Browsing articles in "Makaleler"

Günün Şarkısı, “İnsan” – İnci Aktaş

Tem 2, 2014   //   by admin   //   Makaleler  //  No Comments

“Geçmişin üstesinden gelmiyorsa,

Hesabı kesip dosttan saymıyorsa,

Vicdanının sesini duymuyorsa, yanılıyor insan

Ne biliyor insan?

Ağlıyor, azalıyor, tükeniyor insan

Yanılıyor, tükeniyor, ölüyor insan.”

 

Bazen insan aklının ve gururunun esiri oluyor ama işte o zaman azalmaya başlıyor. Bu şarkıyı ilk dinlediğim andan itibaren yazmak istiyordum, bugüne kısmetmiş. Bora Duran’a teşekkürler.

Şimdi, şu anda, bu yazıyı okurken hayatınızı gözden geçirin lütfen. Neredesiniz? On yıl önce nerede olmayı bekliyordunuz, oraya varabildiniz mi? Neler değişti hayatınızda, neler değişmedi?

Bu süre içinde ne zaman hatırladık insan olduğumuzu, ne zaman unuttuk, sevgimizi belli edemedik, belki önce kendimizi sevemedik. Sevgi çoğalamadı ve insanları kaybettikten sonra; “Yalnız olmaktan korkmuyorum” dedik. Gururu dost sandık.

Stephen Covey, “Vizyon, tutku, disiplin, vicdan dünyayı yönetir,” der. Sanırım bizde hepsi vardı da vicdanı unuttuk.

Şimdi tekrar onu dinlemenin zamanı geldi. Huzursuzsanız, mutsuzsanız, ağlıyorsanız, tükenmişseniz, yalnızca bugün için bir şeyler yapın. Yalnızca bugün için diyorum, çünkü yarın diye bir şey yoktur.

Öyleyse şimdi, bugün, şu anda yalnızca bugün için sevmekten korkmayın. Gülmekten, kahkaha atarak gülmekten korkmayın. Sevdiğinizi söyleyin karşılık görmeseniz de, yardım edin reddedilseniz bile; bugün için ağlamaktan korkmayın hesabı kesemedikleriniz için, elalem ne der diye düşünmeyin. Bugün için elinizi vicdanınıza koyun ve sesini duyun. Ne diyorsa onu yapın. Özür dileyin, af dileyin, affedin ve doyasıya sevin ve sarılın. Yalnızca bugün için azalmayın; çoğalın sevgiyle. Unutmayın aklının sözünden çıkmıyorsa, vicdanının sesini duymuyorsa azalıyor insan.

Unutmayın! Ölüyor insan..

 

İnci Aktaş

 

Okumayı Seviyorum Çünkü Anlayarak ve Hızlı Okuyorum – Özlem Aktaş

Okumak neden önemli? Birçok sebepten ötürü çok önemli, ancak toplum olarak maalesef okumayı çok sevdiğimiz söylenemez. Okumak insan ruhuna iyi gelen ve kişinin ufkunu açıp, bakış açısını geliştirip, dünyasına ışık tutan keyifli bir uğraş. Okumak deyince akla hemen kitap okumak geliyor elbette. Okumak, kimileri için vazgeçilmek bir tutku, önemli ve gerekli. Kim ne derse desin bir toplumun gelişmişliğini belirleyen,  okuma yazma oranı ve ne kadar çok okuduğudur. Avrupalı insanları gözlemlediğinizde şunu görürsünüz her yerde okuyorlar; otobüste, yolda, metroda, sıra beklerken. İmreniyorum, bir gün halkımızı da okurken, okuma aşkıyla doluyken görmek istiyorum. Birbirimizi anlamanın yolunu açacak, ufkumuzu, bakış açımızı değiştirecek, empati ve farkındalığı arttıracak keyifli bir uğraş edinmek istersiniz değil mi? Bir kitap, sizin bambaşka dünyaları anlamanıza yardımcı olacak etkili bir araçtır. Bir ailenin çocuğuna yapacağı en büyük iyilik nedir biliyor musunuz? Çocuğuna okuma sevgisini kazandırmak, yanında kitap okuyarak çocuğa iyi birer örnek olmak. Çünkü okumak, sevginin, anlayışın, empatinin yolunu açar. Bilginin, neyi niçin yaptığının bilinmesini ve en önemlisi belki de kendini tanıyabilmenin  önünü açar. Kitap okumak, sevgidir, açlıktır, tutkudur. Büyük alimlere, liderlere bakın onlar hep okurlar. Boş vakitlerinde, her fırsatta okurlar. Atatürk ‘ün hayatı boyunca 4000 kitap okuduğu söyleniyor. Hayal edebiliyor musunuz? Bu kadar kısa bir ömre, yapılan bu kadar eylem ve mücadele, kazanılan zaferlerin, savaşların arasına kitap okumayı sığdırabilemek… Savaş meydanlarında bir gün küçücük bir dinlenme molasında Atatürk’ü kitap okurken gören bir asker merak eder sorar; “Paşam çok yorgun ve uykusuzsunuz küçücük bir arada dinlenseniz daha iyi olmaz mı?” Atatürk cevap verir, “Dinlenemem, bu savaş elbet bitecek ve milletin bir dile, gelişmeye  ihtiyacı var.” Bu sebeple okumaya devam edeceğini söyler. Gelişmek, ilerlemek isteyen herkes; bireyler, toplumlar okumaya gereken önemi vermelidir. Eğitimin yolu okumaktan geçer. Okuyup hayata uyarlamaktan geçer. Bazen şöyle sorularla karşılaşıyoruz, “Okumayı istiyorum ama o kadar yavaş okuyorum ki canım sıkılıyor ve yarıda bırakıyorum. Dikkatim dağılıyor ve kitap okumayı istememe rağmen istediğim düzeyde okuyamıyorum,” diyen kişilerin geri bildirimleri ile karşılaşıyoruz. Okuma sevgisi, okudukça,  daha çok fark ettikçe, bilgilendikçe gelişir. Ne kadar çok okursak ufkumuzun o kadar açılacağı kesindir. Hızımızı arttırmak, daha çok bilgiye ulaşmak isteyen kitap aşıklarındansanız hızlı okuma sırlarını öğrenmek sizin için uygun olacaktır. Hızlı okuma eğitimleri artık bu ihtiyaçları kısa sürede gidermemize yardımcı olmaktadır. Hızlı okurken, dikkatinizi odaklayabilme gücünüzü arttırmak ve okuduğunuzu anlayabilmek için hızlı okuma kursları en etkili yollardan biridir. Eğer kitaba olan tutkunuzu, sevginizi arttırmak, bakış açınızı geliştirerek geniş ufuklara yolculuk yapmak istiyorsanız, okuma hızınızı ve dikkatinizi güçlendirerek bunu gerçekleştirebilirsiniz. Bilgi, dünyayı ayaklarınıza serer; kendinizi anlamanın, tanımanın önünü açar. Öyleyse daha çok bilgi ve daha çok kitabın hayatınıza girmesi dileğiyle

Sevgiyle kalın.

Özlem Aktaş – Profesyonel Koç & Nlp Uzmanı

(224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

İkinci Beyniniz Bedeninizin Neresinde? – Hicran İpekbağlar

Haz 30, 2014   //   by admin   //   İkinci Beyniniz Bedeninizin Neresinde?, Kişisel Gelişim, Makaleler  //  No Comments

Kafatasımız içindeki “beynin” bir ikizi olan, son yıllarda nörobilimcilerin araştırma konusu, sahip olduğumuz “ikinci beyin” düşünüyor, hatırlıyor ve karar veriyor.

Anne karnında yaşam enerjimizi almak üzere annemize bağlanıp, hayata tutunmamızı sağlayan göbek kordonumuz, dünyaya geldikten sonra da görünmeyen bir köprüyle sonsuza bağlanarak yaşam enerjimizi devam ettirmede önem kazanıyor.

Dünyadaki tüm insanlara hangi kültürden olursa olsun, korku, endişe, kaygı, huzur ve sevinç gibi duyguları nerede hissettiklerini sorsak, hemen hemen tümü “karın bölgelerini” işaret eder. Ezelden beri insanlar zor işlerin üstesinden gelirken “göbeğim çatladı”, sevinçli zamanlarında “göbek atmak istedikleri”, aşık olunca “karnımda kelebekler uçuşuyor”, acılı zamanlarında “karnımın içi yanıyor”, heyecanlanınca “karnım ağrıyor, midem bulanıyor” ifadelerini kullanarak bilinçsizce olsa da, bu bölgeden gelen mesajları hissedebildiklerini vurgulamışlardır. İnsanlık bunu hep sezmiştir. Artık bilim dünyası da bunu doğruluyor.

Evet, birçok bilim insanına göre “karın bölgesi” kafatasımızın içindeki merkezin devamı. Yani alt sindirim sistemini oluşturan organların hücre yapısı, etken maddeleri ve reseptörleri sayesinde kafadaki beynimizle aynı. Otuz adım uzunluğundaki bağırsaklarımız (ENS) enterik sinir sistemimizin hücreleriyle dolu. ENS yüz milyon nöronuyla “ikinci beyin” olarak adlandırılan komplex bir sistem. ENS sindirim işlemini yönetiyor. Beyin ve omuriliği ihtiva eden merkezi sinir sistemi  (CNS) ile yakın ilişkide ve etkisi altındadır. Yani beynimiz ve bağırsaklarımız konuşuyor. Sindirim sistemimiz hiç durmadan, uyurken dahi beyne hikâyeler anlatıp duruyor. Ona duygusal profil yaratıyor. Yaşamın her dakikasında beyne bir duygu yatağı hazırlıyor. Gece de bu rüyalarla devam ediyor. İnsanlar o gizli bilgi deposunu hiç bilmeden kullanıyor. O karından gelen şifreler ancak, yapay bir kuvvetlendirme ile bilinçaltına gizleniyor, zamanı gelince de ortaya çıkıyor. Mesela kronik stres ve gerginlik durumunda, insan çok hassas bir yapıda olup, çok kuvvetli duyulan bu duyguları bilincin algılaması sonucu, insan korku ve kaygısını ne kadar iyi hatırlıyorsa, gelecek seferde o kadar bilinçli karar alıyor. Kimin, kiminle konuştuğunu araştıran bilim insanları, ağız ve yemek borusu tamamen, mide ise zaman zaman kafa beyninden emir alırken, mide çıkışından itibaren bağırsaktaki ikinci beyin, bilgileri kendisi değerlendirir, işleme koyar, enfeksiyonlara karşı savunma ve kas çalışmasını koordine eder. Çok az bilgi beyin tarafından bağırsaklara gönderilir. Kısa zaman önce bilim insanları bağırsaktan beyne giden sinir hatlarının, beyinden karına gidenlerden çok daha fazla olduğunu, bağlantıların % 90’ının aşağıdan yukarı doğru gittiğini bulguladılar. Bağırsaktan gelen sinyaller her yerde mevcut fakat bilinçli olarak algılayamıyoruz. Ancak bulantı, kusma ve ağrı gibi alârm işaretleriyle farkına varabiliyoruz. Yani karın bölgesi özerk çalışıyor ve hastalanıp kendine özgü nevrozlar geliştirebiliyor. Karnımız da hissediyor, düşünüyor ve hatırlıyor. Sezgisel kararlarımızı buradan gelen “iç ses” dediğimiz mesajlarla alıyoruz.

Bu ikizler, anatomik anlamda da benzerlik gösteriyor. Bağırsakların kıvrımlı yapısı beyindeki kıvrımları çağrıştırmakta. İkisi de hassas bir idare merkezi. Psikolojik durumumuza etki eden seratonin, dopamin gibi aktif maddelerin de kaynağı.

Bu karanlık mağaradaki olup bitenleri araştıran bilim insanları ve çok eski zamanlardan beri zikir ve meditasyon yapan kişilerin hemfikir olduğu konu ise şu: Beyin haricinde en çok sinir hücresinin bulunduğu bağırsaklar, hem beden hem de ruhun hayatta kalmasını sağlıyor. Bağırsaktan gelen mesajlarla bilinçaltı boyutta gizlenen korku, endişe, kaygı, stres gibi duygu durumları karın bölgemizde birikir. Kafa beynimizin yönetiminde olan alışkanlıklarımızın değişmesi gereken durumlarda, bu bölge üzerinde çalışmalar yapılarak arınma meydana gelir. Karın bölgesinde enerji zayıflığı olan insanlar cansız, moralsiz depresif, kendini gerçekleştiremeyen, hayatın kendine verdiklerinden memnun olmayıp şikayet ve öfke duyan kişilerdir. Bu bölgede gerekli enerjiyi barındıran insanlar ise enerjik, cesur ve akışkandır.

O halde karın bölgemize enerjiyi nasıl taşıyacağız?

NEFES!!

Evet bir ucu Yüce Yaradan da, diğer ucu yaradılanda olan nefes ile. Diyaframı kullanarak bütünsel nefes almayı öğrenerek karın bölgesi farkındalığıyla tüm tıkalı enerji kanallarının açılması hedeflenir. Meditatif bir zihin durdurma işlemi gerçekleşir. İkinci beyinle; daima geçmiş ve gelecekle ilgilenerek, “şu anı” kaçıran, civa gibi hareketli zihnimizin sakinleşmesi, içsel sessizlik yaratabilmenin manasal gücü ile yüce yaradan ile “farkında” olarak bağlantılı bir hayat gerçekleştirebilir.

Sufiler, nefes ve zikir çalışmaları ile  bilinç-bilinçaltı ve diyaframı kullanarak (karındaki ikinci beyin ile ) sır dolu bir enerji akımıyla, bilinmeyen ruhsal alemlere kapı aralamış ve bu sırrı nesilden nesile aktararak devamını sağlamışlardır. Sadece sufiler, İnsan-ı Kâmiller değil, tüm ezoterik bilgiler, uzak doğu dinleri, mistik öğretiler de nefes mucizesi ile kendi özlerine tanıklık etme şansını yakalayabilmek için çalışmışlardır.

Nefes, bizi gitmek istediğimiz yöne götüren sihirli ve gizemli bir köprü. Kafa beynimiz ve karındaki ikinci beynimiz arasında uyumu sağlayan bu köprü anda kalmanın, geçmişin masallarından, geleceğin endişesinden kurtulmanın en etkin yollarından biri.

Manevi öğretiler ve bilimin yaptığı araştırmalar sonunda zengin bir kaynak olan nefes mucizesi tüm insanlarda mevcut, hali hazırda bulunuyor. Bu dünyada sahip olduğumuz tek varlık, Yüce Yaradan’ın “üfürdüğü ruh” olan nefes ile dünyaya geliş amacımızı gerçekleştirmek mümkün olabilmekte. Tek mesele bu kaynağı kullanmayı isteyip istememekte….

Kişi eğer istiyorsa Nefes ve Meditasyon Koçluğu bu farkındalığı kazanmak adına, nefes egzersizleri ve nefes terapisi olmak üzere iki bölümden oluşan programıyla “an”da kalmamızı sağlayan bir yoldur.

Hicran İpekbağlar – Nefes Terapisti

(224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Vizyon ve Misyonumuz

Haz 28, 2014   //   by admin   //   Makaleler, Profesyonel Koçluk Eğitimi  //  No Comments

Hızla ilerleyen teknolojiye rağmen hayatımızı kolaylaştıran bu kadar gelişmeye rağmen insanlık hala mutsuz, öfke dolu ve saldırgan olabilmektedir. Bu bazen farkındalık eksikliğinden, bazen ise bütünlüğe ulaşma yolunda ne yapılacağını bilememekten kaynaklanır.

Ayna Profesyonel Koçluk Programının Vizyonu; ulaştığımız her insanda bir farkındalık ve değişim yaratmak ve lider koçlar yetiştirmektir.

Misyonumuz; Tüm Türkiye ve dünyada, insanlığın ortak değerleri çerçevesinde bilgiyi paylaşarak çoğaltmaktır.

AYNA; Koçluğu en iyi tanımlayan metafordur. Koçluk felsefemiz, en eski zamanlardan bu yana gelen düşünce biçimi olan, hepimizin birbirimize ayna olduğu felsefesidir. Bireyin gelişim isteği, evrensel bütünlüğe, kendisi ve çevresi için iyiye ve güzele ulaşmaktır.

Koçluk yaklaşımımız Anadolu bilgeliğiyle genel kabul görmüş koçluk yaklaşımlarını harmanlayarak oluşmuş bir gönül yolculuğudur. Anadolu bilgeliğini yanımıza alıp yüzümüzü yeniliğe, değişim ve dönüşüme çevirmiş olduğumuz bu yolda rotamız, bütünlük yolumuz farkındalık yoludur. Yolumuz aşk yoludur. Liderliğimiz ilke merkezliğimizden gelir.

Çocuklar Evden Ayrılırken

Haz 28, 2014   //   by admin   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Bireylerin gelişim evrelerinde evlenme, çocuk sahibi olma, çocuğu yetiştirme ve çocuğun sonunda evden ayrılması büyük öneme sahiptir.

Bu evrede, çocuklarınıza tavsiyelerde bulunabilirsiniz, çocuk kendi kararını verirken duygu sömürüsü yapmak yerine güçlü ve neşeli olmalısınız. Bir çok anne baba, çocuklarının sonsuza kadar yanlarında kalacağı yanılgısına düşerler. Ancak çocuğun verdiği karar ailenin isteğine uymasa da ebeveynler çocuğun erdiği karara saygılı olmalı, bu kararı ısrarla kendi kusurlarını gösteren bir unsur olarak görmemelidirler.

Çocuklar, onları suçlu buldukları ya da onlardan kaçmak istedikleri için evden ayrılmıyor olabilir. Çocukla arkadaşça yüzleşmeli, çocuğun kendi problemlerini çözmesi ve bağımsız davranışlar sergilemesi konusunda destek olmalıdırlar.

Bireyin gelişim evrelerini konu alan yazılarıma yarın da, evliliğin yenilenmesi konusu ile devam edeceğim.

Şimdilik sevgiyle kalın,

İnci Aktaş – Profesyonel Yaşam Koçu, NLP Uzmanı, Eğitmen, Yazar

(224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

İlişkileri Bir Şölene Dönüştürmek – Özlem Aktaş

Haz 28, 2014   //   by admin   //   İlişkiler, İlişkileri Bir Şölene Dönüştürmek, Makaleler  //  No Comments

“Ben evli ve  çocuklu bir adamım ve karım sürekli beni boğuyor, buna dayanıyorum . Çocuklar olmasa bir gün dahi bu evlilikte duramayacağım.” Bu sözler bir danışmanıma ait.  Bu sözcükleri son zamanlarda sıkça işitir olduk maalesef.

Ne acıdır ki birçok evlilik veya ilişki bu çerçevede ilerliyor. Sevmeyi, birbirimiz üzerinde baskı kurmak sanıyoruz. Birbirimizi kıskandığımız ölçüde sevdiğimizi sandığımızı düşünüyoruz. Oysa ki karşımızdaki insana yaşam alanı bırakmadığımızda onu da kendimizi de bozduğumuzu fark etmiyoruz. Sonradan kendimize neden mutsuzum diye soruyoruz. İlişkilerdeki mutsuzluklar bir kader mi? Elbette değil, ancak ilişkilerde cehennemimizi yarattığımızı fark etmiyoruz. Oysaki cennet cehennem burada, yaptığımız seçimler, yaşadığımız duygular sonucunda cenneti de cehennemi de burada yaşıyoruz. İlişkide intikam, aldatma, huzursuzluk, mutsuzluk, anlaşılmadığımızı hissetmek… bu duygular içerisinde olduğumuz her an cehennemimizi yaşıyoruz. Oysaki ilişkide anlayış, empati, saygı, aşk, tutku, huzur yaşadığımız her an cennetimizi yaşıyoruz. Hayat okyanuslarını biz yaratıyoruz. Gelgitlerimiz, dalgalanmalar, fırtınalar karşılıklı bizim eserimiz; tek başına ne erkeğin ne de kadının. Yarattıklarımıza bakmak lazım. Etrafta sahte ve birbirinin aynı evlilikler ve ilişkiler, mutluluk oyunu oynamaya çalışan ama ne istediğini bilmeyen mutsuz insanlar. Diyoruzki eskiden böyle değildi, evlenince çok değişti, gerçekten öyle mi? Evlilikle birlikte algılarımız, anlayışımız, beklentilerimiz değişiyor olabilir mi? Aslında her an biz, biz olmadığımızın farkında mıyız? Hepimiz her an  değişiyoruz. İnsanlar sürekli  değiştiği için hiç kimse iki kişinin mutlu olacağını zaten garanti edemez. Neyin garantisini verebiliriz ki? İnsanlar evliliğe bir garanti gözüyle baktığı müddetçe gerçek mutluluk yakalanamaz. Evlilik de hayat da risktir, ancak riskler güzeldir ve güzel olan risklidir. Oysa ki garantici bakış açısı sıkıcıdır. Neyin garantisi vardır ki? Hayat sınırsızdır, her türlü duyguyu, her şeyi içinde barındıran. Bize düşen ise, hayatta yaşadıklarımızı sevgiyle karşılamaktır, belki de kalbinin şarkısını dinleyerek çünkü o zaman evlilik de ilişkiler de boğucu olmaktan çıkarak, anın farkındalığında keyif alınan süreçlere dönüşebilir. İlişkilerinize yeni bir bakış açısı kazandırabilirsiniz. Daha mutlu bir ilişkiye nasıl sahip olabilirim? Sınırlayan korkularım ve takıntılarından nasıl vazgeçebilirim? Evliliğimi, ilişkimi bir şölene nasıl dönüştürebilirim? Daha mutlu, doyumlu bir yaşamı nasıl oluşturabilirim? Bu soruların cevaplarını ilişki koçluğu ile bulabilirsiniz. Değişimin kaçınılmaz olduğunu fark ettiğiniz an, adım atma zamanıdır ve her an bir dönüşüm fırsatıdır. İlişkilerde dönüşümü sağlamak, ilişki koçluğunun ana temasıdır. Aynı kalmayan bu dünyada herşey değişirken, sizin de ve ilişkinizin de değişebileceğini kabul etmek gerekir ve her şey sadece bir adımla başlar, değişme kararını vermek ile.

Kalbinizin şarkısını dinleyip, mutluluğu sonuna kadar yaşadığınız aşk ve sevgi dolu günler diliyorum.

Özlem Aktaş – İlişki Koçu, Yazar

(224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Koçluk Eğitimi Neden Almalıyım? – Özlem Aktaş

Haz 27, 2014   //   by admin   //   Kariyer, Kişisel Gelişim, Koçluk Eğitimi Neden Almalıyım?, Makaleler  //  No Comments

Çağımızın yeni gelişen, popüler mesleği; Koçluk. Türkiye’de belki son on yılda hiç olmadığı kadar önemli olmaya başladı. Popülerliliğini farklı birşeyler yapma arzusu içerisindeki insanların sayısının her geçen gün artmasından kaynaklanmakta. Farklı bir şeyler yapma  ve yardım etme, hizmet etme arzusu; kişileri “Ne yapabilirim, kariyerimde hangi değişikliği yaparsam mutlu olurum?” sorusunu sormaya yöneltiyor. Tabiki soru varsa cevap da vardır. İnsanlara hizmet ederken aslında kendi hayatını değiştirebilme gücünü kazanabileceğini öğrenmek, kişilerin koçluk eğitimlerini talep etmelerine sebep olmaya başladı. Koçluk, yüreğinizi ortaya koyarak, insanlara farklı bakış açıları kazandıracak, yollarına ışık olarak yapmak istedikleri değişiklikleri yapma konusunda farkındalık kazandırma sürecidir. Koçluğun ve koçluk eğitimlerinin cazibesi, insanın kendini arayışında bir araç olabilme ümididir. Olabileceğimizin en iyisi olma yolculuğunda bir koç sizin yanınızdadır. Koçluk, çağın kabul gören bir mesleği, bir o kadar heyecanlı ve bir o kadar kirletilmeye açık maalesef. Kirletilmeye açık çünkü yeterince eğitim almadan  ve emek olmadan piyasanın cazibesine kapılan çok sayıda koçlar piyasada yer almakta. Her meslekte olduğu gibi bu meslekte de bir haftada koç olunamaz. Eğitim bir süreçtir, her geçen  gün eğitimde aldıklarınız ile gelişir, önce kendi hayatınızın dönüşüm yolculuğunda ilerlersiniz; sonra başkalarının hayatında bir katalizör olursunuz. Çünkü kendi hayatının dümenini yönetemeyen kişi kimseye farkındalık kazandıramaz. Toplumumuzun genel sorunu kıra süreli çözümler arayışı ve kısa sürede birşeyler olma arzusu. Kısa sürede elde ettiğimiz herşeyi çok kısa sürede tüketiyoruz ve kısa sürede aslında hiçbir şey olamadığımızı fark ediyoruz. Uzmanlık, profesyonellik; emek, zaman, çaba harcamayı, çalışmayı gerektirir. Bir hevesle çıkılan yolculuklar hüsranla sonuçlanır. Eğer gerçekten bu işe yüreğinizi koyup, emek, zaman, çaba harcarım diyorsanız bu zorlu ve bir o kadar keyifli yolculuğa başlayın derim. Bu yolculuk, sizin önce kendi farkındalığınızı geliştirip yaşam denge ve doyumunuzu ve tatmininizi arttıracak, hem de başka insanlara nasıl katkı sağlayacağınızı keşfedecekseniz. Ömür boyu gelişmenin, öğrenmenin, insanlığa hizmet etmenin keyfini, tatminini yaşayabileceğiniz keyifli bir meslek koçluk. Ancak söylediğim gibi yüreğinizi işinize koyup, kendinizi bu sürece adamanız koşuluyla. Hayatta hiç bir başarıya tesadüfen, çalışmadan  ve bir anda ulaşılamaz. Koçlukta da bir haftada uzman olur ve çok paralar kazanırım ümidi içinde olanlar yanılacaktır. Eğitim, öğrenme, ömür boyu süren bir süreçtir. Koçluk eğitimleri size, yolu ve araçları gösterir; gerisini sizin çabanız, pratikleriniz ve adanmışlığınız belirleyecektir. Dünyaca ünlü yaşam koçu Anthony Robins; “Ustalaşmanın süresi size bağlıdır, ne kadar çok pratik yaparsanız  o kadar ustalaşırsınız” der. Çalışmak, pratik, emek sizi hayatınızın en keyifli mesleğini yaşamanızı sağlayacaktır.  Eğer ben de yaşamımda bir dönüşüm aşamasındayım, önce kendime, çevreme katkı sağlayıp, farkındalık kazandırmak istiyorum; sonra da yeni bir meslek edinip, insanlığa hizmet etmek

istiyorum  diyorsanız koçluk işi size göredir diyebiliriz.

Sevgiler,

Özlem Aktaş – Profesyonel Yaşam Koçu&Eğitmen&Yazar

(224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Evlilik Ve Parasal Durum ‘Dar boğaz ‘ ve ‘Bolluk’ – İnci Aktaş

Haz 27, 2014   //   by inciaktas   //   Makaleler  //  No Comments

Bireyin gelişim evrelerini anlattığım yazılarıma bugün de evlilikte parasal durum ile devam etmek istiyorum.  Milton Ericson’un tanımladığı gelişim evrelerinde bu evre geniş bir yer tutar.

Evliliklerde her şey her zaman istendiği gibi gitmeyebilir. Hayal edilen pembe panjurlu evler satın alınamayabilindiği gibi, eşler maddi açıdan dar boğaza da girebilirler.

Bu evrede maddi açıdan dar boğazda olan çiftler, birbirlerinin mükemmel olması gerekmediğine dair bir tutum geliştirmelidirler. Asla içinde bulunduğunuz durum için birbirinizi suçlamayın. Bu işlerin daha fazla ters gitmesine sebep olur. Birbirinizi destekleyin. Elinizde olanları değerlendirmek ve fırsata çevirmek için çaba harcayın.

Bu durumda çiftler istedikleri takdirde bir evlilik danışmanı, yaşam koçu ya da psikolojik danışmandan yardım alabilirler. Ayrıca bu durum sayesinde maddi veya duygusal geçici tersliklerin, kişisel başarısızlık göstergesi olmadığını anlayabilirler.

Herkes zor zamanlardan geçer.  Eşler bu zor zamanların onları daha iyiye taşıyacak basamaklar olduğunu bilmelidir. Karşılarına çıkan engelleri düşman olarak görmek yerine dost ve yardımcı olarak görün.  Böyle zamanlarda canlı tutulması gereken en önemli şey umuttur. Eğer biraz sabredebilirseniz ileride mutlaka ışıltılı bir şeyler belirecektir. Bu durumda tek yapmanız gereken şey çözüm odaklı olup beklemektir.

Eşler çözüm bulma konusnda azimli olmalıdır. Karşılaşılabilecek zor zamanlarda gururu elden bırakıp dışarıdan yardım isteyebilirler ya da farklı işler öğrenebilirler. Terzilik gibi. Zor zamanlar için özellikle önemli olan ikinci şey gururu elden bırakmaktır. Çiftler karşılaştıklarını düşündükleri haksızlıklara, azimle karşı durabilmelidirler.

Zor zamanlarda umudu canlı tutun, birbirinizi destekleyin, gururu elden bırakın ve çözüm odaklı olun. ‘Bunu nasıl çözebiliriz?’ gibi doğru soruları sorun. İçinde bulunduğunuz durumu yazın. Olası çözümleri listeleyin. İçlerinden birini seçin ve ilk adım için karar verin.

Yarın çocukların evden ayrılması konulu yazımla devam edeceğim. Şimdilik sevgiyle kalın.

İnci Aktaş

Profesyonel Yaşam Koçu & Nlp Uzmanı & Eğiten & Yazar & Psiklojik Danışman

(224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Ergenlikte Çatışma ve Kontrol – İnci Aktaş

Haz 26, 2014   //   by admin   //   Ergenlikte Çatışma ve Kontrol, Kişisel Gelişim, Makaleler  //  No Comments

Bu dönemde aile genç üzerinde  kontrol kurma, ortaya çıkabilecek çatışmalar ve aile dışından kimselerin genç üzerindeki etki kurması konularını başarılı bir şekilde yoluna koyabilmelidir. Aile bir yandan çocuğu korumaya devam ederken bir yandan da ondaki bağımsızlık duygusunu beslemelidir.

Onu korumak için koyduğumuz kurallar, bağımsızlığını engellediğinde büyük çatışmalara yol açabilir. Onu korumaya çalıştığımızda neden koruduğumuza dair net bir görüşe sahip olmalıyız. Bu korumacılık ona karşı güvensizliğimizden mi yoksa inançsızlığımızdan mı kaynaklanıyor? Yoksa bir çocuğun korunması gerektiği kadar mı koruyoruz? Bu denge için gerekirse profesyonel bir koç veya danışmanla görüşebilirsiniz.

Ailenin çocuklarında gördükleri yüzlerce alışkanlık (Çocuğun kendine bakabilmesi, kelime seçimi, sosyalleşme..vb.) onların başarılarının bir göstergesi olur ve bunları görmek, ailede çocuktaki eksikliği görmekten çok daha fazla fayda sağlar.

Eğer çocuk matematikten 90 aldıysa, bunu görün. Tabi ki 100 almak bir hedef olabilir ama 90 alışını da gözardı etmemelisiniz. Matematikle sorun yaşayan 12 yaşındaki danışanımın tek derdi ailesinin doksanın altında not aldığında onunla dalga geçmesiydi. Ailesi onunla 72’lik diye dalga geçiyordu. Bu da çocuğun daha sorumsuz ve tembel olmasına yol açıyordu. Daha önceki yazılarımda bahsetmiştim. Çocuk, başarmaya çalıştığı yaşta, başarısızlığından dolayı eleştirilirse bu tembelliğe yol açabilir.

Gençler, cinsellik, uyuşturucu, politik ve kültürel değişim gibi konularda bilgilendirilmeli, bu şekilde onlarla gerçekliklerle ilgili konuşmalar yapılmalıdır. Bununla birlikte gencin özeline saygı duyulmalıdır. Bu konuda bir ebeveyn koçundan yardım alabilirsiniz.

Bekar bir ebeveyn ise bu becerilerin yanında bir de ikinci bir ebeveynin destek ve yardımı olmadan çocuk yetiştirmeyi başarmak durumundadır. Ebeveyn eşler ise, disiplin ve yumuşaklık arasındaki dengeyi  kurarken ve izin verilecek hususlarda karar verirken kullanacakları metotlar üzerinde dostça bir anlaşmaya varmalıdırlar.

Çocuk yetiştirme söz konusu olduğunda aynı taraftasınız. Ne olursa olsun tek istediğiniz çocuğunuzu iyi yetiştirmek ve mutlu olması. Örneğin; eşlerden biri bir konuda aşırı gevşek davranabilirken, diğer çok sert davranabilir. Bu durumda bir anlaşmaya varabilmelisiniz. Çocuğunuzda vardığınız anlaşmaya uymak durumundadır.

Bunun yanında eşler başarıyı paylaşmayı bildikleri gibi karşılaştıkları zorlukların getirdiği sorumluluğu da paylaşmalıdırlar. Hepimizin bildiği gibi bazı ailelerimizde, çocuk iyi bir şey yaptığında benim kızım/oğlum, toplumca kabul edişlemeyen bir şey olunca senin kızın/oğlun olmaktadır. Çocuk ne yaparsa yapsın sizin çocuğunuzdur, sorumluluk da sizindir.

Çocuk yetiştirirken karşılaşılabilecek çatışmalar ve kontrol konulu yazımı burda bitirirken, konuyla ilgili önceki yazılarıma aşağıdaki linklerden ulaşabileceğinizi eklemek isterim.  Yarın evlilik ve parasal durumla devam edeceğim. Şimdilik sevgiyle kalın.

İnci Aktaş

Profesyonel Yaşam Koçu, Ebeveyn Koçu, Nlp Uzmanı, Eğitmen, Yazar

(224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Topluluk Önünde Konuşma Korkunuzu Önemseyerek Aşın – Özlem Aktaş

 

Bugün yazmak istediğim konu,  dünyadaki en önemli korkuyu aşmak üzerine. Korkularımız, hayatımızı istediğimiz yönde ilerletmemizi engelleyen, yaşam enerjimizi alan duygusal sınırlarımızdır. Hepimiz hayat yolculuğunda ilerlerken bazı korku ve hayal kırıklıkları yaşarız. Belki de bunlardan en acısı birilerinin karşısına çıkıp, korkunç bir son ile karşılaşmaktır. Peki sizi başarılı bir şekilde konuşmaktan alıkoyan nedir? Hiç düşündünüz mü? Bu konuda en son yaşadığınız hayal kırıklığı neydi? Size ne kadar başarısız olduğunuzu söyleyen gözler mi? Peki sorun neredeydi ? Kendiniz en son ne zaman bu kadar çaresiz, kötü, mutsuz olduğunuzu hatırlamıyor musunuz? Evet birilerinin karşısına çıkıp gerçek benliğinizi ifade edememenin ne kadar zor olduğunu anlayabiliyoruz ve biliyoruz çünkü herkes bir şekilde buna benzer olumsuz bir deneyim yaşamıştır.

Birilerinin karşısında kendimizi kötü hissetmemizin, başarısızlık algısına kapılmamızın bazı nedenleri vardır. Örneğin; hepimiz bazı gereksinimler içerisindeyizdir. Birilerinin karşısında çıktığımızda önemsenmek isteri , birilerinin anlattıklarımıza saygı duymasını bekleriz. Kaygıya, korkuya kapılmamızın en temel nedenlerinden biri önemsenmeyeceğimiz korkusudur. Ya elalem bizi beğenmezse, ya bizi yeterince iyi bulmayıp, dinlemeye değer görmezlerse düşüncesi paniğe kapılmamıza sebep olur. Bizi yeterince önemsemeleri de yetmez; takdir edilmek isteriz, onaylanmak, iyi bir şeyler yaptığımızın onayını almak isteriz. Eğer yeterince beğenilmek, takdir edilmek istiyorsak, potansiyelimizi açığa çıkarabilmeli ve kullanabilmeliyiz. Yaptığımız işte kazanmak istediğimiz saygınlık arzusu, onaylanma, beğenilmek arzusu kişiyi başarılı iş çıkarmak için çalışmaya zorlar ve belli disiplin, tekrarlar, pratikler sonucunda almak istediğiniz sonuçları daha kolay almaya başladığınızı fark edersiniz. Çünkü başarılı konuşmacı olmanın yolu, karşımızdakini önemsemek, değer vermek ve faydalı bir şeyler yapmayı arzulamaktır. Bu arzu sizi başarı, tatmin ve usta konuşmacı olmaya götürecek, korkularınızın üstesinden gelmenizi sağlayacak  olan bir etkendir. Önemsenmek istiyorsak, önce biz önemsemeliyiz. Her ne yapıyorsak yapalım, farkındalık, kattığınız değer, yaptığınız şeyi önemsemek, sevgi, paylaşma arzusu size başarıyı kolaylıkla getirecektir. Başarının ve korkuları aşmanın yolu;  yaptığınız, uğraştığınız adandığınız her ne ise, severek, önemseyerek yapmaktır. Başarı sadece bazen bir adım ötededir  hatırlayın, bu sebeple korkularınızın üzerine onları da önemseyerek ve kolay hale gelinceye kadar çaba sarf ederek gitmeyi hayat felsefesi haline getirirseniz başarı sizindir.

Sevgiyle kalın,

Özlem Aktaş – Kişisel Gelişim Uzmanı, Eğitmen

(224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Sayfalar:«1...14151617181920...31»

Ara

Kategoriler