Browsing articles in "Makaleler"

Kilo Vermek: Bütün Mesele Bu Mu? Yaşam Koçu – İnci AKTAŞ

Ara 13, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  1 Comment

Yaşam Koçunuzdan günün sorusu: Fazla kilolu olmak veya olmamak işte bütün mesele bu mu?

Kilo vermek; Hatta bu kilo sorunu hayatınızın merkezi haline mi geldi? Ne yerseniz yiyin sonunda pişman olmaya mı başladınız. Evet sıkı durun, eğer bu olmaya başladıysa eğer henüz kilo almadıysanız bile almaya başlayacaksınız demektir. Çünkü zihninizi kilo almaya programlıyorsunuz. Oysa bilinçaltı doğuştan mükemmel sağlığa programlıdır. Tüm hastalıklar ve kilo problemi bilinçaltıyla bilinçli zihnin irtibatını kaybetmesinden ortaya çıkar.

Bir alışkanlığın başlangıcı görünmez bir iplik gibidir, ama o hareketi her tekrarlayışımızda o ipi sağlamlaştırırız, ona bir elyaf daha ekleriz, sonunda kapkalın bir kablo olur, düşünce ve hareketlerimizi geri dönülmez biçimde bağlar.

-Orison Swett Marden

Kilo verme konusunda kişilere ne istediğini sorduğumuzda genelde çok uzun dakikalar boyunca neleri istemediklerini anlatmaya başlarlar. ‘Artık kilolu olmak istemiyorum, şişman gözükmek istemiyorum, aynada kendimi böyle görmek istemiyorum, eşimin beni şişman bulmasını istemiyorum, kötü görünmek istemiyorum…’ Ama unuttukları bir şey vardır. Biz hayatta neye odaklanırsak onu elde ediyoruz. Eğer hep istemediğimiz şeylere odaklanırsak onlar sıklaşmaya başlar. Değişiklik yapmanın ilk adımı belli bir şeye karar vermektir ki, ona doğru ilerleyebilesiniz. Yani artık olmak istediğiniz kiloda olmayı istemeyin. Olmayı seçin. Ne istediğiniz konusunda yeterince net olabilirseniz elinizde onu gerçekleştirebilecek daha büyük güçler bulunur. Bilinçaltı muğlak ifadeleri kabul etmez ve tepki vermez. Aynada güzel görünmek istiyorum ya da elbiselerime sığmak istiyorum gibi muğlak ifadeler yerine daha net ifadeler kullanmak yararımıza olacaktır. Örneğin;60 kilo olmayı seçiyorum. İşte bu yeni kararınız olabilir !

Bir de olmak istediğiniz şeyi neyin engellediğini bulmanız gerekiyor. Engel ise her zaman için değişmeye bağladığınız acının şimdiki durumdaki acınızdan daha ağır basmasıdır. Kafanızda belirsizlik vardır. Ya değişirsem ve o pastayı ya da kebabı yemezsem de yine de kilo veremezsem. O değişikliği şimdi yaratmanın tek yolu onu acil hale getirmektir. Yeter artık dediğiniz o an değişime başladığınız an olacaktır. Belki artık minik bebeğinizi kucağınıza almak bile sizi yoruyordur, merdiven çıkarken kalbiniz sıkışıyordur, en sevdiğiniz giysilere giremiyorsunuzdur vs. Artık yeter demenin zamanı gelmiştir. Halinden memnun olmak durağanlığı getirmez mi? Halinizden memnun musunuz? Memnunsanız harika, değilseniz değişme vaktiniz gelmiş demektir…

Kilo verme kararını geçici zevklere değil uzun vadeli zevklere göre vermeliyiz. Bana söyler misiniz, hangi yiyecek zayıf olmaktan, giydiğimizin yakışması ve özgüvenimizin verdiği zevkten daha fazla zevk verebilir insana?

Koca bir dilim pastayı mideye indirme kararını genelde onu yemenin on dakikalık zevkine bağlayarak alırız. Ancak kararımızı onu yememenin ömür boyu vereceği zevke istinaden verirsek, onu elimizle itmekten bile kısa vadeli zevki zaten hissederiz.

Ancak ne yazık ki biz insanoğlu kararlarımızı acıdan kaçınmaya göre alıyoruz. Herkes karşımızda bir buçuk porsiyon İskender kebabı yerken bizim yalnızca üzüm şırası içmemize engel olan, kebabı yeme kararını verdiren, yemediğimiz takdirde o gün ve o an çekeceğimiz acıdır. Yemenin zevki değil aslında. Yine de ben sonunda zevk getirecek acılara dayanılabileceğini düşünenlerdenim. Bilinçaltının duygusal açlığı bilinçli olarak yeme kararını vermemize neden olmaktadır. Çünkü biz kararlarımızı duygularımızla alır bilincimizle destekleriz.

Çok yeme alışkanlığı ise midenin açlığından değil tamamen duygusal açlıktan kaynaklanmaktadır. Hepimizin midesi yumruğumuz kadardır ve o kadar yiyecekle doyarız. Daha fazlasını yediğimizde sırf keyif için yeriz. Öyleyse neden diyet yaparak kendimizi sevdiğimiz yiyeceklerden mahrum bırakalım. Çözüm sadece olmak istediğiniz kişi olmayı seçmekte. Kilo sorunu olmayan insanlara bir bakın. İstediklerini istedikleri zaman yerler ama zayıf kalmayı başarırlar. Bunun tek nedeni bilinçaltı programlarıdır. Birincisi ne yerlerse yesinler kilo almadıkları gibi bir inanca sahiptirler, ikincisi ise yarın olağanüstü hal ilan edilecekmiş gibi depo yaparcasına her öğünde çılgınca yemek yerine canlarının çektiğini canlarının çektiği kadar ve canlarının çektiği vakitte yerler. Başarının anahtarlarından biri modellemeyse eğer, ideal kilosundaki insanları modellemeyi deneyin. Biri yapabiliyorsa siz de yapabilirsiniz…

Biraz da egzersizden bahsetmek istiyorum;

Çoğu kişinin formda olmakla sağlığın arasındaki farkı kavrayamaması, ibadet yaparcasına düzenli egzersiz yapmasına rağmen göbeklerindeki o üç beş kilo fazlalığı atamamalarına yol açmaktadır. Sağlıkla formda olma arasındaki en büyük fark, aerobik ile anaerobik egzersiz arasındaki farkı anlamakta düğümlenir. Aerobik oksijenli demektir. Uzun süre sürdürülebilen ılımlı egzersizlerle ilgilidir. Uygun beslenme ve egzersizle bu sistem harekete geçtiğinde yağ yakmaya başlar. Bununla birlikte anaerobik oksijensiz demektir. Kısa süreli güç patlamaları yaşatan egzersizleri anlatmaktadır. Yakıt olarak glikojen yakar ve bu arada vücudun yağ depolamasına yol açar.  Bazı insanlar daha doğarken yüksek aerobik bir sistemle doğarlar. İşte bunlar yeyip yeyip de kilo almayanlara örnektir. Egzersizin yoğunluk düzeyi aerobik sisteminizi mi yoksa anaerobik sisteminizi mi kullandığınızın bir göstergesidir. Yürüyüş, koşu, bisiklet, yüzme, dans vb iki yararı da verebilir. Düşük kalp atışları bu egzersizleri aerobik yapar yüksek kalp atışları ise anaerobik yapar. Genellik tenis, basketbol vb sporlar anaerobiktir. Oysa bütün egzersiz programlar aerobik temel oluşturmayla başlamayı gerektirir. Anaerobik yaşam bize: halsizlik, dalgınlık, bedbinlik, sıkıntı ve depresyonu beraberinde getirir. Çünkü vücuttaki şeker enerji sağlamak için yetmediğinde, kan şekerine yönelinir ve kan şekerinin üçte ikisi sinir sistemimiz kullanmak zorunda olduğuna göre bu açık baş ağrıları ve dalgınlık başlatır. Çünkü metabolizmaları şeker yakmak üzere eğitilmiştir yağ yakmaya değil. Hiç fark ettiniz mi neden spordan sonra şekerli bir şeyler yeme içme ihtiyacı hissediyorsunuz? Bu anaerobik egzersiz yaptığınızı gösterir. Vücudunuzu aerobik olarak eğitmek istiyorsanız 2-6 ay arasında aerobik egzersizler yapmalı kesinlikle anaerobik egzersiz yapmamalısınız. Eğer belinizdeki o inatçı yağ tabakasından kurtulmak istiyorsanız, vücudunuzu yağ yakmaya eğitmelisiniz, şeker yakmaya değil…

Bazı kimseler de diyet yaparlar ve hayatlarından yağı çıkarırlar, bu şekilde vücutlarını acil duruma sokarlar, o zaman vücut daha fazla yağ toplamayı öğrenir. Bunun üzerine bir de kendilerini aç bırakırlar. Sonunda eski yeme alışkanlıklarına döndüklerinde, eskiden yedikleri kadar bile yeseler, vücutları daha çok yağ toplamaya başlar çünkü mahrum bırakılmıştır. Kaybettiklerinden daha çok kiloyu hemen alırlar.

Egzersiz yaparken konuşabiliyorsanız aerobik, soluk soluğa yapıyorsanız anaerobiktir. Aerobik egzersize başlamadan önce 15 dk ısınma hareketi yapmalısınız. Aerobik egzersiz alanınızın içinde en az 20 dk, ideal olarak otuz ya da kırk beş dk. çalışmanız gerekmektedir. Soğumak için de on, on beş dakika ayırmalısınız.

Eğer bu işin zaman alacağını düşünüyorsanız zamanınızı iyi kullanmaya yönelik başka yöntemler düşünebilirsiniz.  Örneğin, ısınma süresinde cd dinleyebilir, okuyabilirsiniz.  Ya da edilmesi gereken telefonlarınızı edebilirsiniz. Ya da haberleri dinleyebilirsiniz.

Bir egzersizi on iki ay boyunca sürdürürseniz bir bağımlılık oluşurmuş. Hayat kalitemizi yükseltecek fiziksel canlılığa hepimizin ihtiyacı vardır.

“İnsan vücudu, insan ruhunun en güzel resmidir.”

Ludwig Wittgenstein

Sağlıklı beslenme, egzersiz alışkanlığı kazandırma ve kilo kontrolü bilinçaltının doğru programlanmasıyla sağlanabilir. Bilinçaltınız ana rahmine düştüğünüz anda kusursuz bir yazılımdı. Ta ki kötü yazılımlar (virüsler) bilinçaltınıza girip programını çökertene kadar. Eğer sağlıklı beslenmediğinizi, kilo almaya başladığınızı ya da fazla kilolarınız olduğunu düşünüyorsanız. Şuanda sistem yanlış çalışıyor. Tekrar programlamanın zamanı gelmedi mi?

Sağlıklı yaşam koçunuz olarak temennim; Sağlıklı ve ideal kilonuzda yaşamanızdır..

Sevgiyle kalın,

İnci AKTAŞ-Yaşam Koçu NLP Uzmanı

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Başarıyı Sağlayan Tetikleyiciler – Yaşam Koçu İnci Aktaş

Ara 12, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Her zaman ne yapmak gerektiğini biliriz. Ama yapmayız. Hep rahatlık arayarak geri planda kaldığımızı asla fark etmeden, başarının getireceği belirsizlikten korkar ve rahat bölgede kalmayı tercih ederiz.

Oysa başarının tetikleyicileri vardı. Bunlara sahip olduğumuzda başarı kaçınılmazdır. Yapmak istediğiniz her ne olursa olsun, ulaşmak istediğiniz hedef ne olursa olsun, bu tetikleyicilere sahipsek, mutlaka başarılı oluruz.

Peki hedefinizle ilgili veya herhangi bir şey için sizde bu tetikleyiciler mevcut mu?

Tetikleyicilerden ilki belki de en önemlisi inançtır. Ne olduğumuz ve daha neler olabileceğimize dair inançlarımız, ne olacağımızı belirler. Çünkü Fatih Sultan Mehmet’in de dediği gibi, ‘Bir şeyi başarabilmek için önce başarabileceğimize yürekten inanmalıyız.’ Peki siz neye inanıyorsunuz?

İkinci önemli tetikleyici ise hırstır. Zarar verici ve takıntıya neden olmacak boyutta olmadıkça sizi direk hedefe yöneltir. Eğer hedefiniz konusunda hırslıysanız geceleri geç saatlere kadar uyumaz sabahları da erkenden uyanırsınız, ne dersiniz, hırslı mısınız?

Başarı yolunda üçüncü tetikleyici değerlerdir. Sizin için önemli olan şey ne? Eğer bu hedef veya hedefe ulaştığınızda elde edeceğiniz şey her ne ise sizin için değerli mi? Kazanınca ne olacak? Sizin için önemli olan şeylerle çelişiyor mu? Eğer o hedefe ulaşmak için uzun saatler çalışmanız gerekiyorsa ve siz çocuklarınızla daha fazla vakit geçirmek istiyorsanız, hedefiniz en önemli değerinizle çelişir ve başarı için isteksiz olursunuz.

Diğer bir tetikleyici ise stratejidir. Eğer başarmak için bir yolunuz yoksa muhtemelen başarısızlık için bir yolunuz olur. Oraya nasıl varacaksınız?

Tetikleyiciler arasında en çok ivme kazandıran ise enerjidir. Hedefe giden yolda yürüyecek misiniz? Koşacak mısınız? Bunu enerjiniz belirleyecektir.

Başarı yolunda diğer bir tetikleyici de insanlığa en azından çevredekilere yapılan katkıdır. Eğer başardığınızda bu sadece size yaramayacak, çevrenize de katkı sağlayacaksa kurduğunuz hayallerde sizi gülümsetir ve daha sıkı bağlanmanızı sağlar.

Ve son olarak da hedefe giden yolda insanlarla kurduğunuz ilişkilerdeki iletişimin mükemmelliği önemli bir tetikleyicidir. Siz doğru ve yararlı iletişim kurdukça tüm kapılar size açılacak, ihtiyacınız olan herkes size gelecek ve aldığınız destek ile hedefinize daha hızlı yürüyebileceksiniz.

Yaşam Koçunuz diyor ki; Eğer bir hedefiniz varsa ve işte bu tetikleyicilere sahipseniz yol ne kadar uzun olursa olsun oraya varacaksınız demektir. Başarının yakanızı bırakmaması dileğiyle…

Sevgiyle Kalın,

İnci AKTAŞ – Yaşam Koçu Nlp Uzmanı

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Para Para Para…Yaşam Koçu İnci Aktaş

Ara 12, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Para, hayatlarımızın en duygu yüklü konusu değil mi? Birçok kişi paraya sahip olabilmek için her şeyi yapabilir. Hayatlarından vazgeçer, değerlerinden, ailelerinden… Sağlıklarından bile olurlar, buna rağmen çok paraya sahip olamazlar bile.

Bir çok kişi ise parayı korkulacak bir düşman olarak görür ve kaçınmaya çalışır. Bu da onların parasızlıklarına saklamaya yönelik kullandıkları bir numaradır. Para önemli değildir, çünkü zaten yoktur ki…

Kimisi için ise tapılacak bir Tanrıdır para. Güçtür, tek sahip olunması gereken şeydir. Onlara göre; para için her şey mubahtır.

Peki nedir para? Ya da para kazanma? En hayati kaynak mı, esrarengiz bir şey mi, kıskançlık kaynağı mı, rüyaları gerçek yapan şey mi, şeytan mı, özgürlük mü, zevk ve sefa mı, güç mü? Para nedir?

Hepimiz biliyoruz ki para yalnızca bir ödeme aracıdır. Ama önemli bir araç…

Bir çok insan çok paraya sahip olduklarında tüm sıkıntılarının biteceklerini sanır. Oysa çok paraya sahip olmakla ekonomik özgürlüğe kavuşmak arasında fark vardır. Ekonomik özgürlüğe kavuşmak size büyüme, paylaşma, kendiniz ve başkaları için değerler yaratma olanağı verecektir.

Peki neden olmuyor dersiniz? Bazı insanlar günde on altı saat çalışırken hep yoksulken, neden bazıları çok az çalışarak zengin olabiliyor? Para kazanabiliyor.

Bugüne kadar inançların yaratma ve yıkma gücünden sık sık bahsettim. Ekonomik özgürlüğe kavuşmanın yollarına bakarken önce inançlarımızı incelemeye ne dersiniz? Çünkü paraya sahip olma yolundaki en büyük engel genellikle inançlarımızdır. Lütfen aşağıdaki testi yapın. Aşağıdaki inançlardan inandıklarınızı işaretleyin.

-Çok mal, haramsız olmaz.

-Para ancak çok çalışarak kazanılır.

-Para kötüdür.

-Çok param olursa insanlar beni sömürür. Böyle iyi.

-Çok para bizi bozar.

-Allah bizim tırmalamamızı istiyor…

Bitti mi? Üzgünüm ama bir tanesini bile işaretlediyseniz yaşam koçunuza bugüne kadar zengin zengin olamayışınızı açıkladınız.

Beyin ancak net olan komutlara yanıt verir ve biz genelde karmaşık sinyaller yollarız. Para bize özgürlük getirir deriz ama bir yandan ise çok para için çok çalışmak gerektiğine ve özgürlüğümüzün kısıtlanacağına inanırız. Bu muğlak ifadeler muğlak sonuçlara neden olur.

Öyleyse ilk yapacağımız şey bugüne kadar paraya sahip olamayışımızın nedenini bu sınırlayıcı inançlara bağlayıp bunlardan kurtulmaya karar vermektir. Bu inançlar yerine olumlu inançlar koyalım. Biliyorum ilk başta bu yerleşmiş inançları kaldırmak hatta yerinden oynatmak bile size zor gelebilir. Bu inançlar zamanında elbette size bir yarar sağlamıştır ancak görünen o ki şuanda sizi sınırlamaktan başka hiçbir işe yaramıyor. Ve siz bu yazıyı okuyorsanız parasal kaderinizi elinize almaya karar vermişsiniz demektir. Olumlu inançlara bir göz atalım:

-Dürüstlükle çok para kazanılabilir.

-Para bir araçtır.

-Para özgürlüktür.

-Para bolca ve kolayca gelir.

-Katma değer yarattığım sürece gelirimi sürekli artırabilirim.

-Çok para daha çok yardım etmeme olanak verir.

-Para parayı çeker.

Tanrı tırmalamanızı falan istemiyor. Değer yaratmanızı istiyor, insanların hayatlarında fark yaratmanızı…Bu olumlu inançları diğerlerinin yerine koyun ve artık karşı çıkan bir yanınız kalmayana kadar her gün belli sürelerde tekrarlayın.

Ve artık inançlarımızı değiştirdiysek diğer adımlarımızı da atmaya başlayabiliriz. Bunlardan ilki, değerli ve farklı olmaktır. Her ne iş yapıyor olursanız olun değerli ve farklı olun. Her işte önemli olan sunduğunuz ürün veya hizmetin insanların hayat kalitesini yükseltebilmesidir. Bir çok insan zam ister ancak çalıştıkları kurumda yarattıkları değerin artıp atmadığına bakmazlar. Eğer zam istiyorsanız, istediğiniz oranın üzerinde değer yarattığınızı kanıtlayın.

İkinci adım ise kazandığınız parayı korumaktır. Kazandığınızdan az harcayın, aradaki farkı görmeyin bile. Belirli bir yüzdesini bir yatırım hesabına yönlendirebilirsiniz. Bireysel emeklilik gibi…

Üçüncü adım, servetinizi arttırın. Yatırımlarınızın karını kullanmayarak anaparanın üzerine eklenmesini ve böylece bileşik olarak artmasını sağlayın.

Dördüncü adım ise servetinizin tadını çıkarmaktır. Niye yarattınız bu serveti? Banka hesabında durması için mi? Sık sık kendinizi ödüllendirin. Çok paranın, paylaşmadıktan sonra ne tadı olabilir ki… En önemlisi verici olun. Yardım ve sadaka olarak verdiğiniz paralar emin olun ki size misli misli geri dönecektir. Ne kadar verirseniz o kadar alırsınız. Paranız olmasa bile yardım edin. Paranız olmasa bile yardımda bulunmak, evrene ve beyninize gereğinden fazla paraya sahip olduğunuz mesajını verir. Ve evren bunu kanıtlamak için elinden gelen her şeyi yapar. Paranız çoğalmaya devam eder, nereden geldiğini anlamazsınız bile.

Ve son olarak, hep söylediğim gibi, bir şeye sahip olmak istiyorsanız ona sahipmişsiniz gibi davranmalısınız. Neye en çok odaklanıyorsak onu kendimize çekiyoruz. Paranız varmış gibi davranın, yokluktan söz etmeyin yok olur. Para ile ilgili olarak en sevdiğim deyim: ‘Para parayı çeker.’dir. Hiç dikkat ettiniz mi? Çoğu zaman şans oyunlarından ya da çekilişlerden büyük ödüller zenginlere çıkar. Neden mi? Onlara paraya alışkındır ve kendilerini paraya layık görürler. Bazen ise parasal yoksunluk çeken insanlara çıktığını ve paranın kısa sürede tükendiğini nereye gittiğinin farkında bile olunmadığını duyarız. Bunun nedeni ise, söz konusu kişilerin parayı karşılamaya hazır olmadıklarındandır.

Evren size her istediğiniz verir. Yeter ki siz onu karşılamaya hazır olun.

Sevgiyle kalın…

İnci AKTAŞ – Yaşam Koçu, NLP Uzmanı

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Düşünce Virüsleri 2

Kas 27, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Dünkü yazımda, zihnimize geçmiş deneyimlerimizle ya da başkalarının yaşanmışlıklarından edinilen olumsuz inanç ve düşüncelerin sızarak asıl büyük isteklerimize ulaşmamızı engellediklerinden bahsetmiştim. Düşünce virüslerinin olumlu düşüncelerimize bazen çok benzediklerine ve bunları ayırt edemeden kabul ettiğimize de değinmiştim. Peki eğer böyleyse olumsuz düşünce ve inançlarımızla, henüz bunların hayatımızı olumsuz etkilediğini bile fark etmeden nasıl başedebiliriz?

Öncelikle bunu şimdi yapmaya karar vermeniz gerekiyor. Hazır mısınız? Bu olumsuz düşünce, inanç ve varsayımlar geçmişte bize bir yarar sağlamışlardı ama artık bize zarar veriyorlar. Ve belki de bunu hemen değiştirmek istiyorsunuz değil mi? Şimdi…

Ve bir kere yeni inancınızı kabul ettikten sonra ‘bizi leylekler getirdi’ inancı ne kadar komik geliyorsa eski inancınız da anlamını o kadar yitirecektir.

Beynin sinir hücrelerinin yapısı değişebildiği ve yeni bağlantılar kurulabildiği gibi, kullanılmayan mesela korku endişe gibi kısımları da zamanla işlevini yitirebiliyor. Yani biz bu yöntemle, düşüncelerimizi belli bir süre belli bir yöne odaklayarak olumsuz düşünce ve inançlarımızı değiştirebilir ve hayatımıza yepyeni bir yön verebiliriz.

İlk adım asıl neyi istediğinize karar verin. Size zarar veren olumsuz inançları değiştirmek istiyorsunuz. Peki sizi tutan ne? Çoğu zaman insanın potansiyeliyle şimdiki durumu arasında kendisi durmaktadır. Öyleyse kendinizi yoldan çekin. Değiştirmek istediğiniz inançları yazın.

İkinci adım ise, bu inançları değiştirmemeyi inanılmaz acılara bağlamaktır. Bu inançlar artık sizin işinize yaramadığı gibi size zarar veriyor. Bunu görün ve değiştirmemeyi acıya bağlayın. Afrika köylerinden birinde suçlular kara bir büyü ile öldürülerek cezalandırılırmış. Bu büyü yapılırken büyüyü yapan kişi yalnızca birkaç dua niyetine kelime mırıldanırmış. Ve kısa bir süre sonra büyü yapılan kişi kıvranarak ölürmüş. Bunu araştırmaya giden psikoloji profesörünün tespiti ise daha ilginç. ‘Kişiler büyüden ölmüyor, büyünün kendilerini öldüreceğine inandıkları için ölüyorlar.’

Üçüncü adım ise bu inancı değiştirmeyi hayallerinizi elde etmeye yani büyük zevklere bağlamanızdır. İnançlarınız kendi kendini gerçekleştiren kehanetler gibidirler. Siz kendi güzelliğinize inanırsanız çevrenizdekiler de sizi, sizin kendinizi gördüğünüz gözlerden görmeye başlar. Neye inanıyorsanız o oluyorsunuz bunu daima hatırlayın.

Dördüncü adım ise düşünce virüsünün yerine olumlu inançlar, düşünceler yerleştirmektir. Her inancınız için ayrı olumlu inanç geliştirin. Ben başarısızım diyorsanız bunu ‘ben başarılıyım’ olarak değiştirebilirsiniz. Ancak yeni inançlarınız size sımsıcak güven verici duygular hissettirmelidir. Yeni inançlarınızı belirlerken içinize korku ve tereddüt dolduğunu hissederseniz inancınızı içinize sinene kadar değiştirin. Örneğin, ben başarılıyım demek birçok insan için normal gelirken bazıları için kendini kötü hissettirebilir ve bu yeni inancına inanmayabilir. Öyleyse ‘her gün her bakımdan daha başarılı oluyorum’ gibi bir inanç belirlemelidir. Belirlediğiniz bu inançları yazın.

Beşinci adım ise tekrardır. Yazdığınız bu yeni inançlarınızı sabah akşam içinize sinene kadar okuyun. Ta ki artık ondan şüphe etmediğiniz zaman kadar. Bir inancın benimsenme süresi 21 gün tekrardan geçer. Yeni inançlarınızı 21 gün duygu yoğunluğuyla okuyun. Hatta sizin için en önemli olduğunu düşündüğünüz inançlarınıza iman edin. Biz sadece kesinliğinden emin olduğumuz şeylere iman ederiz değil mi? Tanrı gibi… Bugün neye inanıyorsanız yarın tam olarak o olacaksınız.

Ve evet, hayat her zaman güllük gülistanlık olmayabilir. Öyle olaylar olacaktır ki, sizin kontrolünüz dışında gelişecektir. O zaman eski inançlarınız ve eski düşünce virüsleriniz tekrar zihninizin içinde dönmeye başlayacaklar. Ama lütfen onlardan kaçınmaya çalışmayın çünkü kaçınmaya çalışmak kötü bir stratejidir. Düşünceler gelip geçer. Biz onları kurmaya başlarsak bize zarar verirler. Bırakın geldiği gibi gitsin. Bir düşünce virüsünün etkisinde uzunca süre kaldığınızı fark ettiğiniz an ayağa fırlayıp; ‘Bugün harika bir gün’ diye bağırın. Bu hem düşünce yoğunluğunu bölecek hem de çevrenizi de neşelendirecektir.

Hepiniz harika ve tatmin düzeyi yüksek bir yaşamı hak ediyorsunuz. Ben buna inanıyorum. Siz de inanın…

Sevgilerimle…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

İlişki Bittiğinde Acı Devredilmeli

Kas 27, 2011   //   by inciaktas   //   İlişkiler, Kişisel Gelişim  //  No Comments

Her zaman şimdide yaşamayı becerebilirsen mutlu bir insan olursun…

Ayrılık… Çoğu zaman zordur. Hele ki hiç beklemediği anda terk edildiyse insan daha da kötü hisseder kendini. Belki aldatılmıştır, belki başka birisi kendisine tercih edilmiştir, belki de kendisi severken karşısındakinin sevgisi bitmiştir. Ayrılık nedensiz de olabilir. Bazen senaryolar üretmeye hiç gerek yoktur.

Böyle bir ayrılık her insanın başından geçmiştir. Herkesin farklı başetme yöntemleri olur. Kimisi çok çabuk atlatır kimisi ise bitmiş ve geri dönüşü olmayan bu ilişkiye saplanıp kalır. Kendini çukurda hisseder hatta bazen ölüm kolay gelir. Bazı ayrılıklar kişinin kabul edebilme gücüne göre çeşitli sonuçlara yol açabiliyor. Çok acı ki kişi intihara bile sürüklenebilir.  Kimisi aşırı alkol kullanımı, kimisi aşırı yeme, kimisi kendini dünyadan soyutlama yolunu seçebilir.

Aşırı olsada doğal tepkilerdir bunlar. Uzun yıllar sürmüş ya da kısa zamana çok anı ve aşk sığdırılmış ilişkiler bittiğinde kişi geçmişinde asılı kalabiliyor. Acının sebebi anılar…

Oysa o anılar o zamanki en büyük aşkınıza ait anılardı. Hepsi güzeldi, hepsi sizindi. Onları atmanıza ya da inkar etmenize gerek yok. Demek ki bittiğine göre biz birbirimizi hiç sevmemişiz her şey yalanmış demenize de gerek yok.

Sadece yasınızı yeteri kadar tutun. En iyisi düşüncelere izin vermek, onları için için değerlendirmemektir. Geçmişi ya da anılarınızı düşünmemek mümkün değildir. Gittiğiniz yerler, görüştüğünüz insanlar, evi veya arabası, çalıştığı yer, birlikte severek yaptığınız bir aktivite elbetteki onunla ilgili anıları ve düşünceleri beraberinde getirecektir. Bunlara sırtınız dönüp düşünmemeyi denemek tam aksine konuyu düşündürtür. Yani kaçınmak kötü bir stratejidir. Düşüncelerinizi serbest bırakın. İlişkiniz her ne şekilde bitmiş olursa olsun siz karşınızdakinin bundan ne gibi bir fayda sağladığını bilemezsiniz. Çünkü her davranışın arkasında kişi için olumlu bir niyet yatar. Aldatılmış, reddedilmiş, başkası için terk edilmiş bile olsanız emin olun ki başınıza gelen en kötü şey başınıza gelebilecek en kötü şey değildir.

Bazen böyle bir şey yaşadığımızda başımıza daha kötüsünün gelemeyeceğini düşünürüz. İşte bu yüzden kimileri intihara yönelir. Oysa bir gün bir bayan arkadaşlarının yanında çok mutsuzum, mutlu olmak için hiç bir nedenim yok demiş. Arkadaşları bu duruma çok içerlemişler ama bu lafı eden çocuk değilmiş neticede. Ve ne acı ki ertesi gün aynı bayan trafik kazasında annesini ve iki kardeşini kaybetmiş. Yani mutlu olmak ve şükretmek için her zaman bir nedenimiz vardır.

Şuandan itibaren nefreti bırakın, sevgisiz hiç bir şey başarılamaz. Herşeyi sevmeli, çünkü hepsini sevmek için mutlaka bir neden vardır…

Çoğunlukla ayrılık geri dönüşü olmayan bir ayrılıktır. İki kişi konuşarak karar vermiş, bir ihanet ya da geri dönüşü olmayan cümlelerin sarf edilmesi, şiddet vs yaşanmış olabilir. Ayrıca ayrıldığımız kişinin artık başka bir partneri de olabilir.

‘Unutamamak’ diye bir şey yoktur. ‘Unutmamak’ diye bir şey vardır. Doğru kararı almadan önce tüm yanlışları yapmak zorunda değiliz.  Unutmamak bize bir fayda sağlar. İçimizdeki boşluğu doldurur ya da bir gün elbet geri döneceğini sanırız. Peki asıl soru şu; geri dönse bile her şey eskisi gibi olacak mı? Belki olur belki olmaz bunu bilemeyiz. Belki döner belki dönmez bunu da bilemeyiz. Ancak bir ilişki bittiyse doğru olan bunu kabullenmektir. Tam bu noktada çok sevdiğim bir duayı paylaşmak istiyorum;

‘Tanrım,

Bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenme gücü,

Değiştirebileceğim şeyleri değiştirme cesareti,

Ve bu ikisi arasındaki farkı kavrayabilme bilgeliği ver…’

Bu duayla ruhumuz tekrar can bulabilir ve herşeyi kabul edip affettiğimizde serbest kalırız.

Unutmamalıdır  ki negatif olarak hissettiğiniz her şey sonradan  iyiliğinize yarar. Belki de bu ilişkinin bitmesi sizi doğru eşinizi bulmak için özgürleştirmiştir.

Mutluluk haline dönüşmeyecek felaket, felakete dönüşemeyecek mutluluk yoktur. Kendi yazgımız tamamen bizim elimizdedir.

Belki Tanrı senin doğru insanlarla karşılaşmadan önce yanlışlarla karşılaşmanı istiyor ki, bu olduğunda şükredeceksin…

Hayatın her anından zevk alın, tadını çıkarın. Keyfinizi muhafaza edin. Ve en iyi çözümü dileyin. Acıyı ve unutturma görevini, o büyük güce devredin. Hep mutlu olduğunuzda çevrenize yaydığınız ışıkla ne kadar çok kişinin gözünü alacağınıza siz bile şaşıracaksınız.

Sevgilerimle…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Alışkanlıklarınızı Değiştirin Hayatınız Değişsin – Yaşam Koçu ve NLP Uzmanı Özlem Aktaş

Kas 25, 2011   //   by admin   //   Kişisel Gelişim, Makaleler  //  No Comments

Alışkanlıklarınızı Değiştirin Hayatınız Değişsin 

Yaşam Koçu ve NLP Uzmanı Özlem Aktaş

Hayatınıza bir bakın. Günlük yaşadıklarınıza, olaylara verdiğiniz olağan  tepkilerinize bir bakın. Verdiğimiz tüm tepkiler alışkanlıklarımızın sonucudur. Günlük hayatımızı, yaşadıklarımızı, yaşattıklarımızı; düşüncelerimizle ve alışkanlık kalıplarımızla biz yaratıyoruz.  Eğer olaylara verdiğiniz tepkiden, yaşadıklarınızdan ve sonuçlarından memnun değilseniz, bir şeylerin değişme zamanı gelmiş demektir. Önce hayatınızda sizi tatmin olmaktan alıkoyan, mutluluğunuzu engelleyen düşünce kalıplarınızı belirlemeniz gerekmektedir. Örneğin, bir yanınız harika bir ilişkiye sahip olmayı isterken, düşüncelerinizin ve inanç sisteminizin temelinde karşı cinsin güvenilmez olduğu inancı yatıyorsa ne yazık ki o istediğiniz harika sadakat ve güven dolu ilişkiye sahip olamazsınız. Çünkü kendinize güvensizliklerle dolu öyle bir dünya yaratırsınız ki karşınıza gelen kişiye mutlaka bunu hareketlerinizle, davranışlarınızla yansıtırsınız. Güvensizlikle ve güvensizliğin sonucu oluşan kıskançlıkla  dolu bir ilişkinin de ne kadar sağlıklı olmasını beklersiniz?  Bu durum artık sizi yoruyor, yıpratıyor ve artık daha sağlıklı ve dengeli bir ilişki kurmak istiyorum diyorsanız önce düşünce şekliniz üzerinde düşünmekle işe başlamalısınız. Olayları nasıl algılıyor ve değerlendiriyorsunuz? Değiştirmek istediğiniz size artık yarar sağlamayan alışkanlığınızı ve düşünce şeklini bulun. Bunu tespit edebilmek  yapılacak ilk ve önemli bir adımdır. Sorunun ne olduğunu bulursanız çözüm yolları da birer birer belirmeye başlayacaktır. Şimdi sorun belli olduysa çözüm için değişikliği istemek ve adım atmak gerekir. Kötü ve artık size fayda sağlamayan alışkanlıklarınızı değiştirmek için 21 gün yeterlidir. Eski sizi sınırlayan, mutluluğunuzu ve ilerleme şansınızı elinizden alan düşünce yapınızı değiştirip, yerine yepyeni sizi yaratacak harika alışkanlıkları edinmek için sadece 21 gün gerekli.

Örneğin, yeme alışkanlığınızdan memnun değilsiniz ve değiştirip sağlıklı beslenmeye başlayıp, istediğiniz hayal ettiğiniz kiloya ulaşmak istiyorsunuz. Bunun için yapmanız gereken öncelikle, niyetinizden emin olun. Sağlıklı yaşamayı ve arzuladığınız kiloya ulaşmayı gerçekten istiyor musunuz ? Eğer gerçekten kararlıysanız, hedefinizi kağıda döküp gözünüzün önünde bulundurmak işe yarayacaktır. Ayrıca hedefinizi gerçekten istemenizin gerekçelerini yazın. Eğer bir şeyi tutkuyla istiyorsanız ona ulaşırsınız ve bir şeyleri gerçekleştirmek için en az 20 tane geçerli neden bulmalısınız. Yeterince neden varsa, değişim kaçınılmazdır. Sizi hedefinize ulaşma yolculuğunda desteklemeyen, olumsuz insanları çevrenizden uzaklaştırın.  Her başardığınız küçücük bir ilerlemede kendinizi ve başarınızı taktir edin. Son olarak da olumlamalarla, yani olumlu cümlelerle her gün başarabileceğinizi kendinize hatırlatın.  Bütün bu uygulamaları 21 gün boyunca tekrar ettiğinizde alışkanlığınız haline gelecektir. Bir şeyin değişmesi için 21 gün yeterli. Bilinçaltı yeni düşünce ve davranış şeklinizi yeni sizin gerçekliğiniz olarak algılamaya ve davranışlarınıza yansıtmaya başlayacaktır.  Alışkanlıklarınızı değiştirdiğinizde davranışlarınız hayatınız ve kaderiniz değişecektir. Bunu daima hatırlayın.

Sevgiyle kalın.

Yaşam Koçu ve NLP Uzmanı Özlem Aktaş

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Kelimelerin Hayatımıza Etkisi

Kas 25, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

‘Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum.’

İşte Çanakkale’yi geçilmez kılan sözler. Atatürk bu emri 57. Piyade Alayına vermiştir. Çanakkale savunulurken alayın tamamı şehit olmuştur. Büyük Önderimiz Atatürk, kuşkusuz kelimelerin inanılmazı başarabileceğini çok iyi biliyordu. O zaten muhteşem bir konuşmacıydı. Düşman yeniden saldırmışken tam da kritik bir anda söyledi bu cümleyi. Askerler için ölmek kelimesi o anda vatanın kurtuluşunu ifade etmiş olmalı ki o cümle pimi çekti, atalarımız kendilerini savaşı kazanmaya adadılar.

Hareketlerimizi biçimlendiren sözcükleri seçmek, bir ulusun bile kaderini belirleyebilirken, neden kendi kaderimizi kendimiz biçimlendiremeyelim. Bunun için kelimelerimizi seçerek kullanmalıyız.

Kelimeler insanı hayata bağlayabilir ya da öldürebilir. Bir araştırmaya göre tehlikeli bir hastalığı olan kişiye bu teşhis söylendiğinde bu hastalık daha hızlı ilerlerken, söylenmediğinde daha yavaş ilerliyor hatta iyileşme olabiliyormuş.

Kullandığımız kelimelerin hayatımızdaki yerini hiç düşündünüz mü? “Çok kızgınım, öfkeliyim, üzgünüm, berbatım, moralim bozuk, depresyondayım, canım sıkkın, bitkinim, hayal kırıklığına uğradım, hastayım, korkunç bir şey oldu…” gibi birçok kelime kullanıyoruz günlük hayatımızda. Duygularımızda haliyle buna göre biçimleniyor. Olumsuz kelimelerin kaderimizi istemediğimiz şekilde biçimlendirmesini istemiyorsak hemen harekete geçmeliyiz.

Kelimelerinizi değiştirmeye istekli olduğunuzu görüyorum. Peki öyleyse… Öncelikle olumsuz kelimeleri hayatımızdan çıkarmakla işe başlayalım. En azından bize hiçbir fayda sağlayamayacağı zamanlarda. Çünkü örneğin, öfke faydalı bir kaldıraçtır bazen. Hırs yaptırır insana. Ama gereksiz öfke mükemmel olan durumunuzu mükemmel olmayana iter. O halde yapmamız gereken bize aşırı negatif duygular yükleyen kelimeler yerine daha az etkileyici kelimeler seçmektir. Örneğin, şu kişiye çok kızdım demek yerine, ona biraz bozuldum deyin. Çok kırıldım yerine, ilişkimiz için biraz kaygılıyım deyin.

Nasıl ki insanlara kötü bir haber vermeden önce olumsuz haberin etkisini güzel kelimelerle azaltmaya çalışırız öyleyse her durumda sinirlerimize hakim olup olumsuz duyguların yükünü hafifletebilmeliyiz.

Zor durumlarda olumsuz kelimeler yerine daha az duygu yoğunluğuna sahip kelimeleri özenle seçip kullanmak ortamın havasını yumuşatır. Düşünsenize iş arkadaşınız önemli bir hata yapmış ve ucu size de dokunuyor. Öfkeden kudurur musunuz? Biran durup ‘ Bu olaya biraz içerledim!’ dediniz. Karşınızdakinin yüz ifadesini hayal edebiliyor musunuz? Hemen iki tarafında olumsuz duygu yoğunluğu azalacak ve çözüm arayışına gidilecektir. Basit kelimeler durumun ağırlığını hafifletebilir.

Bir gün iki arkadaşımla birlikte yemek yapıyorduk. Sohbete daldığımız bir anda ocaktaki yemeğin dibinin tuttuğunun ve yandığının farkında bile olmamışız. Yanık kokusunu fark ettiğimizde artık çok geçti. Mutfağa koşup ocağı kapadığımızda ortalığa çok ağır bir yanık yağ kokusu sinmişti ve nefes dahi zor alıyorduk. Normal şartlarda bu olay karşısında öfkeden köpürecek olan ben birden durup ‘ Bu olaya açıkçası biraz bozuldum ’ dedim. Şok halinde mutfakta öylece duran arkadaşlarım kahkahalara boğuldular. Olumsuz durumun etkisi anında dağılmıştı.

Bazen bir kelimenin hiç kullanılmaması bile o duyguyu yaşatmaz insana. Mesela ben, hiç depresyona girmem. Bu kelimenin neden ve nasıl kullanıldığı kelime hazinemde yer almıyor. Benim hiç canım sıkılmaz. Çünkü bu kelimeyi hiç kullanmıyorum.

Kelimeyi kullanış biçimlerini değiştirmekteki ikinci aşama ise zaten bize olumlu çağrışımlar yapan kelimelerin kuvvetlendirilmesidir. “Nasılsınız?” diye sorulduğunda yalnızca “iyiyim” demek ile “harikayım” demek arasında fark var mı sizce? Elbette var! Bir güzel tecrübe yaşadığınızda eve geldiğinizde nasıl anlatırsınız? Bugün inanılmaz bir şey oldu. Neden inanmayalım canım? Siz bu tecrübeyi yaşamaktan aciz veya men edilmiş misiniz? Ya eve gelip ‘Bugün muhteşem bir şey oldu, büyük bir ihtirasla yaptığım iş mükemmel övgüler aldı. Sevinçten göklerde uçuyorum.’ Bu tarz güçlendirici kelimeler ile kendinizi hiç olmadığınız kadar iyi hissedecek, siz bile şaşıracaksınız.

Hadi şimdi başlayın. Elinize bir kağıt kalem alın ve bugün içinde kullandığınız, size olumsuz duygular hissettiren kelimeleri yazın. Yerine, yeni ve daha hafif duygular veren kelimeleri yazın ve hemen yer değiştirin. Bundan sonra nasılsın diye sorulduğunda harikayım deyin. Muhteşem bir şey oldu deyin.

Kendinizi hep olumlu cümlelerle ödüllendirin. Çünkü siz bunu hak ediyorsunuz!

Sevgiyle Kalın…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Düşünce Virüsleri

Kas 25, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Şuanda bütün sorunlarını elindeki sihirli değnekle ortadan kaldırabilseydiniz, kendinizi ne kadar güçlü ve mutlu hissederdiniz hayal edebiliyor musunuz? Edemiyor musunuz? Evet edemeyebilirsiniz… Buna sebep olanda düşünce virüsleridir. Çünkü, elimizde bir sihirli değnek olmadığını bilirsiniz ya da olsa bile sorunlarınızın çözülemeyeceğine inanıyorsunuzdur. İşte tam da bu nedenle sorunlarınız çözülemez.

Düşünce virüsleri… Onlar yıkıcıdır, üzerinde durup kurgulamaya başladığımızda daha da yerleşirler ve tüm hücrelerimizi etkileri altına alırlar..

İnsan doğuştan mükemmelliğe programlıdır. Zaman içinde kazandığımız olumsuz tecrübelerle önce varsayımlar yaratırız, sonra genellemeye başlarız, en son da ona kesin inanırız. Böylece zaman içinde zihnimiz düşünce virüsleriyle dolar. Ve farkına varılıp temizlenmezse sistemimizi çökertirler ve insanoğlu yok olup gider…

Bunu bilgisayar programlarına da benzetebiliriz. Bilgisayarımız ilk aldığımızda mükemmel çalışır, sonra yavaşlamaya başlar ve en sonunda da sistemimiz çöker. Sistemi çökertenin virüs olduğu tespit edilir. Ve virüslerde bir programdır, ancak kötü programlardır.

Zaten sorun da buradadır. Zihnimiz bu kötü programları kendi programına yapısal olarak çok benzediği için çabuk kabullenir. Kendi programı sanır ve onu yavaş yavaş çökerttiğini anlamaz.

Evet, sizi sınırlayan ve gerçek büyük amacınıza ulaşmanızı engelleyen inançlarınızdan bahsediyorum. Onlar düşünce virüsleridir.

Ne yazık ki insanların hayatlarını değiştirmemelerinin asıl sebebi bunu yapamayacaklarına kesin inanmış olmalarıdır. Oysa hayatlarımızın senaryolarını inançlarımız yazıyor. Biz inançlarımızla bir dağı yerinden oynatabiliriz ya da kendimizi bile öldürebiliriz.

Bizi kısıtlayan ve hedeflerimize ulaşmamamızı engelleyen bu inançların kodlaması aynen bize yarar sağlayan inançlarımız gibidir. Bilinçaltımızca çok kolay kabul edilen ve bize zarar verdiğini anlamadığımız bu inancı aidse benzetebiliriz. Çünkü bu virüs bağışıklık sisteminin kodlarına çok benzer ve sistemimizin kafası karışır ve kendisi için faydalı sanır. Onu tanıyamaz, zamanla bağışıklık sistemi çöker ve bir grip bu kişinin ölümüne sebep olabilir.

Bazı ölümcül inançlarda olumlu inançlarımıza da çok benzerler, fark etmeyiz bile… Bağışıklık sistemimizi çökertirler ve en küçük, sıkıntılı bir anımızda bizi yakalayıp yok ederler…

Bir örnek vermek gerekirse; bir doktor ciddi bir hastalığa yakalandığınızı ve tedavisinin mümkün olmadığını söyleyebilir. Sizde alternatif tıpla ya da beyin gücüyle iyileşebileceğinizi söyleyebilirsiniz. O da size bunların saçmalıktan ibaret olduğunu söyleyebilir. İşte tam da o anda olumlu düşünce ile o hastalığı yenen birçok insan olduğuna inanmak yine aynı kodlardaki ve bir otorite tarafından söylenen sözlere, yani bunun saçmalık olduğuna ve yakında bu hastalığın sizi öldüreceğine inanabilirsiniz…

Hayatlarımızın yönünü inançlarımız belirler. En derin inancımızı bulduğumuz anda tüm kapıları açacak bir anahtarı elimize almış oluruz. Hayatımızı daha da mükemmelleştirmek için zihnimizdeki düşünce virüslerini tespit etmeliyiz. Sizi kısıtlayan bu inançlara dönüp baktığınızda, sizi bugüne kadar ne kadar geri planda bırakıp acı verdiğinin farkına varacaksınız.

Beyin sinir hücrelerinin yapısı değişip yeni bağlantılar kurabildiği gibi kullanılmayan olumsuz düşünce gibi kısımları da zamanla işlevini yitirebiliyor. Yapmamız gereken bu düşünce virüslerini bulup çıkarmak, sistemimizden atmak ve olumlu düşüncelerle bağışıklık sistemimizi takviye etmektir.

İlaçlar her zaman gerekli değildir ama inançlar her zaman gereklidir…

Belki sizi sınırlayan inançlarınız olduğunu bugün kabul edip şimdi değiştireceksiniz. Belki de bu çalışmayı hiç vakit geçirmeden yapmak istiyorsunuz. Şimdi!

Şimdi yapın. Hemen oturun ve sizi sınırladığınızı düşündünüz inançları tespit etmekle işe başlayın. Daha tespit ederken bazılarının ne kadar gereksiz olduklarının farkına varacaksınız.

Yarın ki yazımda bu düşünce virüslerinden nasıl kurtulacağımızdan bahsedeceğim.

Sevgiyle kalın…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Her Şey Bizim İyiliğimiz İçin Olur

Kas 23, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

İlişkilerde başarısız sayılmazdı aslında. Ancak duygusal ilişkisi süresince kurup düşündüğü ayrılıkla ilgili büyük korkusu başına gelmişti. Ne de olsa insanların korktuğu başına gelir. Korku ve tereddüt en büyük dilektir hatta emirdir. Ayrılık her zaman kolay atlatılan bir durum değildir. Ancak ayrılığı bile ve beraberindeki sebep her neyse biz onu kendimize çekeriz. En çok düşündüğümüz şeyi kendimize çekeriz. Bahsettiğim kişi biz ona Ayşe diyelim, bu yıpratıcı ayrılık sonunda biten ilişkisini değerlendirip ondan ders almaya karar vermişti. Yaptığı hataları yapmayacaktı ancak fark etmediği bir şey vardı ki o da bir sınırlayıcı inanca takılıp kalmaktı. Bütün erkekler aldatır.

O esnada aynı zamanda ruh eşinin hayatına girmesini diliyordu. Kendisi bunu net bir şekilde ifade ettiğini ve artık aramasına gerek kalmadığını çünkü ruh eşinin kendisini bulacağını düşünüyordu. Strateji kısmen doğruydu. Çünkü, kendinize bir eş dilediğinizde aramamanız gerekir. Çünkü aramak bulamamaktır. O doğru zamanda doğru yerde bulacaktır sizi.

Aylar sonra karşısına gerçekten dilediği gibi birisi çıkmıştı. Ayşe ruh eşine rastladığını düşünüp duygusal bir ilişkiye başladı ancak unuttuğu bir şey vardı. Sınırlayıcı inancı ‘Bütün erkekler aldatır.’ dı. Bu net dilek, yüreğiyle inandığı hayatının aşkını bulacağı dileğinin önüne geçmişti. Korku ve tereddüt en net dilektir. Ve Ayşe bir süre sonra öğrendi ki, erkek arkadaşının kendisinden başka yürüttüğü bir ilişkisi daha vardı.

İşte dilek dilerken yaşadığımız en büyük ikilem budur. Bir şeyi isteriz ama aslında gerçekten ne istediğimizi, yüreğimizde neye inandığımızı bilmeyiz. Oysa ki bir şeyi doğru istersek olur. Çünkü dilekler gerçekleşir hem de tam istediğiniz gibi. Ayşe ruh eşini içten içe adeta iman ederek inandığı bütün erkekler aldatır inancını kırmadan dilemişti. Ama dileği beraberinde inancını da haklı çıkaracak şekilde bir bonusla gönderilmişti.

Bu nedenle dualarınıza dikkat edin, her an gerçekleşebilirler, ki gerçekleşecekler diyoruz. Kişi mutlu bir ilişki arzusundayken aynı zamanda içten içe böyle bir aşkın olmadığını düşünürse bu dileği tam da istediği gibi, ağır ağdalı dramlara sahne olan bir ilişki ile gerçeğe dönüşür.

Peki Ayşe’ye ne mi oldu? O bu olaydan sonra içten içe iman ettiği inancını inanılmaz acılara bağlayarak değiştirdi ve yerine mutlu bir ilişkinin her zaman mümkün olacağı inancını yerleştirdi. Daha sonra mutlu ve sonsuza kadar sürecek birlikteliğini diledi ve hayalini kurdu. Buna bütün kalbiyle inandı ve mutlu oldu. Şuan o birlikteliği yaşıyor ve çok mutlu. Kendisine sorlduğunda o yaşadığı iki deneyim olmasaydı şuan ki eşini bulamayacağını söylüyor.

Yani her şey bizim iyiliğimiz için olur. Bu nedenle siz geçmişi bırakın, her ne yaşadıysanız fark etmez. Öğrendikleriniz için şükredin ve onlarla yolunuza devam edin. Ve dileyin. Mutlu olun. Mutluluk masalsı bir enerji yayar ve bütün dilekleriniz gerçek olur.

Sevgiyle kalın…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Karaların Gücü, Haydi Karar Verelim!

Kas 23, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Haydi karar verelim! Uzun zamandır yapmadığınız, ertelediğiniz bir eylemin kararını… En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir derler. Çünkü eğer siz kendiniz için bir karar vermezseniz emin olun bir başkası bunu sizin için yapacaktır.

Çoğumuz yıllarımızı hazırlıkla geçiririz. Yaşama hazırlanmakla. Oysa insan yaşamak için doğmamış mıdır? Fazla kilolarımız olduğunu bildiğimiz halde rejim yapmayız. Ama her gün bu rejim için hazırlanırız. Pazartesi başlamak için. Oysa o Pazartesi hiç gelmez.

Kaderimizin karar anlarında biçimlendiğini bilseydik davranışımız yine böyle mi olurdu? Bir düşünün şuan ki hayatınız on yıl önceki kararlarınızın bir sonucu değil mi? Öyleyse buna yaşamamız gereken bizim elimizde olmayan kaderimiz demek ne kadar doğru olur? Peki bugün alacağımız kararların geleceğimizi belirlediğinden kuşkusu olan var mı? Hepimizin hayatımızın dönüm noktaları dediğimiz kararları olmuştur. Belki de yanlış kararlardır bunlar hayatımızı daha iyiye götürememiştir. Ama bilmemiz gereken bu yanlış kararları lehimize çevirmektir. Doğru düşünmek başarıyı getirir kuşkusuz. Doğru düşünmek de yaşadığımız deneyimlerden geldiğine göre, bu deneyimler kötü düşünmenin sonucu yanlış kararlar değil midir?

Karar vermekten korkmayın. Her cesur tecrübenin arkasında sağlam bir karar vardır. Herhangi bir alanda başarılı oluşmuş insanların davranış ve düşünce biçimlerini incelerseniz, hızlı kararlar alıp bu sonuçlara ulaşmak için yaklaşımlarını değiştiren kişiler olduklarını görürsünüz.

Bir şeyi yapmaya karar verdiğinizde sinir sisteminiz harekete geçer ve o karara ilişkin tüm referansları algılamaya hazır duruma geçersiniz. Ben Allah’ın kimseyi kayırmadığını düşünüyorum. O Tanrının kayırdığını düşündüğümüz insanların karşılarına çıkan fırsatlar işte bu kesin kararlardan sonra meydana gelir. Ve çoğumuzun fark edemediği o fırsatları algılama gücüne sahip olurlar.

Bunu yapabilirsiniz. Hayatınızın kontrolünü bugün şuanda elinize alabilirsiniz. Tek bir kararla. Çünkü kaderimiz bize ait olmazsa bir hiç oluruz. Karar vermeniz gerektiğinde günlerce düşünmeyin. Sadece karar verin. Çünkü doğru ya da yanlış yoktur. Yalnızca seçimler vardır. Endişelerinizi bir kenara bırakın artık. Endişelerinizi düşünürseniz başarısız olursunuz. Yalnızca karar verin.

Her başarı kararların ürünüdür. Koşullar ne olursa olsun verilen kararların. Bazı iş yerlerine gittiğimde yüzü hiç gülmeyen ve hayatından memnun olmayan çalışanlarla karşılaşırım. Eğer mutlu değillerse neden hala çalışmaya devam ettiklerini sorarım. Genellikle gelecekten korkarlar. İşlerini kaybetmenin getireceği belirsizlikten. Yirmi sene sonra muhtemelen aynı asık suratla, aynı işyerinden aynı görevi otuz yılın üzerinde sürdürerek emekli olduklarını öğreneceğim. Dikkat ederseniz bir işi mutsuz olunan halde sürdürmekten bahsediyorum. Çünkü hepimiz mutlu olmak istiyoruz. Ne yazıkki hayat kendisi için en iyisinden başkasını kabul etmeyenlere en iyisini verir. Kimileri için en iyi ya da mutluluk yaptığı iş olabilir. Her ne yapıyorsanız. Mutlu değilseniz hemen değişikliğe karar verin. Mutluysanız kanıtlayın. Gülümseyin. Ama şu anda bulunduğunuz nokta sizi ileri taşımıyor mutsuz ediyorsa hemen şimdi kararınızı verin. Her şeyi büyük bir kararlılıkla yapın. Gerekiyorsa istifa edin, gerekiyorsa farklı bir şey yapın, gerekiyorsa zam isteyin ama lütfen karar verin.

Yaşamımızın kontrolünü elimize almak kararlardan geçiyor. Kararların gücünü unutmayın. Hemen şimdi uzun zamandır yapmak isteyip yapamadığınız bir eylem kararını alın. Resim yapmak, uzun zamandır aramadığınız birini aramak, işe girmek, işten ayrılmak. Karar verin. Hemen şimdi. Eğer bu gerçek bir kararsa bunu gerçekleştirmek için ilk adımı atarak, kararınızın gerçekliğini test edin. Kararınıza adanın.

Karar verme gücünüzü geliştirmek için her konuda bir çok karar vermelisiniz. Sonuçlar iyi veya kötüdür. Asıl sorun bu değil asıl sorun ders almamızdır. Hayatımızın kontrolünü eline aldığımız için verdiğimiz karardan zevk alın ve onlara bağlı kalın, yalnızca yaklaşımlarınızı değiştirin. Kendinizi diğer tüm ihtimallerden koparın. Kararlarınıza adanın. Çünkü kısa dönemde çok imkansız gibi görünen bir şey uzun dönemde gerçekten mümkün olabiliyor. Asla bırakmayı denemeyin.

Bizi karar vermeye ya da vermemeye iten güç, bu kararın sonucunun bize üzüntü mü yoksa sevinç mi vereceğidir. Sonuçtaki üzüntü ve ya sevinç kavramı ise çoğunlukla değerlerimiz, çevreden aldığımız referans deneyimlerimiz, kurallarımız, duygusal durumumuz veya inançlarımızdır. Kimisine keder verecek bir karar size sevinç ve mutluluk verebilir. Tabi ki kişiliğiniz, tutumunuz ve yukarıda belirttiklerimdir bunu belirleyen. Ama bazı şeyler vardır ki sonucunda herkese acı ve keder getirir. Örneğin, aşırı hız. Aşırı hız yapmanın, motoru denemenin o anki hazzı kişilere o anlık zevk verebilir. Ancak acı ve zevk kavramını da uzun vadeli düşünmek gerekiyor. Aşırı hızın getireceği olası bir kaza herkese acı getirir. Sonunda acı getirecek zevklerden kaçınma kararı hayatımızı kurtarabilir.

Bu nedenle kararlarımızı geçici zevklere değil uzun vadeli zevklere göre vermeliyiz. Fazla kilolarımızdan kurtulmak gibi. Bana söyler misiniz, hangi yiyecek zayıf olmaktan, giydiğimizin yakışması ve özgüvenimizin verdiği zevkten daha fazla zevk verebilir insana?

Koca bir dilim pastayı mideye indirme kararını genelde onu yemenin on dakikalık zevkine bağlayarak alırız. Ancak kararımızı onu yememenin ömür boyu vereceği zevke istinaden verirsek, onu elimizle itmekten bile kısa vadeli zevki zaten hissederiz.

Ancak ne yazık ki biz insanoğlu kararlarımızı acıdan kaçınmaya göre alıyoruz. Son değinmek istediğim konu da bu. Herkes karşımızda bir buçuk porsiyon İskender kebabı yerken bizim yalnızca üzüm şırası içmemize engel olan, kebabı yeme kararını verdiren, yemediğimiz takdirde o gün ve o an çekeceğimiz acıdır. Yemenin zevki değil aslında. Yine de ben sonunda zevk getirecek acılara dayanılabileceğini düşünenlerdenim.

Herhangi bir konuda karar verdiğinizde ve başarılı sonuçlar arzuladığınızda aklınızdan çıkarmayın; Rahatlığın yolu rahatsızlıktan, zevkin yolu acıdan geçer. Sabredenler, azmedenler ve kararlarına adananlar meyvesini yerler. Ve katlandıkları tüm acıya değer. Unutmayın karar vermeyen insan hiçbir yerde yol kat edemez!

Sevgiler…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Sayfalar:«1...2425262728293031»

Ara

Kategoriler