Browsing articles tagged with " başarı"

Başarıyı Sağlayan Tetikleyiciler – Yaşam Koçu İnci Aktaş

Ara 12, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Her zaman ne yapmak gerektiğini biliriz. Ama yapmayız. Hep rahatlık arayarak geri planda kaldığımızı asla fark etmeden, başarının getireceği belirsizlikten korkar ve rahat bölgede kalmayı tercih ederiz.

Oysa başarının tetikleyicileri vardı. Bunlara sahip olduğumuzda başarı kaçınılmazdır. Yapmak istediğiniz her ne olursa olsun, ulaşmak istediğiniz hedef ne olursa olsun, bu tetikleyicilere sahipsek, mutlaka başarılı oluruz.

Peki hedefinizle ilgili veya herhangi bir şey için sizde bu tetikleyiciler mevcut mu?

Tetikleyicilerden ilki belki de en önemlisi inançtır. Ne olduğumuz ve daha neler olabileceğimize dair inançlarımız, ne olacağımızı belirler. Çünkü Fatih Sultan Mehmet’in de dediği gibi, ‘Bir şeyi başarabilmek için önce başarabileceğimize yürekten inanmalıyız.’ Peki siz neye inanıyorsunuz?

İkinci önemli tetikleyici ise hırstır. Zarar verici ve takıntıya neden olmacak boyutta olmadıkça sizi direk hedefe yöneltir. Eğer hedefiniz konusunda hırslıysanız geceleri geç saatlere kadar uyumaz sabahları da erkenden uyanırsınız, ne dersiniz, hırslı mısınız?

Başarı yolunda üçüncü tetikleyici değerlerdir. Sizin için önemli olan şey ne? Eğer bu hedef veya hedefe ulaştığınızda elde edeceğiniz şey her ne ise sizin için değerli mi? Kazanınca ne olacak? Sizin için önemli olan şeylerle çelişiyor mu? Eğer o hedefe ulaşmak için uzun saatler çalışmanız gerekiyorsa ve siz çocuklarınızla daha fazla vakit geçirmek istiyorsanız, hedefiniz en önemli değerinizle çelişir ve başarı için isteksiz olursunuz.

Diğer bir tetikleyici ise stratejidir. Eğer başarmak için bir yolunuz yoksa muhtemelen başarısızlık için bir yolunuz olur. Oraya nasıl varacaksınız?

Tetikleyiciler arasında en çok ivme kazandıran ise enerjidir. Hedefe giden yolda yürüyecek misiniz? Koşacak mısınız? Bunu enerjiniz belirleyecektir.

Başarı yolunda diğer bir tetikleyici de insanlığa en azından çevredekilere yapılan katkıdır. Eğer başardığınızda bu sadece size yaramayacak, çevrenize de katkı sağlayacaksa kurduğunuz hayallerde sizi gülümsetir ve daha sıkı bağlanmanızı sağlar.

Ve son olarak da hedefe giden yolda insanlarla kurduğunuz ilişkilerdeki iletişimin mükemmelliği önemli bir tetikleyicidir. Siz doğru ve yararlı iletişim kurdukça tüm kapılar size açılacak, ihtiyacınız olan herkes size gelecek ve aldığınız destek ile hedefinize daha hızlı yürüyebileceksiniz.

Yaşam Koçunuz diyor ki; Eğer bir hedefiniz varsa ve işte bu tetikleyicilere sahipseniz yol ne kadar uzun olursa olsun oraya varacaksınız demektir. Başarının yakanızı bırakmaması dileğiyle…

Sevgiyle Kalın,

İnci AKTAŞ – Yaşam Koçu Nlp Uzmanı

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Karaların Gücü, Haydi Karar Verelim!

Kas 23, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Haydi karar verelim! Uzun zamandır yapmadığınız, ertelediğiniz bir eylemin kararını… En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir derler. Çünkü eğer siz kendiniz için bir karar vermezseniz emin olun bir başkası bunu sizin için yapacaktır.

Çoğumuz yıllarımızı hazırlıkla geçiririz. Yaşama hazırlanmakla. Oysa insan yaşamak için doğmamış mıdır? Fazla kilolarımız olduğunu bildiğimiz halde rejim yapmayız. Ama her gün bu rejim için hazırlanırız. Pazartesi başlamak için. Oysa o Pazartesi hiç gelmez.

Kaderimizin karar anlarında biçimlendiğini bilseydik davranışımız yine böyle mi olurdu? Bir düşünün şuan ki hayatınız on yıl önceki kararlarınızın bir sonucu değil mi? Öyleyse buna yaşamamız gereken bizim elimizde olmayan kaderimiz demek ne kadar doğru olur? Peki bugün alacağımız kararların geleceğimizi belirlediğinden kuşkusu olan var mı? Hepimizin hayatımızın dönüm noktaları dediğimiz kararları olmuştur. Belki de yanlış kararlardır bunlar hayatımızı daha iyiye götürememiştir. Ama bilmemiz gereken bu yanlış kararları lehimize çevirmektir. Doğru düşünmek başarıyı getirir kuşkusuz. Doğru düşünmek de yaşadığımız deneyimlerden geldiğine göre, bu deneyimler kötü düşünmenin sonucu yanlış kararlar değil midir?

Karar vermekten korkmayın. Her cesur tecrübenin arkasında sağlam bir karar vardır. Herhangi bir alanda başarılı oluşmuş insanların davranış ve düşünce biçimlerini incelerseniz, hızlı kararlar alıp bu sonuçlara ulaşmak için yaklaşımlarını değiştiren kişiler olduklarını görürsünüz.

Bir şeyi yapmaya karar verdiğinizde sinir sisteminiz harekete geçer ve o karara ilişkin tüm referansları algılamaya hazır duruma geçersiniz. Ben Allah’ın kimseyi kayırmadığını düşünüyorum. O Tanrının kayırdığını düşündüğümüz insanların karşılarına çıkan fırsatlar işte bu kesin kararlardan sonra meydana gelir. Ve çoğumuzun fark edemediği o fırsatları algılama gücüne sahip olurlar.

Bunu yapabilirsiniz. Hayatınızın kontrolünü bugün şuanda elinize alabilirsiniz. Tek bir kararla. Çünkü kaderimiz bize ait olmazsa bir hiç oluruz. Karar vermeniz gerektiğinde günlerce düşünmeyin. Sadece karar verin. Çünkü doğru ya da yanlış yoktur. Yalnızca seçimler vardır. Endişelerinizi bir kenara bırakın artık. Endişelerinizi düşünürseniz başarısız olursunuz. Yalnızca karar verin.

Her başarı kararların ürünüdür. Koşullar ne olursa olsun verilen kararların. Bazı iş yerlerine gittiğimde yüzü hiç gülmeyen ve hayatından memnun olmayan çalışanlarla karşılaşırım. Eğer mutlu değillerse neden hala çalışmaya devam ettiklerini sorarım. Genellikle gelecekten korkarlar. İşlerini kaybetmenin getireceği belirsizlikten. Yirmi sene sonra muhtemelen aynı asık suratla, aynı işyerinden aynı görevi otuz yılın üzerinde sürdürerek emekli olduklarını öğreneceğim. Dikkat ederseniz bir işi mutsuz olunan halde sürdürmekten bahsediyorum. Çünkü hepimiz mutlu olmak istiyoruz. Ne yazıkki hayat kendisi için en iyisinden başkasını kabul etmeyenlere en iyisini verir. Kimileri için en iyi ya da mutluluk yaptığı iş olabilir. Her ne yapıyorsanız. Mutlu değilseniz hemen değişikliğe karar verin. Mutluysanız kanıtlayın. Gülümseyin. Ama şu anda bulunduğunuz nokta sizi ileri taşımıyor mutsuz ediyorsa hemen şimdi kararınızı verin. Her şeyi büyük bir kararlılıkla yapın. Gerekiyorsa istifa edin, gerekiyorsa farklı bir şey yapın, gerekiyorsa zam isteyin ama lütfen karar verin.

Yaşamımızın kontrolünü elimize almak kararlardan geçiyor. Kararların gücünü unutmayın. Hemen şimdi uzun zamandır yapmak isteyip yapamadığınız bir eylem kararını alın. Resim yapmak, uzun zamandır aramadığınız birini aramak, işe girmek, işten ayrılmak. Karar verin. Hemen şimdi. Eğer bu gerçek bir kararsa bunu gerçekleştirmek için ilk adımı atarak, kararınızın gerçekliğini test edin. Kararınıza adanın.

Karar verme gücünüzü geliştirmek için her konuda bir çok karar vermelisiniz. Sonuçlar iyi veya kötüdür. Asıl sorun bu değil asıl sorun ders almamızdır. Hayatımızın kontrolünü eline aldığımız için verdiğimiz karardan zevk alın ve onlara bağlı kalın, yalnızca yaklaşımlarınızı değiştirin. Kendinizi diğer tüm ihtimallerden koparın. Kararlarınıza adanın. Çünkü kısa dönemde çok imkansız gibi görünen bir şey uzun dönemde gerçekten mümkün olabiliyor. Asla bırakmayı denemeyin.

Bizi karar vermeye ya da vermemeye iten güç, bu kararın sonucunun bize üzüntü mü yoksa sevinç mi vereceğidir. Sonuçtaki üzüntü ve ya sevinç kavramı ise çoğunlukla değerlerimiz, çevreden aldığımız referans deneyimlerimiz, kurallarımız, duygusal durumumuz veya inançlarımızdır. Kimisine keder verecek bir karar size sevinç ve mutluluk verebilir. Tabi ki kişiliğiniz, tutumunuz ve yukarıda belirttiklerimdir bunu belirleyen. Ama bazı şeyler vardır ki sonucunda herkese acı ve keder getirir. Örneğin, aşırı hız. Aşırı hız yapmanın, motoru denemenin o anki hazzı kişilere o anlık zevk verebilir. Ancak acı ve zevk kavramını da uzun vadeli düşünmek gerekiyor. Aşırı hızın getireceği olası bir kaza herkese acı getirir. Sonunda acı getirecek zevklerden kaçınma kararı hayatımızı kurtarabilir.

Bu nedenle kararlarımızı geçici zevklere değil uzun vadeli zevklere göre vermeliyiz. Fazla kilolarımızdan kurtulmak gibi. Bana söyler misiniz, hangi yiyecek zayıf olmaktan, giydiğimizin yakışması ve özgüvenimizin verdiği zevkten daha fazla zevk verebilir insana?

Koca bir dilim pastayı mideye indirme kararını genelde onu yemenin on dakikalık zevkine bağlayarak alırız. Ancak kararımızı onu yememenin ömür boyu vereceği zevke istinaden verirsek, onu elimizle itmekten bile kısa vadeli zevki zaten hissederiz.

Ancak ne yazık ki biz insanoğlu kararlarımızı acıdan kaçınmaya göre alıyoruz. Son değinmek istediğim konu da bu. Herkes karşımızda bir buçuk porsiyon İskender kebabı yerken bizim yalnızca üzüm şırası içmemize engel olan, kebabı yeme kararını verdiren, yemediğimiz takdirde o gün ve o an çekeceğimiz acıdır. Yemenin zevki değil aslında. Yine de ben sonunda zevk getirecek acılara dayanılabileceğini düşünenlerdenim.

Herhangi bir konuda karar verdiğinizde ve başarılı sonuçlar arzuladığınızda aklınızdan çıkarmayın; Rahatlığın yolu rahatsızlıktan, zevkin yolu acıdan geçer. Sabredenler, azmedenler ve kararlarına adananlar meyvesini yerler. Ve katlandıkları tüm acıya değer. Unutmayın karar vermeyen insan hiçbir yerde yol kat edemez!

Sevgiler…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

İyi Cevaplar İyi Sorulara Gelir

Kas 23, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Kendini nasıl hissettiğini sordum. “Berbat” dedi. ‘ Hayatında iyi giden şeyler neler?’ dedim. Yüzüme baktı. ‘Ne? Şey… ’ dedi. Soruyu beklemiyordu. Hayatında ters giden şey ne? “Neden berbat hissediyorsun?” gibi sorular sormamı bekliyordu galiba. Sormadım. Ona neyin kendini berbat hissettirdiğini zaten biliyordum. Ne gerek vardı tekrar tekrar anlattırmaya, hayatındaki her şeyin ters gittiğine dair beynine referanslar aratmaya. Duygusal durumu zaten üzerinde büyük harflerle BERBAT yazan masanın ayaklarını oluşturmaya çalışıyordu. Sorduğum her olumsuzu hatırlatan soru masaya bir ayak daha ekleyecek, berbat durumu sabitleyecekti. Neyse ki biliyordum. Doğru cevaplar doğru sorulara gelirdi. Az önce berbat durumda olan yakınım şimdi bana iyi giden şeylerden bahsetmeye başlamıştı bile. ‘Allah’ a çok şükür ailem sağ ve sağlıklı. Mükemmel çocuklar yetiştirdim. Ama bu farklı.’ Yine de duygusal durumu değişmişti. Omuzları dikleşti. Yüzüne bir gülümseme yayıldı. Sürekli kendine neden işlerin birden kötüye gittiğini, bir daha aynı başarıyı yakalayamayacağına dair sorular soruyordu. Dükkanını kapamak üzereydi. Dükkanının sahibi kendi işini yapacaktı. O gün çok aramıştı ama çevrede başka boş dükkan yoktu. O gün, ona “Bunun iyi yanı ne olabilir?” diye sordum. Bir düşününce yeni bir dükkan bulabilirse her şeye yeniden başlayabileceğini, mekan değişikliğinde ferahlık olabileceğini, daha büyük bir dükkan bulursa daha çok müşteri kazanabileceğinden bahsetti. Sonra durup kendine sorular sormaya başladı. ‘Peki dükkanı nasıl bulabilirim? Ne gibi değişiklikler yapabilirim?’ Tahmin edersiniz ki cevaplar kendiliğinden geldi. Ertesi gün birkaç sokak ötede daha büyük ve ferah yeni bir dükkan buldu. Ve işine şuanda eskisinden daha iyi şekilde devam ediyor.

İnsanları bir şey yapmaya özendirmenin yolları vardır. Ancak içlerinde bulundukları durumu tamamen becerikli duruma getirmezseniz dünyanın bütün motivasyonları bir araya gelse bile başaramaz.

İşte soruların gücü buradadır. Bizi becerikli duruma sokmaya yarar. Sürekli öğrenmeye açız. Bilgileri nasıl ki sorarak elde ediyorsak, sormadığımız sorular da hayatımızı bambaşka şekilde biçimlendirir. Kaliteli sorular hayatımızı daima kaliteli bir seviyede tutmaya yarar.

Bir düşünün. “Nasılsın” diye sorulduğunda eğer nezaket göstermek zorunda değilsek gerçeği söyleriz. “Eh, iyi sayılır, iyiyim, Allah’ a şükür, berbat….” Ya iyisin değil mi? Diye olumlu yönlendirme yapan bir soruya cevap olarak, “hayır berbat” gelme olasılığı nedir? Gelse bile hadi ama hayatında iyi giden çok şey var değil mi dediğimizde bambaşka cevaplar gelmeye başlar.

Gerçekten değişmeyi arzulayan, bunun için zaman ayıran kişilere soru sormayı öğretebiliriz. Eğer bu yazıyı okuyorsanız siz de öğrenmeye isteklisiniz demektir. Doğru sorular sorarak aldığınız cevabın kalitesi hayat kalitenizi de yükseltecektir.

Sorular ciddiye aldığımız alanı değiştirirler. Hayatımızda her şeyin kötüye gittiğini düşündüğümüz zamanlarda sık sık neden ben diye sorarız kendimize. Bunlar benim başıma neden geliyor? Oysa farkında olmadığımız şey tek bir olumsuz duruma odaklandığımızdır. Oysa bu olumsuz durumu nasıl değiştirebilirim? Bu durumdan ne öğrenebilirim ki bir daha olmasın? diye sorular sorduğumuzda odaklandığımız alan genişler ve farklı şeyler düşünmeye başlarız.

Sorular her zaman insanı düşünmeye sevk eder, önceki hayat tecrübelerimize bağlı olarak oluştuulan kabloları sarsmaya yeni referanslar aramaya başlarız. Yalnızca biz yetişkinler için değil çocuklar için de soru sormanın önemi büyüktür.

Çocuklar her şeyi soru sorarak öğrenirler. Tüm referanslarını sordukları sorulara aldıkları cevaplara göre oluşturur ve sağlamlaştırırlar. Biz de hep olumlu çağrışımlar yapan cevaplar vermeye çalışmaz mıyız? Oturup sordukları sorulara anlamlı ve olumlu cevaplar vermek için zaman ayırmaz mıyız? Öte yandan çocuklar soru sormaya o kadar alışkındırlar ki kendilerine sorulan soruları da yadırgamazlar.

Bir gün parkta komşumuzun kızını oyuncaklara bindiriyordum. Gözüm 6 – 7 yaşlarında, yanında bir büyüğü olmadan oynayan bir çocuk gördüm. Oyuncakların üst kısmına çıkıp, amacı dışında kullanarak tehlikeli hareketler yapıyordu. O anki refleksle yapma düşeceksin demek geldi içimden. Sonra tuttum kendimi. Düz cümle ne kadar işe yarayabilirdi ki. Yanına gittim. Oyuncağın boşlukları arasından geçti ve karşıma dikildi. ‘Geçebilir miyim?’ dedi. ‘Ne kadar yakışıklı bir genç adamsın sen, bunu biliyor muydun?’ dedim. Utandı. Bir şey demedi. “Az önce çıktığın yerde ayağı kaysaydı ne olurdu? ” dedim. “Düşerdim. ” dedi. “Düşersen ne olur peki ?” dedim. “Bir yerimi kırabilirdim.” dedi. Eğilip elinden tuttum ve onu sevdim. “İyi eğlenceler!” deyip yanından ayrıldım. Orada kaldığım süre boyunca onu izledim. Hiçbir tehlikeli harekette bulunmadı. Bu olumluya sevk eden bir soru muydu? Belki hayır. Ama önemli olan doğru soruların doğru yolu buldurduğuydu.

Eğer değişime istekliyseniz değişimin ucundan kıyısından tutup iyi olmaya başlamak zorundasınız. Kendinize her gün yaratıcılığınızı ve becerikli durumunuzu arttıran sorular sormayı alışkanlık haline getirin.

– Hayatımdaki en mükemmel şeyler neler?

– Neleri daha mükemmel hale getirebilirim ?

– Bugün yeni ne öğrendim ?

– Bugün yaşadığım tecrübe hayatıma ne kattı?

– Yaşadığım olumsuzlukların hayatıma kattığı güzellikler neler?

Zihninizin istediğiniz her şeyi verebilecek gücü var ve sınırsız. Beyninize ne istediğinize ve nasıl bir yol açabileceğinize dair açık sinyaller gönderin yeter.

Sevgiler…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

İstisnalar Kaideyi Bozar

Kas 23, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Bazen öyle tıkandığını hisseder ki insan, sanki imkansızlığı bir kanunmuş gibi gelir. Başarısız olmak kaderiymiş ya da mutsuz olmak, sürekli yenilgiye uğramak, terk edilmek, aldatılmak, haksızlığa uğramak, borç ve parasızlık…

Bu düşünce zamanla inanca ve en sonunda da bozulmaz bir kaideye dönüşür. Hatta bazen bu kesinliği kanıtlanmış bir kural gibi telaffuz eder ve bundan rahatsız da olmaz. Hatta bir şarkı var şuanda hatırımda; ‘Ben hep yenilmeye mahkum muyum? Ben hep ezilmeye mecbur muyum?’ diyor şarkıda. Ben de diyorum ki; hayır hep yenilmeye mahkum değilsiniz.

Vahim olan insanın hayatını değiştirememesinin nedeni, bunu başaramayacağına kesin inanmış olması. Oysa hayatlarımızın senaryosunu inançlarımız yazar.

Başarısızlığını, kaderi gibi anlatan insan, bir silkelenip şöyle bir geçmişine yolculuk yaptığında görür ki hiç de o kadar başarısız değilmiş. Yaşamak bile bir başarıdır. Ayağa kalkıp aşağıya bakmanız yeter aslında. Yerden yukarıda olduğunuz her gün harika bir gündür.

Herkes hayatında mutlaka başarıyı bir çok kez yakalamış ve önemsememiş olabilir. Ama bu başarılar en umutsuz anımızda kaideyi bozan istisnalar olurlar. Çünkü bir kere başarmışızdır. İşe girmişizdir, bir yerde ayın elemanı seçilmişizdir, şiir yarışmasında ödül almışızdır, resim dersinden aldığımız not beştir, müdür olmuşuzdur, evlenmişizdir, çocuğumuz vardır vs…

Kendimizi başarılı saymak için o kadar çok nedenimiz var ki. Tıkandığımızda başarılı olduğumuz zamanları hatırlayıp aynı gücü içimizde bulabiliriz. Bunu biz başardık. Bir kez daha başarabiliriz. Çünkü istisnalar bile kaideyi bozar. Üstelik dünyada bir kez için mümkün olan bir durum ya da başarı hepimiz için mümkündür.

Biri yapabiliyorsa siz daha iyisini yapabilirsiniz.

Sevgiler..

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Hayallerinizi Kim Öldürdü?

Kas 23, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Hepimizin rüyaları vardı… Küçükken, “Büyüyünce ne olacaksın?” diye sorulduğunda, türlü cevaplar verirdik. Kimimiz doktor olacaktık, kimimiz öğretmen. Kimimiz ise belki de bir çikolata fabrikası kuracaktık. Prenses olacaktık, kral olacaktık, zengin olacaktık, astronot olacaktık. Yapabileceğimize inandığımız şeyler, hayal gücümüz ile sınırlıydı. O zamanlar bilmiyorduk. Gerçekleşmiş hiçbir şey yoktur ki, önceden hayali kurulmamış olsun. Gerçekleşecekti o hayaller, gerçekleşebilirdi. Çünkü onlar bizim rüyamızdı. Ta ki birisi çıkıp, “Hayal aleminde yaşıyorsun, büyüdün artık!” diyene kadar.

Ve bir gün büyüdük. Günlük hayatın koşuşturmacasına daldık. Gerçek hayatla tanıştık. Önce hedefimiz yıldızlardı, sonra günü kurtarmaya çalışır olduk. Peki hayallerimizi kim öldürdü?

Çok vahimdir ki insanların hayallerini gerçekleştirememelerinin en önemli nedeni,  başaramayacaklarına kesin olarak inanmış olmalarıdır. Birisi gelip o hayali yıkana kadar o bizim rüyamızdı. Yıkmalarına izin verdik ve onu kaybettik. Şimdi, yaşadığınız hayat sizi mutlu etmiyorsa, rüyalarınıza sahip çıkmanızın tam zamanı değil mi? Yapmak istediğiniz şeyin büyüklüğü ve şu an için olabilirliği ne olursa olsun, istedikten sonra küçük adımlar büyük mesafeler kat edebilir. Ve kimsenin hayallerinizi küçümsemesine izin vermeyin. Küçük insanlar bunu daima yapar. Büyük olanlar ise sizinde büyük olabileceğinizi hissettirirler. Bazen imkansız gibi gözükse de siz inanmaya ve düşlemeye devam edin.

Yabanarıları aerodinamik yasaları gereği uçamazlar. Oysa onlar uçuyorlar. Eğer biri onlara kanundan bahsetmiş olsaydı, muhtemelen uçamazlardı. Şimdi dönüp bakın, yapmak istediklerinizi kimin engellemesine izin verdiniz veya hala veriyorsunuz? Eğer bu kişi kendinizseniz, kendinize bir iyilik yapın ve kendinizi yoldan çekin. Çünkü tüm sınırlar beynimizdedir.

Geçenlerde kuzenimin dört yaşındaki kızı, seyrettiği bir çizgi filmdeki uçabilen bir kıza özenmiş ve kendisinin de “süper kız” olacağını söyledi. Süper kız ne yapar dediğimde; ‘Uçar’ dedi ve devam etti; “Uçmak zordur. Ama ben uçacağım… Bunu bir gün yapacağım…”

O gerçek bir süper kız ve uçacağına inanıyor.  Ve inanmaya da devam edecek. Ta ki biri ona GERÇEK olanı söyleyip gerçek hayata çekene kadar. Rüyalarımızı bulmak ve sahip çıkmak dileğiyle…

Sevgiyle kalın…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Dört Ayak Üstüne Düşemeyen Şanssız Kediye Ne Olur?

Kas 22, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

‘Ben şansızım’ önermesinin arkasına saklanmak ne kadar işe yarıyor? Hayatınızı kolaylaştırıyor mu? Üzgünüm ama bir yarar sağladığı kesin. Çünkü her insan davranışının altında kendi için faydalı olumlu bir niyet yatar. Şanssızlık yakamı bırakmıyor dendiğini duyarım çoğu zaman. Neden bu metaforu kullanıyoruz, bize ne yararı var?

Önce bir şey isteriz. Ve aslında tüm benliğimizle gerçekleşmeyeceğinden korkar ve bilinçaltımızda ‘hadi ama, o sana gelir mi?’ diye inançlar geliştiririz. Ve dileğimiz olmadığında ‘ben bunun olmayacağını zaten biliyordum.’ deriz. Peki ama siz neyi biliyordunuz? Dileğinizin kesin olması gerektiğini mi, bunu hak ettiğinizi mi yoksa hak etmediğinizi mi?

Sonra olmasını istediğimiz şeyler olmadığı gibi, olmasını istemediğimiz şeyler de olmaya başlar. İşte, bir taşta iki kuş vurdunuz (!) Tebrik ederim. Hem dileğiniz gerçekleşmedi, hem de siz artık şanssız birisiniz.

Bu sizin gerçekleştirmekten korktuğunuz ve bu yüzden herhangi bir adım atmadığınız, sonuçta yapamadığınız, bu yüzden de size bumerang gibi geri dönen şanssızlığınız olmasın.

32. kattan düşmek kedi için bir şanssızlık olabilir ama o gövdesini bir paraşüt gibi kullanarak dört ayak üstüne düşmeyi becerebilir. Bu nedenle dilimizde ‘dört ayak üstüne düşmek’ deyimi, zor bir durumu hasarsız atlatmak anlamına gelir. Yüksek bir yerden düşüp ölen kediler yok mudur? Elbette vardır. İşte bunlar sözüm ona ‘şanssız kediler’ dir.

Şansımızı da şanssızlığımızı da kendimiz yaratırız. Sürekli şanssız hissetmek derinden gelen yoğun bir duygu oluşturduğu için hayat akışımızı bu yöne yönlendirir. Oysa hayatımızda iyi giden şeylere odaklanıp günde bir kere kendimi şanslı hissediyorum egzersizi yapabiliriz. Bunun yanında Herhangi bir olumsuz durumla karşılaştığımızda tüm korkularımızı kenara atıp çözüme odaklanırsak ve elbette yürekten dört ayak üstüne düşeceğimize inanırsak attığımız top bize geri dönmeyecektir.

Evet ben kendimi şanslı hissediyorum, ya siz?

Sevgilerimle…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Bunu Mu Demek İstediniz?

Kas 22, 2011   //   by inciaktas   //   İlişkiler, Kişisel Gelişim  //  2 Comments

BUNU MU DEMEK İSTEDİNİZ?

Ne kadar çok şey bilirsen bil, anlatabildiğin, karşıdakinin anlayabildiği kadardır.

Hz. Mevlana

Şöyle bir düşündüğümüzde bir gün içinde dahi ne kadar çok iletişim kazası yaşıyoruz değil mi? İşin kötüsü bu kazalar öyle büyük çapta oluyor ki yüreğimizden midemize doğru ince bir sızı halinde yayılıyor ve en sonunda tarifi mümkün olmayan kalp kırıklıklarına yol açıyor. Bazen ne söylediğimizi bilmediğimiz gibi bazen de ne söylediğimizi çok iyi bilip karşımızdakinin de bizim anlatmak istediğimizi tam anlamıyla anlamasını bekliyoruz. Anlamadığında ise karşıdakini suçluyor, beklentilerimiz karşılanmadığı için karşımızdakini düşman görüyor, ona kırılıyor, inciniyor hatta ilişkimizi zedeliyoruz. Bununla birlikte karşı tarafta bize öyle şeyler söylüyor ve tam anlamıyla anlatmak istediğini anlamamızı bekliyor ki olay iletişim durumu karmaşık haline dönüşüyor. Çünkü Mevlana’nın da dediği gibi anlatabildiğin karşıdakinin anlayabildiği kadardır.

İletişim kazalarının çoğu karşımızdakinin bizim söylediklerimizi tam anlatmak istediğimiz gibi anladığından emin olmamızdan kaynaklanır. O kadar eminiz ki karşı tarafa söylenilenler karşısında beklenilen cevabı vermediğinde ya da beklenilen davranışta bulunmadığında ise inciniriz ve belki de bu kaçınılmaz bir kavgaya dönüşür. Oysa herkesin bir kelimeden ne anladığı geçmiş deneyimlerine bağlıdır. Ve eğer biz yeterince açık olmaz ve karşımızdakinden de yeterince açık olmasını istemezsek sarf edilen her cümleyi o öyle demek istemese bile kendi deneyimlerimize göre yorumlarız. Örneğin, ‘rahat’ kelimesi size ne ifade ediyor? Benim için ‘iç huzuru’ ifade ediyor ama karşımdaki için plajda palmiyeler altında güneşlenmeyi ifade edebilir. Ve ben ‘Rahat mısın?’ diye sorduğumda ‘Hayır değilim.’ derse sizce kırılmalı mıyım? Oysa ben, “Benim yanımda huzurlu musun?” diye sormak istemiştim o ise palmiyeler altında olmadığı için, “Hayır!” dedi… Ne dersiniz, sık sık iletişim kazası yaşayıp birbirimizi bu şekilde kırmıyor muyuz?

Böyle durumlarda en iyi yöntem ‘Bunu mu demek istedin? ’ veya  ‘Ne demek istediğini biraz açabilir misin?’ sorusunu sormaktır. Çoğunlukla eşimizle kavga eder ve arkadaşlarımıza ‘Bana bunu dedi.’ diye dert yanarız hatta arkadaşımız bizi uyardığında o kadar eminizdir ki ‘Hayır kesin böyle demek istedi eminim.’ deriz. Oysa belki de bambaşka bir şey demek istemiştir.

Anlatılmak istenen bir şeyde kelimelerin fonksiyonu %7 iken beden dili %55 ses tonu ve söyleyiş biçimi %38’lik bir öneme sahiptir. Yani karşıdakinin ne söylediği değil nasıl ve hangi davranışla bunu söylediği daha önemlidir.

Bu durumda karşınızdakinin “size seviyorum” demesine de inanmamalısınız “sevmiyorum” demesine de… Bu sizi biraz paronoyak yapabilir. Sakın korkmayın davranışları ve söyleyiş biçimi elbette kendini ele verecektir.

Bundan böyle değer verdiğiniz biriyle sertleşmeye başlayan bir tartışmaya girdiğinizde bu tatsız sohbeti “Bunu yapmayalım.” diyerek sona erdirin. Karşınızdaki kişi kırıcı bir söz söylediğinde ya da sizin bunu yanlış anlamış olabileceğinizi varsaydığınızda ise “Bunu demek istemediğini biliyorum.” diyerek yolu kesin. Ve ne demek istediğini açmasını isteyin.

Doğru yerlerde ve doğru zamanlarda kullanmaya başlayarak olası kavgaları önleyeceğiniz, ‘Bunu mu demek istedin?’ sorusu, kavgaya dönüşmeyen bir sohbetle ‘Kendimi şanslı hissediyorum.’ cümlesine dönüşecektir.

Sevgiyle kalın…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Bir Hayalim Var…

Kas 22, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Her şey bir hayalle başlar. Tek bir düşünce ile… Gerçekleşmiş hiçbir şey yoktur ki önceden hayali kurulmamış olsun.  O hayatımızı değiştirecek fikirler bizi en olmadık zamanlarda bulur. Ve hayali kurulur. Sonra birileri bizi engellemeye başlar.  ‘Hayal dünyasında yaşama, burası gerçek hayat.’ Gerçek hayat nedir ki? Oysa gerçek hayatta hayallerimizle kurulmadı mı? Şu an olduğumuz biz geçmişteki düşündüklerimiz ya da düşünmediklerimizin bir sonucu değil mi? Kendimiz için yarattığımız bu dünyadan nasıl şikayetçi olabiliriz, bunu biz yaratmadık mı, mimarı biz değil miyiz? Başka suçlu var mı? İstediğimiz zaman bu yaşadığımız hayatı bizden başka kim değiştirebilir? Akıllı insanlar yaşamak istedikleri tecrübeleri kendileri seçerler. Hayal kurmak para ile mi? Bir şeyin hayalini kurmak için bile para mı istiyorlar sizden? ‘Olmayacak duaya amin denmez’ deriz. Hani hayalini bile kuramıyorum dediğiniz istekleriniz var ya işte onlar olmayacak dua sınıfına girerler. Çünkü hayalini kurabildiğiniz her şeyi elinizle de tutabilirsiniz, yaşayabilirsiniz de. Oysa gerçekleşmeyecek dileği dileyemezsiniz bile. Bu yüzden kendiniz için bir şey istemeden önce hayatınızın ne yöne gitmesini istediğinize bir karar verin. Ne olmak istiyorsunuz? İnsanlara kim olmak istiyorsun dediğinizde genelde bir cevap alamazsınız. Çünkü üzerinde hiç düşünmemişlerdir. Yine aynı ben olmak isterdim derler. Peki yaşadığın hayattan ve sahip olduklarından memnun musun dediğinizde ise hayır cevabını alırsınız. Öyleyse kim olmak istediğinize karar vermenin zamanı gelmedi mi?

Küçükken, “Büyüyünce ne olacaksın?” dendiğinde hepimizin bir cevabı vardı. Doktor, avukat, mühendis, öğretmen, çikolatacı, baba, anne vb. Hepimiz bir şeyler olacaktık. Onun üzerine hayaller kurardık. Oyunlar oynardık. Başlangıçta hepimizin hayalleri vardı. Sonra büyüdük. Hayat karmaşıklaştı. Çocukken yaşadığımız hayat gerçek değildi. Gerçek hayata hoş geldin yazılı pankartla karşılandık. Şimdi ise, ne hayalin varsa unutmalısın. Gerçekçi olmalısın yoksa hayal kırıklığına uğrarsın. Sonra yanlışlıkla bir hayal kurduk ve anlattık. Çevremiz bize güldü. “Hadi canım böyle boş işlerle uğraşma, başaramazsın!” dedi. İçimize bir kurt düştü. Yine de bir denedik. Gerçekten yapmak istemedik. Çünkü güvenimiz zedelenmişti bir kere. Ama ben ne zaman birinin en azından bir denedim dediğini duysam o işi başaramadığını anlarım. Yani başaramadık. Hayalimiz bir kere yıkılınca bir daha toparlayamadık. Hayal kurmayı unuttuk. Ne verdilerse onları aldık.

Oysa siz kendiniz için bir hayal kurmazsanız başkaları bunu sizin için yapar. Öyleyse neden kaderimizi hayatın akışına bırakıyoruz.

Kader hayatımızın önceden  olması demek değildir. Bu sebeple ne yapalım kaderimiz böyle deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil yalnızca yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse, ne hayatının hakimisin ne de hayat karşısında çaresizsin.

Şems-i Tebrizi

Beyin gerçekler hayal arasındaki farkı ayırt edemez. Sizin düzenli olarak düşündüğünüz şeyleri sanki yaşamış gibi algılar ve kaydeder. Sonuçta bunun gerçek olduğunu kanıtlamak için de elinden gelen her şeyi yapar. Düşündüğünüz inandığınız ve güvenle beklediğiniz her şey gerçekleşir. Bu yüzden hayallerin gücünü küçümsemeyin. Bir davranışın alışkanlığa dönüşme süresi 21 gündür. Bir şeye sahip olmak istiyorsanız beyninizin ona sahip olduğunuzu sanmasını sağlayın. Ne istiyorsunuz? Ev mi, araba mı, yeni bir iş mi, eş mi, yoksa benim bilmediğim başka bir şey mi? Her gece uyumadan önce bunun hayalini kurun, tüm ayrıntılarıyla. Yeterince güçlü inanırsanız nasıl gerçekleşeceğiniz göreceksiniz.

Bunu başaracağınıza inanın. Tereddüt etmeyin. Kendinizi bitkin ve korkmuş hissettiğiniz zaman ayağa kalkın ve gökyüzüne bakın. Sonra da bağırın. ‘Tanrıya Şükür bugün de yaşıyorum…’ İnandığınız ve düşlediğiniz gibi olacaksınız. Her gün kendinize tekrarlayın.

‘Benim bir hayalim var ve sadece başaracağımı biliyorum!’

Sevgilerimle…

İnci AKTAŞ

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Amaç Belirlemenin Sihri

Eki 27, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Amacın olmadığı bir yerde hayat var olabilir mi? Çevrenize bir bakın. Bazen insanlar fiziksel olarak ölmeden önce ruhsal ve duygusal olarak ölürler. Amaçları yoktur çünkü. Ulaşmak istedikleri bir hedefleri de… Bazı araştırmalara göre hasta ve çok yaşlıların ölüm döşeğinde olsa bile gelecek olan bir bayramı ya da doğacak olan torunlarını bekliyorlar, sonra ölüyorlarmış. Amaçlar bizi hayata bağlar. Siz de duydunuz mu? Bazı insanlar yaşamak için hiçbir nedenim kalmadı derler. Yaşamak için bir nedeni kalmayanlar zaten ruhsal ve duygusal olarak yok olmuş demektir. Oysa biz biliyoruz ki, hayatımızda belli hedeflere sahip olursak yaşama bağlanıyoruz. Ayrıca bir amaç seçtiğimizde beraberinde onu gerçekleştirecek güç de yanında promosyon olarak veriliyor. Bizim evde bir kadının hikayesi anlatılır. Kanser teşhisi konulan ve yakında öleceği belirtilen kadın kendine bir hedef koyar. O sırada 2 yaşında olan çocuğunu üniversiteden mezun etmeden ölmeyecektir. Kadın çocuğunu mezun eder ve iki ay sonra ölür. Amaçlarımıza adanırsak onlara ulaşırız. Yine de çalışmamız gerekiyor. Çünkü hedefler gerçekleşir ve bedava değillerdir. Biz insanlar için amaç ve eylem bir araya geldiğinde dünyayı değiştirme gücünü elde ederiz. Ancak bu iş sabır gerektirir. Asla içinde bulunduğumuz durumdan ötürü kendimizi aciz ve zavallı görmemeliyiz.

Çevremizde gördüğümüz her şey başlangıçta sadece uçuk bir fikir değil miydi? Birisi kalktı, hayal etti, inandı, çabaladı ve düşündüğü şey varlığa kavuşmadı mı? İnandığımız, çabaladığımız ve güvenle beklediğimiz her hedefimize ulaşırız. Bu nedenle hayattaki hedefleriniz konusunda içinizi karartmayın. Sürekli olarak kendinize bu amacı benimsediğinizi hatırlatın ve elde etmişçesine mutlu olun. Benim hala geleceğimle ilgili bir amacım yok mu diyorsunuz. Yapmayın! Bence vardır. Bir düşünelim. Belki tango kursuna gitmektir amacınız. Bundan önceki üç paragraf ne kadar karamsardı değil mi? Bütün amaçlar işle ve parayla mı ilgili olmalı? Sizin eğlenmeniz ya da kişisel gelişiminiz için olamaz mı? Bu yılki hedefiniz bir 4×4 almak mı? Fransızca öğrenmek mi? Bunu şuana kadar hiç oturup düşünmediyseniz lütfen biraz zaman ayırın ve yazın. Ne istiyorsunuz?

Gerçekten. Yeni yıla da girdik. Hepimizin birkaç yeni yıl dileği vardı değil mi? Noel baba yada lambadaki cin karşınıza çıkmamış olabilir. Varsayalım ki çıktı. Ne isterdiniz? Gerçekleştirmek istediğiniz amaçlarınız ne olurdu? Bir düşünelim. Detaylı sağlık kontrolü yaptırmak, İtalyanca kursuna gitmek, ayda 5.000 TL kazanmak, ayda 100.000 TL kazanmak. Uçuk mu göründü? Boşverin yahu! Hayallerinize sınır koymayın. İçimizdeki gücü salıvermenin yolu olağanüstü güzellikte amaçlar seçmektir. Yani ulaşılmaz olacak bir o kadar da heyecan verici. Dedim ya, bazı komik fikirler inanılmaz bir kader yaratabiliyor. Siz sezgilerinize kulak verin. Yaratıcı fikirler en umulmadık zamanlarda gelir. Yeter ki siz onları yakalamaya hazır olun. Görünmeyeni görmeye başladığınızda, imkansız görünen şeyler de gerçekleşmeye başlar. Sınırsızca hareket ederek yazdığınız amaçlarınıza şöyle bir bakın. Bazıları yıllarınızı alacak şeyler. Bazıları ise bir ay içinde olabilecek amaçlar. Bu nedenle en kısa vadeli gibi gözükenden başlamalısınız. Amaçlarınız yıllar içerisinde değişecek, yenileri eklenecek ama siz bir şeyi gerçekleştirmek için sebat edip yaklaşımınızı değiştirdiğinizde sürecin bizzat kendisi amaç kadar değerli olacaktır. Bir amacı yazdıktan sonra kağıtları bir yere kaldırmak kolaydır. Niçin yazdınız o zaman? Kaldırmayın. En kısa vadeli amacınızı görebileceğiniz yerlerde muhafaza edin. Neler yapmanız gerektiğine karar verin. Ve bu amaç için bir adım atmadan bulunduğunuz yeri terk etmeyin. Seçtiğiniz amaç konusunda sebat ederseniz, gözünüzü yoldan ayırmazsanız eninde sonunda ona ulaşacağınızdan emin olabilirsiniz. Ancak seçtiğiniz amaç için yeterli nedeniniz yoksa iyi şanslar. Çünkü istediğiniz ölçü de elde edersiniz. Ulaşmak istediğiniz amaçlar konusunda yeterli nedeniniz olduğundan emin olun. Bir çok insan tanırım, kendilerine seçtikleri hedefe ulaştıktan sonra bunalıma giren. Bunalıma girerler çünkü hedefe ulaşmak üzereyken yeni hedefler belirlememişlerdir. Sonra hedefe ulaşmak için harcadıkları çabayı da küçük görmeye başlarlar. Sonuç tam bir hayal kırıklığı. Oysa içimizdeki o büyük güç daima isteklerimizi yerine getirmeye hizmet ediyor. Hayatınızda tek hedefiniz varsa gerçekleştiğinde tüm büyüsü kaybolur. Amacınıza adanın ama sizin için tek olmasına izin vermeyin. Yaklaşmaya başladığınızda yenilerini daha fazlasını daha yükseğini hedefleyin. Sadece ölü balıklar akıntıda sürüklenir. Adaya çıkma amacı olanlar ise gözlerini hedeften ayırmadan kürek çekerler. Onlar karşılarına kaya çıktığında yön değiştirirler ama aynı adaya ilerlerler. Ve adaya varmak üzereyken de vardıklarında uğruna adanacakları hedefi çoktan seçmiş olurlar.

Saygılar, sevgiler…

İnci AKTAŞ

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Mucizeler Onu Bekleyene Gelir

Eki 27, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

 

Modelleme; başarmak istediğiniz şeye sizi daha önce ulaştıran Nlp tekniğidir.  Sizden önce, başarmak istediğiniz şeyi başarmış birisini bulur ve onu herşeyiyle modellersiniz. Bu sonucu elde ederken neler yapmış, hangi inançlara sahipmiş, duygu ve düşünceleri ne yöndeymiş? Belki onun bu sonucu elde etmesi yıllarını almıştır. Belki bu başarıyı elde ederken çok güzel şeyler yaşamış, bir o kadar da hata yapmıştır. Ve inanın ki bütün hataları tek başımıza yapacak kadar vaktimiz yok. Bu yüzden başkalarının yaptığı hatalardan ders almayı öğrenmeliyiz.

Ben de ne zaman tanıyayım ya da tanımayayım, herhangi bir alanda başarılı olmuş bir insanın hikayesini duysam dikkat kesilirim. Ne yapmış, neden yapmış? Nasıl yapmış? Hangi yollardan geçmiş? Bu yollardan geçerken nelere dikkat etmiş? Neleri mükemmelleştirmiş? Hangi hataları yapmış?

Bu soruların cevabını ararken ister istemez ortak bir noktaya rastlıyorsunuz. Bu insanların hepsi bir karar vermiş, niyetlenmiş, o kararı ne pahasına olursa olsun uygulamaya adanmış ve bilin bakalım ne olmuş? Mucize…

Olmaz denilen, başarılamaz denilen her bilinçli ve adanılmış karardan sonra insanların başına yolları açacak olaylar gelmiş.

Siz buna ister mucize deyin, ister çekim yasası deyin, ister olumlu düşünce gücü deyin ne derseniz deyin ama gerçek olan bir şey var ki, siz bir şeyi yapmayı gerçekten tüm yüreğinizle istediğiniz zaman, tüm dünya bunu gerçekleştirmek için işbirliği yapar.

Kararların gücünden bu yazıda ayıca bahsetmeyeceğim. Bu yazımda sadece verdiğimiz karara olumlu düşünceyle bağlanmanın öneminden bahsetmeye çalışıyorum.

Hayatımız bazen gerçekten inanılmaz olumsuz olaylarla dolu olabiliyor. Katlanılmayacak sandığımız acılar, ölümler ayrılıklar ve daha birçok şey. Ve hepimiz biliyoruz ki, ölüm bile yeni bir başlangıçtır doğru yönden bakarsak eğer.

Ne de olsa kolay bir hayat insana hiçbir şey öğretmez. Elbette ki her zaman zorluklarla ve içimizi yiyip bitiren sorunlarla karşılaşacağız. Ancak önemli olan bunu nasıl deneyimlediğimiz ve bundan ne öğrendiğimiz değil midir? Gece ne kadar karanlık olursa olsun güneş sonunda doğmaz mı? Öyleyse şükretmeliyiz. Elimizdekilere, sahip olduklarımız ve henüz olamadıklarımıza da.

Şems’i Tebriz-i’ nin de dediği gibi; “Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolay. Önemli olan dileğin gerçekleşmediğinde de şükredebilmektir.”

Ben size bir şey önermek istiyorum. Olumlu düşünce egzersizi. Şimdi bir düşünün, sürekli olumsuz düşüncelerle hayatınızı aşağıya mı çekmek istiyorsunuz yoksa o olumsuz düşünceleri zihninizde belirdiği anda yok ederek mucizeleri hayatınıza çekmek mi istiyorsunuz? Evet tam da düşündüğüm gibi, cevabınız, olumsuz düşünceleri hayatımdan çıkarmak istiyorum oldu.

Öyleyse sıkı durun. Reçeteyi veriyorum. On gün boyunca bu reçeteyi uygulayacaksınız. Zihninizde herhangi bir konuyla ilgili olumsuz bir düşünce belirdiğinde iki dakika içinde onu kovmanız, o yabani otu gül bahçenizden kesip atmanız gerekiyor. Eğer kesip atmazsanız uzun bir süre o olumsuz düşünceye bağlanır kalırsanız, üzgünüm, beşinci günde bile olsanız reçeteyi en baştan tekrar uygulamanız gerekecek.

‘Ben kararlıyım iki dakikadan fazla takılı kalmam ama bu düşünceden nasıl sıyrılacağımı bilmiyorum’ diyorsanız onunda basit bir yolu var. O da daha önceki yazılarımda bahsettiğim kelimelerin gücü ve güçlendirici sorulardan geçiyor. Kendinizi olumsuz bir düşünceye kapılmış sürükleniyor hissettiğinizde hemen durun ve kendinize sorular sormaya başlayın. Bu durumun iyi yanı ne? Nesi henüz mükemmel değil? Daha iyi olması için neler yapabilirim? Nasıl davranabilirim?

Emin olun bu soruların üzerine zihninizde yeni referanslar araştırmaya başlayacak ve durumunuz hemen değişecektir. On gün boyunca bu alıştırmayı yapmak, bir ay boyunca sıkı bir rejim yapıp bir ay sonunda verdiği kilolara kıyamayıp tekrar aşırı yemeye başlayamamaya benzer. On gün boyunca hep olumlu düşünüp olumsuz düşünceleri kovmayı öğreneceğiniz için, on gün sonunda kendinize kıyıp olumsuz düşünceye kapılamayacaksınız. Denemeniz dileğiyle…

Sevgiler…

İnci AKTAŞ

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Sayfalar:«123»

Ara

Kategoriler