylediği daha önemlidir.

Bu durumda karşınızdakinin “size seviyorum” demesine de inanmamalısınız “sevmiyorum” demesine de… Bu sizi biraz paronoyak yapabilir. Sakın korkmayın davranışları ve söyleyiş biçimi elbette kendini ele verecektir.

Bundan böyle değer verdiğiniz biriyle sertleşmeye başlayan bir tartışmaya girdiğinizde bu tatsız sohbeti “Bunu yapmayalım.” diyerek sona erdirin. Karşınızdaki kişi kırıcı bir söz söylediğinde ya da sizin bunu yanlış anlamış olabileceğinizi varsaydığınızda ise “Bunu demek istemediğini biliyorum.” diyerek yolu kesin. Ve ne demek istediğini açmasını isteyin.

Doğru yerlerde ve doğru zamanlarda kullanmaya başlayarak olası kavgaları önleyeceğiniz, ‘Bunu mu demek istedin?’ sorusu, kavgaya dönüşmeyen bir sohbetle ‘Kendimi şanslı hissediyorum.’ cümlesine dönüşecektir.

Sevgiyle kalın…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Her Şey Bizim İyiliğimiz İçin Olur

Eyl 2, 2011   //   by admin   //   İlişkiler  //  No Comments

İlişkilerde başarısız sayılmazdı aslında. Ancak duygusal ilişkisi süresince kurup düşündüğü ayrılıkla ilgili büyük korkusu başına gelmişti. Ne de olsa insanların korktuğu başına gelir. Korku ve tereddüt en büyük dilektir hatta emirdir. Ayrılık her zaman kolay atlatılan bir durum değildir. Ancak ayrılığı bile ve beraberindeki sebep her neyse biz onu kendimize çekeriz. En çok düşündüğümüz şeyi kendimize çekeriz. Bahsettiğim kişi biz ona Ayşe diyelim, bu yıpratıcı ayrılık sonunda biten ilişkisini değerlendirip ondan ders almaya karar vermişti. Yaptığı hataları yapmayacaktı ancak fark etmediği bir şey vardı ki o da bir sınırlayıcı inanca takılıp kalmaktı. Bütün erkekler aldatır.

O esnada aynı zamanda ruh eşinin hayatına girmesini diliyordu. Kendisi bunu net bir şekilde ifade ettiğini ve artık aramasına gerek kalmadığını çünkü ruh eşinin kendisini bulacağını düşünüyordu. Strateji kısmen doğruydu. Çünkü kendinize bir eş dilediğinizde aramamanız gerekir. Çünkü aramak bulamamaktır. O doğru zamanda doğru yerde bulacaktır sizi.

Aylar sonra karşısına gerçekten dilediği gibi birisi çıkmıştı. Ayşe ruh eşine rastladığını düşünüp duygusal bir ilişkiye başladı ancak unuttuğu bi şey vardı. Sınırlayıcı inancı ‘Bütün erkekler aldatır.’ Bu net dilek, yüreğiyle inandığı hayatının aşkını bulacağı dileğinin önüne geçmişti. Korku ve terddüt en net dilektir. Ve Ayşe bir süre sonra öğrendi ki erkek arkadaşının kendisinden başka yürüttüğü bir ilişkisi daha vardı.

İşte dilek dilerken yaşadığımız en büyük iilem budur. Bir şeyi isteriz ama aslında gerçekten ne istediğimizi, yüreğimizde neye inandığımızı bilmeyiz. Oysa ki bir şeyi doğru istersek olur. Çünkü dilekler gerçekleşir hem de tam istediğiniz gibi. Ayşe ruh eşini içten içe adeta iman ederek inandığı bütün erkekler aldatır inancını kırmadan dilemişti. Ama dileği beraberinde inancını da haklı çıkaracak şekilde bir bonusla gönderilmişti.

Bu nedenle dualarınıza dikkat edin, her an gerçekleşebilirler, ki gerçekleşecekler diyoruz. Kişi mutlu bir ilişki arzusundayken aynı zamanda içten içe böyle bir aşkın olmadığını düşünürse bu dileği tam da istediği gibi, ağır ağdalı dramlara sahne olan bir ilişki ile gerçeğe dönüşür.

Peki Ayşe’ye ne mi oldu? O bu olaydan sonra içten içe iman ettiği inancını inanılmaz acılara bağlayarak değiştirdi ve yerine mutlu bir ilişkinin her zaman mümkün olacağı inancını yerleştirdi. Daha sonra mutlu ve sonsuza kadar sürecek birlikteliğini diledi ve hayalini kurdu. Buna bütün kalbiyle inandı ve mutlu oldu. Şuan o birlikteliği yaşıyor ve çok mutlu. Kendisine sorulduğunda o yaşadığı iki deneyim olmasaydı şuan ki eşini bulamayacağını söylüyor.

Yani her şey bizim iyiliğimiz için olur. Bu nedenle siz geçmişi bırakın, her ne yaşadıysanız farketmez. Öğrendikleriniz için şükredin ve onlarla yolunuza devam edin. Ve dileyin. Mutlu olun. Mutluluk masalsı bir enerji yayar ve bütün dilekleriniz gerçek olur…

Sevgiyle kalın

İnci AKTAŞ

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Sayfalar:«1234»

Ara

Kategoriler