Browsing articles tagged with " nlp uzmanı"

Problemi Çözemezlerdi…

Eyl 20, 2012   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Zeynep şuanda 6 yaşında. Ama öğretmeni tüm sınıfa; ‘Bütün çocuklar aynı anda ağlasaydı ne olurdu?’ diye sorduğunda ve kendisi de ‘Problemi çözemezlerdi.’ diye yanıtladığında sadece dört yaşındaydı. Ağlamanın problemi çözmeyeceğini, hatta daha da kötüleştireceğini idrak edebilmişti.

Başımıza herhangi bir kötü olay geldiğinde hemen yakınmaya başlarız. Neden ben? Bunu hak edecek ne yaptım? Hiçbir şey yolunda gitmeyecek mi? Ağlasak en azından duygularımızı boşaltmış oluruz ama çoğumuza bunun da utanç verilecek bir durum olduğu öğretilir. Ağlayamayız bile. Sürekli neden diye sorarak problemler labirentinde kayboluruz. Oysa soruna odaklanmak sorunu daha karmaşık hale getirir.

Probleme odaklanmak sürekli düşük enerji içerisinde olmamıza sebep olur.

Dr.Hawkins’in, ‘ The Eye of The I’ kitabında yer verdiği araştırmasında çarpıcı sonuçlar elde etmiştir. Dr. Hawkins’e göre yüksek enerjili insanlar düşük enerjili insanların olumsuz etkisini dengeler. Anacak insanlığın %87’lik kısmı düşük enerjiye sahiptir. Bu durumda birebir dengeleme gerçekleşmez. Aşağıda Dr. Hawkins’in çalışmalarından bazı bulgular okuyacaksınız.

Hayata iyimser bakan iyimser enerji yayan, başkalarını yargılamaktan uzak duran bir insan, kendilerini zayıflatan düşük seviyede enerjiye sahip 90 bin insanın olumsuzluğunu tek başına dengelemektedir.

Sevgi dolu yaşamı olan ve saf sevgi enerjisi yayan, hayata saygı gösteren bir insan, kendilerini zayıflatan düşük seviyede enerjiye sahip 750 bin insanın olumsuzluğunu tek başına dengelemektedir.

Aydınlık mutluluk ve sonsuz huzur içinde yaşayan ve bu tarz enerji yayan bir insan kendilerini zayıflatan düşük seviyede enerjiye sahip 10 milyon insanın olumsuzluğunu tek başına dengelemektedir.

Faziletli beden ötesi saf ruha sahip, ikilik prensibine değil de bir olmaya inanan ve bu tarz enerji yayan bir insan, kendilerini zayıflatan düşük enerjiye sahip 70 milyon insanın olumsuzluğunu tek başına dengelemektedir.

Sonuç olarak: Yüksek enerji alanlarının dengeleyici etkisi söz konusu olmasaydı tüm insan nüfusunun olumsuzluğu insanlığın kendi kendini yok etmesine neden olurdu.[1] (DR Wayne W.Dyer-Niyet Etmenin Gücü)

Yani bu sonuçlara göre tüm dünya aynı anda problemlere odaklanırsa bu dünyanın sonu olurdu. Bunun yerine bir daha ki sefer bir sorunla karşılaştığınızda başınıza gelen en kötü felaketmiş gibi hayata küsmek yerine, başınıza gelen en kötü şeyin gelebilecek en kötü şey olmadığını kabul edin. Ve ‘felaket haline dönüşmeyecek mutluluk ve mutluluk haline dönüşmeyecek felaket yoktur’ fikrini benimseyin. Kendi kendinize aşağıdaki problem çözen soruları sorabilirsiniz:

1-Neden yerine nasıl diye sorun?

2-Suçlama yapmak yerine nereye gitmekte olduğunuzu sorun? Şimdi neredesiniz, nereye gitmek istiyorsunuz? Önemli olanlar bunlardır. Ve sonra nasıl sorusunu sorabilirsiniz. Bulunduğum yerden varmak istediğim noktaya nasıl gelirim?

3-Gereklilik yerine olasılık ortaya çıkarın. Eğer bir şeyi yapmak için yalnızca bir yolunuz varsa yalnızca bir yolunuz var demektir. Bu genelde başka bir anlama gelmez. Ve o yolu kullanmak zorundasınızdır. Gereklilikler ise tepki yaratır. Bu nedenle olasılıklarınız değerlendirin. Ne yapmak gerek yerine mümkün olanlar sonsuz olasılıklarım ne diye sorun.

4-Neden başarısız olduğunuzu sorgulamayın, ne öğrendiğinizi sorgulayın. Bütün sonuçlar gelişiminiz için faydalıdır. Hiçbir şey öğrenmezseniz nasıl başaramayacağınızı öğrenirsiniz.

5-Varsayımlarda bulunmak yerine merak geliştirin. Varsayımda bulunuyorsanız soru sormazsınız çünkü yanıtı zaten biliyorsunuzdur. Oysa en yararlı alternatifler, sonsuz olasılıklar için merak geliştirildiğinde ortaya çıkar.

Sorunlar her zaman var olacaktır. Bilgelik, bu sorunlarla ne yapacağınızı bilmektedir.

İnci AKTAŞ-Yaşam Koçu

Sonsuz sevgilerimle,

İnci AKTAŞ-Yaşam Koçu NLP Uzmanı

(0224) 2434314


Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

NLP İle Zaman Yönetimi

Ağu 1, 2012   //   by admin   //   NLP İle Zaman Yönetimi  //  No Comments

NLP İLE ZAMAN YÖNETİMİ EĞİTİMİ

Zamanınızı değerlendiriyor musunuz yoksa harcıyor musunuz?  Gün, 25 saat olsaydı nasıl değerlendirirdiniz?
Zaman yönetimini bilmek,  yapmak istediğimiz şeyleri yapabilme olanağı tanır.
Zaman yönetimi kendini yönetebilmek demektir.
İyi alışkanlıklara sahip olmak başarılı zaman yönetiminin anahtarlarıdır.
Bu eğitime ayırdığınız  para ve zaman için, aşağıdakileri  öğrenip, uygulamak  suretiyle yüksek oranlarda kar payı verecek bir yatırım gözüyle bakın.
Çünkü;
VAKİT NAKİTTİR.
– Zaman hakkında yeni bir yaklaşım geliştirmek
– Uzun vadeli hedef, vizyon belirlemek
– Plan yapmanın ve öncelikli yapılacak işler listesinin önemi ve etkili plan yapmak
– İşleri delege etmeyi öğrenmek
– Zamanı nerede harcadığımızın farkına vararak, zamanı etkili kullanmayı öğrenmek
– Zaman yönetimi için hayır diyebilmek
– Kötü zaman yönetimi göstergeleri ve alışkanlıklarının değiştirilmesi
– Zaman yönetimi için doğru soruları sorabilmek
– Acil,  önemli ve önemsiz ayırımlarının farkına varılması
– Öncelikli değerlerin tespiti
– Ertelemenin nedenleri ve çözüm bulmak
– Zaman algımızı ve düşüncelerimizi değiştirmek
– Daha iyi bir  zaman yönetimi için atılması gereken adımlar

KATILIMCI PROFİLİ
Kendisine bağlı personel çalıştıranlar ile zamanını daha iyi yöneterek verimliliğini arttırmak isteyen herkes.

Eğitmenler: İnci Aktaş-Özlem Aktaş

Detaylı bilgi için bize ulaşın..

Tel: 0 224 243 43 14
Mail: info@akademiplena.com

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Topluluk Önünde Konuşma Eğitimi

Tem 4, 2012   //   by admin   //   Eğitimler, Topluluk Önünde Konuşma Eğitimi  //  70 Comments

Eğitmenlerimizin beklenen kitabı, “Konuşmanızla Hipnoz Edin” çıktı. İçeriğini aşağıdaki linki tıklayarak inceleyebilirsiniz.

Konuşmanızla Hipnoz Edin – Topluluk Önünde Hipnoz Edici Bir Konuşma Nasıl Yapılır?

İnsanların en büyük korkularının ilki ölüm, ikincisi ise topluluk önünde konuşmaktır. İnsanların çoğu bir dinleyici grubu önündeyken otururken düşündükleri kadar iyi düşünemeyeceklerine inanırlar. Oysa bunu kanıtlayan hiçbir şey yoktur.

Birçok insan konusunda çok uzmandır. Anlatacak o kadar çok şeyleri vardır ki. Uzmanlığı konusunda bir şey anlatması istendiğinde yanındaki kişiye saatlerce anlatarak onunda ufkunu genişletebilirler. Ancak topluluk önünde konuşmak onları çok korkutur.

Çok zeki, bilgili ve konuşkan insanların birkaç kişi arasında fikirlerini rahatlıkla paylaşırken, bir düzine insanın karşısına çıktıklarında dehşete düştükleri doğrudur. Şimdi bu durumun kesinlikle düzeltilebileceğini fark edin. Topluluk önünde konuşma becerisi eğitim ve pratikle kazanılabilir.

Bu eğitimde bir konuşma hazırlayıp sunmanın temel ögelerini bulacaksınız.  NLP Eğitmenleri tarafından verilen eğitimde, sadece dinleyici değil aktif katılımcı olacaksınız.

Kimler Faydalanabilir?

Etkili konuşmak, kendini doğru ifade edebilmek, gruplar karşısında ve grup içerisinde diğerleriyle doğru iletişim kurabilmek, öz güven kazanmak, kaygı ve heyecanını yenmek isteyen herkes.

Neler Kazanacaksınız?

-Bilgiyi nasıl doğru bir şekilde sunacaksınız?

-Konuşmanın ilk dakikalarında dinleyicinin dikkatini nasıl toplayacaksınız?

-Konuşmanızı dikkat çekici hale getirmek için nasıl hikayeler, istatistikler ve örnekler kullanabilirsiniz?

-Dinleyicileri, mesajınızı kabul ettirmek için nasıl ikna edeceksiniz?

-Vücut dilinizi nasıl kullanacaksınız?

-Sonuç ve özet çerçevesini nasıl belirleyeceksiniz?

-Mizah unsurlarını nasıl katacaksanız?

-Bilinçaltınızı yardımınıza çağırarak konuşacaklarınızı nasıl ezberlemeden sunacaksınız?

-Ünlü hatipleri modellemeyi öğreneceksiniz.

-Özgüven kazanacaksınız.

-Hafızanızı etkin kullanmayı öğreneceksiniz.

-Duygularınızı ve ruh hallerinizi  yönetmeyi öğreneceksiniz.

-Nefesinizi doğru kullanmayı ve yönetmeyi öğreneceksiniz.

-Heyecanınızı kontrol etmeyi ve etkin sonuçlar alacak şekilde yönetmeyi öğreneceksiniz.

-Diksiyonunuzu alıştırmalarla geliştireceksiniz.

-NLP uygulamalarıyla korkularınızı yeneceksiniz.

-Billinçaltı ve zihninizi etkin kullanma becerinizi geliştireceksiniz.

-Sunum tekniklerini uygulamalı olarak öğreneceksiniz.

– Hipnotik dil kalıplarını öğrenerek karşınızdakini kolayca ikna edebilme becerisi geliştireceksiniz.

– Kendinizi transa alıp istediğiniz sonuçları sağlayacak telkinleri bilinçaltınıza verebileceksiniz.

– Liderlik becerinizi geliştireceksiniz.

-Dinleyici kitlesinde yer alan ayrı ayrı görsel, dokunsal veya işitsel temsil sistemlerine sahip her bir kişiyi etkileyebilecek bir sunum hazırlamayı öğreneceksiniz.

Eğitimin Süresi: 8 Hafta Toplam 20 saat sürmektedir.

Eğitmenler: İnci Aktaş-Özlem Aktaş

(0224) 2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Söz Verdim Yarına Güzel Olacak – Yaşam Koçu İnci Aktaş

Tem 4, 2012   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Bu sabah işe gelirken radyoda bir şarkı dinledim. Ve sözleri gerçekten hoşuma gitti. “Söz verdim yarına güzel olacak, ay dolunay sabah çok uzak, üstüme düşen gölgene baktım, aşkın tenime çok yakışacak.” Emir’in söylediği bir şarkıydı. Dikkatle dinleyince bu şarkının aslında bir dilek olduğunu hissedebilirsiniz.

Sıkça yaptığım seanslar ilişkiler üzerine. Yeni bir ilişkiden çıkmış ya da doğru eşin hayatına girmesini isteyen kişilerle yaptığım seanslarda gördüğüm en önemli ortak özellik umutsuzluk. Duyduğum tek şey ise; “Böyle biri kaldı mı ki?” O zaman onlara şunu soruyorum; ‘Peki siz yeterince iyi değil misiniz?’

Unuttuğumuz şey şu, umutsuzluğa kapıldığımızda odağımızı gerçek bir aşka çeviremiyoruz. Odağımız daima dileğimizin gerçekleşmediğinde olursa bunu elde etme şansımız zaten yoktur. Eminim Edison ampulü icat ederken edememeyi düşünmemiştir. Yani evlenmeyi isterken evlenememeyi düşündüğünüzde kendi kalesine gol atmak için ters yöne koşan futbolculardan farkınız kalmaz.

İşte bu yüzden bu şarkıyı çok sevdim. Bu sözlerde henüz doğru eşinizle tanışmamış olsanız bile, aşkının size çok yakışacağına dair bir inancınız var. Yarınlardan umutlu! Eğer doğru eşin hayatına girmesini istiyorsanız önce niyet etmelisiniz. Çok basit, doğru eşin hayatıma girmesine niyet ediyorum. İçinizi yaratıcı gücün sonsuz şefkati ve sevgisiyle doldurmalısınız. Şefkati ve sevgiyi her şeyde görmelisiniz. Kötü olanı zaten biliyorsunuz, bu nedenle daima iyi olanı görün. Önce kendi güzelliğinizi görmeye başlayın. Güldüğünüzde gözlerinizin içinin nasıl parladığına daha önce dikkat etmemiştiniz değil mi? Şimdi tekrar aynanın karşısına geçin. Kendinize gülümseyin. Şu telkini alışkanlık haline getirin. Her gün her bakımdan daha güzel oluyorum.

Siz sadece telaşla aramaktan vazgeçin. Aramak sahip olamamak demektir. Ruh eşinizi ise zaten ona sahipmişsiniz gibi davrandığınızda bulabilirsiniz. Peki zaten sahipmiş gibi davranmak ne demektir? Bir düşünün, bugün hayatınızın aşkıyla karşılaşmış olsaydınız, nasıl hissederdiniz? Mutluluktan gözlerinizin içi gülerdi, kullandığınız kelimeler ‘mutluyum’ şeklinde olurdu, dünyayı elinizin altında hissederdiniz, birkaç kilo fazlanız vardıysa da aşık olduktan sonra kaybolup giderdi. İşte şimdi de böyle olmalısınız. Çünkü sahipmiş gibi davranmak, odağınızı sürekli elde etmek istediğiniz arzunuzda tutar. Eğer düşünceleriniz sürekli neden hala onunla karşılaşmadığınız yönündeyse sizi temin ederim asla karşılaşamayacaksınız.

Bilin ki siz kalbinizi sonsuz sevgiyle doldurduğunuzda evren de size aynı şekilde karşılık verecek. Tebrizli şemsin de o güzel cümlelerinde söylediği gibi;

               “Başkalarından sevgi, saygı ya da ilgi bekliyorsan önce kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen bir          insanın sevilmesi mümkün değildir. Eğer sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı, sevin. Yakında gül yollayacak demektir.”            

                                                                                                                                                                                                       Tebrizli Şems

Şuanda kendinizi terk edilmiş, aldatılmış, yalnız ve mutsuz hissediyor olabilirsiniz. Ama bilin ki başınıza gelen en kötü şey asla gelebilecek en kötü şey değildir. Ve mutluluk haline dönüşmeyecek felaket yoktur. Çünkü şuanda negatif olarak hissettiğiniz her şey sonradan sizin iyiliğinize yarar ve şükredersiniz.

Yeni bir aşk ya da ruh eşinizi bulmak için ise tek yapmanız gereken aşka hazır olmaktır. Sizi yaratan gücün rehberliğini ve yardımını kabul edin. Ve ona güvenin. O’nun her şeye gücü yeter. Siz daima hazır olun ve kalbinizi aşka açın, bu yaydığınız mutluluk dolu enerji her zaman doğru kişiye ulaşır ve onu size getirir. Bu yan kapı komşunuzda olsa dünyanın öbür ucundaki her hangi biri de olsa… Öyle olmasını isteyin. Öyle olsun.

Amin, öyle olsun demektir. Dualarımızın sonunda ‘amin’ demez miyiz? ‘Amin’ deyin öyle olsun.

Ve söz verin yarınınıza her şey güzel olsun.

Sevgilerimle,

İnci Aktaş

Yaşam Koçu NLP Uzmanı

(0224) 2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

NLP Ve Hipnoz İle Kilo Kontrolü Eğitimi

Haz 28, 2012   //   by admin   //   Eğitimler, NLP Ve Hipnoz İle Kilo Kontrolü Eğitimi  //  8 Comments
NLP, Bilinçaltı Teknikleri ve Hipnoz İle Kilo kontrolü ve Zayıflama Eğitimi
 
EĞİTMENLER
 
 İnci AKTAŞ ve Özlem AKTAŞ
 
EĞİTİMİN AMACI VE İÇERİĞİ
 
Kilonuzu belirleyen metabolizmanız değil bilinçaltınızdır. Bilinçli aklımızla kendimizce doğru olduğunu düşündüğümüz bir çok karar veririz ama uyamayız. Çünkü bütün güç bilinçaltındadır. O ikna olmazsa hiç bir değişikliği gerçekleştiremeyiz.
 
NLP Nedir?
 
NLP Zihnin, kişinin istediği gibi yeniden prgramlanması demektir. Başta aşırı yeme, kilo problemleri, alkol sigara, uyuşturucu ve depresyona kadar tüm sıkıntı ve problemler zihnin yanlış programlanmasından kaynaklanır. Eğer bugüne kadar diyet yapmış ama forma girememiş ya da verdiğiniz kiloları geri almışsanız artık bilinçaltınızı yeniden programlamanın vakti gelmiş demektir. NLP ve Hipnozla Kilo Kontrolü Eğitimi kapsamında öğreneceğiniz tekniklerle, olaylara bağladığınız olumsuz duyguları değiştirebilecek ve duygusal açlığa bağlı aşırı yeme probleminizi çözeceksiniz. Swish tekniğiyle sadece size zarar veren yeme alışkanlıklarınızı değil istemediğiniz tüm alışkanlıklarınızı kolayca değiştirebileceksiniz. Bilinçaltındaki kilit inançlarınızı değiştirmeyi öğrenecek ve kilo almanıza neden olan inanışlarınızın dışında bu teknikleri hayatınızın her alanına uygulayabileceksiniz. Yemek Yeme stratejiniz belirlenerek doğru yeme alışkanlığına kavuşacaksınız. Tercihe bağlı olarak yapılacak olan toplu hipnoz seansında ise bilinçaltınıza sağlıklı beslenme ve egzersiz alışkanlıkları telkin edilecektir. Eft teknikleri ile duygusal özgürleşme sağlanacaktır. Seans sırasında verilen telkinlerin bilinçaltınızda şartlanabilmesi için hazırlanmış olan KİLO KONTROLÜ CD si de eğitim kapsamında verilecektir. Hipnozla Zayıflma hakkında detaylı bilgi için aşağıdaki linki inceleyebilirsiniz.http://www.youtube.com/watch?v=PztBXz_hkWA

http://www.youtube.com/watch?v=K49dcmdeSbo

Eğitimin tarihi  ve Detaylı bilgi için lütfen bize ulaşın.

E mail: info@akademiplena.com
Tel: 0 (224) 243 43 14

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Sevgi Ekerseniz, Sevgi Biçersiniz! Yaşam Koçu İnci Aktaş

Haz 27, 2012   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

İnci AKTAŞ – Yaşam Koçu Nlp Uzmanı

Bu sözün gerçek anlatmak istediği şudur; eden bulur. Yani bu iyi de olabilir kötü de. Ne verirseniz onu alırsınız. Ya da ne ekerseniz onu biçersiniz.  Sabah komşunuza gülümseyerek günaydın demekle öğlen de harika bir iş telefonu almanız arasında bağ kurmazsınız, ben kurarım eden bulur. Ya da akşam annenize sinirlenip bağırmanızla sabah gelen yüklü telefon faturası arasında bağ kurmazsınız ben kurarım.

Bu bir denge. İyi ya da kötü. Eden bulmak zorunda. Yani ne ekerseniz onu biçersiniz. Olumlu duygular ekerseniz, o gün harika olaylar yaşayıp olumlu duyguları kat kat arttırarak biçersiniz.

Bu düz mantık açıklıyor ki, sevgi ekerseniz sevgi biçeceksiniz. Çok eski zamanlardan beri gelen öğretiler bize açıkça şunu özetliyor. Ya birbirimizi severiz ya da mahvoluruz.

Bizler hayatımız boyunca bilmeden ya da bilerek insanlara maddi ya da manevi zararlar veririz ve elbette ki bu bizden bir şekilde çıkar. Yani hayat bir aynadır, ona gülümserseniz o da size güler. O zaman da bir paranoya başlar. Başımıza gelen her kötü olayda acaba nerde hata yaptım da bu başıma geldi diye sormaya başlarız. Ben kötü bir insan mıyım? Sonra mükemmel olmakla bu çıkmazdan kurtulmaya çalışırız. Mükemmel olursam kimseyi kırmam, üzmem, başarılı ve mutlu olurum. O zaman hayatta bana aynısı verir. Başarı, mutluluk… Yani mükemmeli verirsen mükemmeli alırsın. Oysa unuttuğumuz bir şey var. Mükemmellik algısı herkese göre değişir. Oysa Tanrı için insana duyduğu sevgi değişmez. Onun sevgisi sonsuzdur. Yani sevgi… Hayattan alacağınız her güzel şeyin kaynağı sevgidir. Sevgi ekerseniz sevgi biçersiniz.

Aslında “hayata nasıl bakarsan aynen karşılığını alırsın” cümlesinin tam anlamı budur. Sen mükemmel olursan evren sana mükemmeli verecek demek değildir. Allah herkesi eşit derecede sever ve sana verecekleri senin mükemmelliğinle ilgili değil senin içindeki sonsuz sevgi ve sınırlarınla ilgilidir.

Sadece sevin o zaman bütün kapılar açılacaktır…

Huzur sizinle olsun.

İnci AKTAŞ

Yaşam Koçu NLP Uzmanı

(0224) 2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Ben Daima Gülüyordum – Yaşam Koçu İnci AKTAŞ

Haz 25, 2012   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Yaşam Koçu Nlp Uzmanı İnci AKTAŞ

“Kötü olanı zaten biliyorum, ben iyi olana bakıyorum.” diyor, 108 yaşındaki Nazi kampından kurtulmuş bir müzisyen olan Alice Herz Sommer. Bu cümle beni uzun süre düşündürüyor. İnsan kendinin en büyük düşmanı. Daha olmamış şeyler için türlü türlü  felaket senaryoları yazıp sonra olay beklediği şekilde gerçekleşmediğinde neredeyse böyle olmadığına üzülüyor. Yine de kötümser olma şansını kaçırmıyor. O ise bir iyimser olarak doğduğunu söylüyor.

Alice Herz Sommer 108 yaşında ve o Cehennemdeki Cennet Bahçesi isimli bir kitap yazdı. Kitabın adından da anlayacağınız gibi o bir doğuştan iyimser. Annesi ve babası öldürüldü ve o, 5 buçuk yaşındaki oğluyla hayatta kalmayı başardı. Anthony Robbins’le yaptığı röportajda Robbins soruyor;

‘Toplama kampında olmak size hiç acı verdi mi?’ Cevabı; ‘Hayır.’ oluyor. Bunun üzerine Robbins; ‘Toplama kampında nasıl oldu da acı çekmediniz?’ diye soruyor. Sommer cevap veriyor; ‘Ben daima gülüyordum.’

“Ben daima gülüyordum.” Aşırı iyimser olmaya karşı çıkanlar arttıkça biz; “Polyanacılık oynamak kötüdür. Gerçekleri görmemiz gerekiyor” falan demeye başladık. Ama anlayamadığımız şey şu; kötü olanı zaten biliyoruz, önemli olan iyiye bakmak değil mi?

Toplama kampında iki yıl boyunca oğluyla yerde yatan bu kadın ve oğlu daima gülüyorlardı. Sommer, etrafındakiler öyle olmasa bile daima gülerdi. Belki de bunu iyimser olarak doğduğunu düşünmesine borçluydu. Hayatının başlangıcından beri gülüyordu çünkü kendini seviyordu. Londra’ya geldiği gün kanser olduğunu öğrendi ve o buna : ‘Bu harika kanserim.’ diye yanıt verdi. Hala gülüyordu.

Harward üniversitesinde bir araştırma yapıldı. Kötümser bir gurubun sağlığı ile kontrol gurubu karşılaştırıldı. Başlangıçta sağlığı gayet iyi olan iki grup araştırma kapsamındaydı. Araştırma süresince gurupların genel sağlık düzeyine etkileyecek hiçbir şeye izin verilmedi. Ve özellikle 40 yaş üzerinde belirgin bir kötüye gidiş gözlemlendi. Araştırma sonuçları gösterdi ki; kötümserlikle sağlığın bozulması arasındaki istatistiki ilişki, sigara ile akciğer kanseri arasındaki ilişkiden çok daha kuvvetlidir.

Şimdi bazı kötümserlerin peki, öyleyse bu hanım neden kanser oldu diye sorduğuna eminim. Ben ise onlara şöyle sormak istiyorum. Bu hanımın kanser olduğunu öğrendiğinden beri 25 yıl geçtiğini biliyor muydunuz?

Ve yazımı son olarak onun sözleriyle bitirmek istiyorum. Eğer bu yazıyı okuyorsanız bu bir tesadüf değildir. Burada okuyacağınız bir cümle sizin hayatınıza ilham olabilir.

Daima huzur sizinle olsun.

‘Nefret, kin besleyenin ruhunu yer, nefret edilen kişinin değil.’

Alice Herz Sommer

Sevgiyle Kalın

İnci AKTAŞ

Yaşam Koçu Nlp Uzmanı

(0224) 2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Çocuk Yetiştirmek Zor Zanaat – Yaşam Koçu İnci AKTAŞ

Haz 18, 2012   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim, Makaleler  //  No Comments

Yaşam Koçu NLP Uzmanı İnci AKTAŞ

Belki de çocuk sahibi olmaya karar vermeden önce derin derin düşünülmesi ve planlanması gereken konu bu… Çocuğumu nasıl yetiştireceğim? Çocuk yetiştirmek ne demek?  Çocuğumun gelişimini nasıl doğru planlayabilirim?

Bir insanın zihninin programlanması, ana rahmine düştüğü anda başlar. Hipnoz çalışmaları bize göstermiştir ki, yetişkinlerde gözlemlenen bir çok kronik rahatsızlık dahi, bebeğin annenin karnındayken her şeyi duyduğunu ve hissettiğini unutmamızdan ya da bilmediğimizden kaynaklanıyor.  Artık;  “O daha bebek, anlamaz” anlayışından bir an önce vazgeçin. Çünkü ana rahmine düştüğü andan itibaren ona sağlamaya çalıştığınız ilk şey, onu çok istediğinizi hissettirmektir. Sen değerlisin, sen bizim için önemlisin…

Çocuk yetiştirme sanatının çocuğa kendini değerli hissettirmekten başka kuralı yoktur. Bebek daha annenin karnındayken onunla konuşun. Annenin duyguları doğmamış bebeği derinden etkilemektedir. Bebek doğduktan sonra annenin stresi süte geçtiğinden bebekler sütü bile reddetmektedirler.

Eğer ruhen ve bedenen sağlıklı bir çocuk yetiştirmek istiyorsanız. Sevgiyle bezenmiş, affetmeyi bilen, dostluk, paylaşım ve hayattan zevk almayı bilen bir aile ortamı yaratmaya çalışmalısınız.

Elbette kurallar koyacaksınız. Ancak çocuğunuzun gelişimi için bu kuralları hiçe saymasına, ilerisine geçmesine izin verin. Bırakın yaşayarak öğrensin. Bir musibet bin nasihatten iyidir derler. Koyduğunuz kurallar çocuğunuzun hayatı anlamasına, gerekirse yanlış yapıp ders almasına yarayacak kurallar olmalıdır.

Her birey doğuştan biri yapabiliyorsa ben de yapabilirim inancıyla doğar. Bu nedenle etrafındaki yürüyen insanları modelleyerek yürümeyi öğrenir. Ve diğer her şeyi de modelleyerek öğrenir. Eğer çocuğun öğrenme çabası kurallarla engellenirse çocuk kendini kötü, yetersiz ve değersiz hissetmeye başlar. Ne yazık ki biz çocuklarımızın yapmaya çalışıp da yapamadığı şeylerde yardımcı olarak onlara iyilik ettiğimizi sanırız. Bebeğimiz masanın üzerinden oyuncağını almaya çalıştığında elimizle ona doğru ittiririz ve bebekte hemen o an ben yardım almadan tek başıma yapamam inancı oluşmaya başlar.

Özellikle ebeveynin ikisinin de çalıştığı ailelerde çocuğa daha az zaman ayrılması durumuyla karşı karşıyayız. Daha az ilgilenilen çocuk, bir de sadece başarılı olduğu zamanlarda ödüllendirildiğinde, çocukta sürekli beklentileri karşılamaya çalıştığı için bir değersizlik inancı oluşturur.

Bırakın koltuğa kendisi tırmanmaya çalışsın, döke saça yemek yesin. Sadece başardığı zaman değil başaramadığında da çabası için ödüllendirilsin. Çocuğun bazen sadece ilginizi çekmek için yaptığı olumsuz davranışları bile, yeterince zaman ayıramamanın verdiği vicdan azabı ile yok sayıyorsanız, çocuğunuzda onarılana kadar hayatını kısıtlayan yaralar açarsınız.

Ve çocuklarınızın sizin saçma gördüğünüz şeylerle uğraşmasına engel olmayın. En büyük başarılar, insanlar tarafından saçma bulunan ve çoğu zaman dalga geçilen uğraşlardan doğmuştur. Bırakın çocuğunuz başınıza icat çıkarsın. Yaşama katkıda bulunmanın yollarını öğretin.

Çocuklar programlanmaları tamamlanana kadar doğal trans durumundadırlar. Çoğu zaman hiçbir bilgisi olmadıkları ve bilinçaltlarında herhangi bir bilginin kayıtlı olmadığı durumlarda verdiğiniz telkinler direk bilinçaltlarına ulaşır. Sizler sorumlusunuz. Her yorumunuz her konuşmanız her planınız siz bir gün unutsanız bile onun bilinçaltına kazınacaktır.

Ve huzur… Unutmayın, çocuklarınız bir kez çocuk olacaklar. Çocukluklarında tamamlanmamış bir duygu ya da yaşayamadıkları bir dönem olursa daima enerjileri eksik, mutsuz ve isteksiz bireyler yetiştirmeye devam edeceğiz.

Huzur sizinle olsun.

Sevgiyle Kalın,

İnci AKTAŞ-Yaşam Koçu NLP Uzmanı

(0224) 2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Neye Odaklanırsanız Onu Deneyimlersiniz – Yaşam Koçu İnci Aktaş

Oca 23, 2012   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Şimdi kendinizi kötü hissetmek çok kolay… Bunun için şunu yapın lütfen, yaşamınızda size acı veren bir konu hakkında düşünün ve tam anlamıyla o ana odaklanın. O anda nasıl hissetmişseniz aynı duyguları tekrar yaşarsınız. Oysa ne kadar saçma görünürse görünsün insanlarımız kendilerini üzen bir filmi tekrar tekrar seyretmeye pek meraklılar.

Bir tv dizisi var gayet acıklı ve seyrettiğinde insanın içini sızlatıyor. Ablam bu dizi hakkında şöyle bir cümle kurdu, bu diziyi ne zaman seyretsem içim cız ediyor, gözlerim doluyor. Ben de şunu sordum sana acı veren bu diziyi neden seyrediyorsun öyleyse? Cevap yok…

Niçin zihninizdeki o kötü filmi tekrar tekrar seyrediyorsunuz? Oysa belki kötü anılarınızdan çok, mutlu anılarımız vardır. Ama biz iyilerden ziyade kötülere odaklanmakta meyilliyiz. Ve anında da ruhsal çöküntüye gireriz.

Bugün kendinizi iyi hissetmek için müteşekkir olduğunuz bir konuya odaklanabilirsiniz. Ya da şimdiden sizi heyecanlandıran hayalinizi ve hedefinizin üzerinde tüm benliğinizle odaklanabilirsiniz. Bu bazı şeyleri yapmanızda size enerji verecektir.

Sizde hayatınızın yarış arabalarının da başına geldiği gibi yoldan çıkıp kaymaya başladığını hissediyorsanız, odağınızı karşınızdaki duvara değil bitiş noktasına çevirmelisiniz. Yarış arabalarını kullananlar da böyle yapar. Karşıdaki duvarı görür direksiyonu kırar odağını bitiş noktasına çevirir ama araba kayarak hala duvara doğru gider ve son anda araba tekerleklere uyum sağlar ve bitiş noktasına ilerlemeye başlar..

Genellikle odağı yeniden yönlendirmemizle deneyimi yaşamamız arasında bir gecikme vardır.

Bugüne kadar başınıza gelen tüm bu olayların neden başınıza geldiğine ya da dünyanın adaletsizliğine odaklanmış olabilirsiniz. Tüm bunlar bir an önce gitmeyi istediğiniz yere odaklanmanız ve problemi çözmek için beklemenin nedenleridir. Odağı değiştirmek bir gecede olur mu? Elbette olmaz. Siz düşüncelerinizi bilinçli şekilde odaklayın ve sonuçları bekleyin…

Lütfen amacınız konusunda güler yüzlü olun. Tereddüt ve endişe olmasını istemediğiniz şey için dua etmenin bir yoludur.

Yaşam Koçunuzdan Son Söz: Nereye odaklanırsanız, oraya gidersiniz…

Sevgiyle kalın,

İnci AKTAŞ – Yaşam Koçu Ve NLP Uzmanı Bursa

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Kıskançlık – Yaşam Koçu İnci AKTAŞ

Oca 5, 2012   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Daha önceki yazılarımda, değişim, kararlar ve bakış açılarımızı değiştirmenin hayatımızda yapacağı büyük değişimlerden bahsetmiştim. Bugün ise farklı bir konuya değinmek istiyorum. Kıskançlık.

Kıskançlık: insanın ruhunu saran, beynini yönetmesine engel olan ve bir süre sonra kendinin ve sözde sevdiklerinin hayatını cehenneme çeviren duygu. Kıskançlık aslında insanın başkaları üzerinde hakimiyet kurma arzusudur. Aslında bu yazıda bahsetmek istediğim bir kişinin diğer bir kişide olup kendisinde olmayanı kıskanması değil sevdiğini kıskanması, bir duygusal birliktelik yaşadığı sevgilisini ya da sevdiği diğer bir insanı kıskanması.

Bazen bir kişi sevgilisi ya da eşini, ki ben burada sevdiği olarak bahsedeceğim, o kadar kıskanır ki insan, karşı taraf onun bu hastalıklı tavrını kanıtlamaya girişir. Sevdiğinizin eve geç kaldığını, saatin ilerlediğini ama hala gelmediğini, haber de vermediğini ve herhangi bir şekilde ulaşamadığınızı farz edelim. Kıskanç kişi hemen felaket senaryoları üretmeye başlayacaktır. Sevdiğinin onu artık önemsemediğini, değer vermediğini, bir haber bile vermeye layık olmadığını ve hatta en kötüsü başka biriyle kendisini aldattığını kurgulamaya başlar.

Farzedelim ki biz kıskançlık edip bu senaryoları kurarken biri aradı ve sevdiğimizin başına kötü bir kaza geldiğini hastanede ölümle pençeleştiğini bildirdi. İşte asıl sorunumuz budur. Biz ulaşamadığımız kişi hakkında felaket senaryoları üretirken asıl düşünmemiz gerekenin onun sağlığı ve eve dönüp dönmeyeceği oluşunu unutmuşuzdur. İşte kıskanç kişinin en çok düştüğü tuzak budur. Haber alamamak, hakimiyet kuramadığı için aklına gelen en kötü seneryoları gerçekmiş gibi canını sıkmak ve en çok önemsemesi gereken şeyi önemsememek. Bazen sevdiğinin onu aldatmasını düşünmek yerine ölmesini tercih eder kıskanç kişi. Evet kulağa korkunç geliyor değil mi?

Bir gün birisi bana, ‘Beni aldatacağına ölseydi.’ demişti. ‘En azından gözümde hep aynı iyi, temiz ve dürüst kişi olarak kalırdı…’

Kıskançlığın bu sisli perdesini aralamak, zihinde yaratılan ama gelecek zamanda geçmişte sanki yaşanmış gibi bahsedilen bu olaylardan kaçınmak elbette ki kolay değildir. En kötüsü de ruhumuzu zehirleyen ve çarçabuk öldürmeyen, yavaş yavaş acı çektirerek insanın içini yiyip bitiren bu zehrin hazır bir panzehiri yoktur. Kurtulmak için tek seçenek vardır. Kabullenmek.

Örnek olayımıza geri dönelim. Kıskanç kişi sevdiği, eve geç kaldığında kurduğu felaket senaryoları içinde debelenirken gelen o can yakıcı telefon onu uyandırır. Sevdiğinin bundan sonra yanında olup olamayacağından artık kuşku duyduğu anda kıskançlık yerini dayanılmaz bir vicdan azabına bırakır. Peki senaryonun başka bir versiyonunu düşünelim. Diyelim ki sevdiğiniz eve gece geç saatte geldi. Kapıyı çaldı ve açtınız. Onu sağ sağlim karşınızda gördüğünüz anda ne yaparsınız? Normal bir insan o gelene kadar meraklanmış, ulaşamadığı içinde sağlığından şüphe duyduğu için, onu karşısında görünce boynuna sarılıp yaşadığına şükredecektir elbette. Hem de hiçbir açıklama beklemeden. Ama kıskanç kişi onu kapıda gördüğünde bir saniyelik bir rahatlama dalgası hissedecek daha sonraki dakikalarda muhtemelen sevdiğinin canına okuyacaktır. Her iki durumda da sevdiğinizin sizi aldatma ihtimali elbette ki vardır. Ama eğer kurulan felaket senaryoları sadece bir kuşkudan ibaretse bekleyin ve görün. Karşınızdaki bu düşüncenizi kanıtlamak için elinden geleni yapacaktır. Çünkü bu durum karşıdaki kişi için de son derece aşağılayıcıdır.

Daha öncede belirttiğim gibi kıskançlığın bilinen bir panzehiri yok. Ama kurtulmak olası. Kıskançlığın hakimiyet kurma arzusunun doyurulmamasından ileri geldiğini söylemiştik. Bu histen kurtulmanın yolu onu kabul etmekten geçer. Kişi önce oturup geçmişinde neler yaşadığının peşine düşmelidir. Belki geçmişin perdesini aralamak, hiç gün yüzüne çıkartılmamış, sürekli kaçınılmış ve korkulmuş gerçeklerle yüzleşmek başlangıçta zor gelebilir. Ama bu duygunun kaynağı belirlenip, bataklık kurutulduğunda ödülü sevgi olacaktır.

Geçmişin perdesini aralamak, tabiri caizse insanın çocukluğuna inmesinin önemi, insanların sahip olduğu genel yargıların 6-7 yaşına kadar şekilleniyor olmasındandır. Bu yaşlarda annesi tarafından terk edilen, annesi, babası tarafından aldatılan ya da babası annesi tarafından aldatılan, anne ve babası diğer kardeşlerini kendisinden üstün tutan- ve daha bir çok örnek sayılabilir- bir çocuk bu durum karşısında genel yargılar üretir ve bunu hayatın her alanında kısa yol olarak kullanır. Herhangi bir konuda uzun uzun düşünüp mantıklı kararlar almak yerine daha önce öğrenilmiş genel yargılara başvurmak ya da toplum tarafından genel kabul görmüş davranış biçimlerine bakarak karar vermek günlük kararlarımızda bize kolaylık sağlar ve karar karmaşasında boğulmamızı engeller. Ancak hayatımızı olumsuz anlamda etkilemiş bazı genel yargılar hayatımızın geri kalan kısmını da mahvetmek için birebirdir.

Sonuç olarak kıskanç kişi pek nadirde olsa bu hastalığın farkına vardığında ilk yapması gereken bir uzmandan yardım almak olabilir. Ancak her zaman bu gerekli değildir. Biz insanları hayvanlardan ayıran düşünce gücümüzse neden onu kendimizi geliştirmek için kullanmıyoruz. Kıskançlık insana zaman içinde tarifi mümkün olmayan yaralar açar. Bunu yaptığımızı fark ettiğimiz anda durup düşünmeli, kaynağını araştırmalı ve üstüne gitmeliyiz. Belki bir genellemeden kurtularak, belki bir yanlış anlaşılmayı düzelterek, belki açık bir iletişim ile çözülmeyecek bir sorun değildir. Mutluluk içinde gereklidir. Shakespeare’nin de dediği gibi; ‘ Kendi kendini dölleyip doğuran bir canavardır kıskançlık.’ Öyleyse bu canavar yok edilmelidir…

Sevgiyle Kalın,

İnci AKTAŞ-Yaşam Koçu ve Nlp Uzmanı

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Sayfalar:«1234»

Ara

Kategoriler