Browsing articles tagged with " nlp"

Eğer 20 Yıl Sonra 25 Kilo Fazlanız Olacağını Bilseydiniz…İnci Aktaş

Mar 16, 2015   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Basitçe hesaplayalım. Günde 3 gr. Kilo aldığınızı ve bu kilonun bedeninize kalıcı olarak yerleştiğini düşünün. 3 gram ne kadar eder? Çok küçük değil mi? Hatta ileri gidelim ayda 100 gram aldığınızı ve bu kilonun kalıcı olarak yerleştiğini düşünelim. Çok az değil mi? Ayda 100 gram..Peki yılda kaç kilo eder? 1,2 kilo..Bir şey değil değil mi?

Peki böyle giderse 20 yıl sonra kaç kilo olacaksınız? Şu anki kilonuzdan 24 kilo fazla..Bu çok üzücü bir tablo ama herkesin göz önünde bulundurması gerekir. Bize hipnozla zayıflamaya gelen kişilerden bazıları, yıllar içinde aldıkları kiloyu bir ayda vermeyi hedefliyorlar. Onlara ilk söylediğimiz şey şudur. Bu kiloyu bir anda almadınız ve zayıflamak istiyorsanız sabırlı olmalısınız.

Kilo vermek, sabırlı olanlar için oldukça basit bir iştir. İster kendi kendinize sağlıklı beslenme programı uygulayın, ister hipnozla zayıflama programına katılın kabul etmeniz gereken ilk şey şu, hedefiniz için kendinize 6 ay vermiş olsanız bile, o aylar öyle ya da böyle geçecek..Kaldı  ki kilo verme süreciniz aldığınızdan daha hızlı olacaktır.

Çabuk kilo vermek için uygulanılan şok diyetler, ya da şok diyet olmasa bile eşinizin çoluğunuz çocuğunuzun yediğinden farklı hazırlanmış yağsız light yiyeceklerle hazırlanmış beslenme programları, birden kilo vermenize sebep olsa bile, bıraktıktan kısa bir süre sonra eski beslenme tarzınıza döndüğünüz anda verdiğiniz kiloları geri alırsınız.

Kişiler belli saatlerde yemeğe oturmak zorunda kalmasalardı, masaya oturduklarında değil acıktıklarında yemek yeselerdi, duygusal açlıklarını bastırmak için tıka basa yemeyip doyduğunda bıraksalardı kilo almazlardı. Vücudunuz neyi ne zaman ve ne kadar yemesi gerektiğiniz bilir. Onu dinleyin..

Sevgi ve sağlıkla kalın;

İnci AKTAŞ

Profesyonel Yaşam Koçu & NLP Uzmanı

(224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Etkiyle Tepki Arasında Her Zaman Seçme Özgürlüğü Vardır ! İnci Aktaş

Ara 24, 2014   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Neden iletişim kuramıyoruz ya da neden iletişim çatışmaları yaşıyoruz? Örneğin erkek bir maymun, uçurumdan düşmekte olan dişi bir maymunu kurtarmak için kucaklarsa, karşıdan hızla yaklaşan dişi maymunun erkek arkadaşı, kurtarıcı erkek maymunu yumruklamak ister mi? Bu ihtimal, inişe geçmiş büyük bir yolcu uçağında eli komşusu tarafından aniden tutulan genç ve güzel bir kızın olayı yanlış anlama ihtimalinden çok daha azdır.. Hayvanlar aleminde yanlış anlaşılma yoktur.

Neden iletişim çatışmaları yaşıyoruz sorusuna cevap verebilmek için kişilerarası iletişimin unsurlarından özellikle ‘biliş’i gözden geçirmekte fayda görüyorum.

Bilişsel davranışçı yaklaşım kapsamında Ellis tarafından ortaya konulan ABC modeline göre, A bizi etkileyen belirli bir olay, B bu olaya ilişkin düşüncelerimiz, C ise bu düşüncelerin etkisiyle ortaya çıkan duygularımız ve davranışlarımızdır. Günlük hayatımızda C sonucuna daima A olayının sebep olduğunu sanırız. Ancak o olay karşısındaki düşüncelerimizi göz ardı ederiz.

Oysa hiçbir olay tek başına hiçbir anlam ifade etmez. Bu olaya anlam yükleyen, dolayısıyla yüklediğimiz anlamın sonuçlarını yaşayan bizleriz.

Ne yaşarsak yaşayalım, etkiyle tepki arasında her zaman psikolojik bir mesafe vardır. Bu mesafe kiminde bir saniye, kiminde bir dakika olsa da düşüncelerimizi ve tepkimizi seçebiliriz.

Şimdi, son zamanlarda yaşadığınız bir iletişim çatışmasını düşünün, farklı davransaydınız olayın sonuçları nasıl değişirdi? Biraz daha ileri gidersek, karşı tarafın davranışı hakkında farklı düşünseydiniz, davranışınız değişir miydi? Kesinlikle değişirdi…

NLP’nin en önemli ön varsayımlarından birisi, herkesin davranışının altında kendince olumlu bir niyet vardır, varsayımıdır. Bir dahaki sefere, herhangi bir kişinin herhangi bir davranışına tepki vermeden önce düşünün…Ancak bu sefer negatif değil pozitif düşünün, karşınızdakinin davranışının altında kendince oluşturduğu olumlu niyeti arayın ve tepkinizin ne kadar farklı olacağını görün.

Sevgiyle,

İnci AKTAŞ

Profesyonel Yaşa Koçu & Nlp Eğitmeni & Hipnoterapist

(224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Bastırma O Zaman Teyze (!) – İnci Aktaş

Eyl 25, 2014   //   by admin   //   Bastırma O Zaman Teyze (!), Kişisel Gelişim, Makaleler  //  No Comments

Yıllar önce bir doktor arkadaşım, hala bile seminerlerimde anlattığım kısacık bir hikaye anlatmıştı. “Bazen insanlar bize sırf sosyalleşmek için geliyorlar. Geçen gün bir teyze karnına bastırarak; “Doktor Bey evladım, buraya bastırıyorum ağrıyor, bastırıyorum ağrıyor,” dedi. En sonunda acıyla gülümseyerek; “Bastırma o zaman teyze,” dedim.”

Bu hikaye beni o zamandan beri düşündürür. Gülümseyerek hatırlar ve anlatırım. Hastalıklarımızı biz mi yaratıyoruz? Evet… İnsanların inandıkları, onları hasta edebilir de iyileştirebilir de.

Beni en çok şaşırtan ise; insanların doktora gidip zorla kendisine bir teşhis koydurmaya çalışması. Doktorun boğazına sarılıp “Ne olur söyleyin doktor bey kanser miyim?” diye sorması ve doktorun “Hayır, aksine turp gibisin,” cevabıyla neredeyse hayal kırıklığına uğramalarıdır. Oysa bir doktor bize istediği kadar teşhis koyabilir. Artık sağlığımızın şakaya gelmediğini anlamaya başlamamız önemli.

“Sağlığınızla ilgili yaptığınız konuşmalara dikkat edin, bağışıklık sisteminiz bunlara kulak misafiri olur,” derken Deepak Chopra, tam olarak bunu kastediyordu. “Kesin midemde bir şey var, gidip doktora bunu tescil ettirmek için yalvarayım,” diye düşünmeden önce, “Biraz stres olmuşsun, gayet iyisin,” diyen doktorlarımıza trip atmak yerine; “Nasıl daha sağlıklı olabilirim?” diye sormalıyız her gün kendi kendimize.

Başımız ağrıdığında, bu bir belirtidir. Kendi kendimize sormalıyız, acaba uykuma mı dikkat etmedim, beslenmeme mi dikkat etmiyorum, egzersiz mi yapmıyorum. Aslında en önemlisi “Ben nasıl düşünüyorum?” diye sormalıyız kendimize.

Bu yazımı da en sevdiğim sözlerden biriyle noktalamak istiyorum.

“Kişi ister zengin olsun ister fakir olsun, hastalığı iyileştiren de, mutsuzluğu mutlu kılan da para değil; zihnidir.”

-Edmund Spenser

Sağlıkla ve Sevgiyle kalın,

İnci Aktaş

Profesyonel Yaşam Koçu, NLP Uzmanı, Yazar

(224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

İşinizde Mutlu Musunuz? – İnci Aktaş

Ağu 18, 2014   //   by admin   //   İşinizde Mutlu Musunuz?, Kariyer, Kişisel Gelişim, Makaleler  //  No Comments

 

Çalışan insanların çoğunun zor bela saklamaya çalıştıkları bir tatminsizlikleri var. Mavi yakalıların efkarlı şarkıları, beyaz yakalıların homurtusundan daha acı bir şekilde söylenmiyor. ‘Ben bir makineyim,’ diyor kaynakçı. ‘Kafese tıkılmış gibiyim diyor,’ bankacı ve sesi otel görevlisininkine karışıyor.  ‘Ben bir katırım,’ diyor çelik işçisi. ‘Benim yaptığımı bir maymun bile yapar,’ diyor resepsiyoncu. ‘Çiftlikte kullanılan araç gereçlerden daha değersizim,’ diyor göçmen işçi. ‘Ben bir objeyim,’ diyor manken. Mavi yakalılar da beyaz yakalılar da aynı sözü söylüyorlar. ‘Ben bir robotum.’
-Studs Terkel Çalışanın İşini Algılayışı Araştırmasından..

İnsanların tüm problemleri tek bir seçenekleri olduğunu düşündükleri için ortaya çıkar. Ve eğer tek bir seçeneğiniz varsa robottan farkınız kalmaz. İşte “NLP, Robotları insana dönüştürme sanatıdır” der Richard Bandler…

Bir iş ile misyon arasındaki farkları biliyor musunuz? İşte bu, sabahları işe giderken, ayaklarınızın geri geri gitmesini engelleyen şeydir. İşinizi ‘neden’ yaptığınızı bilmek, sabahları yataktan fırlayarak kalkacak; geceleri, ertesi gün işe gitmek için heyecandan uyutmayacak bir amaca sahip olmak ve hayatınızı genel anlamda mutlu yaşamanın değeri nedir sizce?

Bu soruların cevapları farkı yaratacak…
Mutlu bir hayat dileklerimle,

Kişisel Gelişim Eğitimleri, Kurumsal Eğitimler ve Koçluk Seansları hakkında bilgi almak için sitemizi inceleyebilirsiniz.
www.akademiplena.com

İnci AKTAŞ
Profesyonel Koç & Eğitmen

(224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Sınav Kaygısı mı, o da ne? – Özlem Aktaş

Tem 11, 2014   //   by admin   //   Kişisel Gelişim, Makaleler, o da ne?  //  No Comments

Endişeleri düşünürsen başarısız olursun. Endişeleri bırakıp zaferi düşünürsen başarılı olursun.

-D.J.Schawartz

Türkiye’deki eğitim sistemi malüm. Başarımız girdiğimiz sınavlardaki sonuçlarımız ile değerlendiriliyor. Pırıl pırıl gençlerimiz kendilerini ispatlamak için ilk andan itibaren bir çok sınavı başarı ile geçmek zorunda. Ailelerde çocukları kadar bu zorlu süreci başarı ile atlatmak zorunda. Herkes çocuğunun iyi bir geleceğe sahip olmasını istiyor ve bunu sağlamak için tüm ailenin olanakları seferber ediliyor. Bu kadar yatırım yapılan çocuklardan beklentiler yüksek. Çocuklar hem aileden  hem okuldan hem de çevreden gelen baskıların farkında. Bu beklentiler abartıldığında çocuklarda psikolojik bir baskı oluşuyor ve zaten istek ve yeteneklerinin çok farkında olmayan gençler ciddi kaygı sorunları ile mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Sınav sisteminin içindeki sorunlardan ziyade yazmak istediğim çocukların, gençlerin bu süreci nasıl başarı ile aşacakları. Hayatları boyunca bir yarışın içerinde yarış atı gibi koşturulmaya çalışılan çocukların öncelikle ilgi, yetenekleri ve isteklerinin keşfedilmesi çok önemli. Kendi yetenekleri ile örtüşen bir meslek seçiminde kişi çok daha başarılı ve mutlu bir kariyerin yolunu açması kaçınılmazdır. Peki gençlerimiz, çocuklarımız ilgilerinin, yeteneklerinin, isteklerinin, hedeflerinin ne kadar farkında? Kendi arzularına, hayallerine göre mi seçimler yapıyorlar yoksa başkalarının istek ve beklentilerine göre koşullanmış tercihler mi  yapıyorlar? Bu sorulara verilecek cevaplar geleceklerine yön vermek isteyen gençler için önemli. Farkındalıklı, özgüvenli, ne istediğini bilen gençlere ihtiyacımız var. Hayatının sorumluluğunu ele alan, ne istediğini bilen ve hedefleri için çabalayacak, eyleme geçecek gençlere. Bir çok genç sınav baskısı, kaygı ve endişe ile baş edemediği için kapasitesinin çok altında sonuçlar almakta ve işin üzücü tarafı bunu “kader” olarak kabullenmeleri. Oysa ki, endişe normal bir durum değildir. Endişe, durumlar karşısında verdiğimiz  negatif tepkilerdir. Kendimize ve gelecekle ilgili yarattığımız korku dolu senaryolar endişe ve kaygının en üst düzeyde yaşanmasına sebep olmaktadır. Başarı için belli düzeydeki kaygı gerekli olmakla beraber fazlası başarısızlığa götüren bir faktör olmaktadır. Sınav kaygısı, üstesinden gelinebilecek bir durumdur. Potansiyelin altında kalarak istemediğimiz sonuçlara razı gelmek kaderimiz değildir. Tüm durumlar yönetilebilir ve değiştirilebilir. Koçluk, Nlp yöntemleri, hipnoterapi ve daha bir çok yöntem bu baskıların üstesinden gelinip, arzu edilen sonuçların oluşturulmasında etkili olmaktadır. Koçluk ve Nlp ile kendi gücünüzü keşfeder, neyi başarabileceğinizi kavrar, farkındalığınızı geliştirerek verimli çalışma  metodları geliştirerek, öğrenmeyi kolaylaştırır ve hedeflerinizine ulaşmayı kolaylaştırırsınız. Özellikle sınav kaygısı, endişesi gibi ihtiyacınız olmayan duyguları yönetmek ve durumlarınızı değiştirebilme becerisini hipnoterapi, Nlp ile kazanabilirsiniz. Çalışmalarımızla  yapılan, sadece size kendinzdeki varolan gücü hatırlatmak ve her şeyi yalabileceğinize olan inancınızı arttırmak. Hayatınızın sorumluluğunu ele almak ve istediğiniz değişimi yaparak, yaşamınızı daha yaşanılır hale getirmek sizin elinizde. Çözüm sizsiniz! Süreci endişeli yaşamak mı yoksa keyif alarak mı geçirmek istersiniz? Sonuçla beraber sürecin de çok önemli olduğunu daima hatırlayın.

Sevgiyle kalın..

Özlem Aktaş – Nlp Koçu, Hipnoterapist

(224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Kilolu Olmak Kaderim Değil Diyorsanız – Özlem Aktaş

Tem 4, 2014   //   by admin   //   Makaleler  //  No Comments

“Kilolarımdan kurtulmak istiyorum, artık öyle bıktım ki kendimi sevmiyorum, yorgunum, birçok şeyi denedim ama olmuyor. Sanki içimde her şeyi tüketmek isteyen bir canavar var ve yemek görünce kendimi tutamıyorum ve yiyiyorum, çok yiyiyorum. Bu içimdeki illet öyle bir şey ki ona  söz geçiremiyorum. Bir gün karar veriyorum, bu sefer kesin olacak diyorum ancak aklımı çelen yiyecekleri gördüğüm an irademe hakim olamıyorum. Birçok diyet denedim kilo verdim ama sonra fazlasıyla geri aldım. Sanırım yeme alışkanlığımı kalıcı bir şekilde değiştirmem çok zor. Artık başarısızlığa uğramaktan bıktım.”  Bu sözler bir danışanıma ait, aslında bu konuda çalıştığımız danışanlarımızın ortak problemi umutsuzluk. Kendilerine ve yapabileceklerine olan inançlarını kaybetmiş olmaları. Çünkü o kadar çok yöntem denemiş ancak defalarca başarısızlığa uğramış olmanın verdiği hayal kırıklığı. Yeniden mücadeleye olan isteksizlikleri onları farklı arayışlara itmekte. Biz Koçlara göre uyguladığımız en etkili yöntemler bütünü olan  Nlp’nin en etkili varsayımlarından birine göre başarısızlık diye bir şeyin olmamasıdır. Eğer vazgeçerseniz işte başarısızlık budur. Danışanlarımıza şunu söyleriz, sadece bu zamana kadar nasıl zayıflayamayacağınızı öğrendiniz. Ancak daha henüz nasıl başaracağınızı deneyimlemediniz henüz. Nlp der ki,  biri başardıysa herkes başarır. Kalıcı bir şekilde zayıflayanları modelleyerek ortaya çıkardığımız yöntemler bütününü kendilerine anlatırız.  Kilolu olmak bir kader değildir sadece yanlış davranışlar ve alışkanlıklar bütünüdür. Kalıcı bir şekilde kilo vermek mümkün, ancak kalıcı bir zihinsel tutum ve davranışlar bütününü geliştirmek koşuluyla. Kilo problemi sadece yemeklerle  ilgili bir durum değildir, duygularla ilgilidir sıklıkla. Duygularımızı bastırmayı düstur edinmiş bir toplum olarak yaşanmamış, hissedilmemiş duygular bilinçaltımızda baskı yaratmaya devam eder ve kişi yönetemediği duygusunu açlık sanar ve tüm duygular neredeyse midemizde hissedilir ve kişi bu durumla baş edebilmenin yolunu yemek yemekte bulur ancak bu gerçek doyumu sağlamaz çünkü tatmin olmamış, birikmiş duygular yoğun bir şekilde kişiye baskı yaratmaya devam eder. Bu sebeple kilo verme süreci sadece yemek yeme düzenini değiştirerek gerçekleştirilemeyebilr çünkü bazılarımızın duyguları ve bu konudaki sınırlayıcı inançları çok güçlüdür. Kilo verme sürecinde Duygular kadar, düşünce yapımız ve tutumlarımız da önemlidir. Sınırlayıcı bir yaklaşımın içerisindeyken başarılı sonuclar almamız güçleşir. Kilo vereceğimize dair olan inancımız bizi başarıya götürecek olan kutup yıldızı gibidir. Eğer yapabileceğimize olan inancımız eksilse başarısızlık kaçınılmazdır. Kişilere zayıflama sürecinde kalıcı başarıyı yakalamalarının yollarını öğretmekle beraber hayatın genel yapısında bir doyum, denge ve farkındalık kazandırılmak amaçlanmaktadır.

 

Duygularınızı, düşüncelerinizi, tutumlarınızı yönetmeyi öğrenip başarıyı ve sağlıklı yaşamı kalıcı hale getirip kilo verebilirsiniz. Kilolu olmak kimsenin kaderi değildir, sadece bir seçimle ve kararlılıkla başarı elde edilir ve hayatta yaptığımız seçimler ile yol alır ya da geri kalırız. Sağlıklı yaşamak hepimizin hakkı bunu hatırlayın. Ne istediğinize karar verin artık kilolu olmak canınızı acıtıyorsa değişim yolculuğunun zamanı gelmiştir. Bu yolculuk hem keyifli, hem güçlü farkındalığın kapısını açan kendini tanıma ve sağlıklı yaşama merhaba deme süreci. Bu keyifli farkındalık sürecinde biz Koçların görevi, sizi başarı yolunda tutmak ve hedefinize ulaşmanıza yardım etmektir. Hatırlayın; biri başardıysa siz de yapabilirsiniz. Biz her zaman yanınızdayız. Sevgiyle kalın..

 

Özlem Aktaş – Nlp Koçu, Yazar

(224)2434314

Bireysel Farkındalık Programı

Şub 10, 2014   //   by admin   //   Bireysel Farkındalık Programı, Eğitimler  //  No Comments

Bana, bende demen,

Ben, bende değilem.

Bir ben vardır; bende,

Benden içeru.

YUNUS EMRE

Hemen, şimdi yazının devamını okumadan, kalkın ve bulabildiğiniz bir “AYNA”nın karşısına geçin lütfen. Evet, 2-3 dakika kendinizi seyredin ve gözlerinizle, gözünüzün ta içine odaklanın ve yazıyı okumak  üzere  geri dönün! Haydi, lütfen gidin.

Ne gördünüz? Kaşı, gözü olan, bedene sahip bir insan mı? Ya da ne…? Lütfen yüksek sesle ne gördüğünüzü kendinize söyleyin. Kulaklarınız da duysun!!

Peki, siz gerçekten de  aynada  gördüğünüzün  yalnız “kemikleri, deri kokusuyla kaplanmış” bir beden olduğunu mu  zannediyorsunuz?

Bu alem, her tarafı aynadan yapılmış bir eve benzer.  Nereye dönerseniz dönün, sadece kendinizi görebilirsiniz. Aynanın arkasındaki “sır” dökülmüşse, kendini  göremezsiniz,  kendinizi  bilemezsiniz. O, ayna değil camdır. Her cam ayna değil, ama her ayna camdır. Camı ayna yapan ise “sır”la kaplanmasıdır.

Sen,  sadece basit bir insan değil, bu ayna aleminin “sırrı”sın. Yüce Yaradanın halifesi zat, sıfat ve fiillerinin en mükemmel şekliyle tecelli ettiği varlıksın. Onun için Yaradan, “Alemi, kendi suretimde yarattım” demiştir. Allah’ın isim ve sıfatları, diğer varlıklarda, alemde ayrıntılı ve dağınık bir şekilde bulunduğu halde, İNSAN’da öz, bütün ve tam olarak toplanmıştır.  Bu sebeple  “alem’de olan herşey insanda da vardır. Sen görünüşün bakımından “küçük alem”, iç dünyan “gönül bakımından” ise “büyük alem”, Alem-i  Ekber’sin.

Hz. Ali şöyle buyurur; “Sen kendini küçük bir varlık zannedersin, halbuki en büyük alem sende gizlidir.”

Alemin özüm Adem (insan); gönüldür, ruhtur, candır.

İnsan, istiridyenin içindeki “inci” gibi ezelde yaradan ile beraber, iç içe iken ondan ayrılıp dünyaya gelerek, Yaradana ayna olmuş bir “dürrü-yekta”dır. (Benzeri olmayan, tek bir inci tanesidir)

Bu çokluk âlemine gelen insan, gönül ayinesini parlatmaz, sırlamaz ise kendini, dolayısıyla Yaradanın kendine  verdiği  isim ve sıfatlarını göremez, fark edemez, bilemez.  Ancak ve ancak gönül aynası saf olursa, Yaradanın görüntüsü, sîreti,  ismi ve sıfatları ona aksedebilir.

İbn-i  Arabi’nin dediği gibi; “Yaradan sizin aynanızdır, yani sizin kendi özünüzü seyrettiğiniz bir ayna. Ve siz Onun aynasında, yani, Onun kendi ilahi sıfatlarını seyrettiği bir ayna.”

O halde, 4 boyutlu holografik düzende yaratılmış bu madde aleminde insan, kendi gönül aynasını nasıl sırlayacak ve parlatacak? “Noksan sıfatlardan münezzehim” diyen Rabbine nasıl ayna olacak? Hiç bir yere sığmam, mümin kulumun gönlüne sığarım diyen Yüce Yaradan, insanı  eşref-i mahluk, varlıkların en şereflisi olarak şereflendirilmiştir. O zaman, insan bu şerefe nasıl vasıl olacak?

Plena Human Danışmanlık, Kadim Sufi bilgeliğinin binlerce yıl ötesinden getirdiği bilginin günümüze yansıyan “Kendini bilme sanatını”, Enneagram ile yaşamımıza ayna tutarak bizi, bize döndürüyor.

Enneagram, kişilikten bilgeliğe bir yolculuk olup, kişiliğimizi meydana getiren isim ve sıfatları anlayıp çözmenize, eksik yönlerinizi fark edip gönül aynasını parlatıp Yüce Yaradana ayna olabilme haline ulaşmada “kalb” kilidinizi açmanıza yardımcı olabilecek bir anahtardır. Enneagram ile kendi kendimize, zanlarımız ile oluşturduğumuz hapishaneden çıkabilir, yaşamın gerçeğini algılayabileceğimiz bilinç düzeyine ulaşmamızda bir adım atabiliriz.

Benliğimizin kısıtlı işleyişinden silkinip uyanabilir, gerçekliğimizle yüzleşebiliriz. Korku ve çatışmalarımızdan, anlamsız istek ve arzularımızdan, bilinçsiz tutku ve takıntılarımızdan kurtulacak anlayışa sahip olabiliriz.

Kendini bilme gerçeği,  özünde İnsan benliği haritası diyebileceğimiz  Enneagram, kişilik çözümlemesi olup, Sevgili Yunus  Emre’nin “Bir ben vardır, benden içeru” diyerek işaret ettiği gerçek sır olan, “Kendini  bilen, Rabbini bilir” kutsi  hadisinin anlamını açığa çıkarmamıza, yardımcı olan bir sistemdir.

Enneagram, kişiliğimizin yapısında var olan tıkanıklıkları aşmamıza yardımcı olabilecek bir harita sunuyor.  Ana düşüncesi, insan doğasındaki dokuz temel kişilik yapısının açıklamasıdır. Bu tarzların ortak yönleri çoktur, ama her biri kendine özgü tutum ve davranış, tepki ve savunma, güdülenme ve alışkanlık yöntemleri sergiler. Her birinin gelişme reçeteleri değişiktir.

Yüce Allah kuran-ı kerimde “Her an ayrı bir şandayım” diyerek,  her  an  değişik ve ayrı bir varoluştan bahseder. Parmak izi bile aynı olmayan, milyonlarca insanın ruhsal ve tinsel konularının aynı olması beklenemez.  İnsanlar duygusal, fiziksel ve zihinsel olarak farklıdır. Enneagram, bireylerin her birini eşsiz ve benzersiz olarak kabul edip, kuşbakışı ile kişiye özel bir program oluşturarak  bireysel  gelişimimizin nerede tıkandığını, neden kapandığını ve durduğunu tespit eder.

Enneagram, kişiliğimizin bilinçdışı emirlerini otomatik olarak yerine getirmekten vazgeçmemiz için kendimizi gözlemlemeye, benlik nefsinden özümüze bilinçli yönelmeye fırsat tanır.

Kişiliğimiz, benliğimizin bir parçasıdır. Bireysel evrimimizde önemli bir rol oynamaktadır. Kişilik olarak adlandırdığımız yapı, bütün bedensel niteliklerimiz, içgüdülerimiz, güdülerimiz, tutumlarımız, eğilimlerimiz, davranışlarımız ve kazanılmış deneyimlerimizin bir bütünü olarak, kalıtsal özelliklerin ve çevrenin ürünüdür. Bu unsurlar her insanın kendine özgüdür.

Kazanılmış deneyim ise, hayatın ta kendisidir. Bu deneyimler kişiyi güçlü kılar ve bütünlük kazanılır. Aile, iş, okul, sosyal çevre içinde gelişmeye, biçimlenmeye başlayan kişiliğimiz, bilinçaltı seviyede artısı ve eksisi ile kalıplaşır kalır. İnsan bu dünyada olma sebebi ile daima bir arayışta ve tarif edemediği bir şeylere özlem halindedir. Yaradanı anlar ve yaşar duruma gelebilmesi için, sahip olduğu kötü ve zararlı huylarla, davranışlarını kendi kendisini tanıyarak, kendi isteği ve çabasıyla terk etmesi, sahip olması gereken erdemleri de yine tanıyarak ve bilerek, belirli çalışma ve çabalarla, kendi isteği ile elde etmeye çalışması gerekmektedir.

Kendini tanımak;  kendimizi nasıl gördüğümüzle, başkalarının bizi nasıl gördüğü arasında açı farkı olmamasıdır.

Halil Cibran’ın Gezgin eserinde bahsettiği bir masal vardır.  Bu, iki istiridyenin sohbetidir. İstiridyenin biri, diğerine dert yanar; “İçimde yuvarlak ve ağır bir şey var, bana acı veriyor.” Diğeri, kibirli bir memnuniyet içinde, “Şükürler olsun ki, içimde bir sıkıntı yok. Hem içimde hem dışımda mutlu ve bütünüm.” O sırada oradan geçen bir yengeç şöyle der; “Evet mutlusun, halinden de memnunsun ve bütünsün.  Ama şunu söyleyeyim ki diğer istiridyenin çektiği acının sebebi içindeki eşsiz güzellikteki ‘inci’dir.” Ve şöyle söylenir, “Kim, bu masalı dinler ve dinledikten sonra, içinde bir ağırlık hissederse, bir ışık ruhuna konar. İçindeki inciyi, görmek ister.”

Şimdi lütfen, bir daha kalkın, aynaya gidip bakın. Gözlerinizin içine odaklanın. Şimdi ne görüyorsunuz? Siz, kimsiniz? Niçin bu alemdesiniz? Bu aleme yemek, içmek, üremek ve ölmek için mi geldiniz?

Dünya kendi ekseni etrafında dönüp, gerçekliğini tamamlarken biz yerimizde sayamayız. Kendi eksenimizde dönüp, merkezimizi bulmalıyız. Olmamız gereken şeyi,  olduğumuz gibi kalarak olamayız. Yeni bir “sen” yaratmanın ilk adımı, değişimin gerektiğine inanmaktır.  Bu inancı destekleyen en büyük güç ise, kendini tanıma ve dolayısıyla alemi tanıma istek ve arzusudur.

Yapacağımız sıradan bir çalışma değildir. Bir sorunumuzu halletmek için değil, bu aleme geliş sebebimizi gerçekleştirme yolunda, evimizin altında gizli kalmış o hazineyi  (yani beden evimizde saklanmış, kör nokta ardındaki ebedi ışığı, zaten var olan ama bizim fark edemediğimiz gerçek hazineyi) ortaya çıkarma yolunda adım atmaktır.

Bu süreçte hedeflenen, kişinin içinin dışına çıkması, eğrisiyle doğrusuyla ters-yüz edilerek kendini tanıması, kişilikten bireyselliğe köprü kurup, bu köprüde Tasavvuf, Gestalt, NLP, EFT, Koçluk, Nefes, Meditasyon teknikleri ile seyrederek, çokluktan tekliğe, kendinden kendine, yine kendisiyle bir yolculuğa başlaybilmektedir.

 Bu kendini seyretme sürecine kimler katılmalı?

–          Hayata dair soruları olanlar. Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum?

–          İçinde inci tanesi gizleyen istiridye gibi, sebebini bilmediği bir acı ve hüzün barındırıp hep bir özlem içinde olanlar.

–          Kendimi tanıyamıyorum, tepkilerime anlam veremiyorum, bu ben miyim? diyenler.

–          İlişkilerinde, karşısındakini anlayamayan, bu sebeple sorunlar yaşayanlar.

–          Olumsuz duygu ve düşüncelerin (endişe, kaygı, stres, kin, nefret, korku, hırs..) etkisi altında olup kendi cehennemini yaşayanlar.

–          Yüce Yaradanın, kendisini hangi isim ve sıfat terkibi ile yarattığını anlamak isteyenler.

–          Eksik isimlerini (karakter özelliklerini) geliştirmek, zaten gelişmiş olanları muhafaza etmek ve daha da pekiştirmek isteyenler.

–          Düşüncelerin  rengi  ile boyanmış  hayatını saflaştırmak, duygu ve düşüncelerini fark edip geliştirerek cennetini yaşamak isteyenler.

–          Her şeyden önce derdi, kendi gerçek yüzünü görüp, onu tanımak için büyük bir istek duyanlar.

–          Kendi kendinin ebesi olup, kendinden kendini (öz’ünü) doğurmak isteyenler.

Bu sürecin kazanımları neler olacak?

Bu süreçte;

–          Doğduğu zaman özüyle bağlantı içinde olan, devamında ise yavaş yavaş mizacının ve çevrenin etkisiyle egosunu oluşturarak, bir kişilik tarzını meydana getiren insan sıfır noktasından uzaklaşır. Alemi bir daire gibi düşünürsek merkezinden çevreye doğru ilerledikçe kişinin özbenliğinden uzaklaşıp egosunun denetimine girmesi söz konusu olur. Fizik, duygu, zihin merkezli kişilik özelliklerini tanıyarak hangi özelliklere sahip olduğunuzu görecek, hangi isim ve sıfatlarla terkib edildiğinizi öğreneceksiniz.

–          Temel tutkuları

–          Temel değerleri

–          Zihinsel fotoğrafları

–          Güvenlik noktalarınızı

–          Bütünlenme yönlerinizi

–          Gelişme yönlerinizi

–          Güçlü yanlarınızı

–          Temel korkularınızı

–          Esas dileğinizi

–          Arayışınızı

–          Gerilim yönünüz

–          Çocukluk örüntüsü (ya da aile öyküsü)

–          Bilişsel yanlışlarınızı

–          İçsel şikayetlerinizi fark edecek, eksik yönlerinizi geliştireceksiniz.

–          Karanlık noktalarınızı göreceksiniz.

 SUFİ NEFES TEKNİKLERİ:

Sûfizmin  kapısı  içsel olana ve derinliğe açılır. Bu yol bize kabuktan ve şekilsellikten çok daha fazlasını vadeder. Bu kapıyı açıp girebilene ve yürümeye başlayana da bu derinlikte sonsuz güzellikler sunar. Hem de hiç bir ayırım gözetmeden. İslâmın bâtınını  (iç, gizli) yüzünü ifade eder. Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli ve daha niceleri bu ekolün temsilcileridir. “Sufi nefes” ile sufizmin kapısını aralamış bir kişinin neler yaşadığına, onların hayat anlayışına projeksiyon tutabileceksiniz.

Sufilere  göre varlıklar Rahman’ın nefes vermesi ile ortaya çıkmıştır. Her ilahi sıfat ve isim tek varlık sahasına inmek istedi ve bu da onlara Rahman’ın nefes vermesi ile gerçekleşti.  Her şeyin başlangıcı ve sonu gibi Kuran-ı Kerimde “Adem,  çamurdan suretlenmiş balçıktan yaratılmıştır.” (Hicr 15/27, Rahman 55/4) “Sonra onu (Adem’i) düzeltip tamamladı, içine ruhundan ruh üfürdü, sizin için kulaklar, gözler, gönüller yarattı.” (Secde, 39/9) diye buyurdu  ve  nefesin başlangıcımız olduğuna işaret etmiştir.

Her ne yaşarsak yaşayalım, sonunda derin bir nefes alıyoruz. Yaradan, o üfürdüğü nefesi ile her an içimizde ve bizimle. “Her an sendeyim. Her nefesinde ben varım, sıkıntında sevincinde ben varım. Seni bana getiren sana verdiğim nefestir.” diyor ve bilsek de bilmesek de içimizde olduğunu aşikar kılıyor.

Sufi nefes teknikleri ile bir ucu sende, bir ucu Yaradanda olan “nefes köprüsü” kurabileceksiniz. O köprü ile Yaradanın nefesine bağlanabileceksiniz.

Nefesimizi doğru kullanmayı öğrenerek,  fiziksel rahatsızlıklarda (kalp hastalıkları, migren, kan basıncı, sinir sistemi) pozitif iyileşme sağlayarak enerjik ve sağlıklı dinamik bir hayat yaşayabilirsiniz..

Nefes alıp vermek sembolik olarak bireysel niyetimizin, evrensel bütünlüğe ulaşmayı  arzulamak olduğu anlamını taşır. Sevgili Yunus Emre’nin de dediği gibi;

Suyum alçaktan çekerim (derin diyafram nefesi ile (karından) aşağıdan derin nefes alırım).

Dönüp yüksekten dökerim (nefesi en yükseğe başın üstüne taşırım, oradan nefesi aşağı veririm).

Görün ben neler çekerim (görün ki, on nefes köprüsünde (öz-eşiğinde) beklemek zordur, dertlidir).

Derdim vardır inilerim (tek derdim, bir ucu Rahmanda olan nefes ile Yaradana bağlantımı gerçekleştirip özümü hatırlamaktır).

İşte sufi nefes,  özündeki cevher ile bütünleşmeyi  hedefleyenlere, kapıları mutlaka açacaktır. Geriye sadece “gir ya ey sevgili” nidası kalacaktır.

SUFİ MEDİTASYON TEKNİKLERİ:

Varlık birdir, hareketi aşk  ve  ifadesi  SEN’ sin.

Meditasyon kişinin iç huzuru, sükunet ve değişik şuur hallerini elde etmesi ve öz- varlığına  ulaşmasına olanak veren, zihni denetleme teknikleri ve deneyimleridir. Zihnin hayatımıza müdahele etmesine izin vermemek, zihnin sınırlarını aşmak, zincirlerimizi kırmaktır.

Meditasyon uygulamasının çok çeşitli nedenleri olsa da çoğunun iki amacı vardır. Birincisi, içsel büyümeyi sağlama, ikincisi de yaşamdaki gerilimleri bedensel anlamda rahatlama, kontrollü düşünme ve nefes almayı sağlamaktır.

Meditasyona yeni başlayanlar, bir süre sonra yaşamlarındaki ruhsal  boyutun  farkına vararak bundan heyecan duyacaklardır. Sunacağı aydınlık yaşam, size yeni gözlerle görmeyi, yeni kulaklarla duymayı, tinsel anlamda yeni ruhsal uyanışlar sağlayacaktır.

Sufi meditasyon teknikleri doğru ve sürekli uygulandğı takdirde ruhsal gelişim kendiliğinden oluşacaktır. Şöyle ki, bir ürünün yetişmesi için önce, toprağı ekip biçmek için düzenli çalışıyor, yabani otlardan temizliyor, gerekli ışığı ve suyu sağlayarak bakımını yapıyorsak ve sonra ister yaz ister kış mevsimi olsun, bitkiler bizim isteğimizle büyümüyor. Onlar kendiliğinden büyüyüp gelişiyorlar. Sufi meditasyon ile içsel gelişim ve değişim de böyle kendiliğinden oluşan bir süreç olacaktır.

Ruhun beden toprağında yeşerip kendi kendiliğinden çiçek açması ile oluşan yüksek şuur hali ancak düzenli ve sürekli sufi meditasyon ile gerçekleşecektir. Sufi meditasyon sadece sessizce oturup, bir süre içe dönme hali değildir. Meditasyon sayesinde kazanılan ruhsal boyut ile gözlerinizi açtıktan sonra da var olacak bir gerçektir. Ruhsal boyut deneyimi günlük yaşamınızın bütününde etkisini sürdürecek ve fark edemediklerinizi fark edecek, göremediklerinizi görecek, üretemediklerinizi üretebileceksiniz.

Meditasyon ile bilinçaltına ulaşan bu  derin  süreçte, yaşamın kaynağı ile iletişime geçerek, bedensel, zihinsel ve ruhsal anlamda yeniden yapılanabilirsiniz.

Zihnin, bedenin ve ruhun gerçekleri nelerdir? Gerçek olan ne? Gerçek olmayan ne? Bu soruların cevaplarını ben vermeyeceğim.  Bilinçaltınızdaki gerçekleri algılayıp, nefes ve meditasyon teknikleri ile kendiniz bulacaksınız.

Hiçbir varsayım ve beklentide bulunmadan ruhunuza nefes ve meditasyon tekniklerini kullanarak ektiğiniz tohum, zihninizi hiçbir şey beklemeden, açık tuttuğunuz ve geçmişin karanlığından, geleceğin endişesinden kurtulduğunuz takdirde şimdiye açılan kapıyı aralamış olacak, “An”ı yaşayabileceksiniz.

Bu muhteşem yolculuk ve görkemli çalışma sonunda bilincinizin dar ve karanlık alemine nasıl girebileceğinizi, içinizdeki bilgini tanıyarak kendi cevaplarınızı nasıl ürettiğinizi fark ettiğinizde ne kadar şaşıracak, “yeni bir ben” in doğuşuna  tanık olabileceksiniz.

Eğitmenler : Hicran İpekbağlar, Özlem Aktaş, İnci Aktaş

Programın Süresi : 25 saat (Haftada 1 gün, toplamda 10 hafta)

Detaylı bilgi ve ön kayıt için lütfen bize ulaşabilirsiniz.

Tel : (224) 243 43 14

Email : info@akademiplena.com

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Bireysel Farkındalık Programı

Oca 28, 2014   //   by admin   //   Bireysel Farkındalık Programı, Eğitimler, Makaleler  //  No Comments

AYNADAKİ BEN

Bana, bende demen,

Ben, bende değilem.

Bir ben vardır; bende,

Benden içeru.

YUNUS EMRE

Hemen, şimdi yazının devamını okumadan, kalkın ve bulabildiğiniz bir “AYNA”nın karşısına geçin lütfen. Evet, 2-3 dakika kendinizi seyredin ve gözlerinizle, gözünüzün ta içine odaklanın ve yazıyı okumak  üzere  geri dönün! Haydi, lütfen gidin.

Ne gördünüz? Kaşı, gözü olan, bedene sahip bir insan mı? Ya da ne…? Lütfen yüksek sesle ne gördüğünüzü kendinize söyleyin. Kulaklarınız da duysun!!

Peki, siz gerçekten de  aynada  gördüğünüzün  yalnız “kemikleri, deri kokusuyla kaplanmış” bir beden olduğunu mu  zannediyorsunuz?

Bu alem, her tarafı aynadan yapılmış bir eve benzer.  Nereye dönerseniz dönün, sadece kendinizi görebilirsiniz. Aynanın arkasındaki “sır” dökülmüşse, kendini  göremezsiniz,  kendinizi  bilemezsiniz. O, ayna değil camdır. Her cam ayna değil, ama her ayna camdır. Camı ayna yapan ise “sır”la kaplanmasıdır.

Sen,  sadece basit bir insan değil, bu ayna aleminin “sırrı”sın. Yüce Yaradanın halifesi zat, sıfat ve fiillerinin en mükemmel şekliyle tecelli ettiği varlıksın. Onun için Yaradan, “Alemi, kendi suretimde yarattım” demiştir. Allah’ın isim ve sıfatları, diğer varlıklarda, alemde ayrıntılı ve dağınık bir şekilde bulunduğu halde, İNSAN’da öz, bütün ve tam olarak toplanmıştır.  Bu sebeple  “alem’de olan herşey insanda da vardır. Sen görünüşün bakımından “küçük alem”, iç dünyan “gönül bakımından” ise “büyük alem”, Alem-i  Ekber’sin.

Hz. Ali şöyle buyurur; “Sen kendini küçük bir varlık zannedersin, halbuki en büyük alem sende gizlidir.”

Alemin özüm Adem (insan); gönüldür, ruhtur, candır.

İnsan, istiridyenin içindeki “inci” gibi ezelde yaradan ile beraber, iç içe iken ondan ayrılıp dünyaya gelerek, Yaradana ayna olmuş bir “dürrü-yekta”dır. (Benzeri olmayan, tek bir inci tanesidir)

Bu çokluk âlemine gelen insan, gönül ayinesini parlatmaz, sırlamaz ise kendini, dolayısıyla Yaradanın kendine  verdiği  isim ve sıfatlarını göremez, fark edemez, bilemez.  Ancak ve ancak gönül aynası saf olursa, Yaradanın görüntüsü, sîreti,  ismi ve sıfatları ona aksedebilir.

İbn-i  Arabi’nin dediği gibi; “Yaradan sizin aynanızdır, yani sizin kendi özünüzü seyrettiğiniz bir ayna. Ve siz Onun aynasında, yani, Onun kendi ilahi sıfatlarını seyrettiği bir ayna.”

O halde, 4 boyutlu holografik düzende yaratılmış bu madde aleminde insan, kendi gönül aynasını nasıl sırlayacak ve parlatacak? “Noksan sıfatlardan münezzehim” diyen Rabbine nasıl ayna olacak? Hiç bir yere sığmam, mümin kulumun gönlüne sığarım diyen Yüce Yaradan, insanı  eşref-i mahluk, varlıkların en şereflisi olarak şereflendirilmiştir. O zaman, insan bu şerefe nasıl vasıl olacak?

Plena Human Danışmanlık, Kadim Sufi bilgeliğinin binlerce yıl ötesinden getirdiği bilginin günümüze yansıyan “Kendini bilme sanatını”, Enneagram ile yaşamımıza ayna tutarak bizi, bize döndürüyor.

Enneagram, kişilikten bilgeliğe bir yolculuk olup, kişiliğimizi meydana getiren isim ve sıfatları anlayıp çözmenize, eksik yönlerinizi fark edip gönül aynasını parlatıp Yüce Yaradana ayna olabilme haline ulaşmada “kalb” kilidinizi açmanıza yardımcı olabilecek bir anahtardır. Enneagram ile kendi kendimize, zanlarımız ile oluşturduğumuz hapishaneden çıkabilir, yaşamın gerçeğini algılayabileceğimiz bilinç düzeyine ulaşmamızda bir adım atabiliriz.

Benliğimizin kısıtlı işleyişinden silkinip uyanabilir, gerçekliğimizle yüzleşebiliriz. Korku ve çatışmalarımızdan, anlamsız istek ve arzularımızdan, bilinçsiz tutku ve takıntılarımızdan kurtulacak anlayışa sahip olabiliriz.

Kendini bilme gerçeği,  özünde İnsan benliği haritası diyebileceğimiz  Enneagram, kişilik çözümlemesi olup, Sevgili Yunus  Emre’nin “Bir ben vardır, benden içeru” diyerek işaret ettiği gerçek sır olan, “Kendini  bilen, Rabbini bilir” kutsi  hadisinin anlamını açığa çıkarmamıza, yardımcı olan bir sistemdir.

Enneagram, kişiliğimizin yapısında var olan tıkanıklıkları aşmamıza yardımcı olabilecek bir harita sunuyor.  Ana düşüncesi, insan doğasındaki dokuz temel kişilik yapısının açıklamasıdır. Bu tarzların ortak yönleri çoktur, ama her biri kendine özgü tutum ve davranış, tepki ve savunma, güdülenme ve alışkanlık yöntemleri sergiler. Her birinin gelişme reçeteleri değişiktir.

Yüce Allah kuran-ı kerimde “Her an ayrı bir şandayım” diyerek,  her  an  değişik ve ayrı bir varoluştan bahseder. Parmak izi bile aynı olmayan, milyonlarca insanın ruhsal ve tinsel konularının aynı olması beklenemez.  İnsanlar duygusal, fiziksel ve zihinsel olarak farklıdır. Enneagram, bireylerin her birini eşsiz ve benzersiz olarak kabul edip, kuşbakışı ile kişiye özel bir program oluşturarak  bireysel  gelişimimizin nerede tıkandığını, neden kapandığını ve durduğunu tespit eder.

Enneagram, kişiliğimizin bilinçdışı emirlerini otomatik olarak yerine getirmekten vazgeçmemiz için kendimizi gözlemlemeye, benlik nefsinden özümüze bilinçli yönelmeye fırsat tanır.

Kişiliğimiz, benliğimizin bir parçasıdır. Bireysel evrimimizde önemli bir rol oynamaktadır. Kişilik olarak adlandırdığımız yapı, bütün bedensel niteliklerimiz, içgüdülerimiz, güdülerimiz, tutumlarımız, eğilimlerimiz, davranışlarımız ve kazanılmış deneyimlerimizin bir bütünü olarak, kalıtsal özelliklerin ve çevrenin ürünüdür. Bu unsurlar her insanın kendine özgüdür.

Kazanılmış deneyim ise, hayatın ta kendisidir. Bu deneyimler kişiyi güçlü kılar ve bütünlük kazanılır. Aile, iş, okul, sosyal çevre içinde gelişmeye, biçimlenmeye başlayan kişiliğimiz, bilinçaltı seviyede artısı ve eksisi ile kalıplaşır kalır. İnsan bu dünyada olma sebebi ile daima bir arayışta ve tarif edemediği bir şeylere özlem halindedir. Yaradanı anlar ve yaşar duruma gelebilmesi için, sahip olduğu kötü ve zararlı huylarla, davranışlarını kendi kendisini tanıyarak, kendi isteği ve çabasıyla terk etmesi, sahip olması gereken erdemleri de yine tanıyarak ve bilerek, belirli çalışma ve çabalarla, kendi isteği ile elde etmeye çalışması gerekmektedir.

Kendini tanımak;  kendimizi nasıl gördüğümüzle, başkalarının bizi nasıl gördüğü arasında açı farkı olmamasıdır.

Halil Cibran’ın Gezgin eserinde bahsettiği bir masal vardır.  Bu, iki istiridyenin sohbetidir. İstiridyenin biri, diğerine dert yanar; “İçimde yuvarlak ve ağır bir şey var, bana acı veriyor.” Diğeri, kibirli bir memnuniyet içinde, “Şükürler olsun ki, içimde bir sıkıntı yok. Hem içimde hem dışımda mutlu ve bütünüm.” O sırada oradan geçen bir yengeç şöyle der; “Evet mutlusun, halinden de memnunsun ve bütünsün.  Ama şunu söyleyeyim ki diğer istiridyenin çektiği acının sebebi içindeki eşsiz güzellikteki ‘inci’dir.” Ve şöyle söylenir, “Kim, bu masalı dinler ve dinledikten sonra, içinde bir ağırlık hissederse, bir ışık ruhuna konar. İçindeki inciyi, görmek ister.”

Şimdi lütfen, bir daha kalkın, aynaya gidip bakın. Gözlerinizin içine odaklanın. Şimdi ne görüyorsunuz? Siz, kimsiniz? Niçin bu alemdesiniz? Bu aleme yemek, içmek, üremek ve ölmek için mi geldiniz?

Dünya kendi ekseni etrafında dönüp, gerçekliğini tamamlarken biz yerimizde sayamayız. Kendi eksenimizde dönüp, merkezimizi bulmalıyız. Olmamız gereken şeyi,  olduğumuz gibi kalarak olamayız. Yeni bir “sen” yaratmanın ilk adımı, değişimin gerektiğine inanmaktır.  Bu inancı destekleyen en büyük güç ise, kendini tanıma ve dolayısıyla alemi tanıma istek ve arzusudur.

Yapacağımız sıradan bir çalışma değildir. Bir sorunumuzu halletmek için değil, bu aleme geliş sebebimizi gerçekleştirme yolunda, evimizin altında gizli kalmış o hazineyi  (yani beden evimizde saklanmış, kör nokta ardındaki ebedi ışığı, zaten var olan ama bizim fark edemediğimiz gerçek hazineyi) ortaya çıkarma yolunda adım atmaktır.

Bu süreçte hedeflenen, kişinin içinin dışına çıkması, eğrisiyle doğrusuyla ters-yüz edilerek kendini tanıması, kişilikten bireyselliğe köprü kurup, bu köprüde Tasavvuf, Gestalt, NLP, EFT, Koçluk, Nefes, Meditasyon teknikleri ile seyrederek, çokluktan tekliğe, kendinden kendine, yine kendisiyle bir yolculuğa başlaybilmektedir.

 Bu kendini seyretme sürecine kimler katılmalı?

–          Hayata dair soruları olanlar. Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum?

–          İçinde inci tanesi gizleyen istiridye gibi, sebebini bilmediği bir acı ve hüzün barındırıp hep bir özlem içinde olanlar.

–          Kendimi tanıyamıyorum, tepkilerime anlam veremiyorum, bu ben miyim? diyenler.

–          İlişkilerinde, karşısındakini anlayamayan, bu sebeple sorunlar yaşayanlar.

–          Olumsuz duygu ve düşüncelerin (endişe, kaygı, stres, kin, nefret, korku, hırs..) etkisi altında olup kendi cehennemini yaşayanlar.

–          Yüce Yaradanın, kendisini hangi isim ve sıfat terkibi ile yarattığını anlamak isteyenler.

–          Eksik isimlerini (karakter özelliklerini) geliştirmek, zaten gelişmiş olanları muhafaza etmek ve daha da pekiştirmek isteyenler.

–          Düşüncelerin  rengi  ile boyanmış  hayatını saflaştırmak, duygu ve düşüncelerini fark edip geliştirerek cennetini yaşamak isteyenler.

–          Her şeyden önce derdi, kendi gerçek yüzünü görüp, onu tanımak için büyük bir istek duyanlar.

–          Kendi kendinin ebesi olup, kendinden kendini (öz’ünü) doğurmak isteyenler.

Bu sürecin kazanımları neler olacak?

Bu süreçte;

–          Doğduğu zaman özüyle bağlantı içinde olan, devamında ise yavaş yavaş mizacının ve çevrenin etkisiyle egosunu oluşturarak, bir kişilik tarzını meydana getiren insan sıfır noktasından uzaklaşır. Alemi bir daire gibi düşünürsek merkezinden çevreye doğru ilerledikçe kişinin özbenliğinden uzaklaşıp egosunun denetimine girmesi söz konusu olur. Fizik, duygu, zihin merkezli kişilik özelliklerini tanıyarak hangi özelliklere sahip olduğunuzu görecek, hangi isim ve sıfatlarla terkib edildiğinizi öğreneceksiniz.

–          Temel tutkuları

–          Temel değerleri

–          Zihinsel fotoğrafları

–          Güvenlik noktalarınızı

–          Bütünlenme yönlerinizi

–          Gelişme yönlerinizi

–          Güçlü yanlarınızı

–          Temel korkularınızı

–          Esas dileğinizi

–          Arayışınızı

–          Gerilim yönünüz

–          Çocukluk örüntüsü (ya da aile öyküsü)

–          Bilişsel yanlışlarınızı

–          İçsel şikayetlerinizi fark edecek, eksik yönlerinizi geliştireceksiniz.

–          Karanlık noktalarınızı göreceksiniz.

 SUFİ NEFES TEKNİKLERİ:

Sûfizmin  kapısı  içsel olana ve derinliğe açılır. Bu yol bize kabuktan ve şekilsellikten çok daha fazlasını vadeder. Bu kapıyı açıp girebilene ve yürümeye başlayana da bu derinlikte sonsuz güzellikler sunar. Hem de hiç bir ayırım gözetmeden. İslâmın bâtınını  (iç, gizli) yüzünü ifade eder. Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli ve daha niceleri bu ekolün temsilcileridir. “Sufi nefes” ile sufizmin kapısını aralamış bir kişinin neler yaşadığına, onların hayat anlayışına projeksiyon tutabileceksiniz.

Sufilere  göre varlıklar Rahman’ın nefes vermesi ile ortaya çıkmıştır. Her ilahi sıfat ve isim tek varlık sahasına inmek istedi ve bu da onlara Rahman’ın nefes vermesi ile gerçekleşti.  Her şeyin başlangıcı ve sonu gibi Kuran-ı Kerimde “Adem,  çamurdan suretlenmiş balçıktan yaratılmıştır.” (Hicr 15/27, Rahman 55/4) “Sonra onu (Adem’i) düzeltip tamamladı, içine ruhundan ruh üfürdü, sizin için kulaklar, gözler, gönüller yarattı.” (Secde, 39/9) diye buyurdu  ve  nefesin başlangıcımız olduğuna işaret etmiştir.

Her ne yaşarsak yaşayalım, sonunda derin bir nefes alıyoruz. Yaradan, o üfürdüğü nefesi ile her an içimizde ve bizimle. “Her an sendeyim. Her nefesinde ben varım, sıkıntında sevincinde ben varım. Seni bana getiren sana verdiğim nefestir.” diyor ve bilsek de bilmesek de içimizde olduğunu aşikar kılıyor.

Sufi nefes teknikleri ile bir ucu sende, bir ucu Yaradanda olan “nefes köprüsü” kurabileceksiniz. O köprü ile Yaradanın nefesine bağlanabileceksiniz.

Nefesimizi doğru kullanmayı öğrenerek,  fiziksel rahatsızlıklarda (kalp hastalıkları, migren, kan basıncı, sinir sistemi) pozitif iyileşme sağlayarak enerjik ve sağlıklı dinamik bir hayat yaşayabilirsiniz..

Nefes alıp vermek sembolik olarak bireysel niyetimizin, evrensel bütünlüğe ulaşmayı  arzulamak olduğu anlamını taşır. Sevgili Yunus Emre’nin de dediği gibi;

Suyum alçaktan çekerim (derin diyafram nefesi ile (karından) aşağıdan derin nefes alırım).

Dönüp yüksekten dökerim (nefesi en yükseğe başın üstüne taşırım, oradan nefesi aşağı veririm).

Görün ben neler çekerim (görün ki, on nefes köprüsünde (öz-eşiğinde) beklemek zordur, dertlidir).

Derdim vardır inilerim (tek derdim, bir ucu Rahmanda olan nefes ile Yaradana bağlantımı gerçekleştirip özümü hatırlamaktır).

İşte sufi nefes,  özündeki cevher ile bütünleşmeyi  hedefleyenlere, kapıları mutlaka açacaktır. Geriye sadece “gir ya ey sevgili” nidası kalacaktır.

SUFİ MEDİTASYON TEKNİKLERİ:

Varlık birdir, hareketi aşk  ve  ifadesi  SEN’ sin.

Meditasyon kişinin iç huzuru, sükunet ve değişik şuur hallerini elde etmesi ve öz- varlığına  ulaşmasına olanak veren, zihni denetleme teknikleri ve deneyimleridir. Zihnin hayatımıza müdahele etmesine izin vermemek, zihnin sınırlarını aşmak, zincirlerimizi kırmaktır.

Meditasyon uygulamasının çok çeşitli nedenleri olsa da çoğunun iki amacı vardır. Birincisi, içsel büyümeyi sağlama, ikincisi de yaşamdaki gerilimleri bedensel anlamda rahatlama, kontrollü düşünme ve nefes almayı sağlamaktır.

Meditasyona yeni başlayanlar, bir süre sonra yaşamlarındaki ruhsal  boyutun  farkına vararak bundan heyecan duyacaklardır. Sunacağı aydınlık yaşam, size yeni gözlerle görmeyi, yeni kulaklarla duymayı, tinsel anlamda yeni ruhsal uyanışlar sağlayacaktır.

Sufi meditasyon teknikleri doğru ve sürekli uygulandğı takdirde ruhsal gelişim kendiliğinden oluşacaktır. Şöyle ki, bir ürünün yetişmesi için önce, toprağı ekip biçmek için düzenli çalışıyor, yabani otlardan temizliyor, gerekli ışığı ve suyu sağlayarak bakımını yapıyorsak ve sonra ister yaz ister kış mevsimi olsun, bitkiler bizim isteğimizle büyümüyor. Onlar kendiliğinden büyüyüp gelişiyorlar. Sufi meditasyon ile içsel gelişim ve değişim de böyle kendiliğinden oluşan bir süreç olacaktır.

Ruhun beden toprağında yeşerip kendi kendiliğinden çiçek açması ile oluşan yüksek şuur hali ancak düzenli ve sürekli sufi meditasyon ile gerçekleşecektir. Sufi meditasyon sadece sessizce oturup, bir süre içe dönme hali değildir. Meditasyon sayesinde kazanılan ruhsal boyut ile gözlerinizi açtıktan sonra da var olacak bir gerçektir. Ruhsal boyut deneyimi günlük yaşamınızın bütününde etkisini sürdürecek ve fark edemediklerinizi fark edecek, göremediklerinizi görecek, üretemediklerinizi üretebileceksiniz.

Meditasyon ile bilinçaltına ulaşan bu  derin  süreçte, yaşamın kaynağı ile iletişime geçerek, bedensel, zihinsel ve ruhsal anlamda yeniden yapılanabilirsiniz.

Zihnin, bedenin ve ruhun gerçekleri nelerdir? Gerçek olan ne? Gerçek olmayan ne? Bu soruların cevaplarını ben vermeyeceğim.  Bilinçaltınızdaki gerçekleri algılayıp, nefes ve meditasyon teknikleri ile kendiniz bulacaksınız.

Hiçbir varsayım ve beklentide bulunmadan ruhunuza nefes ve meditasyon tekniklerini kullanarak ektiğiniz tohum, zihninizi hiçbir şey beklemeden, açık tuttuğunuz ve geçmişin karanlığından, geleceğin endişesinden kurtulduğunuz takdirde şimdiye açılan kapıyı aralamış olacak, “An”ı yaşayabileceksiniz.

Bu muhteşem yolculuk ve görkemli çalışma sonunda bilincinizin dar ve karanlık alemine nasıl girebileceğinizi, içinizdeki bilgini tanıyarak kendi cevaplarınızı nasıl ürettiğinizi fark ettiğinizde ne kadar şaşıracak, “yeni bir ben” in doğuşuna  tanık olabileceksiniz.

Eğitmenler : Hicran İpekbağlar, Özlem Aktaş, İnci Aktaş

Programın Süresi : 25 saat

Detaylı bilgi ve ön kayıt için lütfen bize ulaşın;

Tel : (224) 243 43 14

Email : info@akademiplena.com

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Bu Odadan Diğerine Kaç Farklı Yolla Gidersiniz? İnci Aktaş-NLP Uzmanı

Danışanlarıma sorarım; Bu odadan diğerine kaç farklı yolla gidersiniz? Bazen son derece kısıtlı cevaplar alırım. “Bu kapıdan çıkar ve diğer odanın kapısından girerim.” Bazen de yaratıcı cevaplar alırız; “Duvarı kırarım. Yeri kırıp alt kata iner oradan geri buraya gelirim” vs. Sorun küçük olduğunda ve üzerimizde psikolojik baskı olmadığında bile çoğu zaman tek bir yolumuz varmış gibi gelir. Sorun büyüdükçe, stres yaratıcı düşünceyi engeller ve kişi hiçbir seçeneği olmadığını düşünmeye başlar. Ancak bunun bir istisnası vardır. Biz buna “eşik” diyoruz. Herkesin sonsuz sayıda çözüm olduğunu göreceği, kendince adapte olduğu gerçekliğin bir sınırı vardır. İşte, kişi yeter artık dediğinde kendini o eşikte bulur.

Şimdi basit bir alıştırma yapalım. Gözlerinizi kapatın ve kendinizi zifiri karanlık bir odada yürüken hayal edin. Biraz sonra önünüze bir duvar gelecek. Duvara dokununca durun. Birçoğunuz odanın boş olduğunu söyleyecektir. Bu sizin gerçekliğinizdir. Bu gerçeklik, odada ayağınız bir eşyaya takılana kadar da değişmez.

Birey, bazen de çözü bulmak zorunda kalır. Bunun için vücudun aşırı tehlike altında olup yüksek düzey adrenalin salgılaması gerekir. İşte o zaman bilinçaltı çözüme odaklanır ve diğer odaya geçmek için, her yolu dener ve bir yolunu bulur. Aynı zamanda, eşiğe gelmek için ille de bilinçaltının tehlike algılaması gerekmez. Eşiği biz kendimiz de yaratabiliriz. Örneğin sizi her ortamda küçük düşüren bir kedi fobiniz olsun. bundan kurtulmanın en basit yolu yeter artık dediğiniz eşiği geçmektir. Rahat bir yere oturun ve zihninizde ard arda on kere, kedi fobinizin sizi küçük düşürdüğü durumu hatırlayın. Bunu adeta yaşayın ve sonunda “yeter artık o küçük tüylü şeyin bir daha hayatımı mahvetmesine izin vermeyeceğim” deyin. Sonra bir kedinin kuyruğunu ayaklarınıza sürterek geçip gittiğini hayal edin.

Biliyorum, hayatınızı esir almış bir çok duygusal sorunun, alışkanlığın ve davranışın bu kadar basitlikle çözüleceğine inanmıyor olabilirsiniz. NLP uygulamalarının tam anlamıyla sizi korku, kaygı, anksiyete, sinirli davranışlar, sigara, aşırı yeme vb alışkanlık ve davranışlardan sonsuza kadar arındırabilmesi için nitelikli bir NLP Uzmanına başvurabilirsiniz.

Bizce insanlar mükemmeldir ve evrende sonsuz sayıda çözüm vardır. Biz, size inanıyoruz; siz de kendininize inanın!

Sevgiyle kalın;

İnci AKTAŞ

NLP Uzmanı & Profesyonel Koç

(224) 2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Zihninizin Bağlarını Çözün – Profesyonel NLP Koçu Özlem AKTAŞ

Eki 12, 2013   //   by admin   //   Kişisel Gelişim, Makaleler, Zihninizin Bağlarını Çözün  //  No Comments

Hayat amacınıza ulaşabilmek, mutluluğun kapısını aralayabilmek için zihninizin bağlarını çözmeniz gerekir. Zihnimizin bağları çözülünce gerçek benliğimiz açığa çıkmaya başlar. Zihninizdeki bağlar, kendinize koyduğunuz sınırlar, engellerdir. Zihin, özgür olduğunda, engellerinden arındığında ancak kendini ifade edebilecek bir gerçeklik bulur. Zihnimiz çok güçlüdür. Zihnimizde yarattığımız gerçeklik şu anımızı oluşturur. Öyle ki eğer zihne gideceği bir yön vermezseniz sizi oradan oraya sürükler, hayatınızın kontrolünü kaybetmiş gibi hissedersiniz. Başarınızı, mutluluğunuzu belirleyen şey zihinsel olarak neye inanıyor ve ne düşünüyor olduğunuzdur. Zihnimizde kendimize koyduğumuz sınırlar, yapabileceklerimizin ne olduğunu belirler. Aslında engel yoktur. Bu hayattaki tek engel, zihnimizde yarattığımız sınırlar, inançlar, yargılardır. Henry Ford’u hepimiz biliriz. Kendisi okul okumamış olmayı eğer bir eksiklik olarak görseydi, etrafta bu kadar ford marka araba olmazdı. İlk kez Henry Ford atsız araba fikrini öne sürdüğünde herkes onunla dalga geçti. Kendisine çılgın mucit diyorlardı. Kimse yapabileceğine inanmıyordu. O’nu birçok başarısız insandan ayıran şey , O zihnini engelleyecek hiçbir bağa izin vermiyordu.  Nlp, zihnimizde sınırları aştığımızda yapamayacağımız hiçbir şey olmadığını göstermektedir. Başarı, içindeki potansiyeli görenlerindir. Başarı, zihnimizle ilgili zincirleri kırdığımız vakit oluşan farkındalık sonucunda gelir. Peki sizin kendinize koyduğunuz zincirleriniz neler?  Zincirleri kırma gücünü bulabilmek için hedefiniz doğrultusunda kendinizi motive edebilme gücünü kazanabilmelisiniz. Birçok kişinin iç sesi sadece yapamayacağını kendisine hatırlatır. Yapamayacağınızı size söyleyen iç sabotajcının farkında olun. Bu ses sizi başarmak istediğiniz şeye ulaşmanızı engellemek için elinden geleni yapacaktır. Size söylediği sözcüklerin farkında olun. Yetersiz olduğunuzu, yapamayacağınızı mı söylüyor? Bu sesi kısmayı öğrenin. Zihninizi yönetebilmek,  zihinsel bağlarımızı çözmek için ilk şarttır. Nlp’ye göre dünyayı beş duyumuzla algılarız ve bu algılar, deneyimlerimizi, yapabileceklerimizin sınırını belirler. Dünyayı temsil şeklimiz üzerinde bir hakimiyet kurabilirsek istediğimiz sonuçları yaratabiliriz. Sizi olumsuz engelleyen, yapabileceklerinizin önünde duran sınırlarınızı hatırlatan sesi kısın. Yerine kendinize yapabileceğinizi, başarabileceğini söyleyen iç sesinizi koyun . Elbette bu ses ilk başta çok kısık olacaktır, güvensiz , tereddüt içinde. Ancak ne kadar zihninizdeki sesin düğmesini açar ve bu sesi yükseltirseniz içinizden yükselen ses sizi motive edecek ve güdüleyecek kapıları açacaktır. İçinizde gelişen bu güven duygusu, zihninizdeki bağları çözmenize yardımcı olacak ve yapabileceklerinizin önünde, kendinize koyduğunuz sınırlardan başka hiç birşeyin olmadığını size farkettirecektir.  Öyleyse zihninizin bağlarını çözün, bulunduğunuz yer neresi ise oradan başlayın ve özgürce yükseklere tırmanın. Tek engel zihnimizdir. Önünüzdeki tek engel olan sizi çekin ve yolunuza güvenle, istekle ve kararlılıkla devam edin . Hatırlayınki  bu dünyada güçlü bir arzunun önünde hiçbir şey duramaz.

Sevgiyle kalın.

Özlem AKTAŞ – Profesyonel Nlp Koçu

(224) 2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Sayfalar:«123»

Ara

Kategoriler