Browsing articles in "Makaleler"

İyi Cevaplar İyi Sorulara Gelir

Kas 23, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Kendini nasıl hissettiğini sordum. “Berbat” dedi. ‘ Hayatında iyi giden şeyler neler?’ dedim. Yüzüme baktı. ‘Ne? Şey… ’ dedi. Soruyu beklemiyordu. Hayatında ters giden şey ne? “Neden berbat hissediyorsun?” gibi sorular sormamı bekliyordu galiba. Sormadım. Ona neyin kendini berbat hissettirdiğini zaten biliyordum. Ne gerek vardı tekrar tekrar anlattırmaya, hayatındaki her şeyin ters gittiğine dair beynine referanslar aratmaya. Duygusal durumu zaten üzerinde büyük harflerle BERBAT yazan masanın ayaklarını oluşturmaya çalışıyordu. Sorduğum her olumsuzu hatırlatan soru masaya bir ayak daha ekleyecek, berbat durumu sabitleyecekti. Neyse ki biliyordum. Doğru cevaplar doğru sorulara gelirdi. Az önce berbat durumda olan yakınım şimdi bana iyi giden şeylerden bahsetmeye başlamıştı bile. ‘Allah’ a çok şükür ailem sağ ve sağlıklı. Mükemmel çocuklar yetiştirdim. Ama bu farklı.’ Yine de duygusal durumu değişmişti. Omuzları dikleşti. Yüzüne bir gülümseme yayıldı. Sürekli kendine neden işlerin birden kötüye gittiğini, bir daha aynı başarıyı yakalayamayacağına dair sorular soruyordu. Dükkanını kapamak üzereydi. Dükkanının sahibi kendi işini yapacaktı. O gün çok aramıştı ama çevrede başka boş dükkan yoktu. O gün, ona “Bunun iyi yanı ne olabilir?” diye sordum. Bir düşününce yeni bir dükkan bulabilirse her şeye yeniden başlayabileceğini, mekan değişikliğinde ferahlık olabileceğini, daha büyük bir dükkan bulursa daha çok müşteri kazanabileceğinden bahsetti. Sonra durup kendine sorular sormaya başladı. ‘Peki dükkanı nasıl bulabilirim? Ne gibi değişiklikler yapabilirim?’ Tahmin edersiniz ki cevaplar kendiliğinden geldi. Ertesi gün birkaç sokak ötede daha büyük ve ferah yeni bir dükkan buldu. Ve işine şuanda eskisinden daha iyi şekilde devam ediyor.

İnsanları bir şey yapmaya özendirmenin yolları vardır. Ancak içlerinde bulundukları durumu tamamen becerikli duruma getirmezseniz dünyanın bütün motivasyonları bir araya gelse bile başaramaz.

İşte soruların gücü buradadır. Bizi becerikli duruma sokmaya yarar. Sürekli öğrenmeye açız. Bilgileri nasıl ki sorarak elde ediyorsak, sormadığımız sorular da hayatımızı bambaşka şekilde biçimlendirir. Kaliteli sorular hayatımızı daima kaliteli bir seviyede tutmaya yarar.

Bir düşünün. “Nasılsın” diye sorulduğunda eğer nezaket göstermek zorunda değilsek gerçeği söyleriz. “Eh, iyi sayılır, iyiyim, Allah’ a şükür, berbat….” Ya iyisin değil mi? Diye olumlu yönlendirme yapan bir soruya cevap olarak, “hayır berbat” gelme olasılığı nedir? Gelse bile hadi ama hayatında iyi giden çok şey var değil mi dediğimizde bambaşka cevaplar gelmeye başlar.

Gerçekten değişmeyi arzulayan, bunun için zaman ayıran kişilere soru sormayı öğretebiliriz. Eğer bu yazıyı okuyorsanız siz de öğrenmeye isteklisiniz demektir. Doğru sorular sorarak aldığınız cevabın kalitesi hayat kalitenizi de yükseltecektir.

Sorular ciddiye aldığımız alanı değiştirirler. Hayatımızda her şeyin kötüye gittiğini düşündüğümüz zamanlarda sık sık neden ben diye sorarız kendimize. Bunlar benim başıma neden geliyor? Oysa farkında olmadığımız şey tek bir olumsuz duruma odaklandığımızdır. Oysa bu olumsuz durumu nasıl değiştirebilirim? Bu durumdan ne öğrenebilirim ki bir daha olmasın? diye sorular sorduğumuzda odaklandığımız alan genişler ve farklı şeyler düşünmeye başlarız.

Sorular her zaman insanı düşünmeye sevk eder, önceki hayat tecrübelerimize bağlı olarak oluştuulan kabloları sarsmaya yeni referanslar aramaya başlarız. Yalnızca biz yetişkinler için değil çocuklar için de soru sormanın önemi büyüktür.

Çocuklar her şeyi soru sorarak öğrenirler. Tüm referanslarını sordukları sorulara aldıkları cevaplara göre oluşturur ve sağlamlaştırırlar. Biz de hep olumlu çağrışımlar yapan cevaplar vermeye çalışmaz mıyız? Oturup sordukları sorulara anlamlı ve olumlu cevaplar vermek için zaman ayırmaz mıyız? Öte yandan çocuklar soru sormaya o kadar alışkındırlar ki kendilerine sorulan soruları da yadırgamazlar.

Bir gün parkta komşumuzun kızını oyuncaklara bindiriyordum. Gözüm 6 – 7 yaşlarında, yanında bir büyüğü olmadan oynayan bir çocuk gördüm. Oyuncakların üst kısmına çıkıp, amacı dışında kullanarak tehlikeli hareketler yapıyordu. O anki refleksle yapma düşeceksin demek geldi içimden. Sonra tuttum kendimi. Düz cümle ne kadar işe yarayabilirdi ki. Yanına gittim. Oyuncağın boşlukları arasından geçti ve karşıma dikildi. ‘Geçebilir miyim?’ dedi. ‘Ne kadar yakışıklı bir genç adamsın sen, bunu biliyor muydun?’ dedim. Utandı. Bir şey demedi. “Az önce çıktığın yerde ayağı kaysaydı ne olurdu? ” dedim. “Düşerdim. ” dedi. “Düşersen ne olur peki ?” dedim. “Bir yerimi kırabilirdim.” dedi. Eğilip elinden tuttum ve onu sevdim. “İyi eğlenceler!” deyip yanından ayrıldım. Orada kaldığım süre boyunca onu izledim. Hiçbir tehlikeli harekette bulunmadı. Bu olumluya sevk eden bir soru muydu? Belki hayır. Ama önemli olan doğru soruların doğru yolu buldurduğuydu.

Eğer değişime istekliyseniz değişimin ucundan kıyısından tutup iyi olmaya başlamak zorundasınız. Kendinize her gün yaratıcılığınızı ve becerikli durumunuzu arttıran sorular sormayı alışkanlık haline getirin.

– Hayatımdaki en mükemmel şeyler neler?

– Neleri daha mükemmel hale getirebilirim ?

– Bugün yeni ne öğrendim ?

– Bugün yaşadığım tecrübe hayatıma ne kattı?

– Yaşadığım olumsuzlukların hayatıma kattığı güzellikler neler?

Zihninizin istediğiniz her şeyi verebilecek gücü var ve sınırsız. Beyninize ne istediğinize ve nasıl bir yol açabileceğinize dair açık sinyaller gönderin yeter.

Sevgiler…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

İyi Bir İş Görüşmesi Hakkında Herşey

Kas 23, 2011   //   by inciaktas   //   Kariyer, Kişisel Gelişim, Satış-Pazarlama  //  No Comments

Kişisel gelişim dediğimiz şey, komple bir gelişimdir. Ruhumuzun derinliklerinden başlar, kalbimize, dış görünüşümüze, duygularımıza, kelimelerimize, davranışlarımıza, hedeflerimize yeni bir bakış açısıyla bakmamazı sağlayarak bizi komple bir insan olarak yaşamaya götürür. Bu nedenle bazı yazılarımda iş hayatı, kariyer, insan yönetme, iletişim ve insan ilişkileri konularından da bahsetmek istedim.

Yazının başlığından yanlış anlaşılmasın. Aslında hayatımız bir satıştır. Bu yüzden eğer çalışmıyorsak ve iş arıyorsak ya da yaptığımız işi satmaya çalışıyorsak veya bir mal ve hizmeti pazarlamaya çalışıyorsak yapacağımız görüşmenin kuralları bellidir.

Bir insana ne kadar değer verdiğimiz dış görünüşlümüze ne kadar önem verdiğimize bağlıdır ilk bakışta. İlk iş olarak çok güzel koyu renk bir takım elbise, çok şık bir çanta ve çok şık ve temiz siyah ayakkabılar almalısınız. Akıllarda kalacak bir obje bulmalısınız. Herkesin siyah kravat taktığı bir ortamda yeşil kravat takmak gibi.

Çok küçük ama parlak gümüş küpeler gibi. Görüşme yaptığınız kişi daha sonra sizden bahsederken kim olduğunuzu gözünde canlandırabilmelidir. Ayrıca karşınızdaki rahatsız etmeyecek yada sizi şekilden şekle sokmayacak bir kıyafet giymelisiniz. Tabi görüşmeyi yaptığınız kişinin konuşmanıza değil de elbisenize odaklanmasını istemiyorsanız. Unutmayın insanlar sizi gözleriyle satın alır. Bu yüzden görüşmenizi planlamaya başlarken bırakacağınız ilk izlenimden başlayın. Bir de unutmadan; elbiseniz, dış görünüşünüz, çalışmanız, ulaşım aracınız, kullandığınız ekipmanlar ile ilgili harcamalarınız da, şimdi daha fazla öderseniz ileride daha fazlasını kazanırsınız. Bu işin en iyisi olduğunuza o kadar yürekten inanın ki adeta iman edin. Bu gözlerinize yansır. Zaten insanlarında duygu satın aldığını belirtmiştik. Artık görüşme için hazırız. Acaba hazır mıyız?

Diyelim ki takım elbisemizi giydik. Yüzde yüz şansınız olduğuna inanın. İnanmak çoğu zaman işe yarar.

Görüşmeye gitmeden önce karşımızdaki kişiyi iyi tanımalıyız. Eğer yapabiliyorsak şahsen kendisini araştırmalıyız. İlgi alanlarını, ailesini, okuduğu okulu, firmasını, ürünlerini, hizmetlerini vs, kısacası karşı tarafın ne iş yaptığını iyi bilmeliyiz. Onu tanımalıyız.

Görüşmeye gitmek için ayrıca çaba sarf etmeliyiz. Çünkü eğer görüşmeye erken gidemediysek geç kalmışız demektir. Ve bu güven sarsar. Bir satışta güven en önemli unsurlardan biridir. İnsanlar güvenilir olanı seçerler. Ayrıca aynı İnsanlar mantıklı varlıklar gibi gözükseler de çoğu zaman küçük bir ayrıntıyı büyük unsurlara tercih ederler. Bu yüzden ortak zemin bulmaya çalışın. Basketbol maçı, okuduğunuz üniversiteden ya da sattığınız üründen daha önemli olabilir. Ortak zemin ararken de din ve politika konuşmaktan da kaçının. Son zamanlarda bu ikisine futbol takımları da eklenmiş bulunuyor. Burada anlatmak istediğim tarafsız olmak. Bahsettiğiniz her ne ise taraf belirtmeyin. Unutmayın canla başla satış yapmaya ya da ikna etmeye çalıştığınız kişi sizin belirttiğiniz tarafta olmayabilir.

Görüşmeye gitmeden önce zaten hazırlanmıştık, mesajımızı belirlemiştik, hikayemizi yazmıştık. Artık önemli olan kısa tutmak ve etkileyici olmaktır. Onları heyecanlandırmak doğru kişinin biz olduğumuzu düşünmelerini sağlayacaktır. Bu iş için hevesleneceklerdir. Göz temasını asla kaybetmeyin. Etkilemeye çalıştığınız birden fazla kişi ise tek tek göz teması kurmaya özen gösterin. Karşı tarafın konuşması bittikten sonra hemen konuşmaya başlamak, kendisini dinlemediğimizin göstergesidir. Konuşmaya başlamadan önce iki saniye bekleyin. Dinlerken ya da konuşurken dikkatinizi yalnızca görüşmecilere verin, kollarınızı bağlamayın, başka şeylerle uğraşmayın. Elinizde bir dosya, ürün ya da kalem yoksa ellerinizi sabit bir yere koyun. Ve anlattıklarınızın gidişatına göre el hareketleri ve yüz mimikleri kullanabilirsiniz.

Başarılı görüşmelerin bir sırrı da, karşıdakine kendini önemli hissettirmektir. Karşınızdaki sizin kendinizi öveceğinizi düşünürken övgü alması size bakış açısını değiştirir.

Övgünüzde cömert ama samimi olun. Kesinlikle abartmayın.

Son olarak teşekkürü de unutmayalım. Satışınızı yaptığınız ya da yapamadığınız anda yapılan teşekkür iyidir. Ve olması gerekendir. Ama akılda kalmak, diğerlerinden bir adım öne geçmek istiyorsanız elinizden geldiğince kendi el yazınızla teşekkür mektubu göndermek, bu olasılıksızsa mail ya da telefonla teşekkürünüzü ayrıca iletmelisiniz.

Bol satışlı başarılı görüşmeler dileğiyle…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

İstisnalar Kaideyi Bozar

Kas 23, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Bazen öyle tıkandığını hisseder ki insan, sanki imkansızlığı bir kanunmuş gibi gelir. Başarısız olmak kaderiymiş ya da mutsuz olmak, sürekli yenilgiye uğramak, terk edilmek, aldatılmak, haksızlığa uğramak, borç ve parasızlık…

Bu düşünce zamanla inanca ve en sonunda da bozulmaz bir kaideye dönüşür. Hatta bazen bu kesinliği kanıtlanmış bir kural gibi telaffuz eder ve bundan rahatsız da olmaz. Hatta bir şarkı var şuanda hatırımda; ‘Ben hep yenilmeye mahkum muyum? Ben hep ezilmeye mecbur muyum?’ diyor şarkıda. Ben de diyorum ki; hayır hep yenilmeye mahkum değilsiniz.

Vahim olan insanın hayatını değiştirememesinin nedeni, bunu başaramayacağına kesin inanmış olması. Oysa hayatlarımızın senaryosunu inançlarımız yazar.

Başarısızlığını, kaderi gibi anlatan insan, bir silkelenip şöyle bir geçmişine yolculuk yaptığında görür ki hiç de o kadar başarısız değilmiş. Yaşamak bile bir başarıdır. Ayağa kalkıp aşağıya bakmanız yeter aslında. Yerden yukarıda olduğunuz her gün harika bir gündür.

Herkes hayatında mutlaka başarıyı bir çok kez yakalamış ve önemsememiş olabilir. Ama bu başarılar en umutsuz anımızda kaideyi bozan istisnalar olurlar. Çünkü bir kere başarmışızdır. İşe girmişizdir, bir yerde ayın elemanı seçilmişizdir, şiir yarışmasında ödül almışızdır, resim dersinden aldığımız not beştir, müdür olmuşuzdur, evlenmişizdir, çocuğumuz vardır vs…

Kendimizi başarılı saymak için o kadar çok nedenimiz var ki. Tıkandığımızda başarılı olduğumuz zamanları hatırlayıp aynı gücü içimizde bulabiliriz. Bunu biz başardık. Bir kez daha başarabiliriz. Çünkü istisnalar bile kaideyi bozar. Üstelik dünyada bir kez için mümkün olan bir durum ya da başarı hepimiz için mümkündür.

Biri yapabiliyorsa siz daha iyisini yapabilirsiniz.

Sevgiler..

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Hayallerinizi Kim Öldürdü?

Kas 23, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Hepimizin rüyaları vardı… Küçükken, “Büyüyünce ne olacaksın?” diye sorulduğunda, türlü cevaplar verirdik. Kimimiz doktor olacaktık, kimimiz öğretmen. Kimimiz ise belki de bir çikolata fabrikası kuracaktık. Prenses olacaktık, kral olacaktık, zengin olacaktık, astronot olacaktık. Yapabileceğimize inandığımız şeyler, hayal gücümüz ile sınırlıydı. O zamanlar bilmiyorduk. Gerçekleşmiş hiçbir şey yoktur ki, önceden hayali kurulmamış olsun. Gerçekleşecekti o hayaller, gerçekleşebilirdi. Çünkü onlar bizim rüyamızdı. Ta ki birisi çıkıp, “Hayal aleminde yaşıyorsun, büyüdün artık!” diyene kadar.

Ve bir gün büyüdük. Günlük hayatın koşuşturmacasına daldık. Gerçek hayatla tanıştık. Önce hedefimiz yıldızlardı, sonra günü kurtarmaya çalışır olduk. Peki hayallerimizi kim öldürdü?

Çok vahimdir ki insanların hayallerini gerçekleştirememelerinin en önemli nedeni,  başaramayacaklarına kesin olarak inanmış olmalarıdır. Birisi gelip o hayali yıkana kadar o bizim rüyamızdı. Yıkmalarına izin verdik ve onu kaybettik. Şimdi, yaşadığınız hayat sizi mutlu etmiyorsa, rüyalarınıza sahip çıkmanızın tam zamanı değil mi? Yapmak istediğiniz şeyin büyüklüğü ve şu an için olabilirliği ne olursa olsun, istedikten sonra küçük adımlar büyük mesafeler kat edebilir. Ve kimsenin hayallerinizi küçümsemesine izin vermeyin. Küçük insanlar bunu daima yapar. Büyük olanlar ise sizinde büyük olabileceğinizi hissettirirler. Bazen imkansız gibi gözükse de siz inanmaya ve düşlemeye devam edin.

Yabanarıları aerodinamik yasaları gereği uçamazlar. Oysa onlar uçuyorlar. Eğer biri onlara kanundan bahsetmiş olsaydı, muhtemelen uçamazlardı. Şimdi dönüp bakın, yapmak istediklerinizi kimin engellemesine izin verdiniz veya hala veriyorsunuz? Eğer bu kişi kendinizseniz, kendinize bir iyilik yapın ve kendinizi yoldan çekin. Çünkü tüm sınırlar beynimizdedir.

Geçenlerde kuzenimin dört yaşındaki kızı, seyrettiği bir çizgi filmdeki uçabilen bir kıza özenmiş ve kendisinin de “süper kız” olacağını söyledi. Süper kız ne yapar dediğimde; ‘Uçar’ dedi ve devam etti; “Uçmak zordur. Ama ben uçacağım… Bunu bir gün yapacağım…”

O gerçek bir süper kız ve uçacağına inanıyor.  Ve inanmaya da devam edecek. Ta ki biri ona GERÇEK olanı söyleyip gerçek hayata çekene kadar. Rüyalarımızı bulmak ve sahip çıkmak dileğiyle…

Sevgiyle kalın…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Dört Ayak Üstüne Düşemeyen Şanssız Kediye Ne Olur?

Kas 22, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

‘Ben şansızım’ önermesinin arkasına saklanmak ne kadar işe yarıyor? Hayatınızı kolaylaştırıyor mu? Üzgünüm ama bir yarar sağladığı kesin. Çünkü her insan davranışının altında kendi için faydalı olumlu bir niyet yatar. Şanssızlık yakamı bırakmıyor dendiğini duyarım çoğu zaman. Neden bu metaforu kullanıyoruz, bize ne yararı var?

Önce bir şey isteriz. Ve aslında tüm benliğimizle gerçekleşmeyeceğinden korkar ve bilinçaltımızda ‘hadi ama, o sana gelir mi?’ diye inançlar geliştiririz. Ve dileğimiz olmadığında ‘ben bunun olmayacağını zaten biliyordum.’ deriz. Peki ama siz neyi biliyordunuz? Dileğinizin kesin olması gerektiğini mi, bunu hak ettiğinizi mi yoksa hak etmediğinizi mi?

Sonra olmasını istediğimiz şeyler olmadığı gibi, olmasını istemediğimiz şeyler de olmaya başlar. İşte, bir taşta iki kuş vurdunuz (!) Tebrik ederim. Hem dileğiniz gerçekleşmedi, hem de siz artık şanssız birisiniz.

Bu sizin gerçekleştirmekten korktuğunuz ve bu yüzden herhangi bir adım atmadığınız, sonuçta yapamadığınız, bu yüzden de size bumerang gibi geri dönen şanssızlığınız olmasın.

32. kattan düşmek kedi için bir şanssızlık olabilir ama o gövdesini bir paraşüt gibi kullanarak dört ayak üstüne düşmeyi becerebilir. Bu nedenle dilimizde ‘dört ayak üstüne düşmek’ deyimi, zor bir durumu hasarsız atlatmak anlamına gelir. Yüksek bir yerden düşüp ölen kediler yok mudur? Elbette vardır. İşte bunlar sözüm ona ‘şanssız kediler’ dir.

Şansımızı da şanssızlığımızı da kendimiz yaratırız. Sürekli şanssız hissetmek derinden gelen yoğun bir duygu oluşturduğu için hayat akışımızı bu yöne yönlendirir. Oysa hayatımızda iyi giden şeylere odaklanıp günde bir kere kendimi şanslı hissediyorum egzersizi yapabiliriz. Bunun yanında Herhangi bir olumsuz durumla karşılaştığımızda tüm korkularımızı kenara atıp çözüme odaklanırsak ve elbette yürekten dört ayak üstüne düşeceğimize inanırsak attığımız top bize geri dönmeyecektir.

Evet ben kendimi şanslı hissediyorum, ya siz?

Sevgilerimle…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Bunu Mu Demek İstediniz?

Kas 22, 2011   //   by inciaktas   //   İlişkiler, Kişisel Gelişim  //  2 Comments

BUNU MU DEMEK İSTEDİNİZ?

Ne kadar çok şey bilirsen bil, anlatabildiğin, karşıdakinin anlayabildiği kadardır.

Hz. Mevlana

Şöyle bir düşündüğümüzde bir gün içinde dahi ne kadar çok iletişim kazası yaşıyoruz değil mi? İşin kötüsü bu kazalar öyle büyük çapta oluyor ki yüreğimizden midemize doğru ince bir sızı halinde yayılıyor ve en sonunda tarifi mümkün olmayan kalp kırıklıklarına yol açıyor. Bazen ne söylediğimizi bilmediğimiz gibi bazen de ne söylediğimizi çok iyi bilip karşımızdakinin de bizim anlatmak istediğimizi tam anlamıyla anlamasını bekliyoruz. Anlamadığında ise karşıdakini suçluyor, beklentilerimiz karşılanmadığı için karşımızdakini düşman görüyor, ona kırılıyor, inciniyor hatta ilişkimizi zedeliyoruz. Bununla birlikte karşı tarafta bize öyle şeyler söylüyor ve tam anlamıyla anlatmak istediğini anlamamızı bekliyor ki olay iletişim durumu karmaşık haline dönüşüyor. Çünkü Mevlana’nın da dediği gibi anlatabildiğin karşıdakinin anlayabildiği kadardır.

İletişim kazalarının çoğu karşımızdakinin bizim söylediklerimizi tam anlatmak istediğimiz gibi anladığından emin olmamızdan kaynaklanır. O kadar eminiz ki karşı tarafa söylenilenler karşısında beklenilen cevabı vermediğinde ya da beklenilen davranışta bulunmadığında ise inciniriz ve belki de bu kaçınılmaz bir kavgaya dönüşür. Oysa herkesin bir kelimeden ne anladığı geçmiş deneyimlerine bağlıdır. Ve eğer biz yeterince açık olmaz ve karşımızdakinden de yeterince açık olmasını istemezsek sarf edilen her cümleyi o öyle demek istemese bile kendi deneyimlerimize göre yorumlarız. Örneğin, ‘rahat’ kelimesi size ne ifade ediyor? Benim için ‘iç huzuru’ ifade ediyor ama karşımdaki için plajda palmiyeler altında güneşlenmeyi ifade edebilir. Ve ben ‘Rahat mısın?’ diye sorduğumda ‘Hayır değilim.’ derse sizce kırılmalı mıyım? Oysa ben, “Benim yanımda huzurlu musun?” diye sormak istemiştim o ise palmiyeler altında olmadığı için, “Hayır!” dedi… Ne dersiniz, sık sık iletişim kazası yaşayıp birbirimizi bu şekilde kırmıyor muyuz?

Böyle durumlarda en iyi yöntem ‘Bunu mu demek istedin? ’ veya  ‘Ne demek istediğini biraz açabilir misin?’ sorusunu sormaktır. Çoğunlukla eşimizle kavga eder ve arkadaşlarımıza ‘Bana bunu dedi.’ diye dert yanarız hatta arkadaşımız bizi uyardığında o kadar eminizdir ki ‘Hayır kesin böyle demek istedi eminim.’ deriz. Oysa belki de bambaşka bir şey demek istemiştir.

Anlatılmak istenen bir şeyde kelimelerin fonksiyonu %7 iken beden dili %55 ses tonu ve söyleyiş biçimi %38’lik bir öneme sahiptir. Yani karşıdakinin ne söylediği değil nasıl ve hangi davranışla bunu söylediği daha önemlidir.

Bu durumda karşınızdakinin “size seviyorum” demesine de inanmamalısınız “sevmiyorum” demesine de… Bu sizi biraz paronoyak yapabilir. Sakın korkmayın davranışları ve söyleyiş biçimi elbette kendini ele verecektir.

Bundan böyle değer verdiğiniz biriyle sertleşmeye başlayan bir tartışmaya girdiğinizde bu tatsız sohbeti “Bunu yapmayalım.” diyerek sona erdirin. Karşınızdaki kişi kırıcı bir söz söylediğinde ya da sizin bunu yanlış anlamış olabileceğinizi varsaydığınızda ise “Bunu demek istemediğini biliyorum.” diyerek yolu kesin. Ve ne demek istediğini açmasını isteyin.

Doğru yerlerde ve doğru zamanlarda kullanmaya başlayarak olası kavgaları önleyeceğiniz, ‘Bunu mu demek istedin?’ sorusu, kavgaya dönüşmeyen bir sohbetle ‘Kendimi şanslı hissediyorum.’ cümlesine dönüşecektir.

Sevgiyle kalın…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Bir Hayalim Var…

Kas 22, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Her şey bir hayalle başlar. Tek bir düşünce ile… Gerçekleşmiş hiçbir şey yoktur ki önceden hayali kurulmamış olsun.  O hayatımızı değiştirecek fikirler bizi en olmadık zamanlarda bulur. Ve hayali kurulur. Sonra birileri bizi engellemeye başlar.  ‘Hayal dünyasında yaşama, burası gerçek hayat.’ Gerçek hayat nedir ki? Oysa gerçek hayatta hayallerimizle kurulmadı mı? Şu an olduğumuz biz geçmişteki düşündüklerimiz ya da düşünmediklerimizin bir sonucu değil mi? Kendimiz için yarattığımız bu dünyadan nasıl şikayetçi olabiliriz, bunu biz yaratmadık mı, mimarı biz değil miyiz? Başka suçlu var mı? İstediğimiz zaman bu yaşadığımız hayatı bizden başka kim değiştirebilir? Akıllı insanlar yaşamak istedikleri tecrübeleri kendileri seçerler. Hayal kurmak para ile mi? Bir şeyin hayalini kurmak için bile para mı istiyorlar sizden? ‘Olmayacak duaya amin denmez’ deriz. Hani hayalini bile kuramıyorum dediğiniz istekleriniz var ya işte onlar olmayacak dua sınıfına girerler. Çünkü hayalini kurabildiğiniz her şeyi elinizle de tutabilirsiniz, yaşayabilirsiniz de. Oysa gerçekleşmeyecek dileği dileyemezsiniz bile. Bu yüzden kendiniz için bir şey istemeden önce hayatınızın ne yöne gitmesini istediğinize bir karar verin. Ne olmak istiyorsunuz? İnsanlara kim olmak istiyorsun dediğinizde genelde bir cevap alamazsınız. Çünkü üzerinde hiç düşünmemişlerdir. Yine aynı ben olmak isterdim derler. Peki yaşadığın hayattan ve sahip olduklarından memnun musun dediğinizde ise hayır cevabını alırsınız. Öyleyse kim olmak istediğinize karar vermenin zamanı gelmedi mi?

Küçükken, “Büyüyünce ne olacaksın?” dendiğinde hepimizin bir cevabı vardı. Doktor, avukat, mühendis, öğretmen, çikolatacı, baba, anne vb. Hepimiz bir şeyler olacaktık. Onun üzerine hayaller kurardık. Oyunlar oynardık. Başlangıçta hepimizin hayalleri vardı. Sonra büyüdük. Hayat karmaşıklaştı. Çocukken yaşadığımız hayat gerçek değildi. Gerçek hayata hoş geldin yazılı pankartla karşılandık. Şimdi ise, ne hayalin varsa unutmalısın. Gerçekçi olmalısın yoksa hayal kırıklığına uğrarsın. Sonra yanlışlıkla bir hayal kurduk ve anlattık. Çevremiz bize güldü. “Hadi canım böyle boş işlerle uğraşma, başaramazsın!” dedi. İçimize bir kurt düştü. Yine de bir denedik. Gerçekten yapmak istemedik. Çünkü güvenimiz zedelenmişti bir kere. Ama ben ne zaman birinin en azından bir denedim dediğini duysam o işi başaramadığını anlarım. Yani başaramadık. Hayalimiz bir kere yıkılınca bir daha toparlayamadık. Hayal kurmayı unuttuk. Ne verdilerse onları aldık.

Oysa siz kendiniz için bir hayal kurmazsanız başkaları bunu sizin için yapar. Öyleyse neden kaderimizi hayatın akışına bırakıyoruz.

Kader hayatımızın önceden  olması demek değildir. Bu sebeple ne yapalım kaderimiz böyle deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil yalnızca yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse, ne hayatının hakimisin ne de hayat karşısında çaresizsin.

Şems-i Tebrizi

Beyin gerçekler hayal arasındaki farkı ayırt edemez. Sizin düzenli olarak düşündüğünüz şeyleri sanki yaşamış gibi algılar ve kaydeder. Sonuçta bunun gerçek olduğunu kanıtlamak için de elinden gelen her şeyi yapar. Düşündüğünüz inandığınız ve güvenle beklediğiniz her şey gerçekleşir. Bu yüzden hayallerin gücünü küçümsemeyin. Bir davranışın alışkanlığa dönüşme süresi 21 gündür. Bir şeye sahip olmak istiyorsanız beyninizin ona sahip olduğunuzu sanmasını sağlayın. Ne istiyorsunuz? Ev mi, araba mı, yeni bir iş mi, eş mi, yoksa benim bilmediğim başka bir şey mi? Her gece uyumadan önce bunun hayalini kurun, tüm ayrıntılarıyla. Yeterince güçlü inanırsanız nasıl gerçekleşeceğiniz göreceksiniz.

Bunu başaracağınıza inanın. Tereddüt etmeyin. Kendinizi bitkin ve korkmuş hissettiğiniz zaman ayağa kalkın ve gökyüzüne bakın. Sonra da bağırın. ‘Tanrıya Şükür bugün de yaşıyorum…’ İnandığınız ve düşlediğiniz gibi olacaksınız. Her gün kendinize tekrarlayın.

‘Benim bir hayalim var ve sadece başaracağımı biliyorum!’

Sevgilerimle…

İnci AKTAŞ

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Yalnız Yiyen Yalnız Ölür mü?

Kas 14, 2011   //   by inciaktas   //   Satış-Pazarlama  //  No Comments

 

İş hayatında ilişkinin gücü denildiğinde fazla söze gerek kalmaz. Eğer gerçekten doğru insanları tanıyor ve aranızdaki ilişkinin gücünü doğru şekilde değerlendirebiliyorsanız başarıya ulaşacaksınız demektir.

Çok da yanlış anlaşılmaya açık bir konudur. İlişkinin önemi çoğu zaman dalkavukluk etmekle karıştırılır. Ancak benim bahsettiğim ilişki bir sosyal gücü temsil eder.

Keith Ferrazzi’nin, ‘Asla Yalnız Yeme’ isimli kitabından bundan şöyle söz ediyor; Tanıdık demek, sosyal bir güç demektir. Ne kadar çok tanıdığınız varsa o kadar da çok gücünüz vardır.

Siz ilişkileri zayıf ama başarılı olma yolunda azmettiyseniz iyi şanslar. Ancak başarıya giden daha kısa yollar vardır. İlişkilerinizi güçlendirmek.

Öncelikle sevgi. Bilirsiniz insanlar tanıdıkları ve sevdikleri insanlarla iş yapmayı tercih ederler. Sevin ve sevilin. İnsanları içtenlikle övün. Ne istiyorlar? Sizden ne istiyorlar bilin. Bir kişiyle temasa geçmeden önce onu iyice araştırmak gerekir. Kimdir, ne iş yapar, ilgi alanları nelerdir vs. Çünkü onları etkilemek istiyorsak, onlar ne söylememizi istiyorsa onu söylemeliyiz. Dediğim gibi dürüstlükle… Bu şekilde hayran kazanısınız, hayran da pazarlamanın itici gücüdür.

Kimseden yardımınızı esirgemeyin. Siz başkasına yardım ederseniz onlar da size yardım eder. İnsanlara gülümseyin. Onlarla, sağlıklarıyla ve diğer sevdiği şeylerle ilgilenin. Herkese sevgiyle ve arkadaşça yaklaşın. Güzel şeyler söyleyin, kızdığınızda bile. Çünkü bir damla bal bir galon zehirden daha çok sinek avlar. Böylece insanları incitmemiş olursunuz. Övgünüzü kimseden esirgemeyin. Onlara cesaret verin. Hiçbir hata kimseyi kırmayı gerektirmez.

İnsanların ilgi alanlarına girin. İlişki içinde olmak istediğiniz kişinin ilgi alanlarına sizde ilgi duyarsanız sizi hayatlarının içine alabilirler.

Unutmayın doğru kişiler olduklarına inandığınız kişilere ulaşmak istiyorsanız yardımcılarını küçümsemeyin. Onlarla da ilişki kurabilmelisiniz. Reddedildiğinizde direncinizi kaybetmeyin. Takip edin. Başarının anahtarı nedir ki? Takip…

Çevre edinmek, insanlarla ilişki kurmak, kişinin hem sosyal hem de iş hayatında en önemli unsurdur. Çoğu zaman kişilerin kendilerini yönlendirecek tanıdıkları olmadığından şikayet ettiklerini duyarız. Çoğu da gerçekten çok iyi niteliklere sahiptir ancak doğru zamanda, doğru yerde, doğru kişiyle tanışmamışlardır.

Yalnızlık sadece ruhunuzu karartmaz, istediğiniz olanaklara ulaşmanızı da zorlaştırır. Yalnızlığı tercih etmeyin. Yapabildiğinizin en iyisini yapın, olabildiğinizin en iyisi olun. Ve çevre edinin.

Nasıl mı? Arkadaşlarınızla daha sık görüşebilirsiniz örneğin. Sonra arkadaşlarınızın arkadaşlarıyla. Sosyal kulüplere üye olabilirsiniz. Dağcılık mı yoksa fotoğrafçılık kulübüne mi üye olmak istersiniz? Ya iş adamları derneği ya da iş kadınları derneği…? Diğer derneklere ne dersiniz? Konferans ve seminerlere…

Ben bunları zaten biliyorum. Bir çok kişiyle sosyal ve iş hayatımda bir çok kişiyle temasa geçiyorum ya da geçebiliyorum da diyebilirsiniz. İşte bu çok güzel.

Ben yine de herkes için geçerli, tanışmak istediğiniz kişiyle tanışmak için birkaç görüşme kuralını burada toparlamaya çalışayım.

-Bir kişinin yanına gitmeden önce onu tanımalısınız. İlgi alanlarını, yaptığı işi vs… Sadece ikinizde basketbolla ilgileniyorsunuz diye hemen arkadaş olabilirsiniz.

-Ortak tanıdığınız birinin adını kullanabilirsiniz.

-Onun şartlarında görüşmeye hazır olmalısınız.

-Mutlaka içten bir gülümsemeyle görüşmeye başlayın.

-Beden dilinizi doğru kullanın. Dengeli bir göz teması, baş sallama ve öne eğme hareketi gibi. Kollarınızı asla hiçbir yerde bağlamayın.

-Ve mutlaka tekrar görüşme dileğinizi belirtin. Belki sonra bir e-mail atıp yeni transfer olan basketbolcuyu konuşabilirsiniz.

Unutmayalım ki en büyük zenginliğimiz dostlarımız ve arkadaşlarımızdır.

Saygılar, sevgiler..

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

İnançlar Yaratabilir De Yıkabilir De

Eki 27, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Ne düşünüyorsak oyuz. Biz her neysek düşüncelerimizden doğar, düşüncelerimizle biz dünyamızı yaparız. – BUDA

İnanın, gerçekten inanın, istediğiniz her şeye sahip olabilirsiniz. Dünyayı yerinden oynatabilirsiniz. Zengin olabilirsiniz, sağlıklı olabilirsiniz, ünlü, başarılı, artist, ressam, şarkıcı, doktor, anne, sevgili, eş… Her ne istiyorsanız o olabilirsiniz. Ama birçok insan dünyayı yerinden oynatabileceğine inanmaz. Bu yüzden de yapamaz.

Nedir inanç? Herhangi bir şey konusunda kesin emin olma durumudur. Hayatımızı biçimlendiren yaşadığımız olaylar değildir. Bizim o olaylara ne anlam yüklediğimiz ve sonuçta nasıl bir inanç geliştirdiğimizdir. Doğru inançları geliştirmeden önce tüm yanlış inançlarımızdan doğan başarısızlıklarımıza katlanmak zorunda değiliz.

Siz, inanmanın gücünü zaten biliyorsunuz. Nasıl kendi kendini gerçekleştirdiğine hepimiz hayatımızda birkaç kez şahit olmuşuzdur. İnandığınız ve güvenle beklediğiniz, olması için elinden geleni yaptığınız her şey mutlaka gerçekleşir.

Neyse ki bu kadar güçlü bir silaha hepimiz sahibiz. Ve iyi haber daha da geliştirebiliriz. Neden mi bunu bir habermiş gibi veriyorum size? Çünkü biz insanlar duygusal kısa yollar gibi inançlar konusunda da kısa yollar geliştiririz.

Buna psikolojide ‘ Toplumsal Kanıt İlkesi’ denir. ‘İknanın Psikolojisi’ kitabının yazarı Robert B. Cıaldını, kitabında bu ilkeyi şöyle açıklar. İnsanlar bir durumda neye inanması veya nasıl davranması gerektiğine karar vermek için diğer insanların davranışlarına ve neye inandıklarına bakarlar. Toplumsal kanıt en çok iki durumda etkilidir. Birincisi belirsizlik, ikincisi benzerlik.

Biz insanlar oturup hayatımızı kendi inançlarımıza göre biçimlendirmek yerine, hele ki bir belirsizlik anında , toplum neye inanıyorsa ona inanarak biçimlendiririz. Düşünmediğimiz ise şu; ya o inanç bizi güçsüzleştiriyorsa?

‘Bütün erkekler aldatır.’ Bu yaygın olarak kullanılan bir inanç değil midir? Oysa ki hem erkek kadın arasındaki duygusal ilişkiyi, hem çocukların ruhsal dengesini, hem de bu inancın getirdiği ithamdan nasibini alan erkekleri olumsuz yönde etkilemez mi?

‘Zaman kötü, dünya tehlikeli!’ Bu inanca neye göre bağlandık? Kime göre doğru bu inanç? Bazı olumlu inançlar bile (Örneğin: Her şey olacağına varır.) kişiye sınırlama getirirken, nasıl olur da bu kadar kısıtlayıcı inançlara körü körüne bağlanabiliyoruz?

İyi bir hayata yalnızca düşlediğimiz ve kendimize ona sahip olma iznini verdiğimiz sürece ulaşırız. Bu yüzden iyi bir hayata sahip olma iznini kendinize verin. Evren bize sınır koymaz, biz inançlarımızla sınırlarız kendimizi. İnandığınız kadarına sahip olursunuz.

Öyleyse inançlarınızı test etmeye bugün başlayın. İlk aşama, oturun ve bugün kullandığınız güçsüzleştirici inançlarınızı düşünün. Bugün kendinize ne hatırlatıp durdunuz? Hangi inançlarınıza göre hareket ettiniz? Kendinizi sınırladınız mı? Ya da olumlu bir inancınız sayesinde elde ettiğiniz bir şey oldu mu bugün?

Merak ediyor musunuz? Lütfen bir düşünün. Elinize bir kağıt kalem alın. Başlayın yazmaya. Hangi olumsuz inançlara sahipsiniz? Hepsini yazın. Bireysel inançlarınızla başlayın. ‘Ben bu işi asla yapamam.’, ‘Ben şarkı söyleyemem’, ‘Beni kimse sevmiyor.’ ‘Asla başaramayacağım.’ Sonra evrensel inançlarınıza geçin. ‘Dünya kötüdür. Hayat acımasızdır.’ Gerçekten buna inanıyor musunuz? Daha sonra olumlu inançlarınıza geçin. Gerçekten size bir şey katıyor mu?

Olumlu ve olumsuz inançlarınızı yazdıktan sonra ilk işi sizi kısıtlayan inançlarınızdan kurtulmak olacak. Onları iyice anlayın. Ne kadar gülünç olduklarına hayret edin. Kendinize sorun. Buna gerçekten inanıyor muyum? Bu inanç hayatımı hangi yönde etkiliyor? Daha önce yazdığım yazılarda insanların yaptıkları her şeyi acıdan kaçmak için yaptığından söz etmiştim. Olumsuz inançlarınızı katlanılmaz acılara bağlayın. Bu inançları sürdürürseniz başınıza gelebilecek en kötü şeyleri düşünün. Ancak bu inançtan vazgeçtim demek yetmez. Yerine yenilerini koymalısınız. Sizi güçlendiren, sahip olmanız için güdüleyen inançlar. Sürekli olarak kendinize ben bunu benimsedim deyin.

İkinci aşama ise zaten sahip olduğunuz olumlu inançları güçlendirmektir. İnançlarınıza şöyle bir bakın, onlara adanabilir misiniz? Sizin hayatınızı değiştirebilirler mi? Bu güçlendirici inançlar arasında sizi en çok güçlendirecek olan inancı seçin. Ona iman edin. Nedir iman? İman ettiğiniz bir şeyi tartışmazsınız. Koşulsuz şartsız ona inanırsınız. Sorgulamazsınız. Olup olmayacağını, varlığını yokluğunu, sonuçlarını… İman etmek olduğunu bilmektir. Sahip olduğunuz inancı sanki onu yaşıyormuş gibi davranabilmektir. İnançlar öldürebilir. İnançlar yaşatabilir.

En çok yapmayı istediğiniz şeye, en çok olmayı istediğiniz kişiye dair inancınıza iman edin. Bundan sonraki hayatınızda ona bağlı yaşayın. Planlarınızda ve eylemlerinizde esnek olun ama inançlarınız hep sağlam ve güçlendirici olsun.

Ve son söz: “İlaçlar her zaman şart değildir. Ama inanç her zaman şarttır.”    Norman Cousıns

Sevgiyle kalın..

İnci AKTAŞ

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Amaç Belirlemenin Sihri

Eki 27, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Amacın olmadığı bir yerde hayat var olabilir mi? Çevrenize bir bakın. Bazen insanlar fiziksel olarak ölmeden önce ruhsal ve duygusal olarak ölürler. Amaçları yoktur çünkü. Ulaşmak istedikleri bir hedefleri de… Bazı araştırmalara göre hasta ve çok yaşlıların ölüm döşeğinde olsa bile gelecek olan bir bayramı ya da doğacak olan torunlarını bekliyorlar, sonra ölüyorlarmış. Amaçlar bizi hayata bağlar. Siz de duydunuz mu? Bazı insanlar yaşamak için hiçbir nedenim kalmadı derler. Yaşamak için bir nedeni kalmayanlar zaten ruhsal ve duygusal olarak yok olmuş demektir. Oysa biz biliyoruz ki, hayatımızda belli hedeflere sahip olursak yaşama bağlanıyoruz. Ayrıca bir amaç seçtiğimizde beraberinde onu gerçekleştirecek güç de yanında promosyon olarak veriliyor. Bizim evde bir kadının hikayesi anlatılır. Kanser teşhisi konulan ve yakında öleceği belirtilen kadın kendine bir hedef koyar. O sırada 2 yaşında olan çocuğunu üniversiteden mezun etmeden ölmeyecektir. Kadın çocuğunu mezun eder ve iki ay sonra ölür. Amaçlarımıza adanırsak onlara ulaşırız. Yine de çalışmamız gerekiyor. Çünkü hedefler gerçekleşir ve bedava değillerdir. Biz insanlar için amaç ve eylem bir araya geldiğinde dünyayı değiştirme gücünü elde ederiz. Ancak bu iş sabır gerektirir. Asla içinde bulunduğumuz durumdan ötürü kendimizi aciz ve zavallı görmemeliyiz.

Çevremizde gördüğümüz her şey başlangıçta sadece uçuk bir fikir değil miydi? Birisi kalktı, hayal etti, inandı, çabaladı ve düşündüğü şey varlığa kavuşmadı mı? İnandığımız, çabaladığımız ve güvenle beklediğimiz her hedefimize ulaşırız. Bu nedenle hayattaki hedefleriniz konusunda içinizi karartmayın. Sürekli olarak kendinize bu amacı benimsediğinizi hatırlatın ve elde etmişçesine mutlu olun. Benim hala geleceğimle ilgili bir amacım yok mu diyorsunuz. Yapmayın! Bence vardır. Bir düşünelim. Belki tango kursuna gitmektir amacınız. Bundan önceki üç paragraf ne kadar karamsardı değil mi? Bütün amaçlar işle ve parayla mı ilgili olmalı? Sizin eğlenmeniz ya da kişisel gelişiminiz için olamaz mı? Bu yılki hedefiniz bir 4×4 almak mı? Fransızca öğrenmek mi? Bunu şuana kadar hiç oturup düşünmediyseniz lütfen biraz zaman ayırın ve yazın. Ne istiyorsunuz?

Gerçekten. Yeni yıla da girdik. Hepimizin birkaç yeni yıl dileği vardı değil mi? Noel baba yada lambadaki cin karşınıza çıkmamış olabilir. Varsayalım ki çıktı. Ne isterdiniz? Gerçekleştirmek istediğiniz amaçlarınız ne olurdu? Bir düşünelim. Detaylı sağlık kontrolü yaptırmak, İtalyanca kursuna gitmek, ayda 5.000 TL kazanmak, ayda 100.000 TL kazanmak. Uçuk mu göründü? Boşverin yahu! Hayallerinize sınır koymayın. İçimizdeki gücü salıvermenin yolu olağanüstü güzellikte amaçlar seçmektir. Yani ulaşılmaz olacak bir o kadar da heyecan verici. Dedim ya, bazı komik fikirler inanılmaz bir kader yaratabiliyor. Siz sezgilerinize kulak verin. Yaratıcı fikirler en umulmadık zamanlarda gelir. Yeter ki siz onları yakalamaya hazır olun. Görünmeyeni görmeye başladığınızda, imkansız görünen şeyler de gerçekleşmeye başlar. Sınırsızca hareket ederek yazdığınız amaçlarınıza şöyle bir bakın. Bazıları yıllarınızı alacak şeyler. Bazıları ise bir ay içinde olabilecek amaçlar. Bu nedenle en kısa vadeli gibi gözükenden başlamalısınız. Amaçlarınız yıllar içerisinde değişecek, yenileri eklenecek ama siz bir şeyi gerçekleştirmek için sebat edip yaklaşımınızı değiştirdiğinizde sürecin bizzat kendisi amaç kadar değerli olacaktır. Bir amacı yazdıktan sonra kağıtları bir yere kaldırmak kolaydır. Niçin yazdınız o zaman? Kaldırmayın. En kısa vadeli amacınızı görebileceğiniz yerlerde muhafaza edin. Neler yapmanız gerektiğine karar verin. Ve bu amaç için bir adım atmadan bulunduğunuz yeri terk etmeyin. Seçtiğiniz amaç konusunda sebat ederseniz, gözünüzü yoldan ayırmazsanız eninde sonunda ona ulaşacağınızdan emin olabilirsiniz. Ancak seçtiğiniz amaç için yeterli nedeniniz yoksa iyi şanslar. Çünkü istediğiniz ölçü de elde edersiniz. Ulaşmak istediğiniz amaçlar konusunda yeterli nedeniniz olduğundan emin olun. Bir çok insan tanırım, kendilerine seçtikleri hedefe ulaştıktan sonra bunalıma giren. Bunalıma girerler çünkü hedefe ulaşmak üzereyken yeni hedefler belirlememişlerdir. Sonra hedefe ulaşmak için harcadıkları çabayı da küçük görmeye başlarlar. Sonuç tam bir hayal kırıklığı. Oysa içimizdeki o büyük güç daima isteklerimizi yerine getirmeye hizmet ediyor. Hayatınızda tek hedefiniz varsa gerçekleştiğinde tüm büyüsü kaybolur. Amacınıza adanın ama sizin için tek olmasına izin vermeyin. Yaklaşmaya başladığınızda yenilerini daha fazlasını daha yükseğini hedefleyin. Sadece ölü balıklar akıntıda sürüklenir. Adaya çıkma amacı olanlar ise gözlerini hedeften ayırmadan kürek çekerler. Onlar karşılarına kaya çıktığında yön değiştirirler ama aynı adaya ilerlerler. Ve adaya varmak üzereyken de vardıklarında uğruna adanacakları hedefi çoktan seçmiş olurlar.

Saygılar, sevgiler…

İnci AKTAŞ

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Sayfalar:«1...2425262728293031»

Ara

Kategoriler