Browsing articles in "Makaleler"

İş Geliştirme – Girişimci Eğitimine Neden İhtiyaç Duyuluyor? İnci Aktaş – Eğitmen ve Kurumsal Koç

İş Geliştirme Eğitimine ihtiyaç duyulmasının sebebi Ticaret, esnaf odaları rakamları ve araştırma sonuçları, yeni kurulan işletmelerin % 80’ inin 2 yıl içinde kapandığını gösteriyor. Güçlü sermaye yapısı olan küçük ve orta ölçekli işletmeler ayakta kalmayı başarsa da, işverenler ve çalışanlar gittikçe daha çok çalışıyor ve daha mutsuz hale geliyorlar.

Patrondan kurtulmak için girişimci tarafından kurulan işyerleri, müşterinin patrona dönüştüğü verimsiz yerler haline geliyor. Küçük işletme sahipleri girişimciler çok sevdikleri işlerinde önce 8 saat sonra 10, sonra 16 saat çalışmaya başlıyorlar. Ve bir sabah ağızlarından şöyle bir cümle dökülüyor; “Artık oraya gitmek istemiyorum.”

Bu aşamadan sonra yapacağınız çok az şey vardır. Ya büyük umutlar ve emeklerle kurduğunuz işyerinizin kapısına kilit vurursunuz ya da canınızı dişinize takarak ne pahasına olursa olsun savaşırsınız. Bu en dramatik olandır. Çünkü, tüm personeli çıkarmış, tüm makineleri satmışsınızdır. İşte sadece  bir makine ve siz varsınızdır. Bilmedikleri şey ise, “tekrar küçülen iş ölür”

İşler bu aşamaya gelmeden, işyeriniz büyüme aşamasındayken bir iş geliştirme ve girişimcilik eğitimi almak faydalı olur. Çünkü, artık tüm girişimciler biliyor ki, işin sadece teknik yanlarını bilmek, onun organize edilmesinden anlamak anlamına gelmez. Vizyon, misyon, yönetim stratejisi, organizasyon stratejisi, pazarlama stratejisi, insan kaynakları stratejisinin oluşturulması için bu anlamda danışmanlık almak gerekli ve önemlidir.

Şimdi Türkiye’deki tüm küçük ve orta ölçekli işletmelere yeniden hayal kurdurma zamanı. Çünkü vizyonun olmadığı yerde insanlar mahvolur.

İnci Aktaş – Eğitmen, Kurumsal Koç

(0224) 2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Zor Zamanlar, Gerçek Liderler Yaratır – Özlem Aktaş Lider ve Yönetici Koçu – Eğitmen

Tem 16, 2013   //   by admin   //   Liderlik, Makaleler, Zor Zamanlar Gerçek Liderler Yaratır  //  No Comments

 

Acı geçicidir, hiçbir koşul ve şart uzun sürmez. Önemli olan zihnin kendisini bu büyük kazançları görebilmek için açmasıdır. Bir lider, işler zora giderse, zorluklarında gideceğini bilir. Her şeyin çözümü olacağını bilir. Peki liderlik kavramı uzun süredir konuşuluyor, herkes bir lider olmaktan bahsediyor. Peki lider nedir? Çoğunlukla liderlik, yöneticilik kavramı ile karıştırılıyor ve günümüz dünyasında liderlik güç ve statüye bağlı olarak değerlendirilerek yanlış tanımlanıyor. Genel bir tanım yapmak gerekirse; yönetici, yönetim sürecinin sağladığı otoriteyi elinde bulunduran, yönetim fonksiyonlarının sürekliliğini sağlayan kişidir. Lider ise, insanların önünü açan, kişiler arasında güçlü bir bağlılık hissi oluşturan, herkesi aynı amaç doğrultusunda bir araya getiren, sıradan insanlardan farklı bir renkliliğe, dinginliğe, zihinsel ve sosyal yeteneklere,  iletişim ve insan ilişkilerine sahip, her şeye büyük bir resim olarak bakabilen ve  insanların çıkarlarını kendi çıkarlarının üzerinde görebilen, üstün bir  ahlak sahibi ve temel insani değerlere duyarlı, kaynağını objektif bilgi ve mantık kurallarından alan ve aynı zamanda gönül ve ruh dünyası da derin, kendisini hizmete adamış bir kişiliktir. Lider, sıradanlığın batağından çıkıp, daima yenilikçi olabilen ve en zor koşullar altında dahi tehlikelerin içinden cesurca çıkan kişidir. Liderlik vasfı herkesin içinde mevcuttur . Sadece biz genellikle bunun farkında değilizdir. Herkes yaşamının lideri olabilir, liderlik için statü ve makama ihtiyaç yoktur.  Gerçek lider,  yaşamına liderlik yapan, yaptığı herşeye ruh katan, çevresindekilere her koşulda ışık olan ve gelişimlerine katkı sağlayan kişidir. Zor koşulların içerisinde kendisini kaybeden birçok insana göre,  liderin yaptığı cesurca her şarta yaklaşmak, değişimi kucaklamak ve bu zor şartlardan çıkabilmek için gerekli yeneteği, içsel tutarlılığı ve gücü açığa çıkarma cesaretini göstermektir.  Lider, gerçek bir iletişimcidir. Kendi zihinsel süreçlerinin ve kendi gücünün farkında olurken çevresindeki herkesin de o güce sahip olduğunu bilir. En büyük lider, kişilerin potansiyellerini fark etmelerine yardım eden kişidir. Yaptığı işe ruh katan kişidir.

İş dünyasının zorlukları hepimizin bildiği bir gerçek. Hiç bir zamanda iş yapmak, güvenilir biri olmak, dürüst olamak bu kadar zor olmamıştı . Yaşadığımız bu dönemde farkı yaratacak olan, etkileme kabiliyetinizin ne kadar olduğu, katkıda bulunma isteğinizin ve kendiniz olmanın ne kadar önemli olduğudur.  Lider, her zor şart altında kendi olma cesartini gösteren kişidir. Liderlik, elinden gelenin en iyisinden  daha azını vermemektir.  Bir lider bilir ki, her gün atılan küçük adımlar muazzam başarılar getirir. Gerçek başarı sabır ve çaba ile zaman içinde gelir. Lider, çaba gösteren, sabırlı, erdemli kişidir. Bir günde elde edilecek başarının başarı olmadığını ve anında kaybedileceğini bilir. Gelişim sürecinde tökezlemenin, düşmenin hayatın bir parçası ve gerçeği olduğunu bilir. O, her şart altında kendisini içindeki amaca ulaştıracak güce sarsılmaz bir şekilde inanç ve güven duyması gerektiğini bilir.

Ne iş yaparsak yapalım, hayatımızın, işimizin lideri olabiliriz. Herkesin kendi işinin lideri olup, yapabileceğinin en iyisini yaptığını bilseniz, bu yaklaşımın yaşadığımız dünyayı,  kurumları ve hayatımızı nasıl değiştireceğini bir düşünmenizi istiyorum.  İş hayatlarımız, içimizdeki lideri açığa çıkartabileceğimiz  muhteşem  bir armağandır.  İş hayatınına bakışını değiştiren kişi, yaşamının lideri olma yolunda adım atmış olur. Hergün liderlik özelliklerimizi geliştirmek için fırsatlar yakalarız.  Özellikle, şartlarımızın zorlandığı, koşullarımızın zor olduğu ve büyük risklerin olduğu dönemler liderliğimizi sınayıp, geliştirmemiz için bize fırsatlar tanır. Bir lider zor zamanlardan muhteşem fırsatlar yaratan ve sonuçları etkileyecek insiyatifi alabilen kişidir. Bir lider her zaman koşulları suçlayan değil,  değiştirebilen ve istediği sonuçları yaratacak şekilde yeniden yaratabilen kişidir.  Lider, zor şartlardan çıkmayı, ders almayı bilir. Her an fırsat arar, her durumda ne öğrenebilirim diye sorar. “Hangi iş yapış tarzımı değiştirirsem bu durumun üstesinden gelebilirim ? En önemlisi her gün ne yaparsam dünden daha iyi sonuçlar yaratırıım?” diye soran kişidir lider. Bu meydan okuyan, çözüm arayan bilinç, yaşamının lideri olmayı amaçlayan kişileri en tatmin edici başarılara yönlendirir.  Bir lider, büyük başarıların, büyük değişimler ve rahatsızlıklar barındırdığını bilir. Önemli olan bu zor zamanlarla ne yapmamız gerektiğini bilmektir. Şu an hayatta ve iş dünyasında ihtiyacımız olan şey, koşulları suçlayıp, en kötüyü gören kişiler değil,  her şart altında değişme ve gelişme cesaretini gösteren,  gerçekten ışık saçan ve etrafına umut olan insanlar, yani gerçek liderlerdir. Öyleyse içinizdeki lideri uyandırın, harekete geçirin. O güç herkeste var sadece farkedilmeyi bekliyor. Son olarak lider, rahatlık alanının dışında yaşayan, eyleme geçendir ve yaşam, rahatlık alanının bittiği yerde başlar.

Sevgiler…

Özlem AKTAŞ-  Lider ve Yönetici Koçu – Eğitmen

(0224) 2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Hapı Yuttuk Mu? – Yaşam Koçu, NLP Uzmanı İnci Aktaş

May 22, 2013   //   by admin   //   Hapı Yuttuk Mu?, Kişisel Gelişim, Makaleler  //  No Comments

Katıldığım seminerlerden birisinde ünlü bir doktorumuza sorulan soru gerçekten üzerinde düşünülmesi gereken bir soruydu. ‘Kanserin ileri evrelerindeki hastalar tedaviye cevap verebilirken, ilk evrelerindeki hastalar neden cevap veremiyorlar?’ Acaba cevap; tutumumuz, düşüncelerimiz ve inançlarımız olabilir mi?

Plasebo etkisini hepimiz biliyoruz. Boş haplarla, hiç bir iyileştirici içeriği olmayan ilaçların, kişinin iyileşeceğine inanmasıyla ya da doktorunun bu yöndeki telkiniyle iyileşmesi anlamına geliyor. Yani iyileşeceğimize inanıyorsak iyileşiyoruz. İyileşemeyeceğimize inanıyorsak iyileşemiyoruz. Buradaki asıl soru da şu olmalı; Bazı insanlar boş haplarla iyileşebilirken neden bazı insanlar dolu haplarla bile iyileşemiyor? Eğer boş haplarla iyileşenlerin düşünce sistemini benimsersek bizler de boş haplarla iyileşebilir miyiz? İyileşemeyiz diyorsanız, belki de siz de hayatınızın bir döneminde acile başvurmuş ve hiç bir iyileştirici içeriği olmayan serum alanlar sınıfına girmişsinizdir. Çok da güzel iyileşmişsinizdir.

Bir de nosebo etkisinden bahsetmek istiyorum. Nosebo etkisi plasebonun tam tersidir. Hayatınızda kaç defa bir ilacın prospektüsünü okudunuz ve yan etkilerini yaşamaya başladınız? Nosebo etkisi bizim için zararlı olan bir telkinin ya da inancın kabul edilmesi halidir. Bizi en çok şaşırtan şey ise insanların doktora gidip zorla kendisine bir teşhis koydurmaya çalışması. Hipokondriya, hastalık hastalığına yakalanmış bu insanlara doktorlarımız ‘Hayır, hasta değilsin.’ dediklerinde neredeyse hayal kırıklığına uğruyorlar. Tıpta ellibin tanı vardır. Utangaçlıkta buna dahil. Yani bize bir teşhis koymak kolay. Ama bu teşhis konulup düşünce sistemimiz tarafından kabul edildiğinde başımıza neler geleceğini hiç düşündünüz mü?

Bence insanların kendi hayatlarının sorumluluğunu üzerine almalarının zamanı geldi. Başımız ağrır. Doktora gideriz. Doktor bize bir ağrı kesici verir. İçeriz ve iyileşiriz. İçeriz ve iyileşemezsek doktoru suçlarız. Oysa biraz kendimizi sorgulamalıyız. Evet benim başım ağrıyor ama ben acaba uykuma mı dikkat etmiyorum, beslenmememi dikkat etmiyorum, stresimi mi kontrol edemiyorum, egzersiz mi yapmıyorum? Hapı yutmadan önce kendimize sormamız gereken en önemli soru da ne biliyor musunuz? Acaba düşüncelerimi mi kontrol edemiyorum?

Çok sevdiğim bir söz var. Son olarak onunla bitirmek istiyorum.

Kişi ister zengin olsun ister fakir olsun hastalığı iyileştiren de, mutsuzluğu mutlu kılan da para değil, zihindir.

                                          Edmund Spenser

 

Sevgiyle Kalın

İnci AKTAŞ  -NLP Uzmanı, Yaşam Koçu

(0224) 2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Kaliteli Yaşamın Sırrı Doğru Sorulardır- NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu Özlem AKTAŞ

Nis 26, 2013   //   by admin   //   Makaleler  //  No Comments

Kendinize nasıl sorular soruyorsunuz? Hiç düşündünüz mü? Sizi güçsüzleştiren mi yoksa harekete geçiren sorular mı var hayatınızda? Kendinize sorduğunuz sorular yaşam biçiminizi etkileyecektir. Doğru soru sorabilmek , kaliteli ve doyumlu bir yaşamın anahtarıdır. Doğru sorular bir anda odağınızı değiştirir. Odağınız kaygılı bir durumda ise; “Bu durumun içerisinden çıkmam için ne olması gerekiyor?” diye sormak bir anda çözümü karşımıza getirecektir. Güçlü soru sorabilmek , etkin olmak, proaktif olmak , yaşamının  sorumluluğunu almak demektir. Yaşamının sorumluluğunu üstlenen kişi, “Neden bunu bana yaptı, neden beni üzdü, neden mutsuzum, neden bu benim başıma geldi?” diye sormaz. Etkin bir insan olmak, çıkış yolunu aramaktır, şikayet etmek değil. ‘Neden’ diye sormak bize bir yarar sağlamaz. Daha çok geçmişe takılıp kalmamıza, her zaman sorunları görmemize sebep olur. Sadece sorunları görerek bir yere varamayız. Sorunlarınızı düşünmek için zamanınızın %10‘undan fazlasını harcamayın, zamanınızı % 90 ‘ını sorunlarınızın üstesinden gelecek çözüm yollarını bulmak için kullanın. Yaşam, sorunlara takılı kalmak için çok kısa. Hemen şimdi içinizdeki durumları değiştirebilme gücünüzü elinize almanız gerekir. Bunu, farkındalığı yüksek doğru sorular sorarak yapabilirsiniz. Doğru soru sorabilmek, çekici doğru yere vurabilmektir. Tam olarak gitmek istediğimiz yere götürür bizi, tabi ki çözüm bulma arayışındaysak eğer. Doğru sorular, ruh halinizi de bir anda değiştirir. “Neden mutsuzum?” diye sormak yerine “Nasıl şu andaki ruh halimi değiştirebilrim, ne yaparsam mutlu olurum, mutlu olmamın yolu ne?” gibi sorular çıkış yoluna sizi götürecektir. Kendinize acımak yerine eğer çözüm arayışı içindeyseniz kendinize doğru soru sorma alışkanlığı edinin. Doğru ve kaliteli soru “ne” ve “nasıl” sorularıdır. Bir eyleme geçmekte kararsızsanız, adım atamıyorsanız, şu güçlü soruları sorun; “Yaparsam ne olur? Yapmazsam ne olur?”. Bu sorular size olası acı ve mutluluk senaryolarını gösterecektir. İnsanlar ya acıdan kaçmak için ya da keyfe ulaşmak için karar verir.  Eğer bir şeyi yapmak size keyif veriyor, yapmamak acı veriyorsa bu davranışı değiştirecek güdüleri harekete geçirebilirsiniz, tek bir soruyla bunu yapabilirisniz. Örneğin; “Bu tatlıyı da yersem ne olur? Hedefim için adım atmazsan ne olur? Eşime yalan söylersem ne olur? Bana zarar veren alışkanlıklarımı değiştirmezsem ne olur? Aileme zaman ayırmazsam ne olur?” Bu soruları istediğiniz kadar çoğaltılabilirsiniz. “Ne olur?” sorusunu sormazsak, ödeyeceğimiz bedel ve sonuçlar hakkında net olamayız. Net olamazsak yanlış kararlar verebilir, istemediğimiz sonuçlara katlanmak zorunda kalabiliriz. Doğru soru sormak, gerçeklerle yüzleşmenize yardım edecektir. Kendinize soru sorun, eleştirmeden, yapıcı ve sizi sonuca götürecek adım atmanızı sağlayacak sorular sorun. Bu cesaretinizi arttıracak ve önünüzü görmenizi sağladığı için harekete geçmenizi kolaylaştıracaktır. Merak etmeyen, yaşamını sorgulamayan gelişemez, değişemez. Yaşamınıza meraklı olun, kendinizi geliştirecek soruları sormayı alışkanlık haline getirin. Kendinize mazeretler üretmekten vazgeçmek için sorun. Koşulların değişmesini beklemek yerine, etkin olun ve sorumluluğu alın. “Koşullarımı değiştirmem ve istediğim sonuçları yaratmam için ne yapmalıyım?” diye sorun. Size ilhamı koşullar vermez, güçlü sorular verir. Güçlü sorular,  yaratıcılığınızı ve bakış açınızı genişletir. Size yeni ufuklar ve dünyalar yaratır. “Bundan 20 yıl sonra nasıl biri olmak istiyorum? Yaşamımın kontrolünü elime almak için ne yapmalıyım? Daha huzurlu, dengeli bir hayat yaşamak için kim olmalıyım? Bu hayatta ki amacım ne? Rüyam ne? Benim için ideal ilişki nasıldır? Peki ya ideal bir kariyer? İdeal kariyere ulaştığımda benim için ne değişmiş olacak?…” Güçlü soru, kaliteli sorudur ve sizin elde etmek istediğiniz hayata ulaşmanıza yardım eder. Sorun ve yaşamınızın ne kadar değiştiğini farkedin.

 

Sevgiyle kalın.

NLP KOÇU Özlem AKTAŞ

(0224) 2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Nasıl Öğrendin Unutmayı? – NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu İnci AKTAŞ

Nis 25, 2013   //   by admin   //   Makaleler  //  No Comments

 

Bu sabah radyoda Kolpa’nın “Nasıl Öğrendin Unutmayı?” diye yana yakıla soruşunu duyunca, bir de üstüne “birikti her acı içimde kendime yer kalmadı” deyince , hem unutmak hem de kendimize yer açmak için bir yazı yazmak istedim.

Yeni nesil cep telefonlarıyla fotoğraf çektiğinizi ya da bilgisayarınıza fotoğraf yüklediğinizi düşünelim. Resmi daha iyi görebilmek için büyütmeyi, resmi beğenmek ve kendimizi daha iyi hissedebilmek için düzenleyi tıklayıp parlaklaştırmayı hepimiz çok defa gerçekleştirmişizdir. Bütün bu işlemlerin sonunda amaç resme bakıp duyguyu yoğunlaştırmak ve kendimizi iyi hissetmek değil midir? Evet, öyledir.

Öğrenmenin 5 yaşında son bulduğunu söyleyenler var. Oysa bir fobiniz varsa sizi tebrik ederim. Çok hızlı öğreniyorusunuz demektir. Beyin, sanıldığının aksine çok hızlı öğrenir. Düşünün ki bir kişi trafik kazası geçirerek yıllarca sürecek bir araba fobisi edinebiliyor.

Gelelim konumuza; Nasıl Öğrendin Unutmayı? Şimdi gözlerinizi kapayın ve mutlu olduğunuz bir anınızı düşünün, sanki o “an” bir fotoğrafla ölümsüzleştirilmiş ve siz o fotoğrafa bakıyorsunuz. O resme bakarken resmi iyice parlaklaştırın tıpkı telefon ya da bilgisayarınızdaki gibi. Şimdi de büyütün ve duygularınızın değişip değişmediğine dikkat edin.  Şimdi aynı resmi soldurun ve neredeyse  vesikalık resim boyutunda olacak şekilde küçültün. Duygularınızın değişip değişmediğine dikkat edin.

Hemen hemen herkesin zihnindeki resim parlaklaşıp büyüdüğünde duygu yoğunluğu artar, parlaklık azalıp görüntü küçüldüğünde duygu yoğunluğu azalır.

İnsanların duygu yoğunluğunu arttırmak ya da azaltmak için, zihindeki bir resmin parlaklığını kasten arttırmak ya da azaltmak kimin aklına gelirdi ki?

Bizi en çok şaşırtan şey ise, insanların kötü anılarını büyük, parlak, panaromik ve 3 boyutlu resimler halinde zihinlerinde canlandırıp sonra da “Nasıl unutacağım?” diye sormaları; mutlu anıları ise neredeyse küçük, soluk resimler halinde hatırlamalarıdır.

Bu tekniği şimdi de kötü bir anınızla deneyin. O anıyı gözünüzde bir resim olarak tasavvur edin. Ve resmi soldurup küçültün sonra da dokunmatik ekran misali dokunup ekranı uzağa itin. Eğer kötü bir anınızı yeteri kadar soldurabilirseniz, ondan sonsuza dek kurtulursunuz ve o sizi bir daha rahatsız edemez. “Nasıl öğrendin unutmayı?” sorusunun yanıtını bulur, birikmiş anıları temizler ve kendinize yer açarsınız. Bunu bir NLP Eğitimine katılarak yapabileceğiniz gibi, evde kendi kendinize de kolaylıkla uygulayabilirsiniz.

İyi anıların daima sizinle olması dileğiyle…

Sevgiyle kalın.

NLP Uzmanı İnci AKTAŞ

(0224) 2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Etkili Bir Konuşmacı Olmak İstiyorum- NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu Özlem AKTAŞ

Oca 21, 2013   //   by admin   //   Makaleler  //  No Comments

ETKİLİ BİR KONUŞMACI OLMAK İSTİYORUM

Geçenlerde bir danışanım bana geldi ve dedi ki; insanların karşısına çıkıp konuşmalar yapmak istiyorum ancak korkunç derecede heyecanlanıp panik oluyorum, sanki ölecekmişim gibi hissediyorum bana yardım edin çünkü artık bu işimin bir parçası ve ben iyi olmak ve başarmak  zorundayım dedi. Gerçekten öyle çaresiz ve zor durumda görünüyordu ki, “Sakin ol!” dedim. “Bu istediğin şey çok da zor bir şey değil, kimse doğuştan etkili bir konuşmacı olarak doğmaz, bu işi öğrenebilirsin sadece bazı incelikleri var, o kadar.” dedim. Öğrenmeye gerçekten istekli görünüyordu, çünkü bu konuda başarısız olmayı görünen o ki büyük acılara bağlamıştı. Başarısızlık demek, işinde başarısızlığa uğramak demekti onun için. O da tıpkı birçokları gibi ölümden korkar gibi insanların karşısında konuşmaktan korkuyordu. Ona dedim ki;  “Bu işi öyle tutkuyla istemelisin ki ve bu olayı zihninde öyle keyifli bir hale getirmelisin ki korku yanına bile yaklaşamasın.” Tutku ve heyecanla yapılan işte korku olmaz. Etkili ve başarılı bir konuşmacı olmanın yolu; korkuların üzerine cesaretle gitmektir. Bu uğurda her şeyinizle bu işe adanmaktır, yüreğinizi  koymaktır işin sırrı budur. Unutmayın ki başarı; odağınızın olduğu yerdedir. Odağınız başarılı bir konuşmacı olmak ise eğer,  bu yolda ki başarı elbet sizi bulacaktır. Danışanıma, “Karar ver!  Güçlü bir  karar, artık bu konuda ki başarısızlığı düşünmeyeceksin. Tek düşündüğün başarılı bir konuşmacı olmak olmalı.” dedim. “Bunu öyle çok iste ki yatağına başını koyduğunda ki son düşüncen, sabah uyandığında ilk düşüncen olsun.” Bu işin sırrı bazı belli başlı kuralları uygulamak değil, doğal ve kendiniz olmaktır. Her zaman samimiyet, gerçek bir coşku kazanan olmanızı sağlayacaktır. Etkili bir konuşmacı olmak karşınızdakileri sevmeyi, onlara gerçekten yürekten bilginizi aktarmayı istemek ile gelir. Etkili bir konuşmacı olmak istiyorsanız, kendinize inanmalısınız. Yapabileceğinize olan inancınızı ve kendinize olan güveninizi her gün arttırmalısınız. Mucizeler bir günde gerçekleşmez.  Büyük başarılar küçük adımlarla gelir. Kendinize güveniyormuş gibi davranarak işe başlayabilirsiniz . Zihin hayal ile gerçeği ayırt edemez , zaman içinde kendinize olan güveninizin arttığını görüp şaşırabilirsiniz. Güçlü bir zihinsel başarı imajı yaratarak bunu yaşayın, her gün her bulduğunuz yerde konuşun, konuşun, konuşun… Ustalaşmanın yolu tekrarlardan geçer. Bütün başarılı konuşmacılar başarılarının sırrının eyleme geçmek ve sürekli yapılan tekrarlar olduğunu söylerler. Dünyaca ünlü motivasyon konuşmacısı Anthony Robbins çok başarılı bir konuşmacı olmasının sırrını, diğer herkes haftada bir konuşurken o, başarısının, günde 3 kez konuşmasına bağlı olduğunu söyler. Sizi ne tutuyor ? Gerçekten başarılı bir hitabet uzmanı ve konuşmacı olmak istiyorsanız önce kendinize ve yapabileceğinize inanın daha sonra güçlü bir zihinsel imaj yaratın ve eyleme geçin. Ruhunuzu, tutkunuzu ve coşkunuzu katarak sunumlar yapın. İçinde ruh olan, çoşkulu bir konuşmadan etkilenmemek çok zordur.  Başarı; bu uğurda güçlü bir adanmışlık  sonunda sizin olacaktır.

Sevgiyle kalın.

Özlem AKTAŞ

Kurumsal Koç, NLP Koçu ve Eğitmen

(0224) 2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Not: Topluluk Önünde Konuşma Eğitimi için Eğitimler bölümümüzü inceleyebilirsiniz.

Niçin Bir Yaşam Koçum Olmalı?

Ara 7, 2012   //   by ozlemaktas   //   Kişisel Gelişim, Makaleler  //  No Comments

NİÇİN BİR YAŞAM KOÇUM OLMALI? – Özlem AKTAŞ-Yaşam Koçu ve Nlp Uzmanı

Son zamanların mesleği, son zamanların yeni trendi koçluk. Koçluk almak kişiye ne sağlar? Kişiler niçin bir koçları olsun ister?

Herkesin içinde ortaya çıkarılmayı bekleyen muazzam güçler ve yetenekler vardır. Kişiler sadece bunların çoğunlukla farkında değildirler. Neler yapabileceklerinin, imkansız olarak gördüğü şeylerin aslında yeterince ister ve harekete geçerlerse elde edebileceklerinin farkında değillerdir. Farkında olsalar bile nasıl yeteneklerini geliştireceklerini, o istedikleri adımları nasıl atacaklarını bilmezler. Yapmak istediklerini bilseler bile  bazen kendilerinde harekete geçecek güç ve enerjiyi, kararlılığı bulamazlar. Bazen sadece bir itici güce ihtiyaç vardır yada farklı bir bakış açısına. İşte bu farklı göz, koçlardır. Kişiye kendi o muazzam günün farkına varmasını amaç edinen kişilerdir onlar.  Kişilerin değerlerine, ihtiyaçlarına ve güçlü olduğu alanlarına odaklanmalarını ve hedeflerine ulaşmalarını sağlama da destek olurlar. Yol arkadaşıdır onlar. Bir öğrenci olabilirsiniz, yada kariyerinin zirvesinde bir yönetici yada bir ev hanımı fark etmez. İçinizdeki o her şeyi başarabilecek güce ulaşmak istiyor ve sadece bir yol arkadaşı arıyorsanız işte bu noktada en iyi yol arkadaşları yaşam koçlarıdır. Onlar sizi gerçek bir empati ile dinleyeceklerdir, anlatmak istenilenin altındaki nedenleri yargısız dinleyerek, akıl vermeden size güçlü sorular sorarak kendi çözümünüzü bulmanızda yardımcı olacaktır. Sorunun ne olduğu önemli değildir, onlar sadece çözüme odaklıdır ve sizinde çözüm yollarınızı bulmanız konusunda sizi destekleyecektir. İçinizdeki durum her ne olursa olsun her zaman çözüm vardır. Bazen yolları ve çözümleri görmekte zorlanırsınız işte bu noktada yaşam koçu sizi o çözüme götürürken size yol arkadaşlığı yapacaktır. Sizi gönülden değişim konusunda destekleyecek , her geçen gün farkındalık yolculuğunuzda adım adım ilerlerken hayattan da daha çok keyif almanızı ve dengeyi, doyumu, mutluluğu yakalamanızda yardımcı  olacaktır. Yapamam, başaramam, imkansız dediğiniz her noktada sizi yüreklendirecek, motive edecek , harekete geçirecek ve sizinle beraber bu yolda sonuna kadar yürüyecektir. İnsan isterse her şeyi kendi başına  başarabilir. Sadece ben değişim yolcuğunda ilerlerken gerçek bir dosta, yol arkadaşına ve başka bir bakış açısına ihtiyacım var diyorsanız yaşam koçunuzun olma zamanı gelmiştir. Hayat bir değişim, gelişim ve öğrenme sürecidir. Yaşam koçları da sizi değişim dönemlerinizde yanınızda olarak, farkındalık kazanmanıza katkıda bulunarak ve sizi daima yolunuzda tutarak ve her zaman motive ederek destekleyecek kişilerdir.

Sevgiyle kalın ..

Özlem AKTAŞ – Yaşam Koçu ve Nlp Uzmanı

(0224) 2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Nedir Bu Yaşam Koçu Dedikleri…

Eki 24, 2012   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Yaşam Koçu Nedir?

İnci Aktaş Yaşam Koçu NLP Uzmanı

Modern Hipnozun babası M.Ericson çok küçük bir çocukken, kaybolmuş bir at bulur. Atı alır ve yola çıkarır.  At önden Ericson arkadan yürür. Sonra at acıkır, çayıra iner bir süre gelmeyince Ericson onu tekrar yola koyar. At önden Ericson arkadan yürür. At susar, su içer ama geri gelmez. Ericson atı yola koyar, at önden Ericson arkadan devam ederler. At bir evin önünde durur. Ericson kapıyı çalar. Kapıyı açan çiftçi şaşkınlıkla Ericson’a bakar. ‘Aman Tanrım. İki gün önce kaybolmuştu. Onu buraya nasıl getirdin?’ Ericson gülümser. ‘Onu buraya ben getirmedim. Ben onu sadece yolda tuttum.’

Ericson’un bu hikayesi yaşam koçluğunu çok iyi açıklar. Oysa hala bazı kişiler tarafından, yaşam koçları hiçbir lisans eğitimi olmadan kişilere hayat dersi ya da akıl veren kişiler olarak tanımlanıyor.

Oysa, Yaşam Koçları herkesten daha iyi bilmezler hatta kimseden daha iyi bilmezler. Onlar danışman ya da terapist değildir sadece hedefe giden yolda yol arkadaşlığı yaparlar. Hiçbir hastalığı iyileştirme iddiaları yoktur. Tek hedefleri faydalı olmaktır. Onlar madencidirler, insanların içinde zaten varolan elması ortaya çıkarmalarına yardım ederler.

Çoğu zengin ailelerde doğmamıştır. Evlerinde 140 ekran LCD tv, kapıda jeep varken bir köşkte doğmamışlardır. Doğanları da vardır elbet. Bu da onların yaşam dengesi konusunda koçluk yapamayacağını göstermez. Kimseye hayat dersi vermezler. Hiç acı çekmeden bugünlerine gelmemişlerdir.

Onlar da geçmişte eşlerinde ya da sevgililerinden ayrılmışlardır. Aldatılmışlardır. Çalıştıkları işlerden ayrılmışlardır… Hasta olmuşlardır. Parasızlık çekmişler, uykusuz geceler geçirmişlerdir. Para kazanmanın ne demek olduğunu da bilirler, acı çekmenin de ağlamanın da… Önemli olan bu gidişatı nasıl tersine çevirdikleri, nasıl hayatlarının her alanında dengeyi yakalamak için pozitif olarak odaklandıklarıdır. Başlarına ne gelirse gelsin olumlu tutumu nasıl koruduklarıdır.

Onlar toz pembe hayatlarda doğmaz, insanlara da hayatı toz pembe göstermezler. Herkesin içinde kendilerini gerçekleştirecek bir güç olduğuna inanır ve bu gücü ortaya çıkarabilmelerine destek olmaya çalışırlar.

Kendi kendine koçluk yapamayan, hayatının her alanında dengeyi yakalayamamış, bu işi sadece ticari amaçla yapmaya çalışan, kötüye kullananlar olmayacak mı? Her meslekte, en kutsal mesleklerde örneğin doktorlukta da olduğu gibi yaşam koçluğunda da olacak.  Bu konudaki tavsiyem, anlattıklarını kendi hayatında uygulayan kişilerden destek alınması yönündedir.

Ve asla unutulmamalıdır ki koçluğun değeri açıkça kişinin değişmeye dair yeteneğine bağlıdır.

Çimenlerin her yönünün, yeşilin farklı bir tonunda olduğunu biliyor musunuz?

Bu soru size çok mu saçma geldi? Bugün bir bakın. Çimenlerin kaç farklı renk tonunda olduğuna değil, bunun üzerinde daha önce düşünüp düşünmediğinize…

Yaşam koçluğu sahip olduğunuz ama farkında olmadığınız, yeteneklerinize ve hayata karşı farkındalığınızı  arttırmak için vardır.

Hepimiz doğduğumuz andan itibaren ölmeye başlarız. Bazıları bunu diğerlerinden daha hızlı yapar. Yapabileceğimiz tek şey hayatın tadını çıkarmaktır.

M.Ericson

Sevgilerimle

İnci AKTAŞ-Yaşam Koçu NLP Uzmanı

(0224) 2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Hatalarımı Seviyorum-Yaşam ve İlişki Koçu Özlem Aktaş

Eyl 27, 2012   //   by ozlemaktas   //   İlişkiler, Kişisel Gelişim, Makaleler  //  No Comments

Hata yapmaktan korkmayın , aslında hayatı yaşamaktan korkmayın. Hata yapma endişelerimiz  yüzünden çoğunlukla yaşamı kaçırdığımızın farkında mısınız? Yargılanma, eleştirilme ve başarısız, mutsuz olma korkularımız yüzünden hata yapmamaya ve her zaman mükemmel olmaya çalışıyoruz. Bu da bizim hayatı ıskalamamıza ve doyumsuz, birbirinin tekrarı ve sıradan bir yaşam yaşamamıza sebep oluyor. Gerçekten yaşıyorum bu hayatta diyebiliyor musunuz? Hata yapabilme ve pes etmemek cesaret ister. Yoksa yaşamdan, hata yapmaktan korktuğunuz için adım atmayıp birbirinin tekrarı ilişkiler, başarılar ya da başarısızlıklar kısacası birbirinin tekrarı bir yaşamı mı sürdürüyorsunuz? Yaşamınız  içinde ne kadar hata yaptınız? Yaptığınız hatalar sizin ne kadar cesur,  ısrar eden, pes etmeyen bir insan olduğunuzu gösterir. Yoksa mükemmel olma kaygısı yüzünden adım atmaktan çekinenlerden misiniz? Sonra da ben bunu niye yapmadım, keşke yapsaydım deyip pişmanlıklar yaşadığınız oldu mu? Hepimiz hayatta bir takım fırsatlarla karşılaşırız ancak genellikle korkularımız, ön yargılarımız , fazla mükemmelliyetçiliğimiz, bizi sınırlayan inançlarımız neticesinde çoğu zaman  adım atmaktan çekiniriz. Oysa ki hayat cesur olduğumuz ölçüde bize karşılık verecektir. İsteklerimizi yerimizde oturarak önümüze gelmesini bekleyerek elde edemeyiz.  Hata yapma  korkusuyla yaşamı kaçıranlardansanız, lütfen hata yapın. Hata yapmak öğretir, aslında neyi istemediğinizi ve hangi yoldan gitmemeniz gerektiğini gösterir. Hayat cesur bir tecrübedir ve yaşam cesurları sever.  Öğrenerek gelişiriz bunun yolu da adım atmak ve gerekiyorsa hata yapmaktan geçer. Her konuda hata yapabilme lüksünü, esnekliğini kendinize tanıyın. Hatalarınıza birer hediye, birer öğrenme fırsatı olarak bakın.  İlişkilerimizde de hata diye gördüğümüz durumlar vardır, kendinizi yargılayıp suçlamak yerine bırakın geçmişi geriye ve kendinize ben bu deneyimden ne öğrendim diye sorun. Öğrendikleriniz sizin kazançlarınızdır, bir sonraki ilişkinizde daha doğru adımlar atabilmenizi sağlayacaktır. Hatalar, olgunlaştırır hataya bir ders olarak bakabiliyorsanız eğer. Olgunluk ve gelişmişlik hatadan ders çıkarıp, bunu fırsata çevirmekle kazanılır. Siz siz olun hata yapın, adım atın, deneyin tekrar tekrar… Bırakın insanlar sonra ne der diye düşünmeyi, ya eskisi gibi olmazsa hiçbir şey demeyi, ya başarısız olursam ya mutsuz olursam diye sormayı. Ne olur ? En kötü ne olur? En kötüsü cesurca adım atmış ve sonucu istediğiniz gibi olmadıysa bile bir şey öğrenmiş olursunuz . Bol bol hata yapın ve öğrenin. Yaşam,  adım attığımız cesurca davranışlarımıza karşılık verecektir, korkaklığımıza değil. Hatalarımı seviyorum , çünkü onlar benim öğretmenlerim diyebilin ve yaşamın her anını cesurca ve keyifle yaşayın.

Daima sevgiyle kalın..

Yaşam ve İlişki Koçu

Özlem Aktaş

(0224) 2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Problemi Çözemezlerdi…

Eyl 20, 2012   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Zeynep şuanda 6 yaşında. Ama öğretmeni tüm sınıfa; ‘Bütün çocuklar aynı anda ağlasaydı ne olurdu?’ diye sorduğunda ve kendisi de ‘Problemi çözemezlerdi.’ diye yanıtladığında sadece dört yaşındaydı. Ağlamanın problemi çözmeyeceğini, hatta daha da kötüleştireceğini idrak edebilmişti.

Başımıza herhangi bir kötü olay geldiğinde hemen yakınmaya başlarız. Neden ben? Bunu hak edecek ne yaptım? Hiçbir şey yolunda gitmeyecek mi? Ağlasak en azından duygularımızı boşaltmış oluruz ama çoğumuza bunun da utanç verilecek bir durum olduğu öğretilir. Ağlayamayız bile. Sürekli neden diye sorarak problemler labirentinde kayboluruz. Oysa soruna odaklanmak sorunu daha karmaşık hale getirir.

Probleme odaklanmak sürekli düşük enerji içerisinde olmamıza sebep olur.

Dr.Hawkins’in, ‘ The Eye of The I’ kitabında yer verdiği araştırmasında çarpıcı sonuçlar elde etmiştir. Dr. Hawkins’e göre yüksek enerjili insanlar düşük enerjili insanların olumsuz etkisini dengeler. Anacak insanlığın %87’lik kısmı düşük enerjiye sahiptir. Bu durumda birebir dengeleme gerçekleşmez. Aşağıda Dr. Hawkins’in çalışmalarından bazı bulgular okuyacaksınız.

Hayata iyimser bakan iyimser enerji yayan, başkalarını yargılamaktan uzak duran bir insan, kendilerini zayıflatan düşük seviyede enerjiye sahip 90 bin insanın olumsuzluğunu tek başına dengelemektedir.

Sevgi dolu yaşamı olan ve saf sevgi enerjisi yayan, hayata saygı gösteren bir insan, kendilerini zayıflatan düşük seviyede enerjiye sahip 750 bin insanın olumsuzluğunu tek başına dengelemektedir.

Aydınlık mutluluk ve sonsuz huzur içinde yaşayan ve bu tarz enerji yayan bir insan kendilerini zayıflatan düşük seviyede enerjiye sahip 10 milyon insanın olumsuzluğunu tek başına dengelemektedir.

Faziletli beden ötesi saf ruha sahip, ikilik prensibine değil de bir olmaya inanan ve bu tarz enerji yayan bir insan, kendilerini zayıflatan düşük enerjiye sahip 70 milyon insanın olumsuzluğunu tek başına dengelemektedir.

Sonuç olarak: Yüksek enerji alanlarının dengeleyici etkisi söz konusu olmasaydı tüm insan nüfusunun olumsuzluğu insanlığın kendi kendini yok etmesine neden olurdu.[1] (DR Wayne W.Dyer-Niyet Etmenin Gücü)

Yani bu sonuçlara göre tüm dünya aynı anda problemlere odaklanırsa bu dünyanın sonu olurdu. Bunun yerine bir daha ki sefer bir sorunla karşılaştığınızda başınıza gelen en kötü felaketmiş gibi hayata küsmek yerine, başınıza gelen en kötü şeyin gelebilecek en kötü şey olmadığını kabul edin. Ve ‘felaket haline dönüşmeyecek mutluluk ve mutluluk haline dönüşmeyecek felaket yoktur’ fikrini benimseyin. Kendi kendinize aşağıdaki problem çözen soruları sorabilirsiniz:

1-Neden yerine nasıl diye sorun?

2-Suçlama yapmak yerine nereye gitmekte olduğunuzu sorun? Şimdi neredesiniz, nereye gitmek istiyorsunuz? Önemli olanlar bunlardır. Ve sonra nasıl sorusunu sorabilirsiniz. Bulunduğum yerden varmak istediğim noktaya nasıl gelirim?

3-Gereklilik yerine olasılık ortaya çıkarın. Eğer bir şeyi yapmak için yalnızca bir yolunuz varsa yalnızca bir yolunuz var demektir. Bu genelde başka bir anlama gelmez. Ve o yolu kullanmak zorundasınızdır. Gereklilikler ise tepki yaratır. Bu nedenle olasılıklarınız değerlendirin. Ne yapmak gerek yerine mümkün olanlar sonsuz olasılıklarım ne diye sorun.

4-Neden başarısız olduğunuzu sorgulamayın, ne öğrendiğinizi sorgulayın. Bütün sonuçlar gelişiminiz için faydalıdır. Hiçbir şey öğrenmezseniz nasıl başaramayacağınızı öğrenirsiniz.

5-Varsayımlarda bulunmak yerine merak geliştirin. Varsayımda bulunuyorsanız soru sormazsınız çünkü yanıtı zaten biliyorsunuzdur. Oysa en yararlı alternatifler, sonsuz olasılıklar için merak geliştirildiğinde ortaya çıkar.

Sorunlar her zaman var olacaktır. Bilgelik, bu sorunlarla ne yapacağınızı bilmektedir.

İnci AKTAŞ-Yaşam Koçu

Sonsuz sevgilerimle,

İnci AKTAŞ-Yaşam Koçu NLP Uzmanı

(0224) 2434314


Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Sayfalar:«1...20212223242526...31»

Ara

Kategoriler