Browsing articles tagged with " İNCİ AKTAŞ"

Hayallerinizi Kim Öldürdü?

Kas 23, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Hepimizin rüyaları vardı… Küçükken, “Büyüyünce ne olacaksın?” diye sorulduğunda, türlü cevaplar verirdik. Kimimiz doktor olacaktık, kimimiz öğretmen. Kimimiz ise belki de bir çikolata fabrikası kuracaktık. Prenses olacaktık, kral olacaktık, zengin olacaktık, astronot olacaktık. Yapabileceğimize inandığımız şeyler, hayal gücümüz ile sınırlıydı. O zamanlar bilmiyorduk. Gerçekleşmiş hiçbir şey yoktur ki, önceden hayali kurulmamış olsun. Gerçekleşecekti o hayaller, gerçekleşebilirdi. Çünkü onlar bizim rüyamızdı. Ta ki birisi çıkıp, “Hayal aleminde yaşıyorsun, büyüdün artık!” diyene kadar.

Ve bir gün büyüdük. Günlük hayatın koşuşturmacasına daldık. Gerçek hayatla tanıştık. Önce hedefimiz yıldızlardı, sonra günü kurtarmaya çalışır olduk. Peki hayallerimizi kim öldürdü?

Çok vahimdir ki insanların hayallerini gerçekleştirememelerinin en önemli nedeni,  başaramayacaklarına kesin olarak inanmış olmalarıdır. Birisi gelip o hayali yıkana kadar o bizim rüyamızdı. Yıkmalarına izin verdik ve onu kaybettik. Şimdi, yaşadığınız hayat sizi mutlu etmiyorsa, rüyalarınıza sahip çıkmanızın tam zamanı değil mi? Yapmak istediğiniz şeyin büyüklüğü ve şu an için olabilirliği ne olursa olsun, istedikten sonra küçük adımlar büyük mesafeler kat edebilir. Ve kimsenin hayallerinizi küçümsemesine izin vermeyin. Küçük insanlar bunu daima yapar. Büyük olanlar ise sizinde büyük olabileceğinizi hissettirirler. Bazen imkansız gibi gözükse de siz inanmaya ve düşlemeye devam edin.

Yabanarıları aerodinamik yasaları gereği uçamazlar. Oysa onlar uçuyorlar. Eğer biri onlara kanundan bahsetmiş olsaydı, muhtemelen uçamazlardı. Şimdi dönüp bakın, yapmak istediklerinizi kimin engellemesine izin verdiniz veya hala veriyorsunuz? Eğer bu kişi kendinizseniz, kendinize bir iyilik yapın ve kendinizi yoldan çekin. Çünkü tüm sınırlar beynimizdedir.

Geçenlerde kuzenimin dört yaşındaki kızı, seyrettiği bir çizgi filmdeki uçabilen bir kıza özenmiş ve kendisinin de “süper kız” olacağını söyledi. Süper kız ne yapar dediğimde; ‘Uçar’ dedi ve devam etti; “Uçmak zordur. Ama ben uçacağım… Bunu bir gün yapacağım…”

O gerçek bir süper kız ve uçacağına inanıyor.  Ve inanmaya da devam edecek. Ta ki biri ona GERÇEK olanı söyleyip gerçek hayata çekene kadar. Rüyalarımızı bulmak ve sahip çıkmak dileğiyle…

Sevgiyle kalın…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Dört Ayak Üstüne Düşemeyen Şanssız Kediye Ne Olur?

Kas 22, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

‘Ben şansızım’ önermesinin arkasına saklanmak ne kadar işe yarıyor? Hayatınızı kolaylaştırıyor mu? Üzgünüm ama bir yarar sağladığı kesin. Çünkü her insan davranışının altında kendi için faydalı olumlu bir niyet yatar. Şanssızlık yakamı bırakmıyor dendiğini duyarım çoğu zaman. Neden bu metaforu kullanıyoruz, bize ne yararı var?

Önce bir şey isteriz. Ve aslında tüm benliğimizle gerçekleşmeyeceğinden korkar ve bilinçaltımızda ‘hadi ama, o sana gelir mi?’ diye inançlar geliştiririz. Ve dileğimiz olmadığında ‘ben bunun olmayacağını zaten biliyordum.’ deriz. Peki ama siz neyi biliyordunuz? Dileğinizin kesin olması gerektiğini mi, bunu hak ettiğinizi mi yoksa hak etmediğinizi mi?

Sonra olmasını istediğimiz şeyler olmadığı gibi, olmasını istemediğimiz şeyler de olmaya başlar. İşte, bir taşta iki kuş vurdunuz (!) Tebrik ederim. Hem dileğiniz gerçekleşmedi, hem de siz artık şanssız birisiniz.

Bu sizin gerçekleştirmekten korktuğunuz ve bu yüzden herhangi bir adım atmadığınız, sonuçta yapamadığınız, bu yüzden de size bumerang gibi geri dönen şanssızlığınız olmasın.

32. kattan düşmek kedi için bir şanssızlık olabilir ama o gövdesini bir paraşüt gibi kullanarak dört ayak üstüne düşmeyi becerebilir. Bu nedenle dilimizde ‘dört ayak üstüne düşmek’ deyimi, zor bir durumu hasarsız atlatmak anlamına gelir. Yüksek bir yerden düşüp ölen kediler yok mudur? Elbette vardır. İşte bunlar sözüm ona ‘şanssız kediler’ dir.

Şansımızı da şanssızlığımızı da kendimiz yaratırız. Sürekli şanssız hissetmek derinden gelen yoğun bir duygu oluşturduğu için hayat akışımızı bu yöne yönlendirir. Oysa hayatımızda iyi giden şeylere odaklanıp günde bir kere kendimi şanslı hissediyorum egzersizi yapabiliriz. Bunun yanında Herhangi bir olumsuz durumla karşılaştığımızda tüm korkularımızı kenara atıp çözüme odaklanırsak ve elbette yürekten dört ayak üstüne düşeceğimize inanırsak attığımız top bize geri dönmeyecektir.

Evet ben kendimi şanslı hissediyorum, ya siz?

Sevgilerimle…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Bunu Mu Demek İstediniz?

Kas 22, 2011   //   by inciaktas   //   İlişkiler, Kişisel Gelişim  //  2 Comments

BUNU MU DEMEK İSTEDİNİZ?

Ne kadar çok şey bilirsen bil, anlatabildiğin, karşıdakinin anlayabildiği kadardır.

Hz. Mevlana

Şöyle bir düşündüğümüzde bir gün içinde dahi ne kadar çok iletişim kazası yaşıyoruz değil mi? İşin kötüsü bu kazalar öyle büyük çapta oluyor ki yüreğimizden midemize doğru ince bir sızı halinde yayılıyor ve en sonunda tarifi mümkün olmayan kalp kırıklıklarına yol açıyor. Bazen ne söylediğimizi bilmediğimiz gibi bazen de ne söylediğimizi çok iyi bilip karşımızdakinin de bizim anlatmak istediğimizi tam anlamıyla anlamasını bekliyoruz. Anlamadığında ise karşıdakini suçluyor, beklentilerimiz karşılanmadığı için karşımızdakini düşman görüyor, ona kırılıyor, inciniyor hatta ilişkimizi zedeliyoruz. Bununla birlikte karşı tarafta bize öyle şeyler söylüyor ve tam anlamıyla anlatmak istediğini anlamamızı bekliyor ki olay iletişim durumu karmaşık haline dönüşüyor. Çünkü Mevlana’nın da dediği gibi anlatabildiğin karşıdakinin anlayabildiği kadardır.

İletişim kazalarının çoğu karşımızdakinin bizim söylediklerimizi tam anlatmak istediğimiz gibi anladığından emin olmamızdan kaynaklanır. O kadar eminiz ki karşı tarafa söylenilenler karşısında beklenilen cevabı vermediğinde ya da beklenilen davranışta bulunmadığında ise inciniriz ve belki de bu kaçınılmaz bir kavgaya dönüşür. Oysa herkesin bir kelimeden ne anladığı geçmiş deneyimlerine bağlıdır. Ve eğer biz yeterince açık olmaz ve karşımızdakinden de yeterince açık olmasını istemezsek sarf edilen her cümleyi o öyle demek istemese bile kendi deneyimlerimize göre yorumlarız. Örneğin, ‘rahat’ kelimesi size ne ifade ediyor? Benim için ‘iç huzuru’ ifade ediyor ama karşımdaki için plajda palmiyeler altında güneşlenmeyi ifade edebilir. Ve ben ‘Rahat mısın?’ diye sorduğumda ‘Hayır değilim.’ derse sizce kırılmalı mıyım? Oysa ben, “Benim yanımda huzurlu musun?” diye sormak istemiştim o ise palmiyeler altında olmadığı için, “Hayır!” dedi… Ne dersiniz, sık sık iletişim kazası yaşayıp birbirimizi bu şekilde kırmıyor muyuz?

Böyle durumlarda en iyi yöntem ‘Bunu mu demek istedin? ’ veya  ‘Ne demek istediğini biraz açabilir misin?’ sorusunu sormaktır. Çoğunlukla eşimizle kavga eder ve arkadaşlarımıza ‘Bana bunu dedi.’ diye dert yanarız hatta arkadaşımız bizi uyardığında o kadar eminizdir ki ‘Hayır kesin böyle demek istedi eminim.’ deriz. Oysa belki de bambaşka bir şey demek istemiştir.

Anlatılmak istenen bir şeyde kelimelerin fonksiyonu %7 iken beden dili %55 ses tonu ve söyleyiş biçimi %38’lik bir öneme sahiptir. Yani karşıdakinin ne söylediği değil nasıl ve hangi davranışla bunu söylediği daha önemlidir.

Bu durumda karşınızdakinin “size seviyorum” demesine de inanmamalısınız “sevmiyorum” demesine de… Bu sizi biraz paronoyak yapabilir. Sakın korkmayın davranışları ve söyleyiş biçimi elbette kendini ele verecektir.

Bundan böyle değer verdiğiniz biriyle sertleşmeye başlayan bir tartışmaya girdiğinizde bu tatsız sohbeti “Bunu yapmayalım.” diyerek sona erdirin. Karşınızdaki kişi kırıcı bir söz söylediğinde ya da sizin bunu yanlış anlamış olabileceğinizi varsaydığınızda ise “Bunu demek istemediğini biliyorum.” diyerek yolu kesin. Ve ne demek istediğini açmasını isteyin.

Doğru yerlerde ve doğru zamanlarda kullanmaya başlayarak olası kavgaları önleyeceğiniz, ‘Bunu mu demek istedin?’ sorusu, kavgaya dönüşmeyen bir sohbetle ‘Kendimi şanslı hissediyorum.’ cümlesine dönüşecektir.

Sevgiyle kalın…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Bir Hayalim Var…

Kas 22, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Her şey bir hayalle başlar. Tek bir düşünce ile… Gerçekleşmiş hiçbir şey yoktur ki önceden hayali kurulmamış olsun.  O hayatımızı değiştirecek fikirler bizi en olmadık zamanlarda bulur. Ve hayali kurulur. Sonra birileri bizi engellemeye başlar.  ‘Hayal dünyasında yaşama, burası gerçek hayat.’ Gerçek hayat nedir ki? Oysa gerçek hayatta hayallerimizle kurulmadı mı? Şu an olduğumuz biz geçmişteki düşündüklerimiz ya da düşünmediklerimizin bir sonucu değil mi? Kendimiz için yarattığımız bu dünyadan nasıl şikayetçi olabiliriz, bunu biz yaratmadık mı, mimarı biz değil miyiz? Başka suçlu var mı? İstediğimiz zaman bu yaşadığımız hayatı bizden başka kim değiştirebilir? Akıllı insanlar yaşamak istedikleri tecrübeleri kendileri seçerler. Hayal kurmak para ile mi? Bir şeyin hayalini kurmak için bile para mı istiyorlar sizden? ‘Olmayacak duaya amin denmez’ deriz. Hani hayalini bile kuramıyorum dediğiniz istekleriniz var ya işte onlar olmayacak dua sınıfına girerler. Çünkü hayalini kurabildiğiniz her şeyi elinizle de tutabilirsiniz, yaşayabilirsiniz de. Oysa gerçekleşmeyecek dileği dileyemezsiniz bile. Bu yüzden kendiniz için bir şey istemeden önce hayatınızın ne yöne gitmesini istediğinize bir karar verin. Ne olmak istiyorsunuz? İnsanlara kim olmak istiyorsun dediğinizde genelde bir cevap alamazsınız. Çünkü üzerinde hiç düşünmemişlerdir. Yine aynı ben olmak isterdim derler. Peki yaşadığın hayattan ve sahip olduklarından memnun musun dediğinizde ise hayır cevabını alırsınız. Öyleyse kim olmak istediğinize karar vermenin zamanı gelmedi mi?

Küçükken, “Büyüyünce ne olacaksın?” dendiğinde hepimizin bir cevabı vardı. Doktor, avukat, mühendis, öğretmen, çikolatacı, baba, anne vb. Hepimiz bir şeyler olacaktık. Onun üzerine hayaller kurardık. Oyunlar oynardık. Başlangıçta hepimizin hayalleri vardı. Sonra büyüdük. Hayat karmaşıklaştı. Çocukken yaşadığımız hayat gerçek değildi. Gerçek hayata hoş geldin yazılı pankartla karşılandık. Şimdi ise, ne hayalin varsa unutmalısın. Gerçekçi olmalısın yoksa hayal kırıklığına uğrarsın. Sonra yanlışlıkla bir hayal kurduk ve anlattık. Çevremiz bize güldü. “Hadi canım böyle boş işlerle uğraşma, başaramazsın!” dedi. İçimize bir kurt düştü. Yine de bir denedik. Gerçekten yapmak istemedik. Çünkü güvenimiz zedelenmişti bir kere. Ama ben ne zaman birinin en azından bir denedim dediğini duysam o işi başaramadığını anlarım. Yani başaramadık. Hayalimiz bir kere yıkılınca bir daha toparlayamadık. Hayal kurmayı unuttuk. Ne verdilerse onları aldık.

Oysa siz kendiniz için bir hayal kurmazsanız başkaları bunu sizin için yapar. Öyleyse neden kaderimizi hayatın akışına bırakıyoruz.

Kader hayatımızın önceden  olması demek değildir. Bu sebeple ne yapalım kaderimiz böyle deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil yalnızca yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse, ne hayatının hakimisin ne de hayat karşısında çaresizsin.

Şems-i Tebrizi

Beyin gerçekler hayal arasındaki farkı ayırt edemez. Sizin düzenli olarak düşündüğünüz şeyleri sanki yaşamış gibi algılar ve kaydeder. Sonuçta bunun gerçek olduğunu kanıtlamak için de elinden gelen her şeyi yapar. Düşündüğünüz inandığınız ve güvenle beklediğiniz her şey gerçekleşir. Bu yüzden hayallerin gücünü küçümsemeyin. Bir davranışın alışkanlığa dönüşme süresi 21 gündür. Bir şeye sahip olmak istiyorsanız beyninizin ona sahip olduğunuzu sanmasını sağlayın. Ne istiyorsunuz? Ev mi, araba mı, yeni bir iş mi, eş mi, yoksa benim bilmediğim başka bir şey mi? Her gece uyumadan önce bunun hayalini kurun, tüm ayrıntılarıyla. Yeterince güçlü inanırsanız nasıl gerçekleşeceğiniz göreceksiniz.

Bunu başaracağınıza inanın. Tereddüt etmeyin. Kendinizi bitkin ve korkmuş hissettiğiniz zaman ayağa kalkın ve gökyüzüne bakın. Sonra da bağırın. ‘Tanrıya Şükür bugün de yaşıyorum…’ İnandığınız ve düşlediğiniz gibi olacaksınız. Her gün kendinize tekrarlayın.

‘Benim bir hayalim var ve sadece başaracağımı biliyorum!’

Sevgilerimle…

İnci AKTAŞ

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Yalnız Yiyen Yalnız Ölür mü?

Kas 14, 2011   //   by inciaktas   //   Satış-Pazarlama  //  No Comments

 

İş hayatında ilişkinin gücü denildiğinde fazla söze gerek kalmaz. Eğer gerçekten doğru insanları tanıyor ve aranızdaki ilişkinin gücünü doğru şekilde değerlendirebiliyorsanız başarıya ulaşacaksınız demektir.

Çok da yanlış anlaşılmaya açık bir konudur. İlişkinin önemi çoğu zaman dalkavukluk etmekle karıştırılır. Ancak benim bahsettiğim ilişki bir sosyal gücü temsil eder.

Keith Ferrazzi’nin, ‘Asla Yalnız Yeme’ isimli kitabından bundan şöyle söz ediyor; Tanıdık demek, sosyal bir güç demektir. Ne kadar çok tanıdığınız varsa o kadar da çok gücünüz vardır.

Siz ilişkileri zayıf ama başarılı olma yolunda azmettiyseniz iyi şanslar. Ancak başarıya giden daha kısa yollar vardır. İlişkilerinizi güçlendirmek.

Öncelikle sevgi. Bilirsiniz insanlar tanıdıkları ve sevdikleri insanlarla iş yapmayı tercih ederler. Sevin ve sevilin. İnsanları içtenlikle övün. Ne istiyorlar? Sizden ne istiyorlar bilin. Bir kişiyle temasa geçmeden önce onu iyice araştırmak gerekir. Kimdir, ne iş yapar, ilgi alanları nelerdir vs. Çünkü onları etkilemek istiyorsak, onlar ne söylememizi istiyorsa onu söylemeliyiz. Dediğim gibi dürüstlükle… Bu şekilde hayran kazanısınız, hayran da pazarlamanın itici gücüdür.

Kimseden yardımınızı esirgemeyin. Siz başkasına yardım ederseniz onlar da size yardım eder. İnsanlara gülümseyin. Onlarla, sağlıklarıyla ve diğer sevdiği şeylerle ilgilenin. Herkese sevgiyle ve arkadaşça yaklaşın. Güzel şeyler söyleyin, kızdığınızda bile. Çünkü bir damla bal bir galon zehirden daha çok sinek avlar. Böylece insanları incitmemiş olursunuz. Övgünüzü kimseden esirgemeyin. Onlara cesaret verin. Hiçbir hata kimseyi kırmayı gerektirmez.

İnsanların ilgi alanlarına girin. İlişki içinde olmak istediğiniz kişinin ilgi alanlarına sizde ilgi duyarsanız sizi hayatlarının içine alabilirler.

Unutmayın doğru kişiler olduklarına inandığınız kişilere ulaşmak istiyorsanız yardımcılarını küçümsemeyin. Onlarla da ilişki kurabilmelisiniz. Reddedildiğinizde direncinizi kaybetmeyin. Takip edin. Başarının anahtarı nedir ki? Takip…

Çevre edinmek, insanlarla ilişki kurmak, kişinin hem sosyal hem de iş hayatında en önemli unsurdur. Çoğu zaman kişilerin kendilerini yönlendirecek tanıdıkları olmadığından şikayet ettiklerini duyarız. Çoğu da gerçekten çok iyi niteliklere sahiptir ancak doğru zamanda, doğru yerde, doğru kişiyle tanışmamışlardır.

Yalnızlık sadece ruhunuzu karartmaz, istediğiniz olanaklara ulaşmanızı da zorlaştırır. Yalnızlığı tercih etmeyin. Yapabildiğinizin en iyisini yapın, olabildiğinizin en iyisi olun. Ve çevre edinin.

Nasıl mı? Arkadaşlarınızla daha sık görüşebilirsiniz örneğin. Sonra arkadaşlarınızın arkadaşlarıyla. Sosyal kulüplere üye olabilirsiniz. Dağcılık mı yoksa fotoğrafçılık kulübüne mi üye olmak istersiniz? Ya iş adamları derneği ya da iş kadınları derneği…? Diğer derneklere ne dersiniz? Konferans ve seminerlere…

Ben bunları zaten biliyorum. Bir çok kişiyle sosyal ve iş hayatımda bir çok kişiyle temasa geçiyorum ya da geçebiliyorum da diyebilirsiniz. İşte bu çok güzel.

Ben yine de herkes için geçerli, tanışmak istediğiniz kişiyle tanışmak için birkaç görüşme kuralını burada toparlamaya çalışayım.

-Bir kişinin yanına gitmeden önce onu tanımalısınız. İlgi alanlarını, yaptığı işi vs… Sadece ikinizde basketbolla ilgileniyorsunuz diye hemen arkadaş olabilirsiniz.

-Ortak tanıdığınız birinin adını kullanabilirsiniz.

-Onun şartlarında görüşmeye hazır olmalısınız.

-Mutlaka içten bir gülümsemeyle görüşmeye başlayın.

-Beden dilinizi doğru kullanın. Dengeli bir göz teması, baş sallama ve öne eğme hareketi gibi. Kollarınızı asla hiçbir yerde bağlamayın.

-Ve mutlaka tekrar görüşme dileğinizi belirtin. Belki sonra bir e-mail atıp yeni transfer olan basketbolcuyu konuşabilirsiniz.

Unutmayalım ki en büyük zenginliğimiz dostlarımız ve arkadaşlarımızdır.

Saygılar, sevgiler..

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

İnançlar Yaratabilir De Yıkabilir De

Eki 27, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Ne düşünüyorsak oyuz. Biz her neysek düşüncelerimizden doğar, düşüncelerimizle biz dünyamızı yaparız. – BUDA

İnanın, gerçekten inanın, istediğiniz her şeye sahip olabilirsiniz. Dünyayı yerinden oynatabilirsiniz. Zengin olabilirsiniz, sağlıklı olabilirsiniz, ünlü, başarılı, artist, ressam, şarkıcı, doktor, anne, sevgili, eş… Her ne istiyorsanız o olabilirsiniz. Ama birçok insan dünyayı yerinden oynatabileceğine inanmaz. Bu yüzden de yapamaz.

Nedir inanç? Herhangi bir şey konusunda kesin emin olma durumudur. Hayatımızı biçimlendiren yaşadığımız olaylar değildir. Bizim o olaylara ne anlam yüklediğimiz ve sonuçta nasıl bir inanç geliştirdiğimizdir. Doğru inançları geliştirmeden önce tüm yanlış inançlarımızdan doğan başarısızlıklarımıza katlanmak zorunda değiliz.

Siz, inanmanın gücünü zaten biliyorsunuz. Nasıl kendi kendini gerçekleştirdiğine hepimiz hayatımızda birkaç kez şahit olmuşuzdur. İnandığınız ve güvenle beklediğiniz, olması için elinden geleni yaptığınız her şey mutlaka gerçekleşir.

Neyse ki bu kadar güçlü bir silaha hepimiz sahibiz. Ve iyi haber daha da geliştirebiliriz. Neden mi bunu bir habermiş gibi veriyorum size? Çünkü biz insanlar duygusal kısa yollar gibi inançlar konusunda da kısa yollar geliştiririz.

Buna psikolojide ‘ Toplumsal Kanıt İlkesi’ denir. ‘İknanın Psikolojisi’ kitabının yazarı Robert B. Cıaldını, kitabında bu ilkeyi şöyle açıklar. İnsanlar bir durumda neye inanması veya nasıl davranması gerektiğine karar vermek için diğer insanların davranışlarına ve neye inandıklarına bakarlar. Toplumsal kanıt en çok iki durumda etkilidir. Birincisi belirsizlik, ikincisi benzerlik.

Biz insanlar oturup hayatımızı kendi inançlarımıza göre biçimlendirmek yerine, hele ki bir belirsizlik anında , toplum neye inanıyorsa ona inanarak biçimlendiririz. Düşünmediğimiz ise şu; ya o inanç bizi güçsüzleştiriyorsa?

‘Bütün erkekler aldatır.’ Bu yaygın olarak kullanılan bir inanç değil midir? Oysa ki hem erkek kadın arasındaki duygusal ilişkiyi, hem çocukların ruhsal dengesini, hem de bu inancın getirdiği ithamdan nasibini alan erkekleri olumsuz yönde etkilemez mi?

‘Zaman kötü, dünya tehlikeli!’ Bu inanca neye göre bağlandık? Kime göre doğru bu inanç? Bazı olumlu inançlar bile (Örneğin: Her şey olacağına varır.) kişiye sınırlama getirirken, nasıl olur da bu kadar kısıtlayıcı inançlara körü körüne bağlanabiliyoruz?

İyi bir hayata yalnızca düşlediğimiz ve kendimize ona sahip olma iznini verdiğimiz sürece ulaşırız. Bu yüzden iyi bir hayata sahip olma iznini kendinize verin. Evren bize sınır koymaz, biz inançlarımızla sınırlarız kendimizi. İnandığınız kadarına sahip olursunuz.

Öyleyse inançlarınızı test etmeye bugün başlayın. İlk aşama, oturun ve bugün kullandığınız güçsüzleştirici inançlarınızı düşünün. Bugün kendinize ne hatırlatıp durdunuz? Hangi inançlarınıza göre hareket ettiniz? Kendinizi sınırladınız mı? Ya da olumlu bir inancınız sayesinde elde ettiğiniz bir şey oldu mu bugün?

Merak ediyor musunuz? Lütfen bir düşünün. Elinize bir kağıt kalem alın. Başlayın yazmaya. Hangi olumsuz inançlara sahipsiniz? Hepsini yazın. Bireysel inançlarınızla başlayın. ‘Ben bu işi asla yapamam.’, ‘Ben şarkı söyleyemem’, ‘Beni kimse sevmiyor.’ ‘Asla başaramayacağım.’ Sonra evrensel inançlarınıza geçin. ‘Dünya kötüdür. Hayat acımasızdır.’ Gerçekten buna inanıyor musunuz? Daha sonra olumlu inançlarınıza geçin. Gerçekten size bir şey katıyor mu?

Olumlu ve olumsuz inançlarınızı yazdıktan sonra ilk işi sizi kısıtlayan inançlarınızdan kurtulmak olacak. Onları iyice anlayın. Ne kadar gülünç olduklarına hayret edin. Kendinize sorun. Buna gerçekten inanıyor muyum? Bu inanç hayatımı hangi yönde etkiliyor? Daha önce yazdığım yazılarda insanların yaptıkları her şeyi acıdan kaçmak için yaptığından söz etmiştim. Olumsuz inançlarınızı katlanılmaz acılara bağlayın. Bu inançları sürdürürseniz başınıza gelebilecek en kötü şeyleri düşünün. Ancak bu inançtan vazgeçtim demek yetmez. Yerine yenilerini koymalısınız. Sizi güçlendiren, sahip olmanız için güdüleyen inançlar. Sürekli olarak kendinize ben bunu benimsedim deyin.

İkinci aşama ise zaten sahip olduğunuz olumlu inançları güçlendirmektir. İnançlarınıza şöyle bir bakın, onlara adanabilir misiniz? Sizin hayatınızı değiştirebilirler mi? Bu güçlendirici inançlar arasında sizi en çok güçlendirecek olan inancı seçin. Ona iman edin. Nedir iman? İman ettiğiniz bir şeyi tartışmazsınız. Koşulsuz şartsız ona inanırsınız. Sorgulamazsınız. Olup olmayacağını, varlığını yokluğunu, sonuçlarını… İman etmek olduğunu bilmektir. Sahip olduğunuz inancı sanki onu yaşıyormuş gibi davranabilmektir. İnançlar öldürebilir. İnançlar yaşatabilir.

En çok yapmayı istediğiniz şeye, en çok olmayı istediğiniz kişiye dair inancınıza iman edin. Bundan sonraki hayatınızda ona bağlı yaşayın. Planlarınızda ve eylemlerinizde esnek olun ama inançlarınız hep sağlam ve güçlendirici olsun.

Ve son söz: “İlaçlar her zaman şart değildir. Ama inanç her zaman şarttır.”    Norman Cousıns

Sevgiyle kalın..

İnci AKTAŞ

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Amaç Belirlemenin Sihri

Eki 27, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Amacın olmadığı bir yerde hayat var olabilir mi? Çevrenize bir bakın. Bazen insanlar fiziksel olarak ölmeden önce ruhsal ve duygusal olarak ölürler. Amaçları yoktur çünkü. Ulaşmak istedikleri bir hedefleri de… Bazı araştırmalara göre hasta ve çok yaşlıların ölüm döşeğinde olsa bile gelecek olan bir bayramı ya da doğacak olan torunlarını bekliyorlar, sonra ölüyorlarmış. Amaçlar bizi hayata bağlar. Siz de duydunuz mu? Bazı insanlar yaşamak için hiçbir nedenim kalmadı derler. Yaşamak için bir nedeni kalmayanlar zaten ruhsal ve duygusal olarak yok olmuş demektir. Oysa biz biliyoruz ki, hayatımızda belli hedeflere sahip olursak yaşama bağlanıyoruz. Ayrıca bir amaç seçtiğimizde beraberinde onu gerçekleştirecek güç de yanında promosyon olarak veriliyor. Bizim evde bir kadının hikayesi anlatılır. Kanser teşhisi konulan ve yakında öleceği belirtilen kadın kendine bir hedef koyar. O sırada 2 yaşında olan çocuğunu üniversiteden mezun etmeden ölmeyecektir. Kadın çocuğunu mezun eder ve iki ay sonra ölür. Amaçlarımıza adanırsak onlara ulaşırız. Yine de çalışmamız gerekiyor. Çünkü hedefler gerçekleşir ve bedava değillerdir. Biz insanlar için amaç ve eylem bir araya geldiğinde dünyayı değiştirme gücünü elde ederiz. Ancak bu iş sabır gerektirir. Asla içinde bulunduğumuz durumdan ötürü kendimizi aciz ve zavallı görmemeliyiz.

Çevremizde gördüğümüz her şey başlangıçta sadece uçuk bir fikir değil miydi? Birisi kalktı, hayal etti, inandı, çabaladı ve düşündüğü şey varlığa kavuşmadı mı? İnandığımız, çabaladığımız ve güvenle beklediğimiz her hedefimize ulaşırız. Bu nedenle hayattaki hedefleriniz konusunda içinizi karartmayın. Sürekli olarak kendinize bu amacı benimsediğinizi hatırlatın ve elde etmişçesine mutlu olun. Benim hala geleceğimle ilgili bir amacım yok mu diyorsunuz. Yapmayın! Bence vardır. Bir düşünelim. Belki tango kursuna gitmektir amacınız. Bundan önceki üç paragraf ne kadar karamsardı değil mi? Bütün amaçlar işle ve parayla mı ilgili olmalı? Sizin eğlenmeniz ya da kişisel gelişiminiz için olamaz mı? Bu yılki hedefiniz bir 4×4 almak mı? Fransızca öğrenmek mi? Bunu şuana kadar hiç oturup düşünmediyseniz lütfen biraz zaman ayırın ve yazın. Ne istiyorsunuz?

Gerçekten. Yeni yıla da girdik. Hepimizin birkaç yeni yıl dileği vardı değil mi? Noel baba yada lambadaki cin karşınıza çıkmamış olabilir. Varsayalım ki çıktı. Ne isterdiniz? Gerçekleştirmek istediğiniz amaçlarınız ne olurdu? Bir düşünelim. Detaylı sağlık kontrolü yaptırmak, İtalyanca kursuna gitmek, ayda 5.000 TL kazanmak, ayda 100.000 TL kazanmak. Uçuk mu göründü? Boşverin yahu! Hayallerinize sınır koymayın. İçimizdeki gücü salıvermenin yolu olağanüstü güzellikte amaçlar seçmektir. Yani ulaşılmaz olacak bir o kadar da heyecan verici. Dedim ya, bazı komik fikirler inanılmaz bir kader yaratabiliyor. Siz sezgilerinize kulak verin. Yaratıcı fikirler en umulmadık zamanlarda gelir. Yeter ki siz onları yakalamaya hazır olun. Görünmeyeni görmeye başladığınızda, imkansız görünen şeyler de gerçekleşmeye başlar. Sınırsızca hareket ederek yazdığınız amaçlarınıza şöyle bir bakın. Bazıları yıllarınızı alacak şeyler. Bazıları ise bir ay içinde olabilecek amaçlar. Bu nedenle en kısa vadeli gibi gözükenden başlamalısınız. Amaçlarınız yıllar içerisinde değişecek, yenileri eklenecek ama siz bir şeyi gerçekleştirmek için sebat edip yaklaşımınızı değiştirdiğinizde sürecin bizzat kendisi amaç kadar değerli olacaktır. Bir amacı yazdıktan sonra kağıtları bir yere kaldırmak kolaydır. Niçin yazdınız o zaman? Kaldırmayın. En kısa vadeli amacınızı görebileceğiniz yerlerde muhafaza edin. Neler yapmanız gerektiğine karar verin. Ve bu amaç için bir adım atmadan bulunduğunuz yeri terk etmeyin. Seçtiğiniz amaç konusunda sebat ederseniz, gözünüzü yoldan ayırmazsanız eninde sonunda ona ulaşacağınızdan emin olabilirsiniz. Ancak seçtiğiniz amaç için yeterli nedeniniz yoksa iyi şanslar. Çünkü istediğiniz ölçü de elde edersiniz. Ulaşmak istediğiniz amaçlar konusunda yeterli nedeniniz olduğundan emin olun. Bir çok insan tanırım, kendilerine seçtikleri hedefe ulaştıktan sonra bunalıma giren. Bunalıma girerler çünkü hedefe ulaşmak üzereyken yeni hedefler belirlememişlerdir. Sonra hedefe ulaşmak için harcadıkları çabayı da küçük görmeye başlarlar. Sonuç tam bir hayal kırıklığı. Oysa içimizdeki o büyük güç daima isteklerimizi yerine getirmeye hizmet ediyor. Hayatınızda tek hedefiniz varsa gerçekleştiğinde tüm büyüsü kaybolur. Amacınıza adanın ama sizin için tek olmasına izin vermeyin. Yaklaşmaya başladığınızda yenilerini daha fazlasını daha yükseğini hedefleyin. Sadece ölü balıklar akıntıda sürüklenir. Adaya çıkma amacı olanlar ise gözlerini hedeften ayırmadan kürek çekerler. Onlar karşılarına kaya çıktığında yön değiştirirler ama aynı adaya ilerlerler. Ve adaya varmak üzereyken de vardıklarında uğruna adanacakları hedefi çoktan seçmiş olurlar.

Saygılar, sevgiler…

İnci AKTAŞ

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Mucizeler Onu Bekleyene Gelir

Eki 27, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

 

Modelleme; başarmak istediğiniz şeye sizi daha önce ulaştıran Nlp tekniğidir.  Sizden önce, başarmak istediğiniz şeyi başarmış birisini bulur ve onu herşeyiyle modellersiniz. Bu sonucu elde ederken neler yapmış, hangi inançlara sahipmiş, duygu ve düşünceleri ne yöndeymiş? Belki onun bu sonucu elde etmesi yıllarını almıştır. Belki bu başarıyı elde ederken çok güzel şeyler yaşamış, bir o kadar da hata yapmıştır. Ve inanın ki bütün hataları tek başımıza yapacak kadar vaktimiz yok. Bu yüzden başkalarının yaptığı hatalardan ders almayı öğrenmeliyiz.

Ben de ne zaman tanıyayım ya da tanımayayım, herhangi bir alanda başarılı olmuş bir insanın hikayesini duysam dikkat kesilirim. Ne yapmış, neden yapmış? Nasıl yapmış? Hangi yollardan geçmiş? Bu yollardan geçerken nelere dikkat etmiş? Neleri mükemmelleştirmiş? Hangi hataları yapmış?

Bu soruların cevabını ararken ister istemez ortak bir noktaya rastlıyorsunuz. Bu insanların hepsi bir karar vermiş, niyetlenmiş, o kararı ne pahasına olursa olsun uygulamaya adanmış ve bilin bakalım ne olmuş? Mucize…

Olmaz denilen, başarılamaz denilen her bilinçli ve adanılmış karardan sonra insanların başına yolları açacak olaylar gelmiş.

Siz buna ister mucize deyin, ister çekim yasası deyin, ister olumlu düşünce gücü deyin ne derseniz deyin ama gerçek olan bir şey var ki, siz bir şeyi yapmayı gerçekten tüm yüreğinizle istediğiniz zaman, tüm dünya bunu gerçekleştirmek için işbirliği yapar.

Kararların gücünden bu yazıda ayıca bahsetmeyeceğim. Bu yazımda sadece verdiğimiz karara olumlu düşünceyle bağlanmanın öneminden bahsetmeye çalışıyorum.

Hayatımız bazen gerçekten inanılmaz olumsuz olaylarla dolu olabiliyor. Katlanılmayacak sandığımız acılar, ölümler ayrılıklar ve daha birçok şey. Ve hepimiz biliyoruz ki, ölüm bile yeni bir başlangıçtır doğru yönden bakarsak eğer.

Ne de olsa kolay bir hayat insana hiçbir şey öğretmez. Elbette ki her zaman zorluklarla ve içimizi yiyip bitiren sorunlarla karşılaşacağız. Ancak önemli olan bunu nasıl deneyimlediğimiz ve bundan ne öğrendiğimiz değil midir? Gece ne kadar karanlık olursa olsun güneş sonunda doğmaz mı? Öyleyse şükretmeliyiz. Elimizdekilere, sahip olduklarımız ve henüz olamadıklarımıza da.

Şems’i Tebriz-i’ nin de dediği gibi; “Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolay. Önemli olan dileğin gerçekleşmediğinde de şükredebilmektir.”

Ben size bir şey önermek istiyorum. Olumlu düşünce egzersizi. Şimdi bir düşünün, sürekli olumsuz düşüncelerle hayatınızı aşağıya mı çekmek istiyorsunuz yoksa o olumsuz düşünceleri zihninizde belirdiği anda yok ederek mucizeleri hayatınıza çekmek mi istiyorsunuz? Evet tam da düşündüğüm gibi, cevabınız, olumsuz düşünceleri hayatımdan çıkarmak istiyorum oldu.

Öyleyse sıkı durun. Reçeteyi veriyorum. On gün boyunca bu reçeteyi uygulayacaksınız. Zihninizde herhangi bir konuyla ilgili olumsuz bir düşünce belirdiğinde iki dakika içinde onu kovmanız, o yabani otu gül bahçenizden kesip atmanız gerekiyor. Eğer kesip atmazsanız uzun bir süre o olumsuz düşünceye bağlanır kalırsanız, üzgünüm, beşinci günde bile olsanız reçeteyi en baştan tekrar uygulamanız gerekecek.

‘Ben kararlıyım iki dakikadan fazla takılı kalmam ama bu düşünceden nasıl sıyrılacağımı bilmiyorum’ diyorsanız onunda basit bir yolu var. O da daha önceki yazılarımda bahsettiğim kelimelerin gücü ve güçlendirici sorulardan geçiyor. Kendinizi olumsuz bir düşünceye kapılmış sürükleniyor hissettiğinizde hemen durun ve kendinize sorular sormaya başlayın. Bu durumun iyi yanı ne? Nesi henüz mükemmel değil? Daha iyi olması için neler yapabilirim? Nasıl davranabilirim?

Emin olun bu soruların üzerine zihninizde yeni referanslar araştırmaya başlayacak ve durumunuz hemen değişecektir. On gün boyunca bu alıştırmayı yapmak, bir ay boyunca sıkı bir rejim yapıp bir ay sonunda verdiği kilolara kıyamayıp tekrar aşırı yemeye başlayamamaya benzer. On gün boyunca hep olumlu düşünüp olumsuz düşünceleri kovmayı öğreneceğiniz için, on gün sonunda kendinize kıyıp olumsuz düşünceye kapılamayacaksınız. Denemeniz dileğiyle…

Sevgiler…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

AsTv Günü Yakala Programı

Eki 25, 2011   //   by admin   //   Basında Biz  //  No Comments

Bireysel ve Kurumsal Koçlar ve NLP Danışmanları İnci AKTAŞ ve Özlem AKTAŞ  07.10.2011 Cuma günü 15:30’da Ezgi Kasapoğlu’nun hazırlayıp sunduğu Günü Yakala programının konuğu oldular. İşte programdan kareler…

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Hayat Bir Oyundur

Eki 25, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  1 Comment

“Kamyon çarpmış gibiyim. Çukurda hissediyorum. Duvarları aşamıyorum. Kafam patlayacak gibi…” Günlük hayatımızda kullandığımız bu tür benzetmelere hiç dikkat ettiniz mi? Uzun süredir aynı duvarın karşınızda dikildiğini, ya da kamyon üstümüzden geçtikten sonra doğal olarak kalkamadığınızı hissettiniz mi? Çoğumuz çoğu zaman kullandığımız kelimelere bile dikkat etmezken eminim benzetmelerimize hiç dikkat etmemişizdir.

Oysa beyin gerçekle hayali ayırt edemez. Siz bir şeyi olmuş gibi düşünürseniz beyniniz için o, gerçekten olmuştur. Size kamyon mu çarptı? Geçmiş olsun. Başınız mı patlıyor? İyi öyleyse sizin için yapacak bir şey yok demektir. Duvarları aşamıyor musunuz? Neden aynı duvara çarpıp duruyorsunuz? En azından etrafından dolaşın.

Algıladığınız tüm gerçek, bir benzetmeden ibarettir aslında. Öyleyse güzel benzetmeler yapalım. Kamyon çarpmasın, çukura düşmeyelim. Gecede olalım, kışta olalım onun yerine. Çünkü her geceden sonra sabah olur, her kıştan sonra bahar gelir. İnsanların hayatlarında acı da olur. Kaçınılmazdır ve olması gerekendir. Ve biz mecazlarımızı buna göre belirlersek duygularımız da buna göre yönlendirmiş oluruz. Duygularımızın kaynağı bizleriz. Yaptığımız benzetmeler, kullandığımız kelimeler ve sorduğumuz sorularla kaderimizi biçimlendiririz.

Bir düşünün, basit bir örnek. Arkadaşınız size bir kadından bahsediyor. “Melek gibi” dedi. Ne hissettiniz? Kadını görmediniz bile. Gördüğünüzde nasıl davranacaksınız? Durun vazgeçtim. Arkadaşınız kadının tam bir şeytan olduğunu söyledi. Şimdi kadın hakkında ne düşünüyorsunuz? Aman sizden uzak olsun değil mi? İşte benzetmeler duygularınızı bu kadar çabuk yönlendirebilir.

Öyleyse önce hayatla ilgili benzetmelerinizi bir gözden geçirin. Hayat nedir? Yarış mı? Enkaz mı? Zorlu bir mücadele mi? Yaşam kavgası dediğimiz şey ne? Yaşam bir kavga mıdır? Hayır. Eğer sizin için böyleyse bol şanslar, çünkü ihtiyacınız olacak. Hayat bir oyundur. Kazanmak veya kaybetmek yoktur. Eğlenmek vardır. Hayat bir danstır. Hayat bir şarkıdır. Hayat bir mücadele değildir, hayat bir armağandır başlı başına.

Bu yüzden oturup düşünmemiz gereken şey hayata, ilişkilere, işimize, evliliğe, erkeklere ya da kadınlara bağladığımız benzetmelerdir. Yeni benzetmeler bulup onlara bağlanmalıyız. Nasıl ki hayatımızdan olumsuz anlam içeren kelimeleri çıkarmaya çalışıyoruz olumsuz anlam yükleyen benzetmeler yerine olumlu anlamları olan mecazlar kullanmak daha doğru olacaktır.

Ve hayatı Super Mario oyununa benzetseydim, Mario’nun  ‘game over’ olması yani oyunun bitmesi için dört can hakkı oluyor. Bizimse sadece bir hakkımız var. Bu nedenle yaşayacak bin yılımız varmış gibi davranmayalım ve yaşamayı ertelemeyelim. Hemen başlayalım… Bize sunulan bu armağanı en iyi şekilde değerlendirelim.

Siz kelimelerinize, benzetmelerinize, sorularınıza dikkat edin yeter. Belki hemen sonuç alamayabilirsiniz ama hemen sonuç alamadınız diye bir şey olmamış demek de değildir. Hayatı bir oyun gibi yaşamanız dileğiyle…

Sevgiler…

İnci AKTAŞ

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Sayfalar:«12345678»

Ara

Kategoriler